Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/100 E. 2023/171 K. 04.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 14. HUKUK DAİRESİ
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/90
KARAR NO : 2023/273

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/11/2019
NUMARASI : 2018/493 Esas, 2019/1159 Karar

DAVACI TARİHİ : 12/01/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 12/01/2023
Mahkemece verilen karara karşı yapılan istinaf başvurunun incelenmesi neticesinde;

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında 19.12.2016 tarihli mutabakat ile LasPar satın alma, direk malzeme, kalıp/aparat, ilk numune ve seri siparişi anlaşması yapıldığını, projeye göre kalıp üretimi ile ilgili maliyetin müvekkili tarafından karşılanacağını, bu maliyetin üretim ve parça temini sürecinde, parça başına amortisman maliyeti dağıtımı ile tasfiye edileceğini, 20.12.2016 tarihinde davalının teknik resim ve teknik dokümanları eklenerek numune üretim ve proje geliştirme aşamasının Temmuz 2017 tarihine kadar sürdüğünü, bu süreçte ürettikleri kalıplarda davalının katılımı ile proje tadilatları ve iyileştirmeler yapıldığını, üretim ve geliştirme sürecinde taraflar arasında çok sayıda e posta görüşmeleri olduğunu, sözleşmenin ilk sayfasında teslim tarihi olarak 2016 ibaresinin mevcut olduğunu, 2016 yılının 52 takvim haftası olan 26.12.2016-01.01.2017 tarihlerine tekabül ettiğini, davalının 20.12.2016 tarihinde davacıya sipariş gönderdiği dikkate alındığında sözleşmede yer alan teslim tarihinin imkansız olduğunu, davalının matbu sözleşmelerinden bu tarihlerin kaldığını, 4-5 ay kalıp projesi geliştirme ve üretim hazırlığı gerektiğini, üretilen ve geliştirilen kalıplarla bir çok kez davalıya ürün sevkiyat yapıldığını, faturaların düzenlendiğini, taraflar arasında sözleşme konusu parçalar dışında 20 yıldır ürün ve parça üretimi yapıldığını, Ocak 2017 tarihinde başlayan parça tedarikinin Temmuz 2017 tarihine kadar sürdüğünü, Mayıs 2017 tarihinde hammadde ve sac fiyatlarındaki olağan dışı artışlar nedeniyle fiyatların güncellenmesi için yazışmalar yapıldığını, görüşmelerin Ekim 2017 tarihine kadar sürdüğünü, 13.10.2017 tarihinde davalı yetkilisinin toplantılara katılmadığını, bu tarihten itibaren parça ve üretim sürecine ilişkin diyaloğun kesildiğini, Ekim 2017 tarihinde davalının projeden vazgeçtiğini, süreç nedeniyle kalıp, sac ve üretildiği halde teslim alınmayan ürün bedeli olarak 442.491,48 TL zararları bulunduğunu, üretime özgü olarak temin edilen sacların başka üretimde kullanılamayacağını ileri sürerek, 442.491,48 TL’nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, zaman ve maliyetten tasarruftan sağlayan kalıpların, müvekkilinin ihtiyaç ve beklentilerine uygun olarak üretilmesi ve akabinde seri üretime geçilmesi konusunda davacı ile mutabık kalındığını, kalıp/aparat mülkiyetinin davacıya ait olacağının, kalıp/aparat bedeli ödemesinin, sözleşmede belirtilen ürünlerin fiyatlarına yansıtılmasının kararlaştırıldığını, mülkiyeti davalıya ait ve kendilerinde sorunsuz olarak çalıştırılan ve kullanılan tandem kalıplar ile işbu davada belirtilen parçaları, kalıpları davacının işyerine götürmek suretiyle üretmeyi kabul ettiğini, tandem kalıplara ilişkin dataların 23.01.2016 tarihinde teslim edildiğini, resimler ve ppap talebinin 25.01.2016 tarihli mail ile davacı ile paylaşıldığını, üretime ait kontrol planları, güncel teknik resimler ve tedarikçi döküman formunun 04.02.2016 tarihli mail ile davacıya gönderildiğini, davacının da bu kalıpları teslim aldığına ilişkin tutanağı imzalayarak gönderdiğini, sonuç olarak davalı yanında çalışan kalıplar, davacının yedinde iken düzgün işlemediğini davacının müvekkiline ait tandem kalıplar ile yaptığı ilk üretimlerin dahi belirlenen standartları karşılamadığını, 10.02.2016 tarihli mail ile üretime ilişkin hataların davacı ile paylaşıldığını, davacı ile paylaşılan bilgilere rağmen kalite ve ölçü hatalarının devam ettiğini, davacının 23.02.2016 tarihli mail ile iyileştirmeler yaparak süreci devam ettireceğini, üretim planını aksatmayacağını taahhüt ettiğini, ancak belirlenen kalite ve ölçüde parça üretimi yapamadığı gibi, daha öncesinde kararlaştırılan miktarda ürün temini de sağlanamadığını, iyileştirmeye ilişkin taahhüdün yerine getirilmediğini, kendi müşterilerinin ürünlere ilişkin şikayette bulunduğunu, 03.03.2016 tarihli mail ile durumun davacıya bildirildiğini, kalıplara ilişkin zaman planlamasının, numune sunum tarihlerinin 26.03.2016 tarihli mail ile davacının açıkladığını, kalite ve ölçüm problemlerinin giderilemediğini, davacının ayıpsız ifada bulunamadığını, tandem kalıplar ile ilgili çalışmanın 27.04.2016 tarihli mail ile müvekkilince sona erdirildiğini, tandem kalıplar teslim alınarak üretimin kendi fabrikasında yapmaya devam ettiğini, kalıplar davalının elinde ayıpsız üretim yapmaya devam ettiğini, davacının hangi sorunlar nedeni ile ayıpsız üretim gerçekleştiremediğinin tam olarak bilemediklerini, kalıplar ile davacıya ait presin uyumlu çalışmasının sağlanamadığının düşünüldüğünü, davacının ifada temerrüde düştüğünü, kalıplar ile numune sunumunun yapılamadığını, davacının ölçü ve kalite problemini aşmış gibi fiyatları tek taraflı olarak değiştirdiğini belirttiğini, 23.05.2017 tarihinden sonra davalıya hiçbir ürün teslimi yapılmadığını, 30.10.2017 tarihli mail ile anlaşmanın geçerliliğini kaybettiğinin açıklandığını, söz konusu parçaların Egea viraj denge çubuğu burcu üretiminde kullanılacağını, otomobil sektörünün sıfır hata ile çalıştığını, aksi halde araçların geri çağrıldığını, teslim edilen her bir parçanın tolerans değerler içinde olması gerektiğini belirterek, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, davanın bir kısmı satış bir kısmı eser sözleşmesinden oluşan karma bir sözleşme olduğu, işin başında taraflar arasında kapsam ve detayları açıkça belirleyen sözleşme olmadığı, bu nedenle davaya konu sipariş sözleşmesinin ürünlerin istenen standarda ve ölçüye uygun olup olmadığının tespiti için verilmiş bir sipariş olduğu, davacının standarda uygun ölçüde ürünleri zamanında teslim edemediği, taraflar arasında kalıp bedellerinin davalı tarafından ödeneceğini açıkça kararlaştıran bir yazılı sözleşme olmadığı, fakat sözleşme sorunsuz ifa edilmiş olsa bir dönem ürünlerin maliyet bedeline bir ekleme yapılması ile kalıp maliyetinin davalı tarafından amorti edileceği, nitekim sipariş sözleşmesinin bunu doğruladığı, bunun için ön şart davacının sipariş ölçü ve standardına uygun mal üretip teslim etmiş olması gerektiği, davacının bu edimini yerine getiremediği, tarafların kabulünde olduğu üzere süreç içinde bazı iyileştirme tedbirleri alınmış, revizyon yapılmış ise de sonuca ulaşılamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili, mahkemenin hatalı değerlendirme yaptığını, davalı şirketin davacının kalıp üretim sürecindeki maliyeti 4.000.000 adet parça fiyatı üzerine ekleyerek ödeyeceğini söylemiş ise de daha sonra bu bilgi ve teknik birikimi kontrolü kendisinde olan başka bir firma üzerinden kullandığını, dosyaya sunulan fatura ve e-mil yazışmalarına davalı tarafın itiraz etmediğini, fatura kesilen bir kısmı iade gelen ürünlerin deneme amaçlı ürünler olduğunu, davalı taraf ile mayıs 2017 tarihi ile ekim 2017 tarihleri arasında fiyat füncelleme görüşmeleri yapılırken 30/10/2017 tarihinde davalı şirket yetkilisi mail yolu ile sözleşmenin kendilerini bağlamadığını beyan ettiğini, fiyat güncelleme yazışmalarının ve davalı tarafın sözleşmeyi haksız feshinin mahkemece nazara alınmadığını, sözleşmenin teslim tarihinin belli olmaması karşısında davalı tarafça TBK 123 maddesi uyarınca davacıya sözleşmenin ifası için uygun bir süre vermesi gerekirken böyle bir ihtarın yapılmadığını, keşif sırasında parçaların uygun ölçülerde olduğunun ve toplam 4 parçada rastlanan mevcut ölçü hatalarının da iyileştirme sürecinde giderilebileceğinin mümkün olduğunun rapor edildiği bunun üzerine davalı tarafça parçalarda daha sonra iyileştirme yapıldığına dair itiraz edildiğinin bunun üzerine bilirkişi tarafından rapora ölçümlerin keşif sırasındaki duruma ilişkin olduğu yönünde rapora ekleme yapıldığını, davalı tarafın ayıplı ifa itirazını ispatlayamadığını, beyan ederek kararın kaldırılması ile davanın kabulünü talep etmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
Eser sözleşmesini düzenleyen TBK’nın 470. maddesi uyarınca yüklenicinin edimi bir eser meydana getirmeyi; iş sahibinin edimi ise, karşılığında bedel ödemeyi üstlenmesidir.
Eser sözleşmelerini, diğer iş görme sözleşmelerinden ayıran önemli hususlardan birisi de sonuç sorumluluğu, yani tarafların iradeleri doğrultusunda yüklenici tarafından bir sonucun meydana getirilmesi taahhüdüdür. Burada, vekâlet akdindeki gibi sonuç taahhüt edilmeksizin sadece bir işin görülmesi taahhüdü bulunmamakta, bir eserin-sonucun yaratılıp teslim edilmesi borcu altına girilmektedir. Bu borcun altına giren taraf, yani yüklenici, BK’nun 356/1 (TBK’nun 471/1) maddesi ve işin mahiyeti gereği, işi sadakat ve özenle yerine getirmek zorundadır. Sadakat borcu, yüklenicinin iş sahibinin yararına olacak şeyleri yapma ve ona zarar verecek her türlü eylemden kaçınması anlamını taşır.
Eser, yüklenicinin sanat ve beceriyi gerektiren, bir emek sarfı ile gerçekleştirilen sonuçtur. Yüklenicinin eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmesi, davalı yüklenicinin hem sadakat hem de özen borcunu kapsar. Burada belli bir sonucun ortaya çıkması amaçlanır. Meydana getirilen eserin iş sahibinin beklentisini karşılamaması halinde ise, sözleşmedeki yarar dengesi iş sahibi aleyhine bozulmuş olur. Bu bakımdan eserin fen ve sanat kurallarına uygun, iş sahibinin beklentilerini karşılar özellikleri taşıması aranır. Aksi halde eserin ayıplı olduğu kabul edilir. Ayıplı eseri meydana getiren yüklenici ise, ortaya çıkan ayıp ve eksiklerden sadakat ve özen borcu nedeniyle sorumludur. Yüklenici, hangi yöntemi kullanırsa kullansın eserin ayıpsız olarak ortaya çıkması gerekmekte olup, diğer bir deyişle eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmektedir.
Türk Borçlar Kanunu 112. maddeye göre, borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. Düzenleme kapsamına göre tazminat istenebilmesi için alacaklının zarara uğramış olması gerektiğinden, uğranılmış bir zarar karşılığı olmayan miktara tazminat olarak hükmedilemez. Burada zarar kapsamı net ve gerçek zarar olarak düzenlenmiştir. Net ve gerçek zarar, malvarlığındaki gerçek eksilmeyi ifade eder. Bu nedenle müspet zararın tazmini halinde malvarlığının ulaşacağı değerin, sözleşmenin ifası halinde malvarlığının ulaşacağı değeri geçmemesi gerektiği gözetilerek hesaplama yapılmalıdır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi, sözleşmelerde; borçlunun temerrüdü sonucu borç yerine getirilmemişse alacaklıya üç yetki tanımıştır: Bunlar; her zaman için ifa ve gecikme tazminatı isteğinde bulunma, derhal ifadan vazgeçip müspet zararının tazminini isteme ya da ifadan vazgeçip sözleşmeden dönerek menfi zararını isteyebilmedir.
“Sözleşmeden kaynaklanan zarar müspet zarar olacağı gibi, menfi zarar da olabilir. Müspet zarar: Borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne durumda olacak idiyse, bu durumla eylemli durum arasındaki fark müspet zarardır. Diğer bir anlatımla müspet zarar, sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarardır. Kuşkusuz kâr mahrumiyetini de içine alır. Borcun yerine getirilmesinin kusurla olanaksız hale gelmesinde, temerrüde düşen borçludan, gecikmiş ifa ile birlikte gecikme dolayısıyla tazminat istenmesinde, yahut borçlunun temerrüdü halinde ifadan vazgeçilip, ifa yerine tazminat istenmesinde ve sözleşmenin olumlu biçimde ihlalinde, müspet zararın giderimi söz konusu olur (Prof. Dr. H. Tandoğan Türk Mesuliyet Hukuku 1961 s. 426 vd.).
Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi halinde söz konusu olur. Sözleşme ortadan kalkmamaktadır, yalnız alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı alır. Burada sözleşmenin feshedilmemesinden değil, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu gözardı edilmemelidir.” (Örnek:Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.07.2006 tarihli 2006/13-499 Esas, 2006/507 Karar sayılı kararı).
Menfi zarar; sözleşmenin karşı tarafınca yerine getirileceğine olan güvenin boşa çıkması nedeniyle uğranılan zarardır. Kısaca bu zarar, alacaklının sözleşme yaptığı için uğradığı, sözleşme yapmamış olsa idi uğramayacağı zarar olup, sözleşmeye güvenilerek yapılan harcamaların (giderlerin) tamamının, başka bir anlatımla karşı tarafın mal varlığına girmese bile o sözleşme sebebiyle cepten çıkan paradır. Olumsuz zarar, sözleşmede aksi kararlaştırılmadıkça, sözleşmeden dönen alacaklının haklı olması halinde, kusurlu borçludan isteyebileceği zarardır.
Somut olayda, taraflar arasında, LasPar satın alma, direk malzeme, kalıp/aparat, ilk numune ve seri siparişi anlaşması düzenlendiği, anlaşmaya göre otomotiv sektöründe kullanmak üzere, parça üretimi için kullanılacak kalıpların davacı tarafından yapılacağı, kalıp maliyetini davacının karşılayacağı, bu kalıplar parçalar üretildikten sonra kalıp maliyetinin parça fiyatlarına eklenerek davacıya ödeneceği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı taraf kalıplar ve kalıplarla üretilen numune parçaların istenilen standart ve kalitede olduğunu iddia ederken, davalı taraf ise kalıpların ve üretilen parçaların istenilen ölçülerde olmadığını, süresi içinde sözleşme şartlarının yerine getirilmediğini savunmuş, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, taraflar arasında davacının maliyeti kendisi tarafından karşılanmak üzere metal parça kalıbı imalatı, bu kalıpla üretilen malların davalı tarafından satın alınması, alınan parça fiyatlarına ekleme yapılarak kalıp maliyetinin davalı tarafından karşılanmasına karar verildiği, işin başlangıcında kapsam ve teslim tarihini öngören yazılı sözleşme yapılmadığı, üretilen kalıplarda hatalar bulunduğu, metal ürünlerin kesimi sırasında ortaya çıkan çapak sorununun çözülemediği, numunelerin davacı tarafından zamanında teslim edilmediği, teknik sunumların yapılmadığı, kalıp bedellerinin ödenmesi için, ölçü ve standartlara uygun mal üretilip teslim edilmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, hükme esas alınan bilirkişi raporu olayın çözümünde yeterli olmadığı gibi, parça üretimine ilişkin ölçümler, teknik resim ve üretim sürecine ilişkin detayları açıklayan Ppap dokümanları, dosya içerisinde bulunan ve davacıya teslim edilen teknik resim, parça boyutlarına ilişkin belgeler, davacının sunduğu numune ürünlere ilişkin davalının yaptığı ölçüm formları, üretim sürecine ilişkin taraflar arasındaki yazışmaları içeren, iki adet flash disk ve dosya içinde bulunan e posta yazışmalarının ayrıntılı olarak incelenmediği, otomobilde kullanılan viraj denge çubuğu burcu üretimini konu alan parçanın, ölçülerinin, tolerans değerlerinin, sunulan belgelere uygun olup olmadığının, bu ölçülerdeki parçaların araçlarda güvenlik riski oluşturup oluşturmadığının, otomobillerde davacının ürettiği şekilde kullanımının mümkün bulunup bulunmadığının araştırılmadığı, tarafların tanıklarının dinlenilmediği, davacı tarafın delil listesinde bildirmesine rağmen tarafların ticari defterlerinde de inceleme yapılmadığı anlaşılmıştır.
Bu itibarla, mahkemece içinde makine mühendisi, otomobil endüstrisi ve eser konusunda uzman bilirkişilerin bulunduğu heyetten rapor alınarak, sözleşme hükmü, dokümanlar, teknik resimler, numune raporları, tespit dosyası, e posta yazışmaları incelenerek, davacının ürettiği kalıp ve parçaların istenilen ölçü ve standartlarda olup olmadığının, eserin fen ve sanat kuralları ile tekniğine ve iş sahibinin ondan beklediği amaca uygun olarak tamamlayıp teslim edilip edilmediğinin araştırılarak öncelikle sözleşmeyi 30/10/2017 tarihinde mail yolu ile fesheden davalının bu fesihte haklı olup olmadığı değerlendirilerek davacının taleplerinin o şekilde incelenmesi, sözleşme feshedildiğinden davacı talebinin menfi zarara mı müspet zarara mı ilişkin olduğu tespit edilerek davacının bu talepleri isteme hakkı olup olmadığı hususunda değerlendirme yapılarak, tanıklar dinlenerek gerekirse tarafların ticari defterlerinde de inceleme yaptırılıp neticesine göre bir karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-a-6 uyarınca esastan kabulü ile mahkemenin kararının kaldırılmasına, dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜ ile Bursa 1.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/11/2019 tarih ve 2018/493 esas 2019/1159 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
Gerekçede yapılan açıklamalar göz önünde bulundurularak yargılama yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
2-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf karar harcının ilk derece mahkemesince iadesine,
3-İstinaf başvurusu için davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
4-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı HMK’nun 362/1-a hükmü uyarınca KESİN olmak üzere 12/01/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


Başkan …
e-imza

Üye …
e-imza

Üye …
e-imza

Katip …
e-imza