Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1080 E. 2023/1714 K. 26.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA BAM 13. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/1080 – 2023/1714
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
13. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : 2022/1080
KARAR NO : 2023/1714

: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
B.A.M. KARAR TARİHİ : 26/09/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 28/09/2023

Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemesince davanın usulden reddine dair verilen karara süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 17.06.2019 tarihinde saat: 06.28 civarında, Balıkesir Karesi Atatürk Mah. Bandırma Cad. Üzeri 15 Temmuz Şehitler Köprüsü altında bisikletle ile girmekte iken, Mücahit Esen sevk ve idaresindeki 10 BF 803 plakalı halk otobüsünün kendisine çarpması sonucu el, kol ve kafasından yaralandığını, Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde bir ay yatarak tedavi gördüğünü, yoğun bakımda kaldığını, sağ elinden ameliyat olduğunu, Şehir Hastanesinde fizik tedavi gördüğünü, sağ eline ve sağ omzuna platin takıldığını, 4. Derece kemik kırılması yaşadığını, halen tedavisinin sürdüğünü, sağ el işaret parmağını kullanamadığını, ameliyat olması gerektiğini ancak pandemi nedeni ile ameliyat günü beklediğini, iki yıldır çalışamadığını, geçimini ailesinin sağladığını, günlük hayatının idamesinin zorlaştığını, iyileşme ihtimalinin düşük olduğunu, günlük yaşamına ilişkin rutin sıradan işlemlerini dahi bir yardım almadan tek başına yapamadığını, maddi kayıpları olduğunu, çalışamadığını, eli yüzünden kendisine iş verilmediğini, kaza sebebi ile manen üzüntü duyduğunu, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması konuşu ile şimdilik 5.000,00 TL maddi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Quick Sigorta A.Ş vekili cevap dilekçesinde; taraflardan …’ın Sigorta A.Ş.’den(adı geçen sigorta şirketi,sigortalısı ve araç sürücüsü dahil) kanuna ve sözleşmeye dayanan hiçbir isim ve nam altında alacağının kalmadığı, (MANEVİ TAZMİNAT HARİÇ OLMAK ÜZERE)17.06.2019 tarihinde meydana gelen trafik kazasına ilişkin 02.02.2019-02.02.2020 vadeli 100000017453415 ayılı Karayolları Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesinden anlaşılan tutarın ödenmesi ile iş bu kaza ile ilgili sürekli kısmi iş göremezlik, sürekli tam iş göremezlik, geçici iş göremezlik, sürekli bakıcı gideri, geçici bakıcı gideri, tedavi gideri, ilaç gideri, yol gideri(maddi tazminat)alacağı talebinde bulunmayacağı hususunda tarafların anlaştıklarını, yapılan bu ödeme ile müvekkil şirketin sorumluluğunun sona erdiğini, yapılan ödeme ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; davacılar ile davalı Sigorta Şirketinin, 6325 sayılı HUAK çerçevesinde ihtiyari arabuluculuk sürecine başvurdukları, arabulucu tarafından arabuluculuğun temel ilkeleri, süreci son tutanak ve mali yönden sonuçları hakkında bilgilendirildikleri anlaşılan tazminat miktarlarının açıkça belirtildiği ve anlaşma tutanağının davacının vekili tarafından imzalandığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere arabuluculuk anlaşma tutanakları sahteliği ispatlanıncaya kadar ilam niteliğinde belgelerdir. Bu doğrultuda arabuluculuk faaliyeti sonucunda üzerinde anlaşılan konular hakkında dava açılamayacaktır. Bu nedenlerle davacı ile davalı sigorta şirketinin arabuluculuk anlaşması ile maddi tazminat talepleri konusunda anlaşması ve ödenmesi nedeniyle 6325 sayılı HUAK 18/5. Maddesi uyarınca anlaşılan konularda tekrar dava açılamayacağından davanın, dava şartı noksanlığından dolayı usulden reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde; taraflar arasında ara buluculuk sürecinde yapılan anlaşmanın TBK 28 maddesi uyarınca gabin nedeniyle sakat olduğunu, mahkeme tarafından duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden eksik inceleme ile karar verildiğini ve müvekkilinin mahkemeye erişim hakkının engellendiğini beyanla kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava, zorunlu mali sorumluluk sigortasından kaynaklanan kalıcı iş göremezlik tazminatının tahsili istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava öncesinde ihtiyari arabuluculuk sürecinin usulüne uygun olarak tamamlanıp tamamlanmadığı, arabuluculuk anlaşma tutanağının geçerli olup olmadığı ve bağlayıcılığı hususudur.
Davacı vekili müvekkillinin geçirdiği kaza nedeniyle uğradığı maddi manevi zararların tahsili istemi ile kazaya sebebiyet veren aracın maliki, sürücüsü ve sigortacısına karşı maddi manevi tazminat davası açmış olup davalı sigorta vekili davacının müvekkili ile dava açılmadan evvel ihtiyari ara buluculuk sürecinde anlaşmış olması nedeniyle kendisinden talepte bulunamayacağının beyanla davanın reddi savunmuş ve ara buluculuk anlaşma tutanaklarını ibraz etmiştir. Davacı vekili, davalı tarafça ibraz edilen belgelere karşı ara buluculuk süresinde müvekkilinin iradesinin sakata uğratıldığını ve TBK 28 maddesi uyarınca gabin şartlarının oluştuğunu beyanla ara buluculuk tutanağının geçersiz olduğunu ileri sürmüştür.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18. Maddesinin 5. fıkrasındaki yeni düzenlemeye göre, “Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz.” 7036 sayılı Kanunla eklenen bu düzenleme, Kanun’un gerekçesine göre, “dava açma yasağı” olarak nitelendirilmektedir.
Kanun’da dava açma yasağının hukukî niteliği, bu yasağa rağmen dava açılması durumunda bunun sonucunun ne olacağı ve dava açma yasağının istisnalarının olup olmadığı düzenlenmemiştir. Anlaşma belgesinin ilâm niteliğinde belge sayılacağı hükmünden (HUAK m. 18) hareketle artık anlaşılan hususlarda tarafların dava açma ihtiyacının ortadan kalktığı söylenebilir. Bu sebeple dava açma yasağı, dava şartlarından olan hukukî yarar bulunması (HMK m. 114/1, h) şartının özel bir görünümüdür, daha açık bir ifadeyle özel bir dava şartıdır. Ara buluculuk faaliyeti sonucunda anlaşmaya varılan konularda dava açma yasağı, kanımızca, hukukî yararın bulunmasına ilişkin genel dava şartının özel bir görünümü niteliğinde, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda düzenlenen özel bir dava şartı olduğundan, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşılan konularda dava açılması durumunda, dava şartı yokluğundan davanın usûlden reddi gerekir (HMK m. 115/2).
Anlaşma belgesinde yer alan anlaşılan hususlarda dava açılmasının mümkün olduğu hâller mevcuttur. Örneğin, irade fesadı hâlleri (Bunlardan ilki anlaşma belgesine karşı ileri sürülebilecek irade fesadı hâlleridir, bu durumda anlaşmaya varılan hususlarla ilgili olarak bu sözleşmenin iptali Türk Borçlar Kanunu (m. 30 vd., m. 39) hükümleri çerçevesinde talep edilerek dava açılabilir. Elbette anlaşma belgesinin ehliyetsizlik, emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine, ahlaka, kişilik haklarına ve şekle aykırılık gibi sebeplerle mutlak butlanla sakatlanması da düşünülebilir. Böyle bir durumda butlanın tespiti mahkemeden istenebilir. Bu anlamda, Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesindeki kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmelerin kesin hükümsüzlüğüne dayanılabilir. Aşırı yararlanmanın koşulları varsa bu konuda da mahkemede dava açılabilir TBK m. 28), anlaşma belgesinin sahte olması, anlaşmanın geçersizliği, anlaşma hükümlerinin yorumlanmasına ihtiyaç bulunması, icra edilebilir bir anlaşma bulunmaması gibi durumlarda dava açılması ve bu hususların mahkemece incelenip karara bağlanması mümkündür. (Arabuluculuk Faaliyeti Sonucunda Anlaşılan Hususlarda Dava Açma Yasağı Ve Sonuçları- Doç. Dr. Mine AKKAN*D.E.Ü. Hukuk Fakültesi-Medeni Usul ve İcra-İflas Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Uyesi)
Davayı ayrıca mahkeme tarafından bir hüküm verilmesine ihtiyaç kalmadan doğrudan doğruya sona erdirme ve cebrî icra yoluyla yerine getirilme niteliklerine sahip bulunan mahkeme içi sulh sözleşmelerinin bile, irade bozukluğu (TBK m. 30-39) ve bilhâssa gabin iddiasıyla iptalinin (TBK m. 28) sağlanması hukuken mümkündür (HMK m.315, II). Özünde mahkeme dışı sulh sözleşmesi konumunda bulunan arabuluculuk süreci sonunda varılan anlaşma, ilâm niteliğinde belge kimliği kazanmış olsa bile, yine irade bozukluğu ve gabin iddialarına dayanılarak iptal yoluyla hükümsüz kılınabilecektir. Çünkü kanun koyucu, mahkeme içi sulhlarda bile, sulha göre mahkemeden hüküm vermesi taraflarca ayrıca istenmemişse, irade bozukluğu ve gabin iddialarına dayanılarak, sözü edilen sulh türünün iptal edilebilirliği yolunu, davayı doğrudan doğruya sona erdirme niteliğini tanımış olsa dahi, açık tutmuştur. Dolayısıyla, sadece cebrî icra yoluyla yerine getirilebilme açısından, belirli koşulların gerçekleşmesi kaydıyla ilâmlarla eşdeğer bir konumda bulunan ve özünde mahkeme dışı sulh sözleşmesi niteliği taşıyan, arabuluculuk süreci sonunda düzenlenen anlaşma belgesinin, irade bozukluğu ve gabin iddialarına dayanarak iptallerinin mümkün olmadığı, hiçbir biçimde ileri sürülemez. Yine, sözü edilen anlaşma belgesinin sahteliğinin, dava yoluyla gündeme getirilmesi ve iptalinin sağlanması da mümkündür. (Dava Şartı Arabuluculuk Üzerine Bazı Düşünceler -Süha Tanrıver -TBB Dergisi, 2020)
Somut olayda davalı sigorta vekilince ara buluculuk tutanakları ibraz edilmiş ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18. Maddesinin 5 maddesi uyarınca davanın reddi talep edilmiş ve mahkeme tarafından davalı sigorta yönünden dava tefrik edilerek dosya üzerinden yapılan değerlendirme ile davanın özel dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş olmakla her ne kadar 6325 sayılı HUAK 18/5 maddesi uyarınca ara buluculuk faaliyeti sonunda anlaşma sağlanması halinde dava açılamayacağına ilişkin hüküm yukarıdaki açıklamalar uyarınca özel bir dava şartı ve HMK 138 maddesi uyarınca dosya üzerinden karar verilmesi mümkün ise de davacı tarafın ara buluculuk anlaşması ile ilgili gabin irade fesadı iddiasında bulunmuş olması karşısında bu hususun bir ön melese olarak duruşma açılarak değerlendirilmesi gerekirken gabin iddiası ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın davanın doğrudan dosya üzerinden dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu gibi davacının adil yargılama hakkının kısıtlanması sonucu da doğurduğundan davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü gerekmiştir
HMK’nun 355.maddesi gereğince istinaf yoluna başvuranın sıfatına, kamu düzenine ve istinaf konusu yapılan nedenlerle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, hükmün esasını etkileyecek tüm deliller toplanmadan karar verilmesi nedeniyle karar usul ve yasaya aykırı olup davacı vekilinin istinaf başvurusunun bu sebeplerle kabulü ile mahkeme kararının HMK’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına, Dairemiz kararı gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜ ile Balıkerisir Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/03/2022 tarih, 2022/210 -2022/287 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
Gerekçede yapılan açıklamalar göz önünde bulundurularak yargılama yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
2- İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 80,70.-TL istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,
3- Karar tebliğ ve harç iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
4- İstinaf kanun yoluna başvuran taraflarca yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
5- İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı HMK 353/1-a hükmü uyarınca kesin olmak üzere 26/09/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.