Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/2789 E. 2022/377 K. 09.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 13. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/2789 – 2022/377
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
13. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : 2021/2789
KARAR NO : 2022/377

DAVANIN KONUSU : Tazminat ( Trafik kazası araç değer kaybı bedeli)
B.A.M. KARAR TARİHİ : 09/03/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 17/03/2022

Davacı tarafından, davalılar aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen karara süresi içinde davalı İçişleri Bakanlığı ve davalı Ömer Faruk Bülbül tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde, 14/09/2017 tarihinde Bilginler Cd. Döner kavşağında davalı Ömer Faruk Bülbül’ün kullandığı 16 A 1396 plakalı resmi aracın döner kavşakta sol şeritte öndeki aracın arkasında dururken kendisinin 16 NLS 08 plakalı aracıyla duran arabaların açık olan sağ şeridinden kavşağa girdiğini ve karşıya geçmek için hareket halindeyken kendisinin solunda olan 16 A 1396 plakalı aracın aniden yön değiştirerek aracının sol ön ve arka kapısından çarparak hasar görmesine sebep olduğunu, olay yerinde çekilen resimlerden de anlaşılacağı üzere kavşakta yön değiştirme kurallarına uymayan 16 A 1396 plakalı araç sürücüsü olmasına karşın olay yerine gelen ve kaza tutanağı düzenleyen trafik görevlilerin olayın oluşuna, çekilen resimlere uygun olmayan görüşle kazada tam kusurlu olarak kendisinin gösterildiğini, döner kavşaklara girilirken birinci kuralın dolu olan şeridin sağ yada sol yanındaki boş olan şeridin kullanılması gerektiğini, olayda kusurlu olan tarafın 16 A 1396 plakalı araç sürücüsü olduğunu, trafik kaza tutanağını ve tarafına yüklenen kusur oranını kabul etmediğini, ilgili sigorta şirketlerine kazadan sonra kusur oranına yönelik itirazlar yapılarak değer kaybının ödenmesi istendiğini ancak isteklerinin kabul edilmediğini, ilgili aracın Anadolu Sigorta tarafından sigortalandığını, olaydaki kusur oranlarının belirlenerek, şimdilik fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 500 TL araç değer kaybının olay tarihi olan 14/09/2017 tarihinde geçerli yasal faiz ve yargılama giderleriyle birlikte davalılardan alınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 07/09/2018 tarihinde ibraz ettiği ıslah dilekçesi ile talebini 10.000,00 olarak arttırmıştır.
Davalı İçişleri Bakanlığı vekili cevap dilekçesinde, kazada Emniyet Müdürlükleri adına kayıtlı 16 A 1396 plakalı araç sürücüsü polis memurunun kusurlu olduğu iddiasını kabul etmediklerini, bahse konu olaya ilişkin tanzim edilen Trafik Kazası Tespit Tutanağında davacının 2918 sayılı yasanın 53/1-c trafik kuralını ihlal ettiğini, diğer sürücü Ömer Faruk Bülbül’ün ise kural ihlalinin olmadığının tespit edildiğini, davacının kaza tespit tutanağının olayın oluşuna ve resimlerine uygun tutulmadığı iddiasının doğru olmadığını, davacının ancak karşı tarafın kusur oranında değer kaybı tazmin talebinde bulunabileceğini, kazanın oluşumunda davacının kusurlu olduğunu, kazadan olayı araç sahibi olan müvekkili idareye de bir sorumluluk yüklenemeyeceğini, davanın reddine, yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine ve kurum lehine vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi vekili cevap dilekçesinde, dava konusu kazaya karıştığı iddia edilen 16 A 1396 plakalı aracın müvekkili şirket tarafından sigortalandığını, dava konusu talebin zamanaşımına uğradığını, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini, HMK’nın 6. Maddesi gereği yetkili mahkemenin davalı tarafın davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri olduğunu, bu nedenle yetki yönünden reddi ile dosyanın yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesini, hasar ile kazanın illiyet bağının, hasar miktarlarının ayrı ayrı kanıtlanması gerektiğini, dava konusu davacıya ait aracın daha önce hasar uğramış ise bir aracın birden fazla değer kaybına uğramayacağından değer kaybına yönelik taleplerin her halükarda reddi gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte müvekkili şirketin sorumluluğunun trafik poliçesindeki limitler ve sigortalıların kusuru ile sınırlı olduğunu, dosyada tarafların kusur oranlarının tespiti gerektiğini, kusur durumu ve zararın tespiti için bilirkişi incelemesi yapılmasına, haksız ve mesnetsiz davanın reddine yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davacıya ait 16 NLS 08 plakalı araç ile davalıların sürücü, malik ve zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu 16 A 1396 plakalı araç arasında 14/09/2017 tarihinde meydana gelen trafik kazasında, davalı sürücü Ömer Faruk Bülbül’ ün %100 oranında kusurlu olduğu, mahkememizce alınan değer kaybına yönelik 25/03/2019 tarihli makine bilirkişi raporunun gerekçeli denetime açık olduğundan itibar edilerek davacıya ait 16 NLS 08 plakalı aracın kaza tarihi öncesinde piyasa rayiç değerinin araçtaki hasarın onarım nedeniyle aracın hasarının giderilmesinden sonra piyasa rayiç değerinin aracın orijinalliğinin bozulması sebebiyle, 10.000 TL değer kaybı tazminatının, (bu değer kaybı tazminatında davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta şirketinin 5.920,00 Tl kısmından sorumlu olmak üzere), davalılar İçişleri Bakanlığı ve Ömer Faruk Bülbül’ün kaza tarihi olan 14/09/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta şirketinin 05/10/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalılardan müşterek ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Davalı İçişleri Bakanlığı vekili istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde, ön inceleme duruşmasına mazeret dilekçesi göndermelerine rağmen mazeret hakkında olumlu olumsuz karar verilmeden ön inceleme duruşması tanzim edildiğini, ön inceleme duruşması usulüne uygun yapılmadan tahkikata geçilerek keşif günü belirlendiğini, kusur raporunun hatalı olduğunu, bilirkişilerin değerlendirme yaparken kaza tespit tutanağını dikkate almadıklarını, değer kaybı hesaplamasının da hatalı olduğunu, aracın sigortası bulunduğundan sorumluluğun sigorta şirketine ait olduğunu raporlardaki çelişkinin giderilmediğini, değer kaybı ile ilgili oranlama yapılmasının hatalı olduğunu, tüm zarardan sigorta şirketinin sorumlu tutulmasına karar verilmesi gerekirken müvekkilinin de sorumlu tutulmasının hatalı olduğunu beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı Ömer Faruk Bülbül istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde, kusur raporunun hatalı olduğunu, bilirkişilerin değerlendirme yaparken kaza tespit tutanağını dikkate almadıklarını, değer kaybı hesaplamasının da hatalı olduğunun, aracın sigortası bulunduğundan ve zarar miktarı limit dahilinde olduğundan sorumluluğun sigorta şirketine ait olduğunu, raporlardaki çelişkinin giderilmediğini, değer kaybı ile ilgili oranlama yapılmasının hatalı olduğunu, tüm zarardan sigorta şirketinin sorumlu tutulmasına karar verilmesi gerekirken kendisinin de sorumlu tutulmasının hatalı olduğunu beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava; maddi hasarlı trafik kazasından kaynaklı değer kaybı istemidir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık kazadaki kusur durumu, işleten ve sürücünün değer kaybı zararından sorumlu olup olmadığı ile kaza nedeniyle araçta oluşan değer kaybı miktarıdır.
Davalı Ömer Faruk Bülbül ile davalı İçişleri Bakanlığı vekili istinaf dilekçesi ile kusura itiraz etmiştir.
Yargılama sırasında yanlardan birinin bilirkişi raporuna itiraz etmemesi, itiraz eden taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşturur. Taraflardan biri bilirkişi raporuna itiraz etmez, diğer tarafın itirazı üzerine ya da mahkemece kendiliğinden yeni bir bilirkişi raporu alınır ve sonuncu rapor, önceki rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, önceki rapor itirazda bulunmayan yönünden kesinleşeceğinden itiraz eden taraf lehine oluşan usuli kazanılmış hak gereği, mahkemece itiraz edenin lehine olan bilirkişi raporuna göre karar verilir. (Yargıtay 17 HD. 2014/17879 E.- 2017/2082 K. sayılı ilam).
Somut uyuşmazlıkta, 14/09/2017 tarihinde meydana gelen kazada taraflara izafe edilecek kusur oranının tespiti bakımından düzenlenen 25/06/2018 tarihli bilirkişi raporunda, kazanın oluşumunda davalı Ömer Faruk Bülbül’ün %100 kusurlu olduğu ve araçtaki değer kaybının 10.000,00 TL olduğu belirtilmiş olup, bilirkişi raporu 11/09/2018 tarihinde davalı Ömer Faruk Bülbül’ e tebliğ edilmiş ancak davalı kusur ve değer kaybı ile ilgili rapora itiraz etmemiş ve daha sonra alınan iki rapora da itiraz etmediği görülmüştür. Bu durumda kendisine bilirkişi raporlarının tebliğine rağmen HMK 281/1 maddesi uyarınca süresinde itirazda bulunmayan davalının itiraz etmediği bilirkişi raporuna göre verilen kararı bu yönüyle istinaf etme hakkı bulunmadığı anlaşılmakla kusur ve değer kaybına ilişkin davalı Ömer Faruk Bülbül’ün istinaf taleplerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Mahkeme tarafından yapılan yargılama ile dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra ön inceleme duruşma günü tayin edilmiş ve taraflara duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edilmiştir. Tayin edilen ön inceleme duruşmasında davalı vekili mazeret dilekçesi göndermiş olmasına rağmen mahkeme tarafından mazeret dilekçesinin varlığından bahsedilmediği gibi mazeret hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmeden ön inceleme duruşması davacı vekilinin katılımı ile tanzim edilerek tahkikat duruşma günü tayin edilerek davalı taraflara tebliğine ve diğer bir ara karar ile mahallinde keşif icrasına karar verilmiştir.
Mahkeme tarafından adlarına çıkarılan usulüne uygun davetiyeye rağmen davalıların hazır bulunmaması nedeniyle ön inceleme duruşmasının davalıların yokluğunda yapılmasında yasal bir engel bulunmamakta ise de; davalı İçişleri Bakanlığı vekilinin sistem üzerinden göndermiş olduğu mazeret dilekçesi hakkında bir karar verilmeden ön inceleme duruşmasının tanzim edilmesi doğru olmamıştır. Mahkemece öncelikle mazeret hususunda değerlendirme yapılarak mazeretin geçerli bir özre dayandığının tespit edilmesi ile mazeretin kabulüne karar verilmesi halinde HMK 140/4 maddesi uyarınca bir defaya mahsus ön inceleme duruşmasının ertelenmesine, mazeretin geçerli bir nedene dayanmaması halinde ise mazeretin reddine karar verilerek ön inceleme duruşmasının davacı vekilinin katılımı ile birlikte yapılması gerekmekte iken mahkeme tarafından bu hususta değerlendirme yapılmadan doğrudan davalı vekilinin yokluğunda ön inceleme duruşmasının tamamlanması ve tahkikat aşamasına dair bir delil toplama işlemi olan keşif kararının tahkikat duruşmasından önce tayin edilmesi hatalı ise de mazeret ibraz eden davalı İçişleri vekilinin tayin edilen keşif mahallinde hazır bulunduğu ve tayin edilen tahkikat duruşma gününün kendisine tebliği ile birlikte duruşmaya katılması nedeniyle davalının savunma hakkının kısıtlanmasından bahsedilemeyeceğinden davalı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
Mahkeme tarafından mahallinde yapılan keşif ile birlikte makine bilirkişilerinden alınan raporda kaza nedeniyle tarafların kusur durumlarının değerlendirildiği ve davalı araç sürücüsünün kazanın oluşumunda % 100 kusurlu olduğu ve davacı araç sürücüsünün kazanın oluşumunda kusurunun bulunmadığının tespit edildiği görülmüştür. Kaza tespit tutanağında ise kazanın oluşumunda davacının tam kusurlu olduğu davalının ise kusurunun bulunmadığının tespit edilmesi ve rapora karşı bir kısım davalı tarafların itiraz etmesi üzerine çelişkinin giderilmesi için ATK’dan rapor aldırıldığı ve alınan ATK raporu ile ilk rapordaki kusur durumu ile ilgili değerlendirmenin aynı olduğu ve değer kaybı ile ilgili itiraz üzerine çelişkinin giderilmesi için alınan üçüncü raporda da kusura ilişkin aynı değerlendirmenin yapıldığı anlaşılmakla kaza tespit tutanağındaki kusur durumu ile tespitin kazanın oluşu ile uyumlu olmaması nedeniyle bilirkişi tarafından tanzim edilen kusur raporunun hükme esas alınmasında isabetsizlik bulunmadığından davalı İçişleri Bakanlığı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Araçta kaza sebebiyle oluşacak değer kaybı, aracın kaza sonrası onarımından sonraki değeri ile hasarsız değeri arasındaki farkı ifade eder. Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli 2019/40 E.,2020/40 K. sayılı ilamıyla, 2918 sayılı KTK 90 maddesinin 1. cümlesindeki ‘…ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…’ ibaresi ve 2. Cümlesindeki ”…ve genel şartlarda…” ibaresi iptal edilip, yürürlüğü durdurulmuş olduğu, 7327 sayılı Kanun 18. Maddesi ile 09/06/2021 tarihinde, 2918 sayılı KTK 90/1 maddesi 1. Cümlesinden sonra eklenen ”a)Değer kaybı tazminatı, aracın; piyasa değeri, kullanılmışlık düzeyi, hasara uğrayan parçaları ile hasar tutarı dikkate alınarak” ibaresi de göz önüne alındığında değer kaybının bu kriterlere göre hesaplanacağı, başka bir ifade ile aracın kaza öncesi rayiç değeri ile onarım sonrası rayiç değeri arasındaki fark, kaza sonucu oluşan değer kaybıdır.
2918 Sayılı Yasanın Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonraki son hali “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanunda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” şeklindedir. Anayasa Mahkemesi İptal kararından sonra genel şartlar ile ekindeki formüllere göre yapılan tazminat hesabının yasal dayanağı kalmamıştır.
Yargıtay 17.HD’nin 2017/1230 E- 2018/2590 K sayılı 15/03/2018 tarihli kararında vurgulandığı gibi değer kaybının hesabında aracın modeli, markası, özellikleri, yapılan onarım işlemleri, kilometresi, olay tarihindeki yaşı, tarafların iddia ve savunmaları ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek kaza öncesi hasarsız ikinci el piyasa rayiç değeriyle kaza meydana geldikten ve tamir edildikten sonraki ikinci el piyasa rayiç değeri arasındaki farka göre değer kaybı zararının hesaplanması ilke olarak kabul edilmiştir.
Makine Mühendisi bilirkişi tarafından davalı sigorta şirketi yönünden genel şartlardaki değer kaybı formülüne göre hesaplanama yapılmış ve diğer davalılar yönünden ise yukarıdaki yargıtay kararı kapsamında aracın özellikleri dikkate alınarak hasarsız ikinci el değeri ile hasarlı ikinci el değeri arasındaki fark belirlenmiştir. Mahkeme tarafından sigorta şirketi yönünden genel şartlardaki formüle göre hesaplanan miktardan diğer davalı yönünden ise tüm miktardan sorumlu tutulacak şekilde karar verildiği görülmüştür.
Anayasa Mahkemesi İptal kararından sonra genel şartlar ile ekindeki formüllere göre yapılan tazminat hesabının yasal dayanağı kalmamış olduğundan tüm davalıların aracın özellikleri dikkate alınarak hasarsız ikinci el değeri ile hasarlı ikinci el değeri arasındaki farktan sorumlu tutulması gerekirken sigorta şirketinin genel şartlardaki formüle göre yapılan hesaplama uyarınca belirlenen tazminattan sorumlu tutulması doğru değil ise de kararın davacı tarafça istinaf edilmemesi ve bu hususun davalı sigorta şirketinin lehine olması nedeniyle kaldırma sebebi yapılmamıştır.
Mahkeme tarafından alınan üçüncü bilirkişi raporu ile makine mühendisi bilirkişi tarafından araçta meydana gelen hasar ve aracın özellikleri dikkate alınarak yapılan piyasa araştırması neticesinde aracın hasarsız piyasa rayiç değeri ile hasarlı piyasa rayiç değeri tespit edilerek aradaki farkın değer kaybı olarak belirlenmiş olması nedeniyle bilirkişi raporunun hükme esas alınmasında isabetsizlik bulunmadığından davalı İçişleri Bakanlığının bu husustaki istinaf istemlerinin yerinde olmadığı görülmüştür.
Trafik kazası nedeniyle üçüncü kişilerin uğradığı zarardan sürücü TBK 49 maddesi uyarınca haksız fiil hükümlerine göre, işleten KTK 85 maddesine göre tehlike sorumluluğuna göre ve sigorta şirketi de KTK 91 maddelerine göre sözleşme hükümlerine göre sürücünün kusuru oranında müteselsilen sorumlu olduğu ve müteselsil sorumlulukta TBK 162 maddesi uyarınca borçlulardan her biri alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olup 163.maddesine göre alacaklı borcun tamamını yada bir kısmının ifasını dilerse borçluların hepsinden dilerse yalnız birinden isteyebileceğinden bu hususta seçimlik hak alacaklıya ait olduğundan ve alacaklı konumunda bulunan davacının davalı aracın sigorta şirketi ile müteselsil sorumlu bulunan aracın sürücüsü ile işletenine karşı dava açmasında engel bulunmadığından tazminatın sigorta teminat limitinde kalması nedeniyle davalıların kendilerinden değer kaybı talep edilemeyeceği hususundaki istinaf istemlerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
6100 sayılı HMK 355 maddesi gereğince istinafa başvuranın sıfatı, istinaf konusu yapılan nedenler ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, istinafa konu kararda dosya kapsamına, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı Ömer Faruk Bülbül ile davalı İçişleri Bakanlığı vekilinin istinaf başvurularının HMK 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 25/06/2019 tarih ve 2017/1366 – 2019/1019 sayılı kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından HMK 353/1-b-1 hükmü gereğince davalı Ömer Faruk Bülbül ile davalı İçişleri Bakanlığı vekilinin istinaf kanun yolu başvurularının ESASTAN REDDİNE,
2-a)Alınması gerekli 683,1.-TL ilam harcının peşin alınan 170,77 TL ‘den mahsubu ile bakiye 512,33-TL harcın davalı Ömer Faruk Bülbül’den tahsili ile hazineye irat kaydına,
b)Davalı İçişleri Bakanlığı harçtan muaf olduğundan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
3-İstinaf yargılama giderinin gideri yapan taraf üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Karar tebliği ve harç tahsil işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı HMK’nun 362/1-a. hükmü uyarınca kesin olmak üzere 09/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

M

e-imzalıdır