Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/2248 E. 2023/186 K. 19.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 13. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/2248 – 2023/186
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
13. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : 2021/2248
KARAR NO : 2023/186

DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
B.A.M. KARAR TARİHİ : 19/01/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/02/2023

Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahal mahkemesince davanın reddine dair verilen karara süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde, davacının maliki olduğu 16 SL 517 plakalı traktörü 2010 yılında köyden bir şahsa sattığını, aracın daha sonra zilyetliği devredilerek birkaç kez el değiştirdiğini, son olarak Aytunç Güngür zilyetliğindeyken yolun stabilize olması nedeni ile römorku bağlayan pimin çıkması nedeni ile devrilen römorkta bulunan Nurşen Güngür’ün vefat ettiğini; kazada müteveffanın tali, Aytunç Güngür’ün asli kusurlu bulunduğunu, kazanın mücbir sebeple meydana geldiğini; davalının ödediği tazminatı Bursa 19. İcra Müdürlüğünün 2019/10923 sayılı dosyası ile rücu etmek istediğini, talebin haksız olduğunu, rücu edilebilirlik için ağır kusur bulunması gerektiğini, mücbir sebebin bulunduğunu; davacının kazanın meydana gelmesinde kusurunun bulunmadığını belirterek davalıya 59.631,63 TL. borçlu olmadığının tespiti ile %20 inkar tazminatına hükmedilmesini yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, Sigortacılık Kanununa dayanarak kurulan davalının yine Sigortacılık Kanunu ve Güvence Hesabı Yönetmeliği kapsamında yaptığı ödemeler için zarara neden olanlara (aracın işleteni ve sürücüsü ve diğer sorumlulara) rücu etme hakkının bulunduğunu, davacı adına kayıtlı bulunan 16 SL 517 plakalı traktörün dava dışı Aytunç Güngür sevk ve idaresinde iken traktör ile römork arasındaki bağlantı piminin çıkması nedeniyle römorkun savrulması suretiyle meydana gelen kazada Nurşen Güngür’ün vefat ettiğini, aracın Trafik Sigorta Poliçesinin bulunmadığının tespit edildiğini, yasal mirasçılarının ilgili mevzuat kapsamında başvurulan nedeni ile davalının Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi ve Aktüerya Raporu çerçevesinde 14.08.2018 tarihinde 59.006,00 TL ödemenin yapıldığını, davacı ve araç sürücüsüne rücuen tazminat talepli mektupların gönderildiğini, ödeme yapılmadığını, Bursa 19. İcra Müdürlüğünün 2019/10923 sayılı takibe geçildiğini, davacı tarafından takibe itiraz edilmediğini, rücu isteminin kusur şartına bağlı olmadığını, araç satışının noterde yapılmasının geçerlilik şartı olduğunu, davacının araç maliki olarak sorumluluğunun devam etmekte olduğunu belirterek davanın reddine ve %20 oranında inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın reddi ile şartları oluşmayan kötü niyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf kanun yolu başvuru dilekçesinde, müvekkilinin söz konusu kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusuru bulunmadığı, kazanın mücbir sebepten kaynaklandığı, traktörün piminin yerinden fırlamasının öngörülecek bir durum olmadığı, davalı tarafın hak sahiplerine yaptığı ödemeyi müvekkiline rücu edilebilmesi için ağır kusur hallerinden (alkol, ehliyetsizlik, uyuşturucu madde kullanımı vs.) birisinin mevcut olması gerektiği, bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DEĞERLENDİRME ve GEREKÇE:
Dava, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu 14 maddesi ve Güvence Hesabı Yönetmeliği 16 maddesi kapsamında rucen alacağın tahsili amacıyla yapılan takibin kesinleşmesi üzerine, 2004 sayılı İİK 72 maddesi kapsamında menfi tespit talebine yöneliktir.
Rücuen tazminat davaları; gerçek zararın giderilmesi amacına yöneliktir. Ödemesi gereken miktardan fazlasını ödeyen davacı diğer sorumlulara rücu edebilecektir. Zarar sorumlusundan halefiyet ilkelerine dayalı olarak talepte bulunan davacı, ödediği meblağın tamamını değil ancak zarar görenin uğradığı gerçek zararı, zarar sorumlusundan isteyebilir. Davacının, rücu edebileceği tazminat tutarı sürücünün kusur oranı ve zarar görenlerin gerçek zararı kadar olabilecektir (Yargıtay 17 HD 2019/3161 E-2021/85 K sayılı ilam). Bu nedenle, zarar görene yapılması gereken gerçek ödeme miktarı tespit edilerek, davacı tarafça yapılan ödeme miktarı daha fazla olsa da davalının gerçek zarar miktarıyla sorumluluğuna karar verilmesi gerekir (Yargıtay 17 HD 2020/2303 E- 2021/3171 K sayılı ilam). Başka bir ifade ile rücuen tazminat davaları, ödenmesi gerekenin tespiti amacı güder.
Davacı adına kayıtlı 16 SL 517 plaka sayılı traktörün dava dışı Aytaç Güngür sevk ve idaresindeyken meydana gelen tek taraflı kaza neticesinde römorkta yolcu olarak seyahat eden Nurşen Güngür’ün vefat ettiği, 16 SL 517 plakalı traktörün kaza tarihinde geçerli zorunlu mali mesuliyet sigortası bulunmadığı, davalı tarafça dava dışı hak sahiplerine 14/08/2018 tarihinde 59.631,63.-TL ödeme yapıldığı, davalı tarafından ödemenin tahsili amacıyla takip başlatıldığı anlaşılmıştır.
Güvence Hesabının rücu edebileceği tazminat tutarı, sürücünün kusur oranına ve zarar görenlerin gerçek zararına göre belirlenir. Hak sahipleri karşısında, trafik kazası sonucunda meydana gelen zararlardan, Güvence Hesabı ile diğer zarar sorumluları (işleten, teşebbüs sahibi, sürücü ve diğer yardımcı kimseler vs.) müştereken ve müteselsilen sorumludur, başka bir ifadeyle Güvence Hesabı’nın sorumluluğunun doğmasıyla diğer zarar sorumlularının sorumlulukları ortadan kalkmayacağı göz önüne alındığında, davalı vekilinin, Güvence Hesabı tarafından ödenen bedelin rücu edilebilmesi için ağır kusur hallerinden birinin mevcut olması gerektiği yolundaki istinaf sebebi yerinde değildir.
Mustafakemalpaşa Asliye Ceza Mahkemesi 2012/46 E-2015/123 E sayılı dosyasının incelenmesinde dava dışı sürücü (sanık) Aytunç hakkında, taksirle ölüme neden olma suçundan ceza tayin edildiği, istinaf başvurusu üzerine Yargıtay 12 CD 2016/9821 E-2018/5077 K sayılı ilamıyla, sair itirazların reddiyle TCK 52/3 maddesi gereği adli para cezasına çevirme hükümleri yönünden düzeltilerek onama kararı verildiği, 07/05/2018 tarihinde kararın kesinleştiği, hükme esas alınan ATK Trafik İhtisas Dairesi 28/11/2014 tarihli raporunda, sanık sürücü Aytunç’un gerekli emniyet ve güvenlik tedbirlerini almaması, traktör ile römork arasındaki bağlantı demirinin sabitlememesi, nizamlara aykırı şekilde yolcu taşımaması gerekirken, römork üzerinde yeterli kontrolü yapmaması, seyri sırasında bağlantı demirinin çıkarak römorkun traktörden ayrılıp devrilmesi sonucu sevk ve idaresindeki traktöre bağlı römorkta nizamlara aykırı şekilde yolcu taşıması nedeni ile olayda dikkat ve özen yükümlülüklerine aykırı hareket etmekle asli kusurlu olduğu, müteveffa yolcu Nurşen’in kasa kapağı üzerinde yolculuk etmemesi, römork içinde oturması gerekirken nizamlara aykırı şekilde yolculuk etmesi nedeni ile dikkat ve özen yükümlülüklerine aykırı hareket ettiğinden tali kusurlu olduğunun bildirildiği anlaşılmıştır.
6098 sayılı TBK 74 maddesi gereği hakim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Hukuk hakimi ancak ceza mahkemesinde tespit edilen maddi vakıa ile bağlı olup, zarar verenin kusurunun bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı hukuk hakimini bağlamaz.
Mahkemece kusur raporu alınmamış ise de, ceza dosyası içeriği göz önüne alındığında, müteveffa Nurşen’in kazanın oluşumunda etkisinin bulunmamakla, dava dışı sürücü Aytunç’un gerekli emniyet tedbirlerini almaması, traktör ile römork arasındaki bağlantı demirinin sabitlememesi nedeniyle tam kusurlu olarak kabul edilmesi gerekecektir.
Ancak, 6098 sayılı TBK 52 maddesi gereği, zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmışsa hakim, tazminatı indirebilecek veya tamamen kaldırabilecektir. Zarar görenin kendi menfaatlerini korumak için makul bir insanda beklenen davranışta bulunmayarak, zararın meydana gelmesinde veya artmasında etkili olmasına müterafik (bölüşük) kusur olarak adlandırılır. Zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde 6098 sayılı TBK 52 maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, öğreti ve Yargıtay uygulamalarıyla da benimsenmiştir. Müterafik kusura ilişkin savunma, bir defi olmadığından mahkemece bu yönde bir savunma olmasa dahi resen araştırılması ve tartışılması gerekmektedir (Yargıtay 4 HD 2021/6032 E- 2021/8065 K sayılı ilam). Somut olayda, müteveffanın traktör römorkunun kasa kapağı üzerinde seyahat etmekle zararlı sonucun ortaya çıkmasında müterafik kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Yargıtay’ın yerleşik uygulaması gereği, müterafık kusur indirimi oranı %20 olup, maddi tazminattan bu oranda müterafık kusur indirimi yapılması gerekir.
Davacı tarafça, dava dışı hak sahiplerine destekten yoksun kalma tazminatı ödenmiştir.
Destekten yoksun kalma tazminatı, maddi tazminat türü olup, hukuka aykırı fiil sonucunda ölen kişinin destek verdiği kişilerin; ölen kişinin yokluğunda alacağı destekten mahrum kalması ve sonucunda hayat kalitelerinin düşmesi vs. sebeplerle, bu ölümden kusurlu olarak sorumlu olan kişiden alacakları tazminattır.
Desteğin çocuksuz olması durumunda desteğin gelirini eşi ile ortak paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edilmektedir. Çocukların, eş ile birlikte destek payı alacağı durumda ise destek gelirden eşi ile birlikte 2’şer pay alırken çocuklara birer pay verileceği, yine eş, çocuklar ile ana babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay, eşe 2 pay, çocukların her birine 1’er pay, ana ve babaya 1’er pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalıdır. Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay, hem de eş ve çocuklar ile ana ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun payları destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılacak, anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Ana ve babadan birinin destekten çıkması ile payı diğerine aktarılacak, ana ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay, eşe 2 pay esasına göre %50 pay desteğe, %50 pay eşe verilerek varsayımsal olarak gelir paylaştırılarak tazminat bu ilkelere göre hesaplanmalıdır ( Yargıtay 17 HD 2020/3231 E- 2021/2851 K Sayılı ilam).
Desteğin, küçük çocuklarının bakım ihtiyacından ne zaman kurtulacağını tayin etmek çocuğun yaşadığı yöreye, sosyal çevreye, çocuğun özelliklerine, cinsiyetine, ailenin sosyal ve ekonomik durumuna göre değişmektedir. Hakim, her somut olayda, destek ölmeseydi, ne kadar süre ile destek olacak idiyse bu süreyi destek süresi olarak kabul eder. Ana-babaya yardımda, onların yaşama süreleri; çocuklara yardımda ise, çocukların çalışmaya başlama süresi esas alınır. Çocuklarda, kız veya erkek olmalarına, yüksek öğrenim yapıp yapmamalarına göre farklı süreler kabul edilmektedir. Bunun dışında kız çocukları için genellikle, çalışmaya başlama veya evlenme ile destek ihtiyacı ortadan kalkar. Yüksek öğrenim görme durumu bulunmayan halde, kız çocuklarının 22 yaşına kadar, erkek çocuklarının 18 yaşına kadar; yüksek öğrenim gören ya da görme ihtimali bulunan çocukların ise 25 yaşına kadar destek alacağı dikkate alınarak destek tazminatı hesaplanması gerekmektedir (Yargıtay 17 HD 2018/4938 E-2020/952 K sayılı ilam). Bu ilkeler gözetilerek hesaplama yapıldığı anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarih, 2019/40-2020/40 sayılı kararı ile; 2918 sayılı KTK’nun 90. maddesindeki “bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” bölümündeki “bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Bu nedenle; tazminat hesabında, yeni ZMSS Genel Şartları ekindeki cetvellerin kullanılması mümkün olmadığından ve %1,8 teknik faiz ile devre başı ödemeli belirli süreli rant formülü uygulaması anılan cetvellerle getirildiğinden, artık uygulanması mümkün değildir. Tazminat hesaplamasının, TRH 2010 yaşam tablosu, progresif rant yöntemi kullanılarak, bilinmeyen devirdeki gelirlerin her yıl için %10 artırılıp, %10 iskonto edilmesi suretiyle, teknik faiz dikkate alınmaksızın, tazminatın, aktüerya bilirkişiden rapor alınmak suretiyle hesaplanması gerekecektir (Yargıtay 17 HD 2019/3292 E-2021/1848 K Sayılı ilam). Ancak, PMF 1931 yaşam tablosuna göre yapılan hesaplama neticesinde tespit edilen tazminat dava dışı hak sahibine ödenmiş olup, bu bedelin rücuen tahsili talep edilmekle davacı tarafça PMF 1931 yaşam tablosuna göre hazırlanan raporunun benimsendiği görülmekle, dava dışı hak sahibine ödenmesi gereken bedel PMF 1931 yaşam tablosuna göre belirlenecek olup, bu yolda hesaplama yapan bilirkişi raporuna itibar edilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Somut olayda, 30/10/2019 tarihli bilirkişi raporunda, yukarıda zikredilen esaslar dahilinde, dava dışı hak sahiplerine ödenmesi gereken destek tazminatının belirlendiği, müteveffanın müterafik kusurunun tenzili halinde dahi, davacı tarafça ödenen bedelin, dava dışı hak sahiplerinin destek alacaklarından düşük olduğu görülmekle yazılı şekilde karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde değildir.
6100 sayılı HMK 355 maddesi gereğince istinaf yoluna başvuranın sıfatına ve istinaf konusu yapılan nedenlere ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesin kararı usul ve yasaya uygun olması nedeniyle davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/02/2021 tarih ve 2018/1322 – 2021/158 sayılı kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından HMK 353/1-b-1 hükmü gereğince davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2- İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yatırılması gereken 179,90.-TL istinaf karar harcından peşin alınan 59,30.-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 120,60.-TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3- Karar tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
4- İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5- İstinaf yargılama giderinin istinafa başvuran taraflar üzerinde bırakılmasına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı HMK 362/1-a. hükmü uyarınca kesin olmak üzere 19/01/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.