Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/2236 E. 2022/324 K. 01.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA BAM 13. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/2236 – 2022/324
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
13. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : 2021/2236
KARAR NO : 2022/324

arar Sebebiyle Açılan)
B.A.M. KARAR TARİHİ : 01/03/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 10/03/2022

Davacılar tarafından, davalılar aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemesince maddi tazminat taleplerinin reddine, manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne dair verilen karara süresi içinde davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde, 09.10.2016 tarihinde saat 18:00 sıralarında Fuat Kuşçuoğlu Caddesinde meydana gelen trafik kazasında davalı Atilla TÜRKER’in sevk ve idaresindeki ve maliki olduğu 16 LEF 49 plaka sayılı aracı ile seyir halinde iken o esnada karşıdan karşıya geçmekte olan müvekkilerinin annesi olan Ayşe ÜN’e çarpmış olduğunu ve ölümüne sebebiyet verdiğini, bahse konu kazanın davalının dikkatsizliğinden ve azami hız limitini aşmasından dolayı kaynaklandığını, bu olay nedeniyle müvekkillerinin maddi ve manevi olarak olumsuz etkilendiklerini belirterek toplamda her bir davacı için 5.000,00 ‘er TL olmak üzere 15.000,00.-TL maddi tazminatın tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen, her bir davacı için 25.000,00 ‘er TL olmak üzere toplam 75.000,00.-TL manevi tazminatın ise davalı Atilla TÜRKER’den tahsiline karar verilmesini ve ayrıca dava konusu Atilla TÜRKER adına kayıtlı bulunan 16 LEF 49 plaka sayılı aracın trafik kaydına ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Neova Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde, yetki itirazlarının bulunduğunu, sigortalı araç sürücüsünün kusursuz olduğunu, trafik kazası tespit tutanağı uyarınca araç sürücüsünün dava konusu kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusurunun olmadığını, tüm kusurun müteveffada olduğunu, KTK 91 ve 95 maddeleri, TTK’nun sigortaya ilişkin hükümleri ve yollaması ile BK’nun haksız fiile ilişkin hükümleri ve Sigorta Genel şartlarının ittifakla ortaya koyduğu üzere, işleten veya sürücüye tereddüp etmeyen bir kusurlu halden sigortacının da sorumlu olmayacağına, müvekkil şirket aleyhine açılan davanın reddinin gerektiğini, davacıların destekten yoksunluk zararının bulunmadığını, müvekkil şirketin sigortalısının kusuru oranında sorumlu olduğunu, davacı tarafın sigortalının kusurunu ve zararını usulen ispat etmesi gerektiğini, ceza davasının sonucunun bekletici meselesi yapılması gerektiğini, bu nedenlerle yetki yönünden davanın reddine, müvekkil şirket aleyhine açılmış davanın tümden reddine, kusur durumunun tespiti açısından ceza davası sonucunun bekletici mesele yapılmasınıa davacının davasını ispatı halinde müvekkil şirketin öncelikle ferilerden sorumlu tutulmamasına, olmaz ise asıl alacak, yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından ayrı ayrı poliçe limiti ile sorumlu tutulmasına, faizin en erken dava tarihinden başlatılmasına, davanın reddedilen kısmı açısından yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir .
Davalı Atila Türker cevap dilekçesinde, davaya konu kaza tutanağından görgü tanıkları ve kamera kayıtları ve kaza raporu incelendiğinde müteveffanın ağır ve tek kusurlu olduğunun sabit olduğunu, yapılan ceza yargılamasında da bu hususun sabit olduğunu, davacı tarafın talep ettiği tazminat kalemlerini kabul etmenin ve birlikte talep edilen tazminat miktarının hayli fazla olduğunun aşikar olduğunu, sigorta şirketine müzekkere yazılarak davacılar hakkında hasar dosyasının açılıp açılmadığı ve taraflara herhangi bir tazminat ödemesinin yapılıp yapılmadığı hususun sorulmasına, davacının haksız ve yersiz davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, müteveffa Ayşe Ün’ün 09/10/2016 tarihinde yaya olarak karşıdan karşıya geçmek isterken davalı Atilla Türker sevk ve idaresindeki 16 LEF 49 plakalı aracın kendisine çarpması neticesinde vefat etmesine dayalı olarak talep edilen manevi tazminat ve destekten yoksun kalma tazminatı talebine ilişkin ATK tarafından tanzim edilen ve davalı sürücü Atilla Türker’in %25 kusurlu, müteveffa yaya Ayşe Ün’ün %75 kusurlu olduğuna ilişkin raporunun hükme esas alınmaya yeterli olduğu kanaatine varıldığı, davacı Arif Ün’ün 41 yaşında ve evli olduğu, destek ihtiyacı içinde bulunmadığı, davacı Halil Ün’ün 37 yaşında ve evli olduğu, destek ihtiyacı içinde bulunmadığı, davacı Hayriye Demir’in 34 yaşında ve evli olduğu, destek ihtiyacı içinde bulunduklarını ispata ilişkin delil bulunmadığından davacıların, davalı Atilla Türker ve davalı Neova Sigorta A.Ş’ye karşı talep etmiş oldukları maddi tazminat taleplerinin reddi ile manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile tarafların kusur oranı, olayın meydana geldiği tarih, olayın meydana geliş şekli, tarafların ekonomik ve sosyal durumu, olay tarihindeki paranın alım gücü dikkate alınarak davacılarda oluşan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla her bir davacı için ayrı ayrı 6.000,00 TL manevi tazminatın davalı Atilla Türker’den tahsiline karar verilmiştir.
Davacılar vekili istinaf kanun yolu başvuru dilekçesinde, alınan kusur raporunun hatalı olduğu ve kazanın meydana gelmesinde davalının kusurlu olduğunu ayrıca kusurun belirlenmesinin teknik değil hukuki bir konu olduğunu ve hakim tarafından yapılabileceğini, müvekkili Halil Ün’ün engelli çocuğuna sağlığında müteveffanın bakması nedeniyle ölümüyle desteğinden yoksun kaldığını bu nedenle maddi tazminat talebinin reddinin hatalı olduğunu ve takdir edilen manevi tazminat miktarının düşük olduğunu beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava; ölümlü trafik kazasından kaynaklı destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemidir.
HMK’nın 341/1. maddesi uyarınca ilk derece mahkemelerince verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.
HMK’ nın 389. Maddesinde meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı yada tamamen imkansız hale geleceği veya gecikmesinde sakınca bulunması yahut ciddi bir zararın ortaya çıkacağı endişesi bulunan haller, genel bir ihtiyati tedbir sebebi ve şartı olarak kabul edilmiştir. Mahkemece, ihtiyati tedbir yargılamasının gerektirdiği inceleme ve ispat kuralları dikkate alınarak, yapılan incelemeden sonra bu sakında veya zararı ortadan kaldıracak tedbire karar verilmesi mümkün olacaktır.
İhtiyati tedbirde asıl olan ihtiyati tedbire esas olan bir hakkın bulunması ve bir ihtiyati tedbir sebebinin ortaya çıkmasıdır. Bunlar ihtiyati tedbirin temel şartlarını oluştururlar. Madde bu iki hususa yer verilmiş ihtiyati tedbire ilişkin hak ve özellikle ihtiyati tedbir sebebi genel olarak belirtilmiştir. Tedbir talebin kabulü veya reddi bir kısım genel ilkeler konularak hakime bırakılmış ancak ihtiyati tedbirin uyuşmazlık konusu hakkında verileceği düzenlenmiştir.
İlk derece Mahkemesi tarafından davalı adına kayıtlı araç üzerine 15/05/2017 tarihinde ihtiyati tedbir konulduğu ve esas hakkında karar verildikten sonra davalının tedbire itiraz etmesi üzerine mahkeme tarafından tedbirin kaldırılmasına karar verildiği ve davacılar vekilinin bu karara karşı süresinde istinaf isteminde bulunduğu görülmüştür.
Somut uyuşmazlıkta, dava konusu alacağın para alacağı olduğu, tedbir istenilen aracın uyuşmazlık konusu olmadığı anlaşıldığına göre mahkeme tarafından davacının ihtiyati tedbir talebinin kaldırılmasına karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin ihtiyati tedbirin kaldırılması hususundaki istinaf isteminin reddine karar vermek gerekmektedir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık kusur durumu ile kazada vefat eden annenin çocuklarına destek olup olmadığı ile manevi tazminat miktarıdır.

Davacı vekili alınan kusur raporunun hatalı olduğu ve kazanın meydana gelmesinde davalının kusurlu olduğunu ayrıca kusurun belirlenmesinin hakim tarafından yapılabileceğini beyanla kusur oranlarına itiraz etmiş ise de ceza yargılaması sırasında yapılan keşif ile trafik bilirkişisinden alınan raporda kaza nedeniyle tarafların kusur durumlarının değerlendirildiği ve davalı aracın kazanın oluşumunda tali kusurlu olduğu ve davacıların murisinin kazanın oluşumunda asli kusurlu bulunduğunun tespit edilmiştir. Alınan rapor ile kaza tespit tutanağı arasında çelişki bulunması nedeniyle ATK’ dan rapor alındığı ve alınan rapordaki kusur durumu ile bilirkişi tarafından tespit edilen kusur durumunun aynı olduğu ve bu suretle çelişkinin giderildiği görülmüştür.
Mahkeme tarafından yargılama sırasında ATK’ dan yüzdelik kusur oranlarının tespiti için rapor alınmıştır. Alınan raporda davalının kazanın oluşumunda % 25, davacıların murisinin ise % 75 oranında kusurlu bulunduğunun tespit edildiği ve alınan diğer raporlarla arasında çelişki bulunmadığı anlaşılmakla kusura ilişkin yeniden rapor alınmasına gerek bulunmadığından davacı vekilinin bu husustaki istinaf istemi yerinde değildir.
Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse TBK’nın 53/3.(818 sayılı BK madde 45/II) maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir.
TBK’nın 53.(818 sayılı BK madde 45) maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
O halde, destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür.
Müteveffa babaannenin torununa bakma yükümlülüğünü bulunmamakta olup müteveffa babaanne bakım yükümlülüğünü tamamen üstlenmediği gibi, ileride düzenli ve sürekli bakacağına dair dosya kapsamında herhangi bir delil bulunmamaktadır. Çocuğun bakım, gözetim ve eğitiminden davacı baba ile dava dışı anne sorumlu bulunmaktadır. Müteveffa babaannenin torununa bakması ahlaki bir yükümlülüğün yerine getirilmesi niteliğinde olduğundan müteveffanın destek yaşının dolduran davacı Halil ‘e destek olduğu hususunda davacı vekilinin istinaf istemi yerinde değildir.
Manevi tazminat isteminin temelinde, davalıların haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere, haksız eylemin unsurları; kusur, zarar, fiil ile zarar arasında illiyet bağı fiilin hukuka aykırı olmasından ibarettir.
Öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 56.] maddesinde düzenlenen manevi tazminatta kusurun gerekmediği, ancak takdirde etkili olabileceği, 22.6.1966 tarihli ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bu kararın gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hâl ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Yine Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesine göre; hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı, aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O hâlde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut hâlde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Manevi tazminat, duyulan elem ve ızdırabın kısmen ve imkân nispetinde iadesini amaçladığından hâkim, TMK’nın 4. maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tespit etmelidir.
Hâkim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ve zarara yol açanın ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, ölüm ya da beden gücü kaybı nedeniyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.10.2018 tarihli ve 2017/17-1098 E., 2018/1384 K.; 02.03.2021 tarihli ve 2020/17-41 E., 2021/182 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davacıların ve davacılar murisinin kaza tarihindeki yaşı, davalının kusur durumu, paranın alım gücü, tarafların ekonomik sosyal durumu gözetildiğinde, ilk derece mahkemesince, davacıların uğranılan zarar nedeniyle, tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olandan az manevi tazminata hükmedilmiş olup davacılar vekilinin bu husustaki istinaf isteminin yerinde olduğu görülmüştür.
Davacılar tarafından davalılar aleyhine açılan iş bu davada davacılar davalılar arasındaki ilişki HMK 57/1-a maddesi uyarınca ihtiyari dava arkadaşlığı olup, HMK 58. maddesi uyarınca ihtiyari dava arkadaşlığında, davaların birbirinden bağımsız olduğu ve dava arkadaşlığından her birinin diğerinden bağımsız hareket ettiği düzenlenmiştir.
Bu durumda mahkeme tarafından davacılar lehine kabul edilen kısım yönünden ve davalılar lehine de reddedilen kısım yönünden davacıların ve davalıların ihtiyari dava arkadaşı olmaları nedeniyle ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken tek vekalet ücreti takdir edilmesi doğru değil ise de bu hususta istinaf talebi bulunmadığından kaldırma sebebi yapılmamış sadece eleştirmekle yetinilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinafa başvuranların sıfatı, istinaf nedenleri ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen nedenlerle kabulü ile yanlışlığın yeniden yargılamayı gerektirmemesi nedeniyle her bir davacı yönünden ayrı ayrı 7.500,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi gerekmekle 6100 Sayılı HMK’nun 353/1. fıkrası (b-2) bendi gereğince kararının düzeltilerek esas hakkında yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar vekilinin ihtiyati tedbirin kaldırılması ve maddi tazminata ilişkin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK 353/b-2 maddesi gereğince ESASTAN REDDİ ile davacılar vekilinin manevi tazminata ilişkin istinaf talebinin KABULÜ ile Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/02/2021 tarih ve 2017/647 – 2021/143 sayılı kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA,
a)Davacıların davalı Atilla Türker ve davalı Neova Sigorta A.Ş’ye karşı talep etmiş oldukları maddi tazminat taleplerinin REDDİNE,
b)Davacı Arif Ün’ün manevi tazminat talebinin KISMEN KABULÜNE, 7.500,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 09/10/2016 dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Atilla Türker’den alınarak davacı Arif Ün’e verilmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
c)Davacı Halil Ün’ün manevi tazminat talebinin KISMEN KABULÜNE, 7.500,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 09/10/2016 dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Atilla Türker’den alınarak davacı Halil Ün’e verilmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
d)Davacı Hayriye Demir’in manevi tazminat talebinin KISMEN KABULÜNE, 7.500,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 09/10/2016 dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Atilla Türker’den alınarak davacı Hayriye Demir’e verilmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
e)Alınması gerekli 1.536,98 TL harçtan peşin alınan 307,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 1.229,58 TL nispi karar ve ilam harcının davalı Atilla Türker’den alınarak hazineye irat kaydına,
f)Davacılar tarafından karşılanan 307,40 TL peşin harç ile 31,40 TL başvurma harcının davalı Atilla Türker’den alınarak davacılara verilmesine,
g)Davacılar tarafından karşılanan 235,5 TL davetiye gideri, 750,00 TL bilirkişi ücreti ile 104,06 TL posta, müzekkere ve tebligat giderlerinden oluşan toplam 1.089,56 TL yargılama giderinin kısmen kabul oranına göre hesap edilen 272,32 TL’sinin davalı Atilla Türker’den alınarak davacılara verilmesine, bakiye miktarın davacılar üzerinde bırakılmasına,
h)Manevi tazminat yönünden davacılar vekil ile temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre belirlenen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davalı Atilla Türker’den alınarak davacılara verilmesine,
ı)Manevi tazminat yönünden davalı Atilla Türker vekil ile temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre belirlenen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı Atilla Türker’e ödenmesine,
i)Maddi tazminat yönünden her iki davalı vekil ile temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre belirlenen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine,
j)Artan gider avansı olması halinde karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
2-Davacılar tarafından yatırılan 59,30- TL istinaf karar harcının talep halinde iadesi ile ihtiyati tedbir yönünden harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına
3-Harç tahsil, harç iade ve gider avansı iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
4-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kararın niteliği gereği davacı üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliğ işlemlerinin Dairemizce yapılmasına,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, manevi tazminat yönünden 6100 Sayılı HMK’nın 362/1.a hükmü uyarınca kesin, maddi tazminat yönünden 6100 Sayılı HMK’nın 361/1 hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 01/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

dır