Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1371 E. 2022/417 K. 10.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 13. HUKUK DAİRESİ
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
13. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : 2021/2038
KARAR NO : 2022/462

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …

KATİP : … …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/786
KARAR NO : 2018/1716
KARAR TARİHİ : 25/12/2018
İSTİNAF BAŞVURU TARİHİ : 20/02/2019 (Davalı), 28/02/2019 (Davacı)
DAVACI : E
…. – [16694-96251-99786] UETS
DAVANIN KONUSU : Alacak (haksız hacizden kaynaklanan)
B.A.M. KARAR TARİHİ : 15/03/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 24/03/2022

Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahal mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen karara süresi içinde taraf vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde, davalı şirket tarafından Bursa 15. İcra Müdürlüğünün 2011/11901 esas sayılı dosyasından 23/03/2010 tanzim ve 30/04/2010 vade tarihli 100.000 Tl bedelli bono ile müvekkili şirket aleyhine haksız ve kötü niyetli olarak icra takibi başlatıldığını, müvekkili şirkete ait işyeri olarak kullandığı Bursa ili, Nilüfer ilçesi, Alaattinbey Mah, 626 Sok., 8/B kapı numarasında kain ve tapunun 2790 ada, 1 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki dükkanın icra yolu ile, 2. Satış günü olan 22/10/2012 tarihinde davalı şirket tarafından alacağına mahsuben 123.000 TL bedel ile satın alındığını, Bursa 4. ATM’nin 2012/536 sayılı dosyasıyla açılan menfi tespit davasında, taşınmazın değerinin satış tarihinde 300.000 Tl olduğunu, müvekkili şirkete ait Bursa ili, Nilüfer ilçesi, Alaattinbey Mah, 626 Sok, N:8/B adresinde bulunan taşınmazın mahkemece yapılacak bilirkişi incelemesi sonucu satışın gerçekleştiği tarihteki gerçek değerinin belirlenen davalı şirketin 123.000 TL bedel ile satışı gerçekleştirmesi nedeniyle müvekkili şirketin uğradığı maddi zararın tespit edilmesini ve davalı şirketten tahsil edilmesinin gerektiğini, Nilüfer ilçesi, Alaattinbey Mah., 626 Sok., No:8/B adresinde bulunan taşınmazın gerçek bedelinden çok düşük bir bedelle satmış olması nedeniyle müvekkili şirketin uğradığı zarar olarak şimdilik 50.000 TLnin satış tarihi olan 22/10/2012 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesine, davalı şirketin müvekkili şirkete ait olan aynı zamanda şirketin işyeri olarak kullandığı taşınmazı haksız olarak satarak müvekkili şirketi tahliye etmesi nedeniyle müvekkili şirketin ödediği kira bedelleri olarak şimdilik 25.000 Tlnin tahliyenin gerçekleştiği 30/10/2013 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesine, davalı şirketin müvekkili şirket aleyhine yapmış olduğu haksız icra takibi, müvekkili şirketin taşınmazını sattırması ve müvekkili şirketi tahliye etmesi sonucu müvekkili şirketin itibarının zedelenmesi nedeniyle 10.000 Tl manevi tazminatın satış tarihi olan 22/10/2012 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, müvekkilinin Bursa 15. İcra Müdürlüğünün 2011/11901 esas sayılı dosyası ile davacı hakkında 91.507,98 Tl asıl alacak ve ferileri nedeniyle icra takibi başlattığını, takibin yasal süresinde kesinleştiğini, kesinleşme üzerine de davacıya ait bir kısım gayrimenkul mallar üzerine haciz konularak satış işlemlerine başlandığını, davacı ile davalı arasında bir akdi ilişkinin farklı farklı şekillerde yorumlanmasından doğan ihtilafın kesin hüküm ile çözümlenmiş olup, müvekkilinin iddiasında haklı çıktığını, müvekkilinin herhangi bir kötü niyeti yahut zarar verme kastı olmadığını, davaya konu edilen ve bedeli nedeniyle zarara uğranıldığı iddia edilen mahcuz malın yürürlükte olan yasaların emrettiği tüm kural ve kaidelere uygun bir şekilde satıldığını, satış aşamasında vaki olan hem bedele hem de ihaleye yönelik tüm itirazların reddedildiğini, menfi tespite ilişkin hükmün kesinleşmesi ile müvekkilinin takip alacaklısı olduğu 2011/11901 esas sayılı dosyaya müracaat ederek kendisine yapılan fazla ödemenin hesaplanmasını istediğini, müvekkilinin mezkur parayı icra müdürlüğüne ödediğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabul, kısmen reddi ile, 177.000,00.-TL taşınmaz satış sebebiyle uğranılan zarara ilişkin alacağın 13/06/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacı tarafın kira bedeli ve manevi tazminata yönelik alacak taleplerinin ayrı ayrı reddine, karar verilmiştir.
Davalı vekili istinaf kanun yolu başvuru dilekçesinde, yerel mahkemenin davayı “haksız fiil nedeniyle tazminat talebi” olarak nitelendirmesinin, bu kabule göre tarafların kusur durumlarının dikkate alınmamasının ve zamanaşımı definin nazara alınmamasının hatalı olduğu, yerel mahkemece hükmedilen tazminatın hukuksal sebebinin haksız fiil olduğu, eylemin 22/10/2012 tarihinde gerçekleştiği, buna göre 13/06/2017 tarihinde açılan davanın zamanaşımına uğradığı, kanunun açık olarak düzenlediği hususlarda içtihat yapılamayacağı, davada, davacının bu takip nedeniyle uğradığı zararların tazmini istemi kesin hükümle reddolunduğu, ortada bir kabul olsa ve bunu aşan bir zarar bulunması halinde huzurdaki davanın mesmu olacağı, menfi tespit davasında yapılıp bitirilen yargılamada müvekkilinin alacağının, iadesi istenilen özel imalat trafo bedelinin düşülmesi nedeniyle 91.507,98 TL değil, 8.562,09 TL olduğuna hükmedildiği, kararın bu şekliyle kesinleştiği, yerel mahkeme gerekçesine göre herkes kendi borcunu alacağını bilmek zorunda ise aynı zorunluluğun davacı için de geçerli olduğu, yerel mahkeme hakimlerinin bu noktada adil davranmadıkları, müvekkilini dürüst davranma borcu altında görürken, aynı borcu davacı için geçerli saymadıkları, böylece tarafsızlık ve eşitlik ilkesine aykırı bir hüküm verdikleri, davacının kendi kusurlu davranışı (bildiği borcunu ödememesi) nedeniyle gayrimenkulünün icra kanalıyla satılmasında müvekkilinin atfı kabil bir kusuru olmadığından davanın tamamen reddi gerektiği, bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili istinaf kanun yolu başvuru dilekçesinde, Bursa 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararı ile müvekkili şirketin davalıya borcu olmadığının sabit olduğu, davada alınan raporda taşınmazın 325.000,00.-TL olmasına rağmen yerel mahkemenin icra dosyasındaki 300.000,00.-TL lik bedel üzerinden karar vermesinin hatalı olduğu, faizin dava tarihinden değil, satış tarihi olan 22/10/2012 tarihinden itibaren yürütülmesi gerektiği, haksız olarak taşınmazından çıkarılan müvekkilinin başka bir yer kiralayarak 01/11/2013 tarihinden beri buraya kira bedeli ödemeye devam ettiği, raporda ödenen kira bedelinin 83.265,00.-TL olduğu bildirilmiş ise de, menfi tespit davasında kötü niyet tazminatına hükmedilmediğinden bu bedelin ödenmesine karar verilmemesinin hatalı olduğu, müvekkili şirketin işyeri olarak kullandığı taşınmazın satılması ve taşınmazı tahliye etmek zorunda kalması nedeniyle adı ve itibarının zedelendiği, işlerinin aksadığı, bu nedenle manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın tüm talepler yönünden kabulüne, 202.000,00.-TL’nin 22/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsiline ve 83.265,00.- TL kira bedelinin 30.10.2013 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesine, 100.000,00.-TL manevi tazminatın 22/10/2012 tarihinden itibaren avansı faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DEĞERLENDİRME ve GEREKÇE
Dava, haksız haciz sebebiyle maddi ve manevi tazminat talebine yöneliktir.
Haczin haksız olması ve bundan maddi zarar doğması halinde, alacaklı kusurlu olmasa dahi zarar görene maddi tazminat ödemekle yükümlüdür. Başka bir ifade ile davacının uğradığı maddi zarardan davalı, kusursuz sorumluluk esasına göre sorumludur.(Yargıtay 4 HD 2015/5993 E-2016/5383 K sayılı ilam)
Davacının maddi tazminat talebi, davacı adına kayıtlı taşınmazın gerçek bedelinden çok düşük bir bedelle satılmış olması nedeniyle uğranılan zarar ve haksız tahliye sonucu satışa konu taşınmazın davacının iş yeri olması sebebiyle ödenen kira bedelleri sebebiyle zarar olmak üzere iki kalemden oluşmaktadır.
Bursa 15 İcra Müdürlüğü 2011/11901 E sayılı dosyanın incelenmesinde, davalı tarafından davacı hakkında, 30/04/2010 vade tarihli 100.000,00 TL bedelli bonoya istinaden kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatıldığı, takibin kesinleştiği anlaşılmıştır.
Bursa 4 Asliye Ticaret Mahkemesi 2012/536 E-2014/254 K sayılı dosyanın incelenmesinde davacı tarafından açılan menfi tespit davasında, davacının, davalıya 105.511,40 TL borçlu olmadığının tespitinin talep edildiği, yargılama sonunda davanın kısmen kabulü ile davacının, davalıya 105.438,85 TL borçlu olmadığının tespitine, davacının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verildiği, temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 19 HD, 2015/7091 E-2015/17607 K sayılı ilamla onama kararı verildiği, yine aynı Dairenin 2016/7379 E – 2017/2603 K sayılı ilamıyla karar düzeltme talebinin reddedildiği, hükmün 30/03/2017 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Haksız haciz nedeniyle tazminat talebinin dayanağı, 6098 sayılı TBK 49 ve devamı maddesindeki hükümler olmakla, zamanaşımının da haksız fiil zamanaşımını düzenleyen 6098 sayılı TBK 72 maddesindeki 2 yıl ve 10 yıllık süreler olduğu, haciz işleminin haksızlığının menfi tespit talebine konu Bursa 4 Asliye Ticaret Mahkemesi 2012/536 E-2014/254 K sayılı ilamının kesinleşmesi ile sabit olduğu, zamanaşımının başlangıcının belirtilen kararın kesinleşme tarihi olacağı (Yargıtay 4 HD 2016/15209 E-2017/441 K sayılı ilam), ilamın 30/03/2017 tarihinde kesinleştiği, davanın 13/06/2017 tarihinde açıldığı, ıslah tarihinin 07/11/2018 olup, 09/11/2018 tarihinde ıslah harcının ikmal edildiği, gerek dava tarihinde, gerekse ıslah tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı göz önüne alındığında, davalı vekilinin zamanaşımına yönelik istinaf sebebi yerinde değildir.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından doğrudan zarar ve dolaylı zarar kavramlarının tartışılması gerekecektir:
Doğrudan zarar, zarar verici olayla uygun illiyet bağı içinde olan zarar olarak ifade edilmektedir(Porf.Dr.Fikret Eren,Borçlar Hukuk Genel Hükümler,Yetkin Yayınları,15.Baskı,sf 529). Bu zararın kapsamına haksız fiil sonucunda direkt oluşan zararlar girmektedir. Söz gelimi, trafik kazası sonucunda zarar görenin tedavi masrafı doğrudan zarar kapsamında değerlendirilecektir.
Dolaylı zarar ise , haksız fiil neticesinde zarar gören kişinin araya ilave bir sebep girmek suretiyle dolaylı olarak uğradığı zararları ifade eder. Dolaylı zararın tazmini ancak uygun illiyet bağının kurulmasıyla gerçekleşir. Standart hayat tecrübelerine göre, sorumlular, haksız fiilin uygun sonucu olduğu kabul edilebilen dolaylı zararlardan da sorumlu tutulabileceklerdir. Söz gelimi, A’nın, B ‘nin kamyonunu yakması halinde kamyonun değeri doğrudan zarar olup, bu kamyonun taşıyacağı yükleri taşıyamaması yüzünden B’nin 3.kişilere ödemek zorunda kalacağı tazminat, dolaylı zarardır. (Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman – Prof. Dr. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler,Filiz Kitabevi,3. Baskı, sf 500)
Davalı vekili, 2004 sayılı İİK 72/5 maddesi gereği davacının kötü niyet tazminatı talebinin reddedildiği, davacının takip nedeniyle uğradığı zararların tazmini isteminin kesin hükümle reddolunduğu ileri sürülmüş ise de, Bursa 4 Asliye Ticaret Mahkemesi 2012/536 E-2014/254 K sayılı ilamı ile davanın kısmen kabulü cihetine gidildiği, yapılan haciz işleminin haksızlığının sabit olduğu, menfi tespit dosyasında tazminata hükmedilmemesinin davanın reddini gerektirmeyeceği (Yargıtay 4 HD 2013/12891 E-2014/8304 K sayılı ilam), kaldı ki kötü niyet tazminatının takip hukukuna ilişkin olup, haksız haciz nedeniyle tazminat talebinin haksız fiil hükümleri kapsamında değerlendirileceği, başka bir ifade ile menfi tespit davasında kötü niyet tazminatı talebinin reddedilmesinin, haksız hacizden kaynaklı tazminat davasında, 6100 sayılı HMK 303 maddesi anlamında kesin hüküm olarak değerlendirilmesine olanak bulunmadığı haciz işleminin, borçlu olmadığını bildiği veya borçluya ait olmadığını bildiği kişi ve eşyaya yönelik yapılması durumunda haksız haczin söz konusu olacağı (Yargıtay 4 HD 2016/3332 E-2018/1914 K sayılı ilam), göz önüne alındığında davalı vekilinin bu hususa ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir.
Bursa 15 İcra Müdürlüğü 2011/11901 E sayılı dosyanda taşınmazın 13/02/2012 tarihindeki değerinin bilirkişilerce 300.000,00 TL olarak tespit edildiği ve değere karşı da itiraz edilmediğinden, bu değerin tarafları bağlayacağından bahisle, 300.000,00 TL taşınmaz değerinden, satış bedeli olan 123.000,00 TL nin mahsubu ile kalan 177.000,00 TL bedel üzerinden hüküm kurulmuş olup, kıymet takdirine itirazda bulunulmadığı, icra takibinde belirlenen bedelin benimsendiği, taşınmazın satış tarihindeki değeri yeniden belirlenerek zararın hüküm altına alınamayacağı (Yargıtay 4 HD 2012/6189 E-2013/7249 K sayılı ilam) göz önüne alındığında, doğrudan zarar kapsamında değerlendirilecek, taşınmazın gerçek bedelinden daha düşük bir bedelle satılmış olması nedeniyle uğranılan zararın, kıymet takdirinde belirlenen bedel ile satış bedeli arasındaki fark olarak belirlenmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekilinin bu hususa ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir.
Ancak, 6098 sayılı TBK 52 maddesi gereği, zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmışsa hakim, tazminatı indirebilecek veya tamamen kaldırabilecektir. Zarar görenin kendi menfaatlerini korumak için makul bir insanda beklenen davranışta bulunmayarak, zararın meydana gelmesinde veya artmasında etkili olmasına müterafik (bölüşük) kusur olarak adlandırılır. Zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde 6098 sayılı TBK 52. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, öğreti ve Yargıtay uygulamalarıyla da benimsenmiştir.Müterafik kusura ilişkin savunma, bir defi olmadığından mahkemece bu yönde bir savunma olmasa dahi resen araştırılması ve tartışılması gerekmektedir (Yargıtay 4 HD 2021/6032 E-2021/8065 K sayılı ilam). Davalı tarafça, davacı hakkında Bursa 15 İcra Müdürlüğü 2011/11901 E sayılı dosya ile 100.000,00 TL bedelli bonoya istinaden takip başlatıldığı, davacı tarafından yapılan mal tesliminin iade amaçlı olup, iade bedelinin taraflar arasındaki alacaktan düşülmesi gerektiği, takibe konu bononun davalıya ödeme amaçlı verildiğinden bahisle menfi tespit davasında karar verildiği, iadesi istenilen trafo bedelinin düşülmesi sonucu, davacının borçlu olmadığı miktarın belirlendiği, davacının borçlu olmadığını iddia ettiği kısım dışında kalan borç yönünden de ödeme yapmadığı göz önüne alındığında, hükmedilecek bedelden, 6098 sayılı TBK 52 maddesi kapsamında uygun bir indirim yapılmalıdır. Davalı vekilinin bu husustaki istinaf sebebi yerindedir.
Davacının maddi tazminat talebinin ikinci kalemini, haksız tahliye sonucu satışa konu taşınmazın davacının iş yeri olması sebebiyle ödenen kira bedellerinin tahsili talebi oluşturmaktadır. Davacı tarafça hacze konu olan taşınmazın, icra müdürlüğünce gönderilen tahliye emri neticesinde 30/10/2013 tarihinde tahliye edildiği, davacının tahliyenin gerçekleştiği tarihten, dava tarihine kadar işleyen kira bedeli talebinin dolaylı zarar kapsamında olduğu hususunda duraksama bulunmamaktadır. Haksız haciz sonucu taşınmazın satıldığı, davacı tarafça tahliye edildiği, davacının ticari faaliyetini sürdürmek için, aynı mahalle sınırları içinde 01/11/2013 tarihinde başka taşınmaz kiraladığı, 01/02/2015 tarihinde de kiralanan taşınmaz tahliye edilerek yine aynı mahalle sınırları içinde başka bir taşınmaz kiralandığı göz önüne alındığında, kira bedeli dolaylı zarar kapsamında olup, haksız haciz işlemi ile uygun illiyet bağı bulunan zararın, davalı tarafça karşılanması gerektiği açıktır (Yargıtay 4 HD 2015/13545 E-2017/7194 K sayılı ilam-kazanç kaybı talebinin hüküm altına alınması gerektiğine ; Yargıtay 4 HD 2013/15645 E- 2013/18200 K sayılı ilam-aracın haksız haczi halinde özel ticari taksi veya mutad vasıtalar kullanılması halinde olucak zararın hüküm altına alınması gerektiğine işaret edilmiştir).Davacı vekilinin bu nedene dayalı istinaf sebebi yerindedir.
09/10/2018 tarihli bilirkişi raporunda, kira bedeli davacı tarafça ibraz edilen kira sözleşmesi kapsamında belirlenmiş olup, bilirkişi raporunun hüküm vermeye elverişli olduğundan söz etmeye olanak bulunmamaktadır. Tazminat hukukunda gerçek zarar ilkesi geçerli olup, mahkemece yapılacak iş, tarafların emsal kira sözleşmesi sunmalarına olanak tanımak, gerektiğinde resen emsal celbi yoluna gitmek sonrasında da, davacı şirketin iştigal konusu, satış sonucu tahliye edilen taşınmazın konumu, büyüklüğü ve davacı şirketin iştigal konusu itibarıyla iş yerinde bulunduracağı makina, teçhizat vs üzerinde durularak, davacının ticari faaliyetini sürdürmek için kiralayıp taşındığı taşınmazların da konumu ve büyüklüğü göz önüne alınarak davacı şirket için uygun olup olmadığı, 01/11/2013 tarihinden, dava tarihine kadar ödenmesi gereken kira bedelinin tespiti hususunda denetime elverişli ek rapor almaktan ibarettir. Kira bedeli belirlenirken de, 6098 sayılı TBK 52 maddesi gereği müterafik kusur durumu göz önüne alınmalıdır.Davalı vekilinin bu nedene dayalı istinaf sebebi yerindedir.
Haksız hacizden kaynaklı maddi tazminat talebi kusursuz sorumluluğa dayanmakta ise de, manevi tazminat talebi 6098 sayılı TBK 58 maddesinden kaynaklanan bir sorumluluk olup kusura dayanan bir sorumluluk türüdür. Bu nedenle de haciz yaptıran kişinin takipte veya haciz işleminde kötüniyetli ve ağır kusurlu olduğu olgusu gerçekleşmedikçe ve ağır bir zarar da doğmadıkça manevi tazminatla sorumlu tutulamaz.Somut davada, taraflar arasındaki hukuki ilişki itibariyle davalının, davaya konu haciz işleminde kötüniyetli ve ağır kusurlu olduğundan söz edilemesine olanak bulunmamaktadır.(Yargıtay 4 HD,2019/3444 E-2021/7533 K sayılı ilam). Davacının manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi isabetli olup, davacı vekilinin bu nedene dayalı istinaf sebebi yerinde değildir.
Haksız haciz nedeniyle tazminat talebinin dayanağı, haksız fiil hükümleri olmakla ve zarar da haksız fiilin gerçekleştiği tarihte meydana gelmiş olup, tazminat hukuku ilkeleri gereğince, haksız eylemden kaynaklanan zararın ödetilmesi amacıyla açılan davalarda, istek bulunması durumunda, hükmedilecek tazminata zararın meydana geldiği tarihten itibaren faiz yürütülmesi gerekir ( Yargıtay 4 HD 2016/7836 E- 2016/9454 K sayılı ilam). Dava dilekçesinde, davacı adına kayıtlı taşınmazın gerçek bedelinden çok düşük bir bedelle satılmış olması nedeniyle uğranılan zararın satışın gerçekleştiği 22/10/2012 tarihinden; haksız tahliye sonucu satışa konu taşınmazın davacının iş yeri olması sebebiyle ödenen kira bedelleri sebebiyle uğranılan zararın tahliye tarihi olan 30/10/2013 tarihinden işleyecek avans faizi ile tahsilinin talep edildiği, mahkemece, davalının dava tarihinden önce temerrüde düşürülmediğinden bahisle dava tarihinden itibaren faize hükmedilmiş ise de, haksız fiilden kaynaklı tazminat talebinde temerrüt olgusu için ihtar gerekmeyeceği başka bir ifade ile haksız fiilin gerçekleşmesi ile davalı temerrüdünün doğduğu göz önüne alındığında satış bedeli arasındaki farka 22/10/2012 tarihinden, kira bedeli yönünden 30/10/2013 tarihinden kira ilişkisinin niteliğine uygun dönem sonu araştırılarak bu tarihler esas alınarak faiz işletilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi isabetsiz olmuştur. Davacı vekilinin bu nedene dayalı istinaf sebebi yerindedir.
Dava dilekçesinde avans faizi talep edilmiş olup, davanın dayanağı olan eylemin, haksız fiil niteliğinde olduğu, davanın bu niteliği gözönüne alınarak hüküm altına alınacak tazminata yasal faiz uygulanması gerekecektir(Yargıtay 4 HD 2016/15730 E-2017/1644 K sayılı ilam).Mahkemece yasal faize hükmedilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekilinin bu nedene dayalı istinaf sebebi yerinde değildir.
6100 sayılı HMK 355.maddesi gereğince istinaf yoluna başvuranın sıfatına, kamu düzenine ve istinaf konusu yapılan nedenlerle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, hükmün esasını etkileyecek tüm deliller toplanmadan karar verilmesi nedeniyle karar usul ve yasaya aykırı olup taraf vekillerinin istinaf başvurusunun bu sebeplerle ayrı ayrı kabulü ile mahkeme kararının HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına, Dairemiz kararı gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Taraf vekillerinin istinaf talebinin ayrı ayrı KABULÜ ile Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/12/2018 tarih ve 2017/786-2018/1716 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
Gerekçede yapılan açıklamalar göz önünde bulundurularak yargılama yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,
3-İstinaf kanun yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince yatırana iadesine,
4-Karar tebliğ ve harç iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
5-İstinaf kanun yoluna başvuran taraflarca yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı HMK 353/1-a hükmü uyarınca kesin olmak üzere 15/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


Başkan

e-imza

Üye

e-imza

Üye

e-imza

Katip

e-imza