Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1266 E. 2022/968 K. 01.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 13. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/1266 – 2022/968
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
13. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : 2021/1266
KARAR NO : 2022/968

B

KARAR YAZIM TARİHİ : 15/06/2022

Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karara süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkiline ait 17 PK 532 plakalı, 2012 model Ford marka araç ile davalı tarafın zorunlu trafik poliçesi sigortalısı olan üçüncü şahsın “Mobi Mobilya İç Mimarlık Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti ” adlı firmaya ait 34 SF 7764 plakalı araç ile yine üçüncü şahıs olan başkaca şahıslara ait olan araçlar ile 24/03/2019 tarihi itibariyle zincirleme bir şekilde maddi hasarlı trafik kazasına karıştığını, bu zincirleme kaza neticesinde davacı müvekkilin 17 PK 532 plakalı aracında yine kazaya karışan diğer araçlarda ağır hasarlar oluştuğunu, durumun sigorta şirketlerine ihbar edildiğini, sigorta şirketlerinin 34 SF 7764 plakalı aracın sürücüsünün %100 kusurlu olduğunu tespit ettiklerini, davacı müvekkile trafik kazası sonucu araçta meydana gelen değer kaybı zararı tazmin ödemesi gerçekleştirilmediğini, davacı müvekkile ait araçta meydana gelen kazadan ötürü ciddi miktarda bir değer kaybı oluştuğunu, 8.051,61 TL tazminat ödemesi olan Sertel Oto adlı yetkili servisin, tamirat işlemlerini gerçekleştirirken, davalı sigorta şirketinin taahhüt ettiği niteliklerde onarım gerçekleştirmediğini, onarımlarda kullanılan ve değiştirilen parçaların çıkma ve yan sanayi niteliğinde olduğunu, araçta gerçekleştirilen tamiratların ve parçaların ucuz maliyetli ve kalitesiz nitelik arz ettiğini ve bu haliyle araçtaki değer kaybının daha da artmış olduğunun gözlemlendiğini, davalı sigorta şirketinin kendisine davacı tarafça tanınan süre içerisinde olumlu yanıt vermeyerek ve ödeme gerçekleştirmeyerek yasal olarak temerrüde düşmüş bulunduğunu, bu nedenlerle müvekkil şahsa ait araçta, davaya konu edilen kazadan ötürü meydana gelen değer kaybı zararı için uzman bilirkişilerce hesap gerçekleştirildiği arttırılmak üzere, 100,00 TL’lik tutarın 27/05/2019 tarihinden itibaren işletilecek reeskont avans faizi ile beraber davalıdan alınıp davacıya verilmesine, avukatlık ücreti ve yargılama giderinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 15/12/2020 tarihli ıslah dilekçesi ile, 16/11/2020 tarihli bilirkişi raporunun 2. Formül bendinde tespit edilen miktar esas alınmak suretiyle 10.000,00 TL değer kaybı tazminatının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek reeskont avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, müvekkilinin Halk Sigortası ZMMS (Trafik Sigortası) poliçesi sorumlusu olduğunu, Sigorta Genel Şartlarına ve Karayolları Kanununa göre hesaplama yöntemi formüller ile belirlenmiş ve kesin olduğunu, aracın kaza tarihinden önce de kazalı olup olmadığının tespiti gerektiğini, davacı aracının öndeki aracı takip mesafesinden daha yakın biçimde takip ettiği kaza anında çok sayıda aracın birbirine arkadan çarpıp zincirleme kaza oluşturmasından anlaşılmadığını, kaza tutanağında kavşak veya lamba bulunmadığını, buna rağmen birbirini takip eden araçların takip mesafesine uymadığından bu kazanın meydana geldiğini, kusur oranına itiraz ettiklerini, sigortalı aracın (34 SF 7764) şoförü olay yerini terk ettiğinden ağır kusurlu olduğunu, hasar dosyası ve davalı sigorta şirketinin yaptığı total ödemelerin sorulması ile limit aşımı olup, olmadığının belirlenmesi gerektiğini, zira sigorta şirketi araç başına 36.000 TL, tek bir kazada, illiyet bağı içindeki kazaya karışan tüm araçlara ödenecek toplam tazminat 72.000 TL’yi geçmediğini, kaza anında yaralanma olup olmadığı kaza tespit raporundan belli olmadığını, açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, 24/03/2019 tarihinde meydana gelen zincirleme kazada 34 SF 7764 plakalı aracın firari sürücüsünün %100 kusurlu olduğu, davacıya ait 17 PK 532 plakalı araç sürücüsü davacının kusursuz olduğu, bilirkişi raporunda değer kaybının, aracın trafik kazası sonucu hasarlanıp, onarılmasından sonraki değeri ile hiç hasarlanmamış haldeki değeri arasındaki fark olduğunu, araçtaki değer kaybı belirlenirken; aracın markası, yaşı, modeli ve hasar gördüğü kısımları dikkate alınarak, aracın kaza tarihinden önceki ikinci el satış değerinin tespiti ile aracın tamir edildikten sonra ikinci el satış değerinin tespiti ve arasındaki fark değer kaybını gösterdiğini, aracın daha önce hasar kaydı olmadığı göz önüne alındığında 10.000,00 TL olabileceğinin belirtildiği, bilirkişi tarafından tanzim edilen raporlarda davaya konu hususlar bilimsel, gerekçeli, ayrıntılı olarak açıklanmış, raporun mahkemece hükme esas alınmaya yeterli olduğu kanaatine varılmakla birlikte davanın kabulüne, 10.000,00 TL maddi tazminatın (araç değer kaybı bedelinin ) davalının temerrüde düşürülme tarihi olan 27/05/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurma dilekçesinde, sigortalı araç sürücüsünün olay yerini terk etmesi nedeniyle ağır kusurlu olduğunu, bu durumda KTK 86 maddesi uyarınca üçüncü kişinin ağır kusuru nedeniyle sorumlu tutulmamaları gerektiğini, alınan bilirkişi raporundaki kazanın oluşum şeklinin kaza tespit tutanağı ile çelişkili olması nedeniyle hatalı olduğunu, müvekkili sigortalı aracın sürücüsünün kazanın oluşumunda kusuru bulunmadığını, ATK’ dan kusura ilişkin yeni rapor aldırılması gerektiğini, davacının dava dilekçesinde aracın ikinci el değerinin 70.000,00 TL olduğunu beyan etmesi karşısında taleple bağlılık ilkesi gereği aracın ikinci el değerinin en fazla 70.000,00 TL kabul edilmesi gerekirken 75.000,00 TL kabul edilmesinin hatalı olduğunu, aracın daha evvel karıştığı kaza ve gördüğün onarım olup olmadığının araştırılmadığını, dava dilekçesi ile ticari faiz talep edilmesine ve mahkeme tarafından yasal faize hükmedilmesine rağmen kısmen kabul yönüyle müvekkili lehine vekalet ücreti takdir edilmemesinin hatalı olduğunu, davacının ıslah talebinin zaman aşımına uğradığını, değer kaybı hesabında genel şartlardaki formüle göre hesaplama yapılması gerektiğini, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının geçmişe yürümeyeceğini beyanla kararn kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde, müvekkilinin kusurlu olmadığının dosya kapsamı ile açıkça ortada olduğunu, davalının kazanın oluş şekline ilişkin iddialarının hayal ürünü olduğunu, ıslah taleplerinin zaman aşımına uğradığı yönündeki beyanlarının hukuki dayanağı bulunmadığını beyan ederek istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava trafik kazasından kaynaklanan değer kaybı istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık kazadaki kusur durumu ve maddi tazminat hesabıdır.
Davalı vekili sigortalı araç sürücüsünün olay yerini terk etmesi nedeniyle KTK 86 maddesi uyarınca üçüncü kişinin ağır kusuru bulunmasından dolayı sorumluluklarının bulunmayacağını beyanla istinaf isteminde bulunmuş ise de; davalının kazaya karışan aracın zorunlu mali mesuliyet sigortacısı olduğu ve KTK 85 maddesi uyarınca sürücünün kusuru nispetinde üçüncü kişilerin zararlarını karşılamakla yükümlü olduğu bu kapsamda kendi sigortalısı bulunan araç sürücüsünü ağır kusurunun üçüncü kişilerin zararlarından sorumlu olmaması sonucunu doğurmayacağı ancak şartların varlığı halinde zararı ödedikten sonra sigortalısına poliçe kapsamında rücu edebileceği anlaşılmakla bu husustaki istinaf isteminin reddi gerekmiştir.
Davalı vekili alınan kusur raporunun hatalı olduğu, kaza tespit tutanağı ile bilirkişi raporunda kazanın meydana geldiği yerine farklı gösterilmesi nedeniyle çelişki bulunduğunu ve davacının kusurlu olduğunu bu nedenle yeniden ATK’ dan kusura ilişkin rapor aldırılması gerektiğini beyanla istinaf isteminde bulunmuştur. Mahkeme tarafından yapılan keşif ile trafik bilirkişisinden alınan raporda kazanın kaza tespit tutanağı kapsamında oluş şeklinin ve kaza nedeniyle tarafların kusur durumlarının değerlendirildiği ve davalı aracın kazanın oluşumunda % 100 kusurlu olduğu ve davacıya ait araç ile diğer araçların kazanın oluşumunda kusurunun bulunmadığının tespit edildiği ve alınan rapor ile kaza tespit tutanağı arasındaki kazanın yolun orta ya da sağ şeridinde meydana gelmesinin tarafların kusur durumlarını etkileyen bir husus olmaması nedeniyle çelişkiden bahsedilemeyeceğinden kusura ilişkin yeniden rapor alınmasına gerek bulunmadığı anlaşılmakla bilirkişi tarafından ibraz edilen kusur raporunun hükme esas alınmasında isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Davacı vekili, davalının sigortacısı olduğu aracın sürücüsünün neden olduğu kazadan dolayı araçta meydana gelen değer kaybının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Sigorta vekili istinaf dilekçesinde, bilirkişi raporunun hatalı olduğu, Karayolları Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartları Ek-1 ‘e göre hesaplama yapılması gerektiği belirtilerek kararın kaldırılması talep edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli 2019/40 Esas 2019/40 sayılı iptal kararı ile 2918 sayılı KTK nun 90. Maddesinin 1. Cümlesinde yer alan “… ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlede yeralan “… ve genel şartlarda…” ibaresinin anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptaline karar verilmiş, bu iptal kararı 09/10/2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasanın 153. maddesinde “iptal kararları geriye yürümez” hükmü, iptal kararlarının kesinleşen işlemlere etki etmeyeceği anlamında olup, elde bulunan uyuşmazlığın devam ettiği davalarda “geriye yürümeme kuralı” uygulanamaz. Diğer bir anlatımla bir davada uygulanması gereken kanun maddesi başka bir dava vesilesi ile iptal edilmiş ise bu madde artık eldeki davada da uygulanamaz. Zira davanın yasal dayanağı kalkmıştır ve Anayasa’ya aykırı olduğu tespit edilmiştir. Davacının iptal edilen maddeden dolayı sağlayacağı hukuki yararı da kalmamış olur. (Hukuk Genel Kurulunun 17.05.1989 tarihli ve 1989/10-250 E., 1989/361 K. sayılı kararı, Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2020 Tarih 2017/8-1863 E. 2020/206 K sayılı kararı ) Bu itibarla Anayasanın 153. maddesi gereğince bu iptal kararı bağlayıcı olup derdest davalara ve kesinleşmemiş hükümlere de etki edecektir. Bu durumda usuli kazanılmış haktan bahsetmek mümkün değildir.
2918 Sayılı Yasanın Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonraki son hali “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanunda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” şeklindedir. Anayasa Mahkemesi İptal kararından sonra genel şartlar ile ekindeki formüllere göre yapılan tazminat hesabının yasal dayanağı kalmamıştır. Bu durumda Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatları dikkate alınarak kaza tarihindeki serbest piyasa koşullarına göre vasıtanın kazadan önceki rayici ile onarım sonrası değeri arasındaki farkın araç değer kaybı olarak belirlenmesi gerekmekte olup, mahkemece bilirkişi raporundaki bu hesaplama yöntemine göre yapılan belirlemenin hükme esas alınması nedeniyle davalı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin reddi gerekmiştir.
Değer kaybı taleplerinde; kazalı aracın modeli, markası, özellikleri, hasarı, yapılan onarım işlemleri, kilometresi, olay tarihindeki yaşı, aracın markası, özellikleri ve model yılı, kullanım amacı, kullanım süresi, yıpranma payı (aracın km’si, metal komponentlerin yoğunluğu, korozyon dozajı ve önceye ait hasarlar nedeni ile orjinalliğin yitirilip yitirilmediği), aracın gördüğü hasarın ağırlığı ve hasara uğrayan bölgeleri, hasarın giderilmesinde kullanılan parçaların niteliği (orijinal olup olmadığı) hususları ile emsal satışlar da araştırılmak suretiyle, aracın olay tarihindeki 2.el rayiç değeri ile kazadan sonra onarılmış haldeki 2.el rayiç değeri arasındaki farka göre değer kaybının yeniden hesaplanması gerekmektedir. (Yargıtay 17.HD 03/06/2020 tarih 2018/4223 E 2020/3130 K)
Mahkeme tarafından davacıya ait aracın daha evvel kazaya karışıp karışmadığı ile karışmış ise evrak ve belgelerin celbi için Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi Müdürlüğüne ve sigorta şirketine müzekkere yazılarak belgeler temin edildikten sonra bilirkişiden rapor alınmıştır. Bilirkişiler tarafından tanzim edilen raporda yukarıdaki Yargıtay uygulaması dikkate alınarak aracın hasarsız ikinci el değeri tespit edilerek hasarlı ikinci el değerinden mahsup edilmek suretiyle aradaki fark değer kaybı olarak kabul edilmiş olması nedeniyle raporun hükme esas alınmasında isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin aracın daha evvel karıştığı kaza bulunup bulunmadığını araştırmadığı hususundaki istinaf isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Davalı vekili, davacı vekilinin dava dilekçesi ile aracın ikinci el değerini 70.000,00 TL olarak bildirmiş olması nedeniyle taleple bağlılık kuralı gereği bu bedelin dikkat alınarak karar verilmesi gerektiğini beyanla istinaf isteminde bulunmuş ise de; davacı vekilinin dava dilekçesinde belirttiği 70.000,00 TL nin yaklaşık olarak ifade edildiği, bu durumda davacının ikinci el değerini 70.000,00 TL olarak hasrettiğinin kabulünün mümkün olmadığı anlaşılmakla davalı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin reddi gerekmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde “fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere” şeklinde beyanda bulunarak 100,00 TL değer kaybı talebinde bulunmuştur. Dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığına dair bir beyan bulunmadığından sonuç itibariyle davanın kısmi dava şeklinde açıldığı anlaşılmıştır.
2918 sayılı KTK’nun 109/1. maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi), fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını kabul etmiştir.
Somut olayda kaza 24/03/2019 tarihinde meydana gelmiş ve davacı vekili tarafından ıslah dilekçesi 14/12/2020 tarihinde ibraz edilmiş olup 2 yıllık zaman aşımı süresi içerisinde ibraz edildiğinden davalı vekilinin ıslaha karşı zaman aşımı itirazının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Davacı vekili dava dilekçesi ile ticari faiz talep etmiş ancak mahkemece tarafından yasal faize hükmedilmiştir. Faizin, asıl alacağa bağlı feri nitelikte bir alacak olması nedeniyle başlangıç tarihinin ya da türünün farklı hükmedilmesi nedeniyle davanın kısmen kabulü sonucunu doğurmayacağı gibi davalı taraf lehine vekalet ücreti takdiri de gerekmeyeceğinden davalı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin reddi gerekmiştir
6100 sayılı HMK 355 maddesi gereğince istinafa başvuranın sıfatı, istinaf konusu yapılan nedenler ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, istinafa konu kararda dosya kapsamına, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 08/03/2021 tarih ve 2019/707 – 2021/192 sayılı kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından HMK 353/1-b-1 hükmü gereğince davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli 683,10-TL ilam harcının peşin alınan 171,00 TL’ den mahsubu ile bakiye 512,10-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf yargılama giderinin gideri yapan taraf üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Karar tebliği ve harç iade işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı HMK’nun 362/1-a. hükmü uyarınca kesin olmak üzere 01/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.