Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1230 E. 2022/905 K. 25.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 13. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/1230 – 2022/905
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
13. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : 2021/1230
KARAR NO : 2022/905

B.A.M. KARAR TARİHİ : 25/05/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/06/2022

Davacılar tarafından, davalılar aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen karara süresi içinde davacılar vekili, davalılar Engin Özgür ve Ender Özgür vekili ile davalı Türkiye Sigorta A.Ş. vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde, Müvekkillerden Hasibe Vatansever’in eşi, Neşe Rumanoğulları, Ayşe Vatansever ve Nahide Vatansever’in ise babaları olan Mümün Vatansever 14/05/2018 tarihinde, davalı Engin Özgür adına kayıtlı davalı Ender Özgür’ün alkollü bir şekilde kullanımında olan 16 LBA 65 plakalı aracı ile yaptığı kaza neticesinde Mümün Vatansever’in vefat ettiğini, söz konusu kaza ile ilgili açılan kamu davasının halen derdest olduğunu, davacı eşin ev hanımı olduğunu, çocukları Ayşe ve Nahide’nin ailesi ile birlikte yaşadığını, diğer davacı Neşe’nin babasının ölüm haberini hamile iken aldığını, büyük üzüntü yaşadıklarını, 16 LBA 65 plaka sayılı aracın sigorta şirketi olan diğer davalı Halk Sigorta A.Ş.’ye yapılan başvuru neticesinde sigorta tarafından müvekkillere toplam 111.870,00- TL ödeme yapıldığını, davalı sigorta şirketince geride kalan mirasçıların ve destekten yoksun kalan müvekkillerin durumlarına bakıldığında çok cüzi bir bedel ödendiğini, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla yoksun kaldıkları destek sebebi ile müvekkillerden müteveffanın eşi Hasibe ve kızları için şimdilik ayrı ayrı 500,00-TL olmak üzere toplamda 2.000,00-TL maddi tazminatın kazanın meydana geldiği 14/05/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile, davacı Hasibe Vatansever için 100.000,00 TL, davacı Neşe Rumanoğulları için 70.000,00-TL, davacı Ayşe Vatansever için 70.000,00-TL, kızı Nahide Vatansever için 100.000,00-TL olmak üzere toplam 340.000,00 TL manevi tazminatın kazanın meydana geldiği 14/05/2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılar Ender ÖZGÜR ve Engin ÖZGÜR’den tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili 06/10/2020 havale tarihli ıslah dilekçesi ile; müvekkili Hasibe Vatansever için talebini 189.769,91 TL daha arttırarak, 190.269,91 TL ‘nin davalılar Ender ve Erdem’den, bu miktarın 140.628,66 TL’si poliçe limiti dahilinde olduğundan 22/06/2018 temerrüt tarihi itibarıyla davalı sigorta şirketinden, müvekkili Ayşe Vatansever için talebini 13.406,79 TL arttırarak 13.906,79-TL’nin davalılar Ender ve Erdem’den, 13.906,79 TL’nin poliçe limiti dahilinde olduğundan, 22/06/2018 temerrüt tarihi itibarıyla davalı sigorta şirketinden, müvekkili Nahide Vatansever için talebini 43.558,15-TL daha arttırarak 44.058,15 TL ‘nin davalılar Ender ve Erdem’den, 37.696,64-TL’nin poliçe limiti dahilinde olduğundan 22/06/2018 temerrüt tarihi itibarıyla davalı sigorta şirketinden tahsilini talep etmiştir.
Davalı Türkiye Sigorta A.Ş. Vekili cevap dilekçesinde, Bursa 8 Asliye Ceza Mah. 2018/486 E sayılı davada ceza yargılamasının bekletici mesele yapılmasını, dava dilekçesi deliller ve eklerinin müvekkili şirkete gönderilmediğini, davanın zamanaşımına uğradığını, kaza tutanağına göre davalı sürücü Ender Özgür’ün 171 promil, davacılar murisi vefat eden Mümin Vatansever’in doktor raporuna göre 257 promil alkollü olduğunu, davacılar murisinin müterafik kusurlu olduğunu, olayda hatır taşımacılığı olduğunu, dosyanın kusur tespiti için Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesine veya Karayolları Genel Müdürlüğüne gönderilmesi gerektiğini, davacı tarafın müteveffanın gelirine ilişkin herhangi bir belge ibraz etmediğini, gelire ilişkin tanık dinlenilmesinin savunmanın genişletilmesi yasağına aykırı olduğunu, muvafakatlerinin bulunmadığını, davacılara ödeme yapılmış olup, sigorta dosyası getirtilerek yapılan ödemenin rapor tarihine kadar işlyecek faiz ile güncellenmesi yapılarak aktüerya hesabından düşülmesi gerektiğini, davacıların, kazadan dolayı SGK dan ölüm aylığı alıp almadığı, ölüm aylığı için başvurmamış ise, başvuru halinde eşinin aylığından ölüm aylığı alıp alınamayacağının alınmış ise Bağkurlu ve Sigortalı olup, olup olmadığı veya ölüm aylığının rücuya tabi olup olmadığının SGK’dan sorulmasını, manevi tazminatın sigorta şirketinden talep edilemeyeceğini, maddi tazminatın tamamı hakkında karşı vekil ücretinin maddi tazminatın poliçe limitini aşan miktarda vekil ücretinin taraflarına ödenmesi gerektiğini, müvekkili sigortanın temerrüt tarihinden itibaren yasal faizden sorumlu olduklarını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Ender Özgür ve Engin Özgür vekili cevap dilekçesinde, müteveffanın müvekkili davalı araç sürücüsünün alkollü olduğunu bilerek ve kendi ısrarı ile aracına bindiğini, kazanın hızlı ve ağır bir çarpmadan kaynaklı olmamasına rağmen müteveffanın ölümünün emniyet kemeri kullanmaması sebebiyle meydana geldiğini, kazanın meydana gelmesinde hatalı şekilde park eden 34 NH 7468 plakalı araç sürücüsünün kusurunun bulunduğunu, davacılara sigorta şirketince ödeme yapıldığını, müteveffanın vefat etmeden önce sağlık sorunları nedeni ile çalışmadığını ve malulen emekliliği hak etmiş olduğunu, maddi tazminat hesaplamasında bu hususların göz önünde bulundurulmasını, talep edilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, destek Mümin Vatansever’in vefatı nedeniyle davacılardan davacı eş Hasibe Vatansever için destekten yoksun kalma tazminatının 190.269,91-TL, davacı kızı Nahide Vatansever için destekten yoksun kalma tazminatı 44.058,15 TL, davacı kız Ayşe Vatansever için destekten yoksun kalma tazminatının 12.152,19 TL olarak hesap edildiği, ancak müteveffa Mümin Vatansever’in, davalı sürücü Ender Özgür’ün kullandığı araca birlikte alkol aldıktan sonra şoförün alkollü olduğunu bildiği halde binmesi nedeniyle müterafık kusurlu olup hesaplanan tazminat miktarından %20 oranında indirim yapılmış, ölenin davalı şoför ile birlikte alkol aldıktan sonra onun aracına bindiği, tanıklar beyanlarında şoförün ücret almadığını bildirdikleri gibi Türk örf ve ananelerine göre de benzer durumlarda ücret alınmayacağı bilindiğinden davalının davacıyı evine bırakması hatır taşıması olarak kabul edilmiş ve hesaplanan tazminattan hatır taşıması nedeniyle de %20 oranında indirim yapılarak davacıların toplam maddi zararları 158.870,28-TL olarak hesaplanmış ve bu miktarının ZMMS poliçe limiti dahilinde olduğu anlaşılmakla, davacı Hasibe için 121.772,73 TL, davacı Nahide için 28.197,21 TL ve davacı Ayşe için 7.777,40 TL maddi tazminatın davalılardan tahsili ile ölenin müterafık kusuru ve taşımanın hatır taşıması olduğu ve tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek, davacı eş Hasibe için 23.000,00 TL, davacı kız Nahide için 14.000,00 TL, davacı kız Ayşe için 11.000,00 TL, davacı kız Neşe için 9.000,00 TL olmak üzere toplam 57.000,00 TL manevi tazminatın davalı Enver ve Ender Özgür’den tahsiline karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde, müvekkilleri lehine hükmedilen tazminattan müterafik kusur ve hatır taşıması indirimi yapılmasının hatalı olduğunu, davalı sürücünün Asliye Ceza Mahkemesindeki savunmasında müvekkillerinin murisinin kendisine benzin parası verdiğini beyan ettiği, bu kapsamda taşımanın ücret karşılığı olduğunun kabulünün gerektiğini, murisin kaza anında emniyet kemeri takmadığı iddiasının soyut olduğunu, müvekkilleri lehine takdir edilen manevi tazminat miktarının düşük olduğunu, müvekkillerinin ihtiyari dava arkadaşı olmaları nedeniyle her bir müvekkili için manevi tazminat yönünden ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken tek ve eksik vekalet ücreti takdir edilmesinin hatalı olduğunu beyanla kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Engin Özgür ve Ender Özgür vekili istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde, müvekkilinin tam kusurlu olduğunu tespit edilen kusur raporunun hatalı olduğunu, davacıların murisinin aracın ön koltuğundan ve emniyet kemerini takması ile alkollü olduğunu bildiği birinin aracına binmesi nedeniyle ölüm sonucunun doğmasında kusuru bulunduğunu, araç sahibi müvekkili Engin Özgür’ün olayda sorumluluğu bulunmadığını, Engin Özgür’ün arabanın anahtarını bilgisi ve izni olmadan aldığını, aktüerya hesabına esas alınan gelirin, sürelerin ve tazminat miktarının yüksek olduğunu ve davacılar lehine takdir edilen manevi tazminat miktarının yüksek olduğunu beyanla kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Halk Sigorta A.Ş. vekili istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde, aktüerya raporununu hatalı olduğunu, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının geri yürümemesi nedeniyle Genel Şartlara göre hesaplama yapılması gerektiğini, müteveffanın emekli olduğu ve ayrıca çalıştığının resmi belgelerle ispat edilmediği için pasif dönemde olduğu kabil edilerek asgari ücrette agi hariç hesaplama yapılması gerektiğini, davacı Ayşe’nin müteveffanını kızı olduğu ve kaza tarihi itibariyle 22 yaşında ön lisans mezunu olup her hangi bir işte çalışmaması nedeniyle destek yaşı sonu öğrenimim sona erdiği 22 yaş olarak hesaplanması gerekirken 25 yaş olarak hesaplanmasının hatalı olduğunu, davanın belirsiz alacak davası olmaması nedeniyle ıslah edilen kısım için faiz başlangıcının ıslah tarihi olarak kabul edilmesi gerektiğini beyanla kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava; ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminat ile manevi tazminatın tahsiline ilişkindir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık kazada hatır taşıması bulunup bulunmadığı, murisin müterafik kusuru bulunup bulunmadığı ve maddi tazminat ile manevi tazminat miktarıdır
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı TBK’nın 52.maddesinde düzenlenmiştir. Mağdurun kusurunun zararın meydana gelmesinde başlıca etken olması halinde zarar verenin sorumluluğunun kalkması söz konusu olabileceği gibi belirlenen kusura göre zarar ve ziyandan indirim yapılmasını da gerektirebilir.
Müterafik kusura ilişkin savunma bir defi olmadığından mahkemece bu yönde bir savunma olmasa dahi resen araştırılması ve tartışılması gerekmektedir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 78. maddesinde “belirli sürücülerin ve yolcuların, araçların sürülmesi sırasında koruyucu tertibat kullanmaları zorunludur… kullanma ve yolların özelliği gözetilerek hangi tip araçlarda sürücülerinin ve yolcularının şehiriçi ve şehirlerarası yollarda hangi şartlarda hangi koruyucu tertibatı kullanacakları ve koruyucuların nitelikleri ve nicelikleri ile emniyet kemerlerinin hangi araçlarda hangi tarihten itibaren kullanılacağı yönetmelikte belirtilir” düzenlemesi yapılmıştır.
Somut olayda, araçta yolcu olarak bulunan Mümin Vatansever vefat etmiştir. Davalı taraf vefat eden davacılar desteği Mümin’in sigortalı aracı sevk eden sürücünün aracı sevki sırasında alkollü olduğunu bildiği halde araca bindiğini ve ayrıca emniyet kemeri takmadığını ileri sürerek müterafik kusur indirimi yapılması gerektiği savunmasında bulunmuştur. Yapılan soruşturma sırasında alınan ifadelerden ve alkol ölçüm sonuçlarından davalıya trafik sigortalı araç sürücüsünün alkollü olarak aracı sevki sırasında kazanın meydana geldiğinin anlaşılması ile müteveffanın aracın ön koltuğundan oturduğu, yaralanmasının ölüm sebebinin kafa ve boyun bölgesi ile ilgili olduğu ve kaza anında emniyet kemerinin takılı olmadığının gerek ceza dosyası kapsamı gerek dinlenen tanık anlatımları de sabit olması karşısında, murisin alkollü sürücünün aracına sürücünün alkollü olduğunu bilerek binmesi hali ve emniyet kemerinin takılı olmaması TBK.nun 52. maddesi uyarınca zarar görenin müterafik kusuru kabul edilerek % 20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması zorunlu olduğundan mahkemenin bu husustaki takdirinde isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla davacılar vekilinin istinaf isteminin reddi gerekmiştir.
Davalılar vekilleri cevap dilekçeleri ile süresinde hatır taşıması savunmasında bulunmuş ve mahkeme tarafından davacılar için belirlenen tazminattan hatır taşıması indirimi yapılmıştır.
Hatır için taşıma 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 87/f.1 maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre, “Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk genel hükümlere tabidir.” Hatır taşımaları, bir menfaat karşılığı olmadığı takdirde, bu gibi taşımalarda 6098 sayılı TBK’nun 51. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Hatır taşımasından söz edebilmek için, zarar görenin karşılıksız taşınmış olması ve taşımanın taşınanın yararına olması gerekir. Bu bakımdan hatır taşıma ilişkisinin değerlendirilmesinde, taşımanın kimin çıkar ve yararına olduğunun saptanması önemlidir. Yarar ekonomik olabileceği gibi, ahlaki ya da ortak toplumsal değerleri de ilgilendirebilir. Ancak taşımada işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin bir çıkarı veya yararının bulunması halinde hatır taşımasından söz edilemez.
Hatır taşıması bir kimseyi ücretsiz olarak bir karşılık almadan ve bir yararı bulunmadan taşıma halidir. Yani hatır için taşımada taşımanın karşılıksız olması veya alınan karşılığın önemsiz olması gerekir. Taşıma, işletenin veya sürücünün değil taşınanın yararına olmalıdır.
Hatır için taşıma ve aracın hatır için verilmesinde işletenin sorumluluğunun genel hükümlere tabi tutulmuş olması nedeniyle her olayda hâkim işinin özelliğini göz önünde tutarak işleteni tamamen sorumluluktan kurtarabileceği gibi, tazminattan indirim de yapabilir. Hatır taşıması hakim tarafından re’sen gözetilemez. Bu nedenle hatır taşımacılığını işletenin, sürücünün ve işletenin sorumluluğunu üstlenen sigorta şirketinin ileri sürmesi gerekir. Hatır taşıması olduğunu ispat yükü iddia edene ait olup, bu taşımanın bir hatır için yapıldığını veya aracın hatır amaçlı olarak verildiğini ispat etmekle yükümlüdür.
Somut olayda, hazırlık soruşturması evrakları, hazırlıkta alınan ifadeler ve iş bu dava dosyası kapsamından, davalı sürücü ile müteveffanın önceye dayalı tanışıklıklarının bulunmadığı, olay tarihinde alkol aldıkları yerde karşılaştıkları ve müteveffanın davalının kendisini evine bırakmasını rica etmesi üzerine davalının müteveffayı aracına aldığı ve kazanın davalının müteveffayı evine bırakmak üzere kazaya karışan araçla seyir halinde iken meydana geldiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacılar vekili davalı sürücünün ceza mahkemesinde müteveffanın kendisine benzin parası verdiğini beyan etmesi nedeniyle hatır taşıması olmadığını savunmuş ise de verilen ücretin sadece aracın yakıt parası olduğu, taşımanın müteveffanın yararına olduğu ve davalının bundan bir menfaat elde etmediği gözetildiğinde mahkemece müteveffanın araçta hatır için taşındığının kabulünün yerinde olduğu görülmekle tazminattan % 20 oranında hatır taşıması indirimi yapılmasında isabetsizlik bulunmadığından davacılar vekilinin bu husustaki istinaf isteminin reddi gerekmiştir.
Davacılar tarafından davalı aleyhine açılan iş bu davada davacılar arasındaki ilişki HMK 57/1-a maddesi uyarınca ihtiyari dava arkadaşlığı olup, HMK 58. maddesi uyarınca ihtiyari dava arkadaşlığında, davaların birbirinden bağımsız olduğu ve dava arkadaşlığında her birinin diğerinden bağımsız hareket ettiği düzenlenmiştir.
Bu durumda mahkeme tarafından davacılar lehine kabul edilen manevi tazminat yönünden davacıların ihtiyari dava arkadaşı olmaları nedeniyle ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken tek vekalet ücreti takdir edilmesi nedeniyle davacılar vekilinin istinaf isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davalılar Engin ve Ender Özgür vekili kusur raporunun hatalı olduğunu ve müteveffanın kaza anında alkollü olması ve emniyet kemerinin takılı olmaması nedeniyle kusuru bulunduğu beyanla istinaf isteminde bulunmuş ise de; alınan raporlar kapsamında kazanın oluşumunda kusurun davalıya ait olduğu tespit edildiği gibi ayrıca müteveffanın kaza anında araçta yolcu konumunda bulunması nedeniyle kazanın oluşumunda kusurundan bahsedilemeyeceği, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda müteveffanın emniyet kemerini takmasının kazanın oluşumu değil zararın artması ile ilgili müterafik kusur kapsamında kalması nedeniyle tazminattan indirim yapılmış olmasından dolayı davalılar vekilinin kusura ilişkin istinaf istemlerinin reddi gerekmiştir.
2918 sayılı kanunun 85. Maddesi uyarınca işletenin sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk hali olarak düzenlendiğinden işleten konumunda bulunan davalının kazada zarar gören üçüncü kişilerin zararından aracın sürücüsünün kusuru nispetinde sorumlu olacağından, davalı Engin Özgür’ün aracın bilgisi dışında davalı babası tarafından alınıp kazanın gerçekleşmesi nedeniyle kendisine kusur yüklenemeyeceği yönündeki istinaf isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Mahkeme tarafından hükme esas alınan aktüerya raporunda; kaza tarihinden sonraki muhtemel yaşam süresinin belirlenmesinde sigorta şirketi açısından Genel Şartlara göre TRH 2010 Yaşam Tablosu, %1,8 Teknik Faiz ve “Devre Başı Ödemeli Belirli Süreli Rant Formülü”, diğer davalı yönünden ise PMF1931 Yaşam Tablosu ve “Progresif Rant Yöntemi” uygulanmak suretiyle hesaplama yapılmıştır. Kaza tarihi ve ilk derece mahkemesi karar tarihi itibariyle KTK’nın 90. maddesi gereğince hesaplamada sürücü, işleten ve sigorta açısından ayrım yapılmadan “TRH 2010 Yaşam Tablosu 1,8 Teknik Faiz ve “Devre Başı Ödemeli Belirli Süreli Rant Formülü” uygulanması gerekirken mahkemece belirtilen şekilde ayrı hesaplama yöntemi uygulanması doğru olmadığı gibi Anayasa Mahkemesi’nin 17.07.2020 tarih- 2019/40-2020/40 sayılı kararı ile; KTK’nun 90. maddesindeki “bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” bölümündeki “bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmesi nedeniyle tazminat hesabında, yeni ZMSS Genel Şartları ekindeki cetvellerin kullanılması mümkün olmadığından ve %1,8 teknik faiz ile devre başı ödemeli belirli süreli rant formülü uygulaması anılan cetvellerle getirildiğinden, artık uygulanması mümkün değildir.
Tazminat hesaplamasının, TRH 2010 yaşam tablosu, Yargıtay uygulamaları ile kabul edilen progresif rant yöntemi kullanılarak, bilinmeyen devirdeki gelirlerin her yıl için %10 artırılıp, %10 iskonto edilmesi suretiyle, teknik faiz dikkate alınmaksızın, tazminatın hesaplanması gerekmekte olduğundan davalı Halk Sigorta vekilinin genel şartlardaki hesaplama yöntemlerinin uygulanması gerektiği hususundaki istinaf isteminin reddi ile sigorta şirketi yönünden TRH 2010 yaşam tablosu ve 1,8 teknik faize göre yapılan hesaplama ile diğer davalılar yönünden PMF 1931 yaşam tablosuna göre yapılan hesaplamanın davalıların lehine olduğu ve maddi tazminat ile ilgili davacıların istinaf talebi bulunmadığından bu husus kaldırma sebebi olarak değerlendirilmemiş ise de aktüerya bilirkişisinden ek rapor alınacak olması halinde TRH 2010 tablosunun esas alınarak hesaplamalarda progresif rant yönteminin kullanılarak tazminat hesabı yapılması ile davalıların kazanılmış haklarının korunması gerekecektir. (Yargıtay 17 HD. 2019/3292 E. – 2021/1848 K. sayılı ilam).
Bilirkişi tarafından öncelikle davalı sigorta şirketi tarafından dava tarihinden önce davacıya bir miktar ödeme yapıldığının belirlenmiş olmasına göre; ödeme tarihi itibariyle yapılan ödemenin davacının zararının karşılayıp karşılamadığının belirlenmesi için ödeme tarihi verileri dikkate alınarak yapılacak hesaplama sonucu bulunacak tutar ile ödeme miktarının karşılaştırılarak, ödemenin yeterli bulunması yani ödemenin yapıldığı tarih itibarı ile geçerli verilere göre hesaplanan tazminatı yapılan ödeme tamamen karşılıyorsa zarar görenin zararının kalmadığı, ödemenin yetersiz olduğu anlaşılırsa karar tarihine en yakın veriler dikkate alınarak tazminat hesaplanmalı ve zarar ve yararın denkleştirilmesi ilkesi gereğince davalı tarafından yapılan ödemeye hesaplama yapıldığı tarihe kadar geçen süre için yasal faiz uygulanarak, hesaplanan tutardan mahsup edilmelidir. (Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 19/12/2013 tarih 2012/12123 esas 2013/18083 karar sayılı emsal kararı )
Somut olayda aktüerya bilirkişisi tarafından sigorta şirketinin ödeme tarihi olan 2018 yılı verilerine göre gerçek zarar belirlenmeden doğrudan rapor tarihindeki verilere göre hesaplama yapılarak tespit edilen tazminattan ödemeye hesaplama yapıldığı tarihe kadar geçen süre için yasal faiz uygulanarak, hesaplama yapıldığı anlaşılmakla bu durumda öncelikle ödeme tarihindeki verilere göre gerçek zararın tespiti ve sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin gerçek zararı karşılayıp karşılamadığının denetlenmesi ile karşılıyor ise zararı kalmadığından maddi tazminat isteminin reddine ,karşılamıyor ise rapor tarihine en yakın veriler kullanılarak gerçek zararın belirlenmesi ile davalı sigorta şirketi tarafından yapılan ödemelerin hesap tarihine kadar güncellenerek gerçek zarardan mahsubu ile bakiye miktar üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken eksik inceleme karar verilmesi nedeniyle davalılar Engin ve Ender Özgür vekilinin istinaf isteminin kabulü gerekmiştir.
Çalışma hayatının, aktif çalışma dönemi ve emeklilik dönemi olan pasif devre olarak ayrılması ve özel yasalarında çalışma süreleri ayrık olarak belirtilmemiş (asker, polis vb. gibi) kişiler yönünden 60 yaşın aktif çalışma devresini, bakiye yaşam süresi varsa kalan sürenin de pasif çalışma devresini oluşturduğu; işgücü kaybı nedeniyle tazminatın hesabında, pasif devrede de zararın oluşacağı ve bu zararın asgari ücret düzeyinde bir zarar olacağının kabulü gerektiği, Yargıtay yerleşmiş içtihatlarındandır.
Pasif devre zararının hesaplanması sırasında esas alınan ücret, bir çalışmanın karşılığı değil, ekonomik bir değer taşıyan yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinin karşılığıdır. Hal böyle olunca da ücretle fiilen çalışanlara uygulanmak için getirilen asgari geçim indiriminin ücretli bir çalışmanın söz konusu olmadığı pasif dönem (devre) zararının hesaplanmasında dikkate alınamayacağı açıktır. Zira asgari geçim indirimi ücretin eki olmadığından, tazminat alacaklarının hesaplanmasında esas ücrete dâhil edilemez.
Somut olayda, kaza tarihinde 43 yaşında olan henüz aktif dönem içerisinde bulunmakta olup davacılar vekili murisin emekli olduğu ve emekli olduktan sonra başka bir işte çalışmaya devam ettiğini iddia etmesi ve tanıkların da murisin emekli olduktan sonra fabrikada işçi olarak çalıştığını beyan etmesi karşısında aktüerya bilirkişisi raporunda müteveffanın gelirini hesaplarken aktif çalışma süresinin sonununa kadar AGİ’li olarak hesaplamıştır.
Murisin kaza tarihinde emekli olduğunun ve emekli olduktan sonra çalışmaya devam ettiği iddiası kapsamında; mahkeme tarafından SGK dan müteveffanın emekli olup olmadığı ile olmuş ise hangi tarihte emekli olduğu , emekli olduktan sonra çalışıp çalışmadığı ve çalışıyor ise iş yeri ve aldığı son ücrete ilişkin kayıtlarının gönderilmesi talep edilmediği anlaşılmakla bu yönüyle yeterli inceleme ve araştırma yapıldığından bahsetmek mümkün değildir. Davacının kaza tarihinden aktif çalışma döneminde bulunduğu anlaşılmakla SGK ya yazılacak müzekkereye verilen cevapta müteveffanın emekli olduğu ve başka bir işte çalışmaya devam ettiğinin bildirilmesi halinde aktif dönem sonuna kadar ücretin AGİLİ olarak hesaplanması ile emekli olduğunun ancak emekli olduktan sonra başka bir işte çalıştığının tanık anlatımları dışında resim kayıtlarla ispatlanamaması halinde emekli olduğu tarihten aktif dönem sonuna kadar ücretin AGİ’siz olarak hesaplanması gerektiğinden eksik inceleme ile karar verilmiş olması nedeniyle davalılar vekillerinin bu husustaki istinaf isteminin kabulü gerekmiştir.
Yargıtay yerleşik ve kabul gören uygulamasına göre, desteğin, küçük çocuklarının bakım ihtiyacından ne zaman kurtulacağını tayin etmek çocuğun yaşadığı yöreye, sosyal çevreye, çocuğun özelliklerine, cinsiyetine, ailenin sosyal ve ekonomik durumuna göre değişmektedir. Hakim, her somut olayda, destek ölmeseydi, ne kadar süre ile destek olacak idiyse bu süreyi destek süresi olarak kabul eder. Ana-babaya yardımda, onların yaşama süreleri; çocuklara yardımda ise, çocukların çalışmaya başlama süresi esas alınır. Çocuklarda, kız veya erkek olmalarına, yüksek öğrenim yapıp yapmamalarına göre farklı süreler kabul edilmektedir. Bunun dışında kız çocukları için genellikle, çalışmaya başlama veya evlenme ile destek ihtiyacı ortadan kalkar. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin yerleşmiş içtihatlarına göre; çocuklar için destekten yoksun kalacakları sürenin belirlenmesinde yaşları, okuldaki eğitim durumları, içinde yaşadıkları sosyal ve ekonomik koşulların ayrı ayrı değerlendirilmesi, yüksek öğrenim yapacaklar ise, 25 yaşının doldurulmasına kadar; yüksek öğrenim yapmamakta ise yerleşik ve kabul gören uygulamaya göre, erkek çocukları için 18 yaşın, kız çocukları için 22 yaşın desteğin sona ereceği yaş olarak kabul edilerek hesaplama yapılması gerekmektedir.
Mahkeme tarafından aktüerya bilirkişisinden alınan raporda davacı çocuklar Nahide ve Ayşe için Türkiye’de ortalama evlenme yaşının 25 yaş olduğu gerekçesi ile destek yaşı 25 yaş kabul edilerek hesaplama yapılması hatalıdır Davacı Ayşe’in sosyal ekonomik durum araştırmasında 22 yaşında olduğu ,yüksek okul mezunu olduğu ve herhangi bir işte çalışmadığı tespit edilmiş ancak davacının öğrenim durumu ile ilgili yukarıdaki açıklamalar ışığından mahkeme tarafından her hangi bir araştırma yapılmamıştır. Yapılacak araştırma ile davacı Ayşe’nin yüksek okuldan hangi tarihte mezun olduğu ve mezun olduktan sonra öğrenimine devam edip etmediğinin araştırılması ile 2 yıllık yüksek okuldan mezun olduktan sonra öğrenim hayatına devam etmediğinin anlaşılması halinde davacı Ayşe için destek yaşının yüksek öğreniminin son bulduğu 22 yaş kabul edilerek hesaplama yapılması gerekirken eksik inceleme ile karar verilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca diğer davacı Nahide’nin kaza tarihinde sosyal ekonomik durum araştırması için yazılan müzekkereye verilen cevapta 13 yaşında olduğu ve orta okula gittiği tespit edilmiş ise de; davacı Nahide’nin öğrenci olup olmadığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Bu durumda, mahkemece, davacı çocuk Nahide’nin öğrenim görüp görmediğinin tespiti açısından anılan davacının varsa öğrenci belgesinin, öğrenci olduğunun tespiti halinde diğer davacı ablasının da yüksek okul mezunu olması nedeniyle yükseköğrenim görmesinin kuvvetle muhtemel olduğundan öğreniminin sona erdiğinden söz etmek mümkün olamayacağından öğrenim süresi 25 yaşına kadar devam edeceğinden 25 yaşına kadar babasından destek göreceğinin kabul edilmesi, öğrenci olmadığının tespiti halinde ise 22 yaşına kadar babasından destek göreceği kabul edilmesi gerekmektedir. Tüm bu hususlar dikkate alınarak davacı çocukların eğitim durumları ile ilgili gerekli araştırmanın yapılarak destek yaşlarının belirlenmesi ile sonucuna göre karar verilmesi anlaşılmakla davalı sigorta vekilinin sadece davacı Ayşe’nin destek yaşı ile ilgili kararı istinaf etmesi nedeniyle davacı Nahide yönünden destek yaşı 25 yaş kabul edilerek yapılan hesaplama yönünden davacının kazanılmış hakkı bulunduğu gözetilerek davalı Halk Sigorta vekili ile davalılar Engin ve Ender Özgür vekillerinin istinaf istemlerinin kabulü gerekmiştir.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.
Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir. (Hukuk Genel Kurulunun 07/07/2021 tarih 2021/485 E,2021/971 K )
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde “fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere ” şeklinde beyanda bulunarak destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunmuştur. Dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığına dair bir beyan bulunmadığından sonuç itibariyle davanın kısmi dava şeklinde açıldığı anlaşılmıştır.
Haksız fiilden doğan tazminat alacaklarında kural olarak faiz başlangıcı olay tarihidir. Hükmedilen maddi tazminatın tamamı için olay tarihi olan tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekmekte olup mahkemenin bu husustaki takdirinde isabetsizlik bulunmadığından davalı sigorta vekilinin bu husustaki istinaf istemlerinin yerinde olmadığı görülmüştür.
Kabule göre de; mahkemece verilen hükümde, davalı sigorta şirketinin poliçe limiti uyarınca sorumlu olacağı belirtilmiş olmasına rağmen, poliçe limitinin ne miktarda olduğunun belirtilmemesi ve tazminat miktarının poliçe limitini aşması halinde her bir davacı yönünden garamaten hesaplama yapılarak poliçe kapsamında ödenmesi gereken miktarın belirtilmemesi davalının sorumlu olduğu miktarın tespiti açısından sorun oluşturacağından doğru görülmemiştir. (Yargıtay 17.HD 30/06/2020 tarih 2018/5104 E 2020/4170 K)
Manevi tazminat isteminin temelinde, davalıların haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere, haksız eylemin unsurları; kusur, zarar, fiil ile zarar arasında illiyet bağı fiilin hukuka aykırı olmasından ibarettir.
Öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 56.] maddesinde düzenlenen manevi tazminatta kusurun gerekmediği, ancak takdirde etkili olabileceği, 22.6.1966 tarihli ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bu kararın gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hâl ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Yine Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesine göre; hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı, aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O hâlde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut hâlde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Manevi tazminat, duyulan elem ve ızdırabın kısmen ve imkân nispetinde iadesini amaçladığından hâkim, TMK’nın 4. maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tespit etmelidir.
Hâkim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ve zarara yol açanın ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, ölüm ya da beden gücü kaybı nedeniyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.10.2018 tarihli ve 2017/17-1098 E., 2018/1384 K.; 02.03.2021 tarihli ve 2020/17-41 E., 2021/182 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davacıların ve davacılar murisinin kaza tarihindeki yaşı, davalının kusur durumu, paranın alım gücü, tarafların ekonomik sosyal durumu gözetildiğinde, ilk derece mahkemesince, davacıların uğranılan zarar nedeniyle, tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olandan bir miktar az manevi tazminata hükmedilmiş olup, davacılar vekilinin bu husustaki istinaf isteminin kabulü ile davalılar Engin ve Ender Özgür vekilinin bu husustaki istinaf isteminin esastan reddi gerekmiştir.
6100 sayılı HMK 355 maddesi gereğince istinafa başvuranın sıfatı, istinaf konusu yapılan nedenler ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, davacılar vekilinin, davalı Halk Sigorta vekili ve davalılar Engin ve Ender Özgür vekilinin istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1. fıkrası (a-6) bendi gereğince kaldırılmasına, Dairemiz kararı gereğince davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar vekilinin, davalı Halk Sigorta vekili ve davalılar Engin ve Ender Özgür vekilinin istinaf talebinin KABULÜ ile Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/11/2020 tarih ve 2018/1217 – 2020/781 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
Gerekçede yapılan açıklamalar göz önünde bulundurularak yargılama yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
2-a)Davacı tarafından yatırılan 59,30 TL maktu istinaf karar harcının talep halinde iadesine,
b)Davalı Engin ve Ender Özgür vekili tarafından yatırılan 3.668,00 TL ve 3.670 TL nisbi istinaf karar harçlarınıns talep halinde iadesine,
c)Davalı Türiye Sigorta A.Ş. (Halk Sigorta A.Ş.) vekili tarafından yatırılan 2.693,93 TL nisbi istinaf karar harcının talep halinde iadesine,
3-Karar tebliğ ve harç iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
4-İstinaf kanun yoluna başvuran taraflarca yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yargılama sonunda verilecek gerekçeli kararda dikkate alınmasına,
5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a hükmü uyarınca kesin olmak üzere 25/05/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.