Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1181 E. 2022/821 K. 11.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 13. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/1181 – 2022/821
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
13. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : 2021/1181
KARAR NO : 2022/821

minat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
B.A.M. KARAR TARİHİ : 11/05/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 24/05/2022
Davacılar tarafından, davalı aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karara süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde, 05.07.2009 tarihinde davacı müvekkillerin desteği Hayri Öngel’in sevk ve idaresindeki davalı sigorta şirketine 400346653 nolu trafik sigorta poliçesi (ZMMS) ile sigortalı olan traktör ile geçirdiği trafik kazası neticesinde vefat ettiğini, davacı müvekkilleri tarafından davalı sigorta şirketine başvuruda bulunulduğunu, söz konusu hasar dosyası dolayısıyla davalı sigorta şirketi tarafından davacı müvekkillere bir kısım ödeme yapıldığı, ancak davacı müvekkillerin mağduriyetinin sigorta şirketi tarafından ödenen miktarın çok üzerinde olduğunu, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacı Nurten Öngel için 10,00-TL, davacı Fehime Öngel için 10,00-TL toplam 20,00-TL destekten yoksun kalma tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacılar vekili 17/10/2020 tarihli ıslah dilekçesi ile 20,00-TL destekten yoksun kalma tazminatı taleplerini ıslah ederek 11.230,74-TL’nin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, davanın zaman aşımı nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, davacı tarafın dava konusu trafik kazası sonrasında destekten yoksunluk tazminat talebi ile müvekkili şirkete yaptığı başvuruya istinaden hasar dosyası açıldığını, yapılan inceleme sonunda aktüer raporu ile tespit olunan destekten yoksunluk tazminatı müvekkili şirket adına güvence hesabı tarafından 07.04.2017 tarihinde 138.769,26-TL olarak davacı taraf vekili avukat Hasan Serdar Vilgen’nin banka hesabına yatırıldığını, davaya konu destekten yoksun kalma tazminatı talebinin haksız mükerrer ve fahiş olduğunu, zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesindeki ölüm hali destekten yoksunluk tazminatı teminat limitinin 150.000,00-TL olduğunu, yukarıda belirtilen ödemeden sonra kalan bakiye poliçe teminatının 11.230,74-TL olduğu yapılacak bilirkişi incelemesinde bakiye tazminat hesaplanırsa bu miktardan daha fazlasına hüküm kurulmaması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile 11.230,74-TL’nin 07/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Davalı vekili istinafa başvuru dilekçesinde, davanın zamanaşımına uğradığını, davanın 8 yıllık uzatılmış cezai zamanaşımı süresine tabi olduğunu savunarak kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili istinafa cevap dilekçesinde, dava konusu somut olayda Yerleşik Yargıtay İçtihatları ve ilgili yasa maddeleri de dikkate alındığında uzatılmış zamanaşımının uygulanması gerektiğini, somut olayda 2918 sayılı KTK’nın 109/2. maddesi gereği ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği, 5237 sayılı TCK’nın 66. maddesine göre somut olay bakımından öngörülen zamanaşımı süresinin 8 yıl değil de 15 yıl olduğu açıkça görüleceğini savunarak davalının istinaf isteminin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE :
Dava, trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili 14.08.2017 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkillerinin desteğinin sevk ve idaresinde bulunan davalı sigorta şirketine 400346653 nolu ZMMS poliçesi ile sigortalı olan traktör ile 07.05.2009 tarihinde yaptığı kaza sonucu vefat ettiğini, davalı sigorta şirketinden bir kısım ödeme aldıktan sonra tazminatın yetersizliğini ileri sürerek her bir davacı için fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 10,00’er TL destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş iken; 17/10/2020 tarihli ıslah dilekçesi ile taleplerini ıslah ederek 11.230,74-TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekiline 05/09/2017 tarihinde tebliğ edilen dava dilekçesi üzerine 15/09/2017 havale tarihli cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davalının zaman aşımı itirazı hakkında, ön inceleme duruşmasında bir arar kararı oluşturulmaksızın yargılamaya devam olunarak “11.230,74-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesi” şeklinde, esasen iki davacının hangi oranda alacağı belirlenmeden karar verilmiştir.
Davalı şirket vekili, davaya cevap, ıslah dilekçesine cevap dilekçesinde zaman aşımı itirazında bulunduğu gibi, istinaf başvurusunda da bu hususu ileri sürmüştür.
Bilindiği üzere trafik kazaları bir haksız fiildir. Haksız fiil mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 41. maddesinde tanımlanmış, Kanun’un 60. maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72. maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir. Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza zamanaşımı süreleridir.
Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir.
Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda 818 sayılı BK’nın 60 (6098 sayılı TBK’nın 72.) maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 E., 2013/1457 K.).
Özel kanun niteliğinde olan 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden 818 sayılı BK’nın 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiştir.
2918 sayılı KTK’nun “Zamanaşımı” başlıklı 109. maddesi;“…Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur.
Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.
Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.
Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır.” hükmünü içermektedir.
Buna göre madde ile 818 sayılı BK’nın 60 (TBK’nın 72). maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, trafik kazasından kaynaklanan tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiş olup, 818 sayılı BK’nın 60. maddesi ile 2918 sayılı KTK’nın 109/II. maddesi zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır.
Vurgulamakta yarar vardır ki, 2918 sayılı KTK’nın 109/II. maddesine göre, ceza kanununda öngörülen daha uzun (uzamış) zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalarda uygulanabilmesi için, sadece eylemin “cezayı gerektiren fiilden” doğmuş olması gerekli ve yeterlidir. Diğer bir ifade ile tazminat davalarına daha uzun süreli ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması için fail hakkında bir ceza davası açılması; mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı veya zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması aranmamaktadır. Sadece cezalandırılması kabil bir eylemin işlenmiş olması, bir diğer söyleyişle, haksız fiilin suç niteliğini taşıması yeterlidir.
Anılan madde uyarınca “eylemin” suç teşkil etmesi; cezai nitelik taşımasından hareketle mahkûmiyet veya takipsizlik kararı aranmaksızın ceza zamanaşımı uygulanacaktır.
Bundan başka, işlenen eylemin, kovuşturulması şikâyete bağlı bir suç teşkil edip etmemesi de önemli değildir. Zira bu yön, ceza davasının açılabilmesinin bir şartıdır. Bu bakımdan şikâyet süresinin (mülga TCK m. 108) geçirilmesinden ötürü, ceza davasının açılamamış olması, bu davaya ilişkin zamanaşımı süresinin, tazminat davasına uygulanmasına engel değildir.
Belirtilmelidir ki 2918 sayılı KTK’nın 109/2. maddesindeki düzenleme ile ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı (uzamış zamanaşımı) süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesi, sadece eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması koşuluna bağlanmıştır. Zira sonuçta; haksız eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil etmesi durumunda o fiil için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.
Kaldı ki TCK’da suç tanımı faile değil fiile göre yapıldığından, ceza kanunlarındaki zamanaşımı sürelerine atıf yapan 2918 sayılı Kanun’un 109. maddesinin ikinci fıkrasındaki tarifin fiili tanımlaması ve maddenin bu yoruma göre değerlendirilmesi kanun sistematiği açısından da zorunludur. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil edip etmediği, kural olarak hukuk hâkimince belirlenecektir. Bununla beraber hukuk hâkimi, ceza tertibine ilişkin olarak ceza hâkimince verilen ve suçun işlendiğini ya da işlenmediğini kesinlikle tespit eden bir hüküm varsa, bununla bağlıdır (BK. m. 53).
Ayrıca ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve işleten gibi diğer sorumlular arasında bir ayrım da yapılmamış; zamanaşımı süresinin hepsi için uygulanması öngörülmüştür.
Bu itibarla şayet zarar doğuran eylem aynı zamanda cezayı gerektirir nitelikte ise; eğer ceza kanunundaki ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlardaki bu eylem için kabul edilen zamanaşımı süresi, BK’daki 1 yıllık süreden daha kısa ise, o zaman yine BK m. 60/I (TBK m. 72) olaya uygulanacak; ceza kanunundaki zamanaşımı süresi BK.m. 60/I’deki süreden daha uzun ise, o zaman bu uzun süre tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise, fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan mülga 765 sayılı TCK’nın 102 (veya hâlen yürürlükteki 5237 sayılı TCK’nın 66.) maddesine göre belirlenecektir. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 05.06.2015 tarihli ve 2014/2198 E., 2015/1495 K.; 09.04.2019 tarihli ve 2017/1111 E., 2019/424 K. sayılı kararlarında da açıklanmıştır.
Olayın meydana geliş şekli itibariyle davacıların desteği sürücünün ölümü ile sonuçlanan davaya konu trafik kazasının cezayı gerektiren bir fiil niteliğinde olduğu ve davacılar desteğinin vefat etmiş olmasının sonuca etkili olmadığı; eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nun 66/1-d maddesinde öngörülen zamanaşımı süresinin 15 yıl olduğu dikkate alındığında, kazaya neden olan kişi hakkında ölümü nedeniyle bir ceza davasının açılmamış olması, yukarıda açıklanan ilkeler ışığında uzamış ceza zamanaşımının uygulanmasına engel olmadığı ,bu nedenle de olay tarihi 05/07/2009, dava tarihi ise 14/08/2017 olup, bu haliyle 15 yıllık uzamış zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşıldığından, yerel mahkeme kararında bu yönü ile bir isabetsizlik bulunmadığından yerinde görülmeyen davalı vekiliinin istinaf isteminin reddi gerekmiştir. (Aynı doğrultuda Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 08/11/2021 karar tarihli ve 2021/5017-2021/8320 karar sayılı ilamı)
HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf yoluna başvuranın sıfatına ve istinaf konusu yapılan nedenlere ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesin kararı usul ve yasaya uygun olması nedeniyle davalı vekilinin istinaf taleplerinin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/12/2020 tarih ve 2017/1041-2020/827 sayılı kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından HMK 353/1-b-1 hükmü gereğince davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvuran davalı tarafından yatırılması gereken 767,17.-TL istinaf karar harcından peşin alınan 192,00-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 575,17-TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Karar tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yargılama giderinin istinafa başvuran taraflar üzerinde bırakılmasına,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı HMK’nun 362/1-a. hükmü uyarınca kesin olmak üzere 11/05/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

M