Emsal Mahkeme Kararı Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2021/1173 E. 2022/841 K. 18.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA BAM 13. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/1173 – 2022/841
T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
13. HUKUK DAİRESİ K A R A R

DOSYA NO : 2021/1173
KARAR NO : 2022/841

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
B.A.M. KARAR TARİHİ : 18/05/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 31/05/2022

Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahalli mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karara süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan ön inceleme sonunda, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün hallerden olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı sigorta şirketine 44814727 ZMSS poliçesi ile sigortalanmış olan davalı Cesarettin Taşci’ya ait 16 LVL 96 plakalı aracın, davalının sevk idaresinde iken 13/11/2018 tarihinde müvekkili şirkete ait 16 BN 801 plakalı araca çarpması sonucunda maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kazanın meydana gelmesinde davalı sürücünün tam kusurlu olduğunu, müvekkili şirkete ait araç sürücüsünün bir kusuru bulunmadığını, aracın yetkili servis onarım bedelinin 68.412,41 TL fatura ve eksper bilgilerini davalı sigorta şirketine bildirdiğini, davalı sigorta şirketi tarafından toplamda 55.249,56 TL ödeme yapıldığını, 13.162,85 TL lik bakiye kısmının ödenmediğini, müvekkiline ait araçta değer kaybı için de davalı sigorta şirketine başvuruda bulunulduğunu ancak herhangi bir cevap alınmadığını, dava konusu trafik kazası nedeniyle müvekkili şirketin ödenmemiş hasar bedeli, aracın kullanılamaması nedeniyle oluşan zararı ve araçta oluşan değer kaybı nedeniyle uğradığı maddi zararların tazmini için fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000 TL’ nin kaza tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalılardan tahsili ( davalı sigorta şirketi açısından poliçe limitleriyle sınırlı olarak ) ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 06/02/2020 tarihli ıslah dilekçesi ile araç hasar bedeli, araç değer kaybı ve ikame araç bedeli taleplerini toplam 30.130,85 TL’ye yükselterek kaza tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan (davalı sigorta şirketine yönelik tazminat talebi poliçe kapsamı ve limitiyle sınırlı olarak ve ödenmemiş araç hasar bedeli olan 13.162,85 TL’ye ilişkindir) tahsili ile davacıya verilmesini talep etmiştir.
Davalı Sigorta Şirketi vekili cevap dilekçesinde, davacının 16 BN 801 plakalı aracında maddi hasara ve değer kaybına sebebiyet verdiği iddia olunan 16 LV 96 plakalı aracın, müvekkili şirket nezdindeki 44814727/0 nolu Trafik (ZMMS-mecburi mali mesuliyet) poliçesi ile ve ayrıca 44814844/0 nolu Kasko Poliçesi ile sigortalı olduğunu, kabul anlamına gelmemekle beraber, trafik poliçesine göre teminatlarının maddi hasarlarda araç başına azami 36.000,00 TL ile sınırlı olduğunu, ZMMS Trafik Poliçesi limitleri dahilinde karşılanamaz ise, o vakit Trafik Sigortası teminatı hadlerini aşan kısım yönünden İMM Kasko poliçesi teminatından bakiye kısım -yine limit dahilinde- karşılandığını, dava konusu kazanın, kusura ilişkin raporunun ATK Trafik İhtisas Dairesinden alınmasını, davacının aracındaki hasara ilişkin tüm onarım masrafları, müvekkili şirket tarafından ödendiğini, davacının, maddi zarara uğradığını iddia ettiği kazada, hasarlanan aracındaki çizik ve ezilmeler, son derece küçük hasarlar olup, bunlar mini onarım kapsamında olmakla birlikte aracın değer kaybına neden olacak düzeyde olmadığını, kira geliri, kazanç ve kâr mahrumiyeti, araç mahrumiyeti, ikame araç bedeli vb. kalemler trafik ve kasko poliçesi ile teminata dahil olmadığını, hasar gören davacıya ait aracın, kaza günü kaç km’de olduğunun açıklığa kavuşması gerektiğini, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, 13.11.2018 tarihinde meydana gelen kaza neticesinde 16 BN 801 plakalı araçta hasar meydana geldiği, kazanın meydana gelmesinde davalı araç sürücüsünün tam kusurlu olduğu, kaza neticesinde davacı tarafa ait araçta toplam 68.412,41 TL hasar mevcut olduğu, davalı sigorta şirketi tarafından 55.249,56 TL’ lik ödeme düşüldükten sonra 13.162,85 TL ‘lik bakiye hasar alacağının kaldığı, aracın tamir ve onarım süresinin 15 gün olarak hesaplandığı, meydana gelen zarar dikkate alındığında söz konusu sürenin makul olduğu, bu süre için oluşacak araç ikame bedelinin 1.968.00 TL olduğu, aracın olay tarihinden önceki piyasa rayic değeri ile tamir ve onarımı tamamlandıktan sonraki piyasa rayiç değeri arasındaki fark olan değer kaybının 15.000,00 TL olduğu anlaşılmakla, davacının davasının kabulüne karar verilmiştir.
Davalı Cesarettin Taşçı vekili istinaf kanun yoluna başvuru dilekçesinde, davacı tarafından gerçek kişi olan müvekkiline karşı açılan davada görevli mahkemenin davalılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunması nedeniyle Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, mahkeme tarafından bu hususta yaptıkları itiraz hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmediğini, kazada müvekkilinin tam kusurlu olmadığını, yaralamalı trafik kazası olması nedeniyle kazada diğer araç sürücülerinin ya da yayaların kusuru bulunup bulunmadığının araştırılmadan kusur raporu tanzim edildiğini, bilirkişi tarafından hasar ve işçilik bedelleri ile ilgili sadece serviste yapılan bedellerin dikkate alındığını, işçilik bedellerinin piyasa fiyatına göre yüksek olduğunu, bu hususta bilirkişi raporuna itiraz etmelerine rağmen itirazları hakkında değerlendirme yapılmadığını, ikame araç bedeli olarak aracın fatura bedelinin ödenmemesi nedeniyle aracın servisten alınamadığı süre için talepte bulunulmasına rağmen talep aşılarak tamir gördüğü sürenin tamamının hesaplandığını ve değer kaybı ile ilgili sigorta genel şartlarına göre yapılan hesaplamanın dikkate alınması gerekirken diğer hesaplamanın dikkate alınarak karar verilmiş olması nedeniyle kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava; haksız fiil nedeniyle maddi manevi tazminat davasıdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık görevli mahkeme, kazadaki kusur durumu, hasar bedeli, değer kaybı ve ikame araç bedeli miktarıdır.
Davalı tarafın istinaf sebeplerinin incelenmesinden önce dava şartı olan görev hususu bakımından yapılan değerlendirmede; davacı vekili davalılara karşı açtığı davasını Asliye Ticaret Mahkemesinde açmıştır. Davalılardan bir tanesi gerçek kişi işleten/ sürücü ve diğeri de davalı da sigorta şirketidir.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
Buna göre, Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, Asliye Ticaret Mahkemesinin bakması gereken davalarda, Asliye Hukuk Mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/I-a maddesinde, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın, bu kanunda öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağı açıkça düzenlenmiştir.
Dava konusu uyuşmazlığın temelinde 3.kişinin haksız fiili bulunmakta ise de, davalı sigorta şirketinin sorumluluğu sigorta hukukundan kaynaklanmaktadır. Sigorta hukuku 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6.kitabında 1401 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olduğundan uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesi görevli olup davalı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Davalı vekili alınan kusur raporunun hatalı olduğu ve kazanın oluşumunda diğer araç sürücülerinin ye da yayaların kusuru bulunup bulunmadığının tespit edilmediğini bu nedenle yeniden kusura ilişkin rapor aldırılması gerektiğini beyanla istinaf isteminde bulunmuş ise de; mahkeme tarafından yapılan keşif ile trafik bilirkişisinden alınan raporda kaza nedeniyle tarafların kusur durumlarının değerlendirildiği ve davalı araç sürücüsünün kazanın oluşumunda % 100 kusurlu olduğu ve davacıya ait aracın sürücüsünün kazanın oluşumunda kusurunun bulunmadığının tespit edildiği ve alınan rapor ile kaza tespit tutanağı arasında çelişki bulunmadığı anlaşılmakla kusura ilişkin yeniden rapor alınmasına gerek bulunmadığından bilirkişi tarafından ibraz edilen kusur raporunun hükme esas alınmasında isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin reddi gerekmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde, bilirkişi raporunda Karayolları Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Genel Şartları Ek-1 ‘e göre yapılan hesaplamaya göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek kararın kaldırılması talep edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli 2019/40 Esas 2019/40 sayılı iptal kararı ile 2918 sayılı KTK nun 90. Maddesinin 1. Cümlesinde yer alan “… ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlede yeralan “… ve genel şartlarda…” ibaresinin anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptaline karar verilmiş, bu iptal kararı 09/10/2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasanın 153. maddesinde “iptal kararları geriye yürümez” hükmü, iptal kararlarının kesinleşen işlemlere etki etmeyeceği anlamında olup, elde bulunan uyuşmazlığın devam ettiği davalarda “geriye yürümeme kuralı” uygulanamaz. Diğer bir anlatımla bir davada uygulanması gereken kanun maddesi başka bir dava vesilesi ile iptal edilmiş ise bu madde artık eldeki davada da uygulanamaz. Zira davanın yasal dayanağı kalkmıştır ve Anayasa’ya aykırı olduğu tespit edilmiştir. Davacının iptal edilen maddeden dolayı sağlayacağı hukuki yararı da kalmamış olur. (Hukuk Genel Kurulunun 17.05.1989 tarihli ve 1989/10-250 E., 1989/361 K. sayılı kararı, Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2020 Tarih 2017/8-1863 E. 2020/206 K sayılı kararı ) Bu itibarla Anayasanın 153. maddesi gereğince bu iptal kararı bağlayıcı olup derdest davalara ve kesinleşmemiş hükümlere de etki edecektir. Bu durumda usuli kazanılmış haktan bahsetmek mümkün değildir.
2918 Sayılı Yasanın Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonraki son hali “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanunda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” şeklindedir. Anayasa Mahkemesi İptal kararından sonra genel şartlar ile ekindeki formüllere göre yapılan tazminat hesabının yasal dayanağı kalmamıştır. Bu durumda Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatları dikkate alınarak kaza tarihindeki serbest piyasa koşullarına göre vasıtanın kazadan önceki rayici ile onarım sonrası değeri arasındaki farkın araç değer kaybı olarak belirlenmesi gerekmekte olup, Mahkemece belirlemenin bu şekilde yapıldığı anlaşılmakla davalı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Davacı vekili araçta tespit edilen işçilik bedelinin sadece yetkili servis tarafından belirtilen bedeller dikkate alınarak değerlendirildiğini işçilik bedellerinin piyasa rayicine göre yüksek olduğunu beyanla istinaf isteminde bulunmuş ise de, alınan raporda gerçekleşen kaza nedeniyle davacının aracında meydana gelen hasar ile onarım ve işçilik bedellerinin piyasa rayiç bedellerinin uyumlu olduğunun tespit edilmiş olduğu ayrıca bilirkişinin gerçekleşen kaza nedeniyle araçta meydana gelen hasar ve işçilik için fiyat araştırması görevi bulunmadığı gibi gerçekleşen kaza nedeniyle yapılan tamirat ve işçilik masraflarının kaza ile uyumlu olup olmadığının değerlendirilmesi yeterli olduğundan ve dosyadaki bilirkişi raporu ile bu husus değerlendirildiğinden davalı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin reddi gerekmiştir.
Davacı vekili aracın kazada hasara uğraması nedeniyle davalı tarafça hasar ödemesi yapılmadığından aracı servisten teslim alamadığı süre içerisinde aracı kullanamadığından kaynaklı zararını talep etmiştir. İleri sürülüş şekline göre davacının talebi araç mahrumiyet bedeli olup; ihtiyaçları için aracı kullanamamaktan doğan bu süre içinde davacının aynı nitelikteki araç için (ikame araç) ödemesi gereken bedeldir. (Yargıtay 17.HD 2016/2072 E- 2018/11712 K sayılı ilam) Bu durumda davacının aracı hasar bedeli ödemediği için servisten alamadığı süre ne olursa olsun talep edebileceği maksimum süre onarım için tamirde kalması süresi gereken makul süre olacaktır. Bu nedenle bilirkişi tarafından aracın onarımı için tamirde kalacağı makul sürenin belirlenmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Bilirkişi raporundan araçta kaza nedeniyle mevcut hasarın onarım süresi 15 gün olarak ve emsal araç kiralama bedeli günlük 200,00 TL olarak belirlenmiş olup bu süre içerisinde yapılacak masraflar düşülerek ikame araç bedeli belirlenmiş olmakla gerek onarım süresi, gerekse emsal araç kiralama bedeli hasarın niteliğine ve piyasa şartlarına uygun düşmekle, bilirkişi raporuna itibar edilmesinde isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin de reddi gerekmiştir
6100 sayılı HMK 355 maddesi gereğince istinafa başvuranın sıfatı, istinaf konusu yapılan nedenler ve kamu düzeni ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, istinafa konu kararda dosya kapsamına, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı Cesarettin Taşci vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 15/09/2020 tarih ve 2019/482 – 2020/387 sayılı kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından HMK 353/1-b-1 hükmü gereğince davalı Cesarettin Taşçi vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli 2.058,24-TL ilam harcının peşin alınan 515,3 TL’ den (456,00 TL nisbi ve 59,30 TL maktu harç toplamı) mahsubu ile bakiye 1.542,94-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf yargılama giderinin gideri yapan davalı taraf üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Karar tebliği ve harç tahsil işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı HMK’nun 362/1-a. hükmü uyarınca kesin olmak üzere 18/05/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Mu