Emsal Mahkeme Kararı Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/318 E. 2022/906 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
BURSA
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/318
KARAR NO : 2022/906
HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : … – …

VEKİLİ : Av. … – [16384-83389-74288] UETS
DAVALILAR : 1- … – …
…,
2- … – …

DAVA : İtirazın İptali (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/03/2022
KARAR TARİHİ : 15/09/2022
Öncesinde dosyanın Orhangazi 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2021/370 Esas 2021/536 Karar sayılı gönderme kararı ile mahkememize tevzi olan dosyanın mahkememizde açılan davanın açık muhakemesi sonunda ;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, davalı taraftan “30.11.2011 ödeme tarihli ve 10.000 TL miktarlı, 28.02.2012 ödeme tarihli ve 10.000 TL miktarlı, 30.03.2012 ödeme tarihli ve 10.000 TL miktarlı, 30.04.2012 ödeme tarihli ve 10.000 TL miktarlı, 30.05.2012 ödeme tarihli ve 10.000 TL miktarlı, 30.06.2012 ödeme tarihli ve 10.000 TL miktarlı, 30.07.2012 ödeme tarihli ve 10.000 TL miktarlı, 30.08.2012 ödeme tarihli ve 5.000 TL miktarlı alacağı vardır ve bu alacağı nedeni ile de davalı borçluların eli mahsulü müvekkiline senetler verildiğini, davalı tarafın müvekkili ile gerçekleştirdiği akdi ilişki nedeni ile müvekkiline olan borcunu ödemediğini, bu nedenle de, davalı aleyhine Orhangazi İcra Dairesi’nin 18.03.2021 tarih ve 2021/473 esas sayılı dosyası ile ilamsız takip başlatıldığını, davalı tarafın kendisine gönderilen ilamsız takibe yönelik süresi içinde borca itiraz ettiğini, takibi durdurmuş ise de ilamsız takibe konu olan belgelere ve bu belgeler üzerindeki imzalara itiraz etmediğini, davalının kayıtsız ve şartsız bir borç ikrarı olduğunu, bilindiği gibi kambiyo vasfını yitiren senet borç ikrarına havi adi bir borç senedi niteliğinde olduğunu, davalı tarafın, müvekkiline verdikleri senetler sebebiyle borçlu olmadığını yazılı belge ile ispat etmesi gerektiğini, bu nedenlerle davalının itirazının iptaline, takibin Orhangazi İcra Müdürlüğü’nün 2021/473 Esas sayılı dosyası üzerinden devamına, haksız itiraz eden davalı borçlu aleyhine alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleriyle vekalet ücretinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

GEREKÇE :
30/06/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6335 sayılı yasanın 3.maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/3.maddesi uyarınca; Asliye Ticaret Mahkemeleri ile Asliye Hukuk Mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisinden çıkartılıp, görev ilişkisine dönüştürülmüştür.
6100 Sayılı HMK’nın 1.maddesinde; görevin kamu düzenine ilişkin olduğu düzenlenmiş olup aynı yasanın 114/1-c maddesinde;görevin dava şartı olduğu belirtilerek, mahkemenin görevli olup olmadığını davanın her aşamasında mahkemenin kendiliğinden araştıracağı hükmüne yer verilmiştir.
Dava taraflar arasındaki adi ortaklık kapsamında davalılar tarafından davacıya ödenmediği iddia olunan borçlar nedeniyle itirazın iptali davasıdır. Davacı delil olarak hem sözleşmeye hem de zamanaşımına uğramış toplam bedeli 75.000,00 TL olan 8 adet bonoya delil olarak dayanmıştır.
Orhangazi Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın ticari dava olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi üzerine dava dosyası mahkememize gelmiştir.
Bir kısım yargı kararlarında bono zamanaşımına uğramış olsa dahi açılan tüm davalarda görevli mahkemenin Ticaret Mahkemeleri olduğuna dair kararlar mevcuttur. Bilindiği üzere bononun zamanaşımına uğramış olması halinde bu bonolar artık bono vasfını kaybetmekte ve yazılı delil başlangıcı niteliği ile ispat vasıtası haline gelmektedirler. Dolayısıyla davanın konusundan bağımsız olarak ispat vasıtası olan bonolar nedeniyle her davada Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğuna dair verilen kararlar fahiş derecede hatalıdır.
Bir davada görevli mahkeme davanın sebebine göre belirlenir.
Bu davada, davanın sebebi adi ortaklık nedeniyle taraflardan birinin diğerine olan borcunu ödememesi kaynaklı alacağa ilişkin olup, davada görev buna göre belirlenmelidir. Davadaki ispat vasıtalarının bono olması ise davanın sebebi değil, ispatına ilişkin kavramlar olup birbiri ile karıştırılmamalı, bononun zamanaşımına uğrayıp uğramadığını inceleme görevi yalnızca Ticaret Mahkemelerinin yapmak zorunda olduğu bir tespit gibi görülmemelidir. Bilindiği üzere bir çok mahkeme başka mahkemenin alanına giren iş ve işlemleri de kendi davalarında görüşüp karara bağlayabilmektedir. Yine Ticaret Mahkemeleri de kendi alanı olmayan bir kısım iş ve işlemleri ön mesele olarak değerlendirip karar bağladıktan sonra işin esasını çözebilmektedir. Bunun aksi bir Asliye Hukuk mahkemesinin asla Ticaret Kanunu’nu kendi davasında uygulayamayacağı gibi bir yoruma sebebiyet vermektedir.
Sonuç olarak davada davanın sebebi adi ortaklık nedeniyle ödenmeyen sermaye borçlarının ödenmesine ilişkin olup, taraflar tacir değildir. Davada bonoların verilme sebebi de bu adi ortaklık ilişkisi olup, bonolar zamanaşımına uğramış bonolardır. Bu husus tarafların da kabulünde olup bonoların zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Tarafları tacir olmayan adi ortaklık ilişkilerine ilişkin davalarda Asliye Hukuk Mahkemeleri görevli olduğundan görevsizlik kararı vermek gerekmiştir.
Benzer bir husus Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/19-1241 E- 2016/1033K. Sayılı İlamında; “
Dava itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece davaya bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğu belirtilerek dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyiz itirazı üzerine Özel Dairece yukarıda gösterilen sebeplerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece gerekçesi açıklanarak önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyize getirilmektedir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, satım sözleşmesine ve buna dayalı olarak bir tacir tarafından tacir olmayan kişi lehine düzenlenen ve zamanaşımına uğramış bonoya dayanılarak girişilen takibe vaki itirazın iptali davasının ticari dava niteliğinde olup olmadığı ve burada varılacak sonuca göre davayı görmek görevinin Asliye Hukuk Mahkemesinde mi, yoksa Asliye Ticaret Mahkemesinde mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Hukuk mahkemelerinin hangileri olduğu ve bunların kuruluşu 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 4 ve 5 inci maddelerinde düzenlenmiştir.
Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre asliye hukuk mahkemeleri, sulh hukuk mahkemelerinin görevleri dışında kalan ve özel hukuk ilişkilerinden doğan her türlü dava ve işler ile kanunların verdiği diğer dava ve işlere bakar. Bu husus 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 2.maddesiyle de teyit edilmiştir. Anılan maddenin ikinci bendi Hukuk Muhakemeleri Kanununda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğunu vurgulamıştır.
Asliye Ticaret Mahkemeleri de 5235 sayılı Kanunun üçüncü fıkrasında düzenlenmiştir ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5.maddesinin 1 numaralı bendi uyarınca bu mahkemeler, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.
Bir davanın ticari nitelikte olup olmadığı, bir diğer ifade ile asliye ticaret mahkemesinde görülüp görülmeyeceğinin belirlenmesi işi de Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde gösterilen ilkelere göre yapılmalıdır. Öğretide de benimsenen görüşe göre ticari davalar mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrılmaktadır. Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinin 1.bendinin (a) alt bendi uyarınca bu Kanunda düzenlenen hukuk davaları mutlak ticari davalardır. Nispi ticari davalar ise konusu ne olursa olsun, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davalarıdır (TTK.m.4/1). Kanuni düzenleme uyarınca sadece mutlak ya da nispi ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemesinde görülürken, bunlar dışında kalan davalar (istisnalar saklı kalmak kaydıyla) Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülmelidir.
Hemen belirtmek gerekir ki itirazın iptali davaları takip hukuku kaynaklı, icra takibine sıkı sıkıya bağlı ve alacağın varlığını maddi hukuk kuralları çerçevesinde belirlemeye yarayan kendine özgü davalardır. Dava ile takip arasındaki bu sıkı ilişki nedeniyle dava konusu, ancak takip talepnamesinde yazılı alacak dayanağı, tutar ve benzeri talepler olabilir ve kural olarak ispat vasıtaları da bu çerçevede değerlendirilir.
Somut olaya dönüldüğünde davacı yanca davalı aleyhine Antalya 5. İcra Dairesinin 2012/5431 sayılı takip dosyası üzerinden 02.08.2012 günü girişilen (örnek 7) genel haciz yolu ile icra takibinde alacağın kaynağı olarak “10.08.2007 tarihli 30.000,00 TL’lik alacak” gösterilmiş ve takip talepnamesi ekine keşidecisinin davalı Kadir Gürcan, lehtarının davacı Muammer Gürdal olduğu, 10.07.2007 günü Döşemealtı ilçesinde düzenlenmiş, 10.08.2007 vadeli ve bedel hanesi boş 30.000,TL’lik bono eklenmiştir.
Ödeme emrinin tebliği üzerine davalı borçlu vekili tarafından icra dosyasına sunulan dilekçe ile özetle müvekkilinin borcu olmadığı, alacaklının müvekkiline 84 ton arpa satmayı teklif ettiği ve bu vaad üzerine kendisine takip talepnamesi ekindeki bononun verildiği, ancak alacaklının teslimatı gerçekleştirmediği ve bu nedenle de bonoda yazılı borcun doğmadığı ileri sürülerek borca itiraz edilmiştir.
Takibe yönelik bu itiraz üzerine açılan eldeki davada davacı vekili müvekkilinin davalıya arpa sattığını ve karşılığında takip konusu bonoyu aldığını, davalının oyalaması nedeniyle zamanaşımı süresinin geçtiğini ve giriştikleri takipte gönderilen ödeme emrine ticari ilişki de kabul edilmek suretiyle itiraz edildiğini, zamanaşımına uğramış bononun alt ilişki bakımından yazılı delil başlangıcı sayılacağını ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamına ve icra inkâr tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevabında itiraz dilekçesine paralel olarak, davacının arpayı teslim etmeyi vaad etmesi üzerine bononun kendisine verildiğini ancak arpayı teslim etmediğini ve bonoyu da kaybettiği bahanesiyle iadeden kaçındığını, satım sözleşmesi gereği edimini ifa etmediğini bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Takip talepnamesinde gösterilen borç kaynağına, iddia ve savunma içerikleri ile özellikle bononun zamanaşımına uğradığının sabit olmasına ve tarafların benimsemesine göre takip konusu alacağın bonoya dayanmayıp, satım sözleşmesine dayandığı tartışmasızdır.
Zamanaşımına uğramış bononun medeni usul hukuku anlamında yazılı delil başlangıcı olduğunda tartışma bulunmamaktadır.
Dosya kapsamına göre davacı bonoya bir kambiyo senedi olarak değil bir ispat vasıtası olarak dayanmakta, davalı da bu çerçevede malın teslim edilmediği savunmasında bulunmaktadır. Bu durumda Özel Daire belirlemesinin aksine somut olay bakımından zamanaşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmemektedir. Kaldı ki dava, Türk Ticaret Kanununun 778.maddesi atfıyla bonolar için de uygulanan ve poliçelerde sebepsiz zenginleşmeyi düzenleyen 732.maddesine dayalı bir istemi de içermemektedir.
Bu haliyle somut uyuşmazlık satım sözleşmesinde karşılıklı edimlerin ifa edilip edilmemesi noktasında toplandığından, uyuşmazlığın çözümünde hakim kambiyo senetlerine ilişkin kuralları tartışmayacak, zamanaşımına uğradığı için bono vasfını kaybetmiş belgeyi taraflar arasındaki satım sözleşmesinin delili olarak değerlendirerek bir sonuca varacaktır.
Bu belirlemeye göre uyuşmazlığın münhasıran bonoya dayanmadığı ve davanın da mutlak ticari dava sayılamayacağı sonucuna varılmaktadır.
Davalının tacir olduğu sabit ise de dosyaya yansıyan bilgiler ve özellikle tarafların açık-lamaları kapsamında davacının çiftçi olduğu ve Türk Ticaret Kanununun 12 nci maddesinde ifadesini bulan tanıma göre bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işletmediği anlaşıldığından, uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olmadığı, bu haliyle davanın nispi ticari dava olarak da kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Varılan sonuçlar bir arada değerlendirildiğinde işin ticari nitelikte olmadığı, davanın da mutlak ya da nispi ticari dava sayılamayacağı anlaşıldığından davanın asliye ticaret mahkemesinde değil asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında uyuşmazlığın çözümünde zamanaşımına uğramış bono ile ilgili Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin değerlendirilmesinin gerektiği, bu nedenle eldeki davanın mutlak ticari dava olduğu ve asliye ticaret mahkemesinin görevsizlik kararı vermesinin hatalı olduğu görüşü dile getirilmiş ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.” şeklinde karar verilmiştir.
Açıklanan nedenlerle aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, dava dilekçesinin Görev yönünden REDDİNE,
HMK’nın 20.madesi uyarınca kararın kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde talep edilmesi halinde dosyanın görevli ve yetkili ORHANGAZİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE;
Her iki mahkemece verilen görevsizlik kararı bulunduğundan yargı yeri belirlenmesi amacı ile dosyanın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk dairesine gönderilmesine,
Yargılama, harç ve giderlerinin 6100 sayılı HMK’nun 331/2. Maddesi uyarınca görevli mahkemece DİKKATE ALINMASINA,
Dair, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize iletilecek bir dilekçe ile Bursa Bölge Adliye Mahkemeleri Nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı açıkça okundu, usulen anlatıldı. 15/09/2022

İş bu kararın gerekçesi 15/09/2022 tarihinde yazılmıştır.

Katip …
✍e-imzalı

Hakim …
✍e-imzalı