Emsal Mahkeme Kararı Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/1127 E. 2022/471 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
BURSA
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

ESAS NO : 2021/1127
KARAR NO : 2022/471
HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : … – …
DAVALI : … – …
VEKİLİ : Av. … – [
DAVA : Alacak (Vade Farkından Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/12/2021
KARAR TARİHİ : 14/04/2022
Öncesinde Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/ Esas 2021/Karar sayılı yetkisizlik kararı ile mahkememizde açılan alacak davasının açık muhakemesi sonunda;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkili şirket ile davalı şirket arasındaki ticari ilişkiye binaen davalının cari hesap alacakları talebiyle müvekkili aleyhine eski Kadıköy 7. İcra Müdürlüğü’nün 2012/ Esas sayılı dosyasından başlatılan icra takibine müvekkilinin süresinde itiraz ettiğini, İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014 Esas sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığını, yapılan yargılama neticesinde verilen davanın kısmen kabulüne dair kararın Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 25/04/2018 tarih, 2016/17725 Esas 2018/2299 Karar sayılı ilamı ile bozulduğunu, bozma ilamı sonrasında yapılan yargılamada vade farkına yönelik ek rapor alınarak müvekkili tarafından fazladan ödenen meblağın tespiti amacıyla ek rapor alınmasına karar verilmeyerek davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğini, vade farkı faturasının davalı şirkete iade edilmesine rağmen davalının vade farkı faturasını da icra takibi yoluyla tahsil ettiğini ve sebepsiz zenginleştiğini, müvekkilinin haciz tehdidi altında takibe konu bedeli ödemek zorunda kaldığını belirterek, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 25/04/2018 tarih, 2016/17725 Esas 2018/2299 Karar sayılı bozma ilamındaki gerekçeler göz önüne alınarak vade farkı faturasına dayalı olarak müvekkilinden haksız tazmin edilen 7.182,00-TL’nin günümüz şartlarına uyarlanaraksebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davalı şirketten tahsili ile müvekkili lehine maddi ve manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Davanın yetkisiz yerde ikame edildiğini taraflar arasında imzalanan 27.07.2016 tarihli protokol gereği yetkili yer mahkemesinin Bursa Asliye Ticaret Mahkemelerinin olduğunu, borçlu tarafça borcu kabul edilerek ödenmiş olduğundan kötüniyetle ikame edilen davanın reddi gerektiğini, davacı tarafından dava dilekçesinde her ne kadar yerel mahkemece bozma ilamına uyulduğu düşüncesi yaratıldığı ancak protokol gereği davaya konu borç kabul edilerek ödendiği için yerel mahekemece davanın konusuz kalması sebebiyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiş olup işbu karar da temyiz yolu açık olmak üzere verildiğini, davacı şirket 27.07.2016 tarihli protokol ile borcunu kayıtsız şartsız olarak kabul ederek icra dosya borcunu ödeyerek dosyanın infaz edildiğini, davacı vekili yargılamayı gerektiren bir takım sözde fatura alacaklarının da işbu dava kapsamında tahsilini de talep etmiş ise de huzurdaki davanın konusu ile bir ilgisi olyan alacaklarının işbu dava kapsamında talep edilmesinin kötü niyetli olduğunu, maddi ve manevi tazminat şartları oluşmadığını davacının amacı sebepsiz zenginleşmeden öteye geçmediğini belirterek davalı vekili davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını arz ve talep etmiştir.
GEREKÇE :
Dava taraflar arasındaki vade farkına ilişkin haksız olarak ödendiği iddia olunan 7.182,00 TL’nin sebepsiz zenginleşme kapsamında iadesine yönelik olarak 5.000,00 TL maddi ve 25.000,00 TL manevi tazminata ilişkindir.
Davaya konu teşkil eden vakıalar kronolojik seyri kısaca özetlenecek olursa; davalı davacıya karşı Kadıköy 7. İcra Müdürlüğü’nde 2012/1Esas sayılı dosyası ile ilamsız takip yapmıştır, bu takipteki itirazın iptali amacıyla İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Hukuk Mahkemesi’nde açılan 2014 Esas sayılı dosyada 17/03/2016 tarihinde kısmen kabul kararı verilmiş, bu sırada davacı ile davalı arasında 27/07/2016 Tarihinde bir protokol yapılarak borç taksitlendirilmiş ve 15/10/2016 Tarihinde son taksit ödenmiştir, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 25/04/2018 Tarih, 2016/17725 Esas ve 2018/2299 Karar sayılı Kararı ile İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Hukuk Mahkemesi’nde açılan 2014/622 Esas sayılı dosya da verilen karar bozulmuş, bu bozma ilamı davamızdaki davacı vekiline 27/07/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, akabinde bozmaya uyulmuş fakat yerel mahkemece davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir. Davacı bunun üzerine Küçükçekmece Mahkemelerinde bu davayı 09.08.2020 tarihinde açmış ve arabuluculuk sürecini de 17.06.2020 tarihinde başlatmış ise de, davanın ticari dava olması ve ticari davalar yönünden Küçükçekmece’nin Bakırköy’e bağlı olması sebebiyle görevsizlik kararı verilmiş, sonrasında Bakırköy Mahkemesi’nce arabuluculuk son tutanağının dosyada mevcut olmaması sebebiyle dava şartı yokluğundan red kararı verilmiş, bu kararın istinafı üzerine karar kaldırılmış ve sonrasında aynı mahkemece yetki itirazı üzerine dosya mahkememize gönderilmiştir.
Davacının bu dosyadaki talebi sebepsiz zenginleşme hukuki sebebine dayanmakta ise de, hem doktrinde hem de yargı kararlarında eğer bir malvarlığı değeri üzerindeki tasarruf sözleşme ilişkisinden kaynaklanıyor ise bu durumda sebepsiz zenginleşmeden söz etmek mümkün değildir. Dolayısıyla baskın görüş sözleşme ilişkisi çerçevesinde olayın çözümlenmesi yönündedir. Davacının davalıya yapmış olduğu ödeme, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi nedeniyle kesilen vade farkı faturasına istinaden başlatılan takipte itirazın iptali kararı verilmesi üzerine yapılan protokol uyarıncadır. Dolayısıyla bir sebepsiz zenginleşmeden söz edilmesi mümkün değildir. Bir davada hukuki nitelendirmeyi yapma görevi hakime aittir. Taraflar bir hukuki sebebe dayanıyor olsa dahi hakim doğru olan nitelendirmeyi yapmakla mükelleftir. Dolayısıyla davacı ile davalı arasında bir sebepsiz zenginleşme ilişkisi yoktur.
Bu husus hem İsviçre Federal Mahkemesi kararlarında hem de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14/03/2012 Tarih, 2011/13-748 Esas ve 2012/140 Karar sayılı kararında İsviçre Federal Mahkemesi kararlarına atıfla “……Bunun sonucu olarak, taraflar arasında malvarlıkları arasındaki değişim bir sözleşmeye, yani tarafların açıkladıkları iradeye dayanırsa, sebepsizlikten ve dolayısıyla sebepsiz zenginleşmeden söz edilemez.
Hukuki işlemlerden ve bunun en yaygın türü olan sözleşmeden doğan borçlarda, borçlunun borcunu anlaşmaya uygun olarak yerine getirmesi gerekir. Borçlu anlaşmaya uygun hareket etmezse, alacaklı borca aykırılık hükümlerini işletir ve mümkün ise borcun aynen ifasını, değilse doğan zararının giderilmesini talep eder. Sebepsiz zenginleşmede ise, sadece malvarlığındaki eksilmenin giderilmesinin talep edilmesi söz konusudur.
Bütün bu açıklamalara göre, sebepsiz zenginleşme alacaklıya, ikinci derecede (tali nitelikte) bir dava hakkı temin eder. Malvarlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez
Aynı ilkenin bir sonucu olarak, sözleşmeden doğan bir hukuki ilişkinin bulunduğu hallerde tarafların sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunması olanaklı değildir…..
İsviçre literatüründe Bucher tarafından ileri sürülen görüşte de, “Bir talep, sadece sözleşmesel herhangi bir zemin mevcut olmadığı durumlarda sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayandırılmalıdır. Türü ne olursa olsun bir sözleşme ilişkisi çerçevesinde akont ödemeleri kabul eden taraf, zımnen sözleşmesel bir yan anlaşma ile, akont ödemelerin harcanmasına ilişkin hesap verme (“a conto” adı da buradan gelmektedir) ve fazla bir ödeme varsa bunu iade etme yükümlülüğünü üstlenmektedir.” şeklindeki ifade ile, geçerli bir sözleşme ilişkisinde fazladan yapılan akont ödemelere ilişkin iadenin sebepsiz zenginleşme hukuku yerine, sözleşme hukukuna dayandırıldığı anlaşılmaktadır…….” şeklinde tespitler içermektedir.
Dolayısıyla davacının iadesini istediği bedel taraflar arasındaki 27.07.2016 protokole dayandığından davacının iade istemindeki dayanağının sebepsiz zenginleşme olması mümkün değildir. Bu noktada protokolün hataya dayalı olarak iptali istenebilecektir. Fakat hata , hile ve ikrah nedeniyle bir sözleşmenin iptali de, hatanın öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde ileri sürülmelidir.
Türk Borçlar Kanunu 39. Madde “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. ” şeklindedir. Dolayısıyla davacı Yargıtay ilamının kendisine tebliği ile bu hata halini öğrenmiş ise de, bir yıl içerisinde bu protokol ile bağlı olmadığını ileri sürmemiş ve ödediği bedelin iadesini istememiştir. Dolayısıyla buradaki süre içerisinde davasını açmadığı için hak düşürücü sürenin geçmiş olması sebebiyle davanın reddi gerekmiştir. Her ne kadar davanın reddine yönelik hükümde zamanaşımı ifadesi kullanılmış ise de, bu sehven yazılmıştır. Dava zamanaşımı değil hak düşürücü sürenin geçmiş olması sebebiyle reddedilmiştir. Bu noktada mahkememizin hatası gerekçe yazım aşamasında farkedilmiştir.
Yine manevi tazminata yönelik talepler yönünden ise, bilindiği üzere manevi tazminat özel bir zarar tazmin türü olup, yalnızca kanunda açıkça öngörülen hallerde hakim tarafından hükmedilebilir. Bu noktada davacının manevi tazminata yönelik talebini karşılar nitelikte bir tazminat sebebi bulunmadığından, manevi tazminat ödenmesinin şartları da oluşmadığından, manevi tazminata yönelik davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Bu noktada ayrıca belirtmek gerekir ki, İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin davanın konusuz kalması nedeniyle vermiş olduğu karar verilmesine yer olmadığına dair karar da isabetsiz olmuştur. Şöyle ki; davacı, yine aynı mahkemenin bozma öncesindeki itirazın iptaline yönelik ilamı nedeniyle ödeme yapmıştır. Kararın davanın reddi gerekirken kabulünün doğru görülmemesi sebebiyle bozulması üzerine mahkemece bozma ilamına uyulduğu görülmektedir.
İcra ve İflas Kanunu 40. Maddenin 2. Fıkrası “Bir ilâm hükmü icra edildikten sonra bölge adliye mahkemesince kaldırılır veya yeniden esas hakkında karar verilir ya da Yargıtayca bozulup da aleyhine icra takibi yapılmış olan kimsenin hiç veya o kadar borcu olmadığı kesin bir ilâmla tahakkuk ederse, ayrıca hükme hacet kalmaksızın icra tamamen veya kısmen eski hâline iade olunur. ” şeklinde olup, davacının temyiz başvurusu üzerine haklılığı Yargıtay ilamı ile ortaya çıkmıştır. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi ve davacının da İİK 40. Maddede yer alan haklarını kullanmasına imkan tanınması gerekirken, mahkemece davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir. Bozma ilamına uyma kararından sonra davacı lehine bir usuli kazanılmış hak oluşacağından davanın reddine karar verilmesi fikrimizce daha isabetli olacaktı ve davacı İİK 40. Maddede kendisine tanınan hakkı kullanarak ödediği bedelin iadesini sağlayabilecekti.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 30/06/2021 Tarih, 2021/4264 Esas ve 2021/7587 Karar sayılı kararında bu husus “İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerekir. İşte bu nedenle borçlunun dava açıldıktan sonra yaptığı ödemeler veya borcu kabul beyanı mahkemenin yargılamayı devam ettirip davayı sonuçlandırmasına, takibe yapılan itirazda haksızlık durumuna göre inkar tazminatına hükmetmesine engel teşkil etmez. Ancak verilecek kararda, sonradan yapılan ödemelerin tahsilde tekerrüre meydan verilmemesi kaydıyla infazda nazara alınması gerektiği belirtilmelidir…..
Buna göre mahkemece; dava tarihi itibariyle talep edilebilecek alacak miktarı üzerinden değerlendirme yapılarak hüküm kurulması, davalının ifa ettiği kısmi ödeme tutarlarının hükmün infazı sırasında dikkate alınması gerekirken, ödemeye konu miktar bakımından davanın konusuz kaldığına karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. ” şeklinde izah edilmiş olup, başkaca dairelerin de bu şekilde çok sayıda kararı mevcuttur.
Dolayısıyla açıklanan nedenlerle davada sebepsiz zenginleşme bulunmadığından, protokole yönelik iade talebi yönünden ise, hak düşürücü sürenin geçmesi sebebiyle, manevi tazminata yönelik davanın ise şartları oluşmadığından davanın reddine, karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
1-Sebepsiz zenginleşmeye yönelik talebin zamanaşımına uğradığından manevi tazminata yönelik şartların oluşmadığından DAVANIN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70.-TL maktu harç ile arabuluculuk masrafı olan 1.320,00.-TL’nin, peşin alınan 54,40.-TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.346,30.-TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, bu hususta harç tahsil tezkeresi düzenlenmesine,
3- Maddi tazminat yönünden; Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; karar tarihi itibari ile yürürlükte bulunan Asgari Avukatluk Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 5.000,00.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4- Manevi tazminat yönünden; Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; karar tarihi itibari ile yürürlükte bulunan Asgari Avukatluk Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 5.100,00.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
6-Davacı tarafça yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın hükmün kesinleşmesinden sonra 6100 Sayılı HMK’nun 333.maddesi uyarınca davacı tarafa İADESİNE,
Dair, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize iletilecek bir dilekçe ile Bursa Bölge Adliye Mahkemeleri Nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere davacı vekiline elektronik ortamda, davalı vekilinin yüzüne karşı açıkça okundu, usulen anlatıldı. 14/04/2022

İş bu kararın gerekçesi 03/06/2022 tarihinde yazılmıştır.

Katip …
✍e-imzalı

Hakim …
✍e-imzalı