Emsal Mahkeme Kararı Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/728 E. 2020/290 K. 01.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2019/728 Esas – 2020/290
T.C.
BURSA
3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2019/728 Esas
KARAR NO : 2020/290

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE :…
KATİP : ….

DAVACI : … BAŞKANLIĞI
VEKİLİ : Av…..
DAVALI : 1- …- ….
VEKİLİ : Av. ….UETS
DAVALI : 2- … ANONİM ŞİRKETİ – 0…
DAVA : Tespit
DAVA TARİHİ : 05/12/2019
KARAR TARİHİ : 01/07/2020
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 03/07/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …mükellef kurum davalı …Sanayi ve Ticaret A.Ş. ‘nin gizli ortağı olduğunun tespitine, müvekkil alacağının teminat altına alınması yönünden davalı …taşınır, taşınmaz malları ile 3.kişilerdeki hak ve alacaklarının 3.kişilere devir ve temlikinin önlenmesi yönünden karar kesinleşinceye kadar toplam alacak miktarı olan 551.506,00 TL yönünden ihtiyati tedbir konulmasını talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı …vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili aleyhine açılan davayı kabul etmediklerini, müvekkili tarafça iddia edildiği gibi hiç bir zaman …San Tic AŞ isimli firmanın gizli ortağı olmadığını, davaya dayanak tutulan Vergi Tekniği Raporu ekinde bir takım çalışanların ifadelerinin alındığı ve bu ifadelere göre müvekkilinin işleri perde arkasından yürüterek şirket yetkililerine komut ve talimatalar verdiği iddialarını da kabul etmediklerini, müvekkilinin söz konusu firmalarda satış ve prim usulü şeklinde çalıştığını, yapılan işler gereği bir çok bürokrasi işlemlerinin yapılması ve işlerin hızlı ilerleyebilmesi adına gerek görüldüğü takdirde şirket yetkililerinden vekalet alma gereği doğduğunu, ülkemiz sınırları içerisinde Ticaret yapan yada farklı alım satım işleri, çek düzenlenmesi, bankalardan para çekilmesi yada yatırılması ile daha birçok konu hakkında vekalet düzenlendiğini, bir çok firmanın ve şahısların güvenilir çalışanlarına vekalet vererek işlemleri yürüttüğü ve bürokrasi gereği yapılması gereken işlerin böylelikle süresi içerisinde yapıldığını, belirtilen ve daha birçok emsali ve belgesi dosyaya celp edilebileceği üzere ticaretin ve hayatın olağan akışı gereği işverenlerin vermiş oldukları vekaletlere dayanarak bu çalışanların şirketlerin gizli ortağı olduğunun göstergesi sayılması halinde ortaklığın tespiti davalarının sonunun gelmeyeceğini, davacının davada hukuki yararının bulunmadığını, bu nedenlerle müvekkil aleyhine açılan usule ve maddi gerçekliğe aykırı davanın reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı şirkete Tebligat Kanunun 35.maddesi uyarınca usulüne uygun olarak tebligat yapılmış olup; davalı tarafça davaya cevap verilmediği, yazılı ve sözlü yargılamaya katılmadığı anlaşıldı.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLER VE GEREKÇE;
Dava H.M.K.’nın 106. maddesi çerçevesinde açılmış bir tespit davasıdır.
Dilekçeler aşaması tamamlanmış ve duruşma günü taraflara tebliğ edilmiştir.
HMK’nın 106. maddesinin ikinci fıkrasında tespit açılmasında hukuki yarar bulunması gerektiği hükme bağlanmıştır, bu nedenle öncelikle hukuki yararın varlığını belirlemek gerekir.
Davacı Vergi Dairesi Başkanlığı iş bu dava ile davalı …diğer davalı şirketin gizli ortağı olduğunun tespitini talep etmiştir.
Anonim Şirketin Kuruluşu ve Organları ile Sona Ermesi, Pay Sahipliğinin Kazanılması ve Sona Ermesi ile ilgili genel ve temel ilkeler 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunun 329.ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup; Anonim Şirketlerin Kuruluşu ve Kurucu Ortaklık Şartları ile Anonim Şirket Ortaklığının devren kazanılmasında adi ( çıplak ) payların devri, nama yazılı hisselerin devri, nama yazılı hisselerden de hisse senedi bastırılmış ve bastırılmamış payların devri, hisse senedi bastırılmış paylarda ilgili hisse senetlerinin borsaya kote edilmiş ve edilmemiş olanların devrinin ve pay sahipliğinin hukuki durumu birbirinden farklı şekilde mevzuatımızda düzenlenmiş olup; pay sahipliğine bağlanan sonuçlarda usulüne uygun şekilde pay sahipliği oluştuktan sonra tezahür edebilecek olup; bu yasal şartlar oluşmadan davacının dava dilekçesinde yazılı nedenlerle ve delillerle diğer davalı şirketin gizli ortağı olduğunun tespitinin mahkememizce yapılması mümkün olmayıp, davacının vergi gelirinin tahsili bakımından ve bu amacı gerçekleştirmeye yönelik olarak ise bağlı olduğu mevzuatı çerçevesinde hareket etme imkanı bulunmaktadır.
A.A.T.U.H. Kanun çerçevesinde, teşebbüsün muvazaalı olduğu ve hakikatte başkasına aidiyeti hakkında deliller elde edilmişse ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz işlemlerinin yapılması davacı idarenin takdir ve sorumluluğundadır. Kanunun 17/3 maddesinde açıkça yazılı olduğu üzere ihtiyati tahakkuk işlemi için kesinleşmiş bir yargı kararı aranmaz. Yasa “hakikatte başkasına aidiyeti hakkında deliller elde edilmişse” ibaresini kullanarak bir yargı kararına ihtiyaç olmadığını ortaya koyduğu gibi, delillerin değer ve kuvvetini takdir edecek makamın da idarenin kendisi olduğunu zımnen ortaya koymuştur. Üstelik bu hüküm vergi dairesi yetkilileri için emredici niteliktedir. Açılan bu tespit davasının “delil elde etmeye yönelik bir girişim” kabul edilmesi mümkün değildir. Zira mahkemenin vereceği bu tespit kararı aynı zamanda delilleri takdir etmeyi de gerektirecek mahiyettedir. Davacı taraf “teşebbüsün gerçekte başkasına ait olduğuna dair” iddia ortaya koymakla bu yönde yeterli kanaate ulaştığı için dosyada bu davayı açmıştır. Bu nedenle ayrıcı bir tespit kararına ihtiyacı ve bunda hukuki yararı yoktur.
Kanunun 18/3 maddesi de “Bu esasa göre tahakkuk eden vergi ve resimler (…) için derhal ihtiyati haciz tatbik olunur. 17 nci maddenin 3 üncü bendine giren hallerde ihtiyati haciz muvazaalı teşebbüsten vergi ve resim bakımından faydalananların malları hakkında tatbik olunur.” demekle görevin vergi dairesine ait olduğunu belirlemiştir. Vergi Dairesinin bu görevlerini yapması için bir tespit kararına ihtiyacı olmadığı gibi işlem tesisi için böyle bir kararla idare bağlı tutulamaz.
Kanunun 20nci maddesinde yazılı olduğu üzere “haklarında ihtiyati tahakkuk üzerine ihtiyati haciz tatbik olunanlar ihtiyati tahakkuk sebeplerine ve miktarına 15 inci madde gereğince itirazda bulunabilirler.” Mahkemeden istenen tespit kararı aynı zamanda ihtiyati tahakkukun sebebini teşkil edeceğinden, tespit kararına karşı gidilmesi gereken kanun yolu ile Kanunun 15nci maddesinde yazılı kanun yolunun farklılığı sorunlara neden olacaktır.
Ayrıca kural olarak ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati hacizde gizlilik esastır. Asıl sorumluların işlemden haberdar olarak karşı tedbir almalarını engelleyecek biçimde hareket edilmesi gerekir. Bilakis daha işlem yapmadan ilgilileri uyarır gibi tespit davası açılması doğru olmaz. Kanaatimizce davacı idare 6183 Sayılı Kanunun 17 ve 18nci maddelerinin sağladığı imkandan yararlanmak için re’sen harekete geçmesi gerekir. Yapacağı ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati hacze karşı gidilecek yasal yollarla davalıların limited şirketle bağlantıları ve sorumlulukları ispat edilecektir.
Davada ayrıca ihtiyati tedbir istenmiştir. Dava bir eda davası olmadığından tedbir talebini bağımsız bir tedbir talebi olarak değerlendirmek gerekir. Yine tedbir talebini tespit talebiyle bağlantılı kabul etmek mümkün değildir. Burada H.M.K. m: 110′ da tarif edilen “davaların yığılması” söz konusudur. Eldeki dava bir eda davası olmadığından mahkemece tedbir talebi kabul edilse bile H.M.K. m: 397 gereğince iki hafta içinde esas hakkındaki davasını açmak zorundadır. Aksi halde tedbir kendiliğinden kalkacaktır. Tespit davası, esas hakkında dava gibi değerlendirilemez. Zira tespit davası dahi bir eda davasının (yani esas hakkındaki davanın) bir öncüsüdür.
Bu nedenle davacının tedbir talebi yönünden de hukuki yarar bulunmamıştır. Hem tespit davası sürerken iki hafta içinde eda davası açmanın fiilen zor olması hem de yasanın memurlarına yüklediği görev sebebiyle 6183 Sayılı Kanun gereğince ihtiyati haciz tatbik etme imkanının bulunması karşısında mahkememizce tedbir konulmasında hukuki yarar yoktur. Yukarıda açıklandığı üzere davacı taraf tek taraflı bir işlemle ihtiyati tahakkuk yapabilir, davalıların muhtemel borçlarına yetecek biçimde mal varlıklarına ihtiyati haciz de koyabilir. Bunun için mahkemeden alacağı bir karara ihtiyaç yoktur. Dolayısıyla davada hukuki yararı da yoktur. ( Benzer yönde bknz. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 17.06.2016 tarih 2016/2100 E 2016/6849 K) Bu nedenle davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Ayrıntısı ve yasal gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle REDDİNE,
2-Davacı kurum harçtan muaf olduğundan; harç takdir ve tahsiline yer YER OLMADIĞINA,
3-Davalı …kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden; A.A.Ü.T. Uyarınca davalı vekili yararına takdir ve tayin olunan 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı Serdar Acarhoroz’a VERİLMESİNE,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Davacı tarafından yatırılan gider avansının artan kısmının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya İADESİNE,
Dair, davacılar vekili ile davalı vekilinin yüzünde kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde İstinaf Yargı yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 01/07/2020

Başkan …
✍e-imzalı
Üye …
✍e-imzalı
Üye…
✍e-imzalı
Katip …
✍e-imzalı