Emsal Mahkeme Kararı Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/536 E. 2023/508 K. 02.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2022/536 Esas – 2023/508
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
BURSA
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2022/536 Esas
KARAR NO : 2023/508

HAKİM : ……
KATİP : …..

DAVACI : … GAYRİMENKUL İNŞAAT TAAHHÜT MİMARLIK HARİTA SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ – …. [25979-80144-….] UETS
VEKİLİ : Av. …… – [16937-39488-……] UETS
DAVALI : … PLASTİK ENJEKSİYON KALIP SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ – …… [25969-46821-…….] UETS
VEKİLLERİ : Av. ….. – [16666-66865-…] UETS
Av. ….. – [16672-76863-…..] UETS

DAVA : İtirazın İptali (Ticari İş Tellallığı Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 10/02/2022
KARAR TARİHİ : 02/05/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 01/06/2023

Bursa 14. Asliye Hukuk Mahkemesi 2022/48 Esas, 2022/126
2 Karar sayılı Kararı ile görevsizlik kararı verildiği Mahkememizin yukarıdaki sırasına kaydının yapıldığı ve görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari İş Tellallığı Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA VE SAVUNMA:
Davacı vekilinin dava dilekçesini özetle; davacı ile davalı şirket arasında 02.11.2021 tarihinde Bursa Nilüfer Kayapa İstiklal 6141 Ada 7 Parsel adresinde kain sanayi imarlı arsa için ;” … (1) yıl içerisinde şahsım,eşim,usul ve fürum, üçüncü dereceye kadar (bu derecede dahil) kan ve sıhri hısımlarım ile ortağı ve çalışanı olduğum şirket, şirketin ortakları, şirketin ortak olduğu tüzel kişiler satın aldığı takdirde taşınmazların yukarıda yazılı satış bedelinin %2+KDV sine isabet eden bedeli hizmet bedeli olarak ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği ” açıktlama ve şartlarını içerir ” Gayrimenkul Görme Ve Hizmet Bedeli Yetki Belgesi” başlıklı sözleşme akdedildiğini, davacı firma yetkilileri davalı şirket yetkilisine sözleşme konusu taşınmaza ilişkin her türlü bilgilendirmeyi yaptığını, yer gösterme işlemlerini gerçekleştirdiğini, mal sahibi ile görüşmeleri sağladığını ve aracılık hizmetlerinin tamamı yerine getirildiğini, ancak davalı, davacıyı saf dışı bırakarak satıcıyla anlaşıp taşınmazı satın aldığını, davacı kendi üzerine düşen görevi yerine getirerek komisyon almaya hak kazandığını, nitekim bir çok Yargıtay Kararlarıyla taraflar arasında imzalanan taşınmazın satımına ilişkin yer gösterme tutanağının simsarlık sözleşmesi olarak kabul gördüğünü ve tellalin kararlaştırılan ücrete hak kazanacağı belirlendiğini ve hatta mal sahibinin tellalı yetkilendirmemiş olmasınında sözleşme karşısında bir önem arzetmediği yine Yargıtay 13 HD. 25.03.2019 T, 2016/23464 E, 2019/3902 K. No.lu kararıyla belirtildiğini, davacı firma davalı aleyhine Bursa 10. İcra Müdürlüğü’nün 2021/… Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatmış ise de davalı tarafın itirazı üzerine takibin durduğunu, itirazın iptali davasının açılabilmesi için dava şartı olan arabuluculuk yoluna başvurulmuşsa da anlaşma sağlanamadığını, davacı hizmet bedelini ödememek için davacıyı devre dışı bırakarak yeri satın alan davalının hizmet bedeli için başlatılan icra takibine haksız ve mesnetsiz olan itirazı sebebiyle işbu davanın açılması zarureti doğduğunu, fazlaya ilişkin talep haklarının saklı kalması kaydıyla borçlunun yaptığı haksız ve mesnetsiz itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini, haksız ve kötüniyetli itirazı nedeniyle takip konusu alacağın %20 sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilinin cevap dilekçesini özetle; Davacının açtığı davayı kabul etmediklerini, davacının çalışanı olduğunu beyan eden Burak Melik Karaman satışa konu yer hakkında hiçbir yetkisi olmamasına rağmen davalıya yer gösterme sözleşmesini, bazı bilgileri saklayarak ve davalı şirket yetkilisini yanıltarak imzalattığını ve davalının ciddi bir alıcı olmasından faydalanmak istediklerini ve yargılama sırasında ortaya çıkacak nedenlerle haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddini talep ettiklerini, az olunan ve duruşmalarda ortaya çıkacak nedenlerle mesnetsiz açılan davanın esastan reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:
Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, gayrimenkul görme ve hizmet bedeli sözleşmesi, yazılı beyanlar, tapu kayıtları, icra dosyası, ticaret sicil kaydı, tanık beyanları, tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ SONUÇ:
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunun 67. Maddesine göre açılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Taraflara usulune uygun davetiye tebliğ edilerek taraf teşkili sağlanmıştır.
Davacı tarafından emlakçılık hizmet bedeline dayalı olarak 02/01/2022 tarihinde ilamsız takip talebinde bulunmuştur. İcra Dairesi tarafından davalı borçluya ilamsız takiplerde ödeme emri tebliğ edilmiş ve davalı tarafından yasal süre içinde borca itiraz etmiştir.
Davacı tarafından 02/11/2021 tarihli gayrimenkul görme ve hizmet bedeli sözleşmesine dayalı olarak alacaklı olduğunu iddia ettiği, davalı tarafından ise sözleşmeden kaynaklı borçlu olmadığını, içeriğiyle ilgili yanıltılarak sözleşme düzenlendiği savunduğu anlaşılmakla uyuşmazlığın, taraflar arasındaki 02/11/2021 tarihli sözleşmenin hukuki niteliği, davalıyı bağlayıp bağlamadığı, davacının sözleşme kapsamında hak ediş alacak miktarı noktasında toplanmaktadır.
Taraflar arasında düzenlenen sözleşme göz önüne alındığında bu sözleşmenin aracılık etme tellallığı olduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla tellallık sözleşmesine dair yasal hükümlerin irdelenmesi zorunludur.
818 sayılı BK’nın “tellallık” olarak isimlendirdiği bu hukuki kurum 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) “simsarlık” olarak belirlenmiş olup özü itibariyle BK’daki hükümlere paralel düzenlemelerine değinmek gerekirse;
TBK’nın 520/1. maddesinde simsarlık sözleşmesinin tanımı “…simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir” şeklinde yapılmıştır. Bu hüküm mehaza uygun olarak, “Simsarlık, simsarın bir ücret karşılığında, ya diğer tarafa bir sözleşmenin kurulması fırsatını göstermeyi ya da ona bir sözleşme görüşmesi için aracılık etmeyi borçlandığı bir sözleşmedir” şeklinde anlaşılmalıdır (Hukuk Genel Kurulunun 30.03.2016 tarihli ve 2014/859 E., 2016/428 K. sayılı kararı).
Simsarlığın önem ve yararı şu şekilde açıklanmaktadır: Bir akdin yapılması için tarafların birbirleriyle buluşmaları gerekir. Fakat bu buluşma her zaman kolay bir şekilde olmaz; hatta çoğu zaman bazı zorluklarla karşılaşılabilir. Mesela taraf olacakların birbirlerini tanımamaları, ayrı ayrı mahallerde bulunmaları, aynı dili konuşmamaları gibi sebepler onların birbirini bulmalarına ve sözleşmeyi yapmalarına mâni olabilir. İşte çeşitli sebeplerden ötürü bir araya gelemeyen kimseleri birbirlerine yaklaştırmak hususunda aracılık yapmayı kendilerine meslek edinen şahıslardan müteşekkil bir sınıf olup eski zamanlardan beri mevcuttur. Zamanımızda iş âleminin zaruri kıldığı ihtisaslaşma ve iş bölümü dolayısıyla simsarlık mesleği ticaret hayatının vazgeçilmez bir unsuru hâline gelmiştir. Simsarlık sözleşmesi, simsar ile iş sahibi arasında haklar ve borçlar meydana getirmektedir. Kanun’un 521-525. maddeleri arasında sadece simsarın ücret alacağı düzenleme konusu yapılmıştır. Simsarlık sözleşmesi ile ilgili diğer hususlarda, 520/2. maddesinin yollaması gereği vekâlete ilişkin TBK’nın 502. ve devamı hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
Simsarın ücrete hak kazanma zamanı ve giderlere ilişkin alacağını düzenleyen TBK’nın 521. maddesine göre “simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır” (521/1). Böylece simsar, sözleşme konusu hizmetin bir akdin kurulmasıyla sonuçlanması durumunda ücrete hak kazanmaktadır. Simsar söz konusu hizmeti yerine getirmezse ücret alacağı elde edemeyecektir. Ancak sözleşmede aksi kararlaştırılabileceği gibi işin niteliğinden de aksi sonuca varılabilir.
Simsarın ücret alacağının doğumu için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir:
a) Simsarın aracılık ettiği asıl sözleşmenin iş sahibi (vekâlet veren) ile üçüncü kişi arasında kurulması gerekir. Bu şart, iş sahibinin, kendisine teklif olunan üçüncü kişilerle sözleşme yapmayı sebepsiz olarak reddetmesi hâlinde de gerçekleşmiş sayılmalıdır. Ücret alacağının doğumu için, bu sözleşmenin ifa edilmesi gerekli değildir. Taraflar, asıl akit kurulmamış olsa bile, ücret ödenmesini kararlaştırabilecekleri gibi ücretin, sözleşmenin ifa edilmesi durumunda ödeneceğini de kararlaştırabilirler.
b) Asıl sözleşmenin kurulması ile simsarın faaliyeti arasında nedensellik ilişkisi bulunmalıdır. TBK bu şartı, “yaptığı faaliyet sonucunda” sözleriyle ifade etmiştir (m. 521/1). Bu şartın aksi de kararlaştırılabilir.
c) Anılan Kanun’un 523. maddesinde (BK m. 407) düzenlenen ve simsarın ücret ve giderlere ilişkin alacağının kaybı sonucunu doğuracak durumlardan birinin gerçekleşmemesi gerekir. (Yavuz, C.: Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, 9. Baskı, İstanbul 2011, s. 604 vd).
Anılan mevzuat hükümlerinde kanun koyucu tellallık sözleşmesinin genel hatlarını çizmiş olup tarafların sözleşme serbestisi ilkesi gereği bu sınırlar dâhilinde hukuki ilişkilerini şekillendirebileceği açıktır (Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2018 tarihli ve 2017/13-621 E., 2018/1929 K. sayılı kararı).
Taraflar arasındaki davaya konu 02/11/2021 tarihli sözleşme altındaki imzanın davalıya ait olduğu hususunda çekişme bulunmamaktadır. Ancak davalı, tellal olan davacının taşınmaz üzerinde hiçbir yetkisi olmadığını, pörtföyünde bulunmadığını, başka taşınmaz gösterildiğini, sözleşmenin okumadan bakmadan imzalatıldığını, dava konusu taşınmazın bilgilerinin sözleşmeye kendisinin bilgisi haricinde sonradan eklendiğini iddia etmiştir.
Hemen belirtmek gerekirse; imza, metin yazılmadan önce, tamamen veya kısmen boş kâğıda atılmış olsa da (beyaza imza) geçerlidir (Reisoğlu, S.: Borçlar Hukuk Genel Hükümler, İstanbul 2000, 14. Bası, s. 68). Bu aşamada sözleşmenin geçerli olacağı hususunda duraksama olmamalıdır.
Sözleşmede yazan hükümler açısından yapılacak değerlendirmede ise ilgili mevzuat incelendiğinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun (HMK) 201. maddesinde [1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu (HUMK) m. 290] ‘Senede karşı tanıkla ispat yasağı’ başlığı altında;
“Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.” hükmü düzenlenmiştir.
Senede karşı ileri sürülen hukuki işlemlerin senetle ispatı zorunludur. Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler, ispat sınırından az bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir. Senede karşı senetle ispat zorunluğu da, 290. maddede açıkça yazılı olduğu gibi, ancak ispat edilecek iddianın hukuki işlem olması halinde uygulanır. Buna karşılık, senede karşı ileri sürülen iddia (savunma) bir hukuki fiil ise, bu hukuki fiil tanıkla ispat olunabilir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, 6. Baskı, s. 2325).
Hukuki fiil terimi, hukuki işlem teriminin karşıtıdır. Hukuki fiil de, hukuki işlem gibi hukuki sonuçlar doğurur. Bu bakımdan hukuki fiil, hukuken önemi olmayan diğer fiillerden ayrılır ve hukuki işleme yaklaşır (benzer). Fakat hukuki fiil, hukuki işlemden ayrıdır. Hukuki fiiller, ekseriya bir irade beyanını içermezler. İstisna olarak, hukuki fiil bir irade beyanını içerse bile, bu irade beyanı (hukuki işlemdeki gibi) belli bir hukuki sonuç doğurmaya yönelmiş değildir. Yani, hukuki fiiller, bir hukuki sonuç doğurmakla beraber, o hukuki sonucu doğurmak iradesiyle (amacıyla) yapılmaz. İşte, hukuki fiiller belli bir hukuki sonuç doğurmak iradesiyle yapılmadıkları ve hele bu irade beyanının karşı tarafa ulaşması şart olmadığı için, hukuki fiil (meselâ haksız fiil) hakkında senet alınması (düzenlenmesi) imkânsızdır. Bu nedenle, hukuki fiiller HMK’nın 200 ve 201. maddeleri (HUMK m. 288 ve 290) kapsamı dışında kalır; yani tanıkla ispat edilebilir. Uygulamada, hukuki fiil yerine daha çok maddi vakıa terimi kullanılmaktadır. Maddi vakıa terimi, hukuki fiil teriminin tam karşılığı olmadığı için, yanıltıcıdır. Hukuki işlemin içinde de maddi vakıalar vardır; başka bir deyimle, her hukuki işlem maddi bir vakıaya dayanır. Hukuki işlemin kendisi değil de, içindeki maddi vakıalar üzerinde durulursa, maddi vakıaların ispatı bahanesi ile hukuki işlemin tanıkla ispatı mümkün olduğu gibi yanlış bir sonuca varılabilir. Örneğin, bir borcu ödemek, maddi bir vakıadır. Fakat ödeme, bir borcu sona erdirmek amacıyla yapıldığı için, bir hukuki fiil değil, hukuki işlemdir. Bu nedenle, ispat sınırından bir borcun ödendiği, tanıkla ispat edilemez; ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir. O hâlde, senetle ispat zorunluluğu olup olmadığını belirlerken, ispat edilmek istenen hususun maddi vakıa olup olmadığını değil, hukuki fiil mi yoksa hukuki işlem mi olduğunu araştırmak gerekir: Hukuki işlem ise tanıkla ispat edilemez; hukuki fiil ise tanıkla ispat edilebilir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, 6. Baskı, s. 2317 vd.).
Somut olayda; taşınmazın gezdirilmesi, gösterilmesi tellallık amacıyla ve buna bağlı hukuki sonuçların doğması iradesiyle yapıldığından, hukuki işlemin içindeki maddi vakıa oldukları, hukuki fiil olmadıkları açıktır. Bu durumda, taraflar arasında düzenlenen sözleşmede davaya konu taşınmazın gezdirildiği, gösterildiği belirtilmesine karşın aksinin tanıkla ispatı kabul edilemez.
İmza, metin yazılmadan önce, tamamen veya kısmen boş kâğıda atılmış ise metnin taraflar arasındaki anlaşmaya uygun bir şekilde yazıldığı karine olarak kabul edilir. Beyaza imza atan taraf aksini iddia ediyorsa, iddiasını yazılı delille ispat ile yükümlüdür (Reisoğlu, S.: Borçlar Hukuk Genel Hükümler, İstanbul 2000, 14. Bası, s. 68). Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 24.03.1989 tarihli ve 1988/1 E., 1989/2 K. sayılı kararında da bu hususa işaret edilmiş olup ceza davasında dahi imzalı boş belgenin anlaşmaya aykırı biçimde doldurulduğu iddiasının tanık ile ispat edilemeyeceğine değinilmiştir. Yine Hukuk Genel Kurulunun 18.04.2018 tarihli ve 2017/13-619 E., 2018/919 K. sayılı kararında da aynı ilkeler açıklanmıştır.
Buradan hareketle, davalı tarafından bakmadan imzaladığını belirttiği sözleşmeye sonradan davacı tarafından davaya konu taşınmazın bilgilerinin eklenmiş olduğunu iddia ettiğine göre, sözleşmenin taraflar arasındaki anlaşmaya uygun bir şekilde doldurulduğunun karine olarak kabul edilmesi, hukuki işlem olan bu durumun aksini ise yani iradesine aykırı doldurulduğunu ancak yazılı delille davalının ispatlaması gerekir. (Yargıtay HGK 2017/13-543 Esas ve 2020/64 Karar sayılı Kararında açıkça vurgulandığı üzere)
Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki 02/11/2021 tarihli gayrimenkul görme ve hizmet bedeli sözleşmede, Bursa Nilüfer Kayapa İstiklal 6141 Ada 7 Parsel adresinde kain sanayi imarlı arsa için ;” … (1) yıl içerisinde şahsım,eşim,usul ve fürum, üçüncü dereceye kadar (bu derecede dahil) kan ve sıhri hısımlarım ile ortağı ve çalışanı olduğum şirket, şirketin ortakları, şirketin ortak olduğu tüzel kişiler satın aldığı takdirde taşınmazların yukarıda yazılı satış bedelinin %2+KDV sine isabet eden bedeli hizmet bedeli olarak ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği ” açıktlama ve şartlarını içerir ” düzenleme ile taşınmazın davalı şirket tarafından satın alınması halinde tellal olan davacının satış bedelinin %2 ve KDV ile hak kazandığının belirtildiği anlaşılmakla dosya kapsamı itibariyle davalının, davacı tellal ile yapılan sözleşmeye rağmen, tellalın saf dışı bırakılması suretiyle taşınmaz malikinin emlakçısı Halil Kahraman ile irtibata geçilerek taşınmazın satın alındığı anlaşılan mevcut durumda, davaya konu sözleşmenin geçerli olup davalının anlaşmaya aykırı doldurulduğu, sözleşmenin okumadan bakmadan imzalatıldığı, dava konusu taşınmazın bilgilerinin sözleşmeye kendisinin bilgisi haricinde sonradan eklendiği iddialarının yazılı ve kesin delillerle ispat edilemediğinden davacının sözleşme gereği alacağa satış bedelinin %2 ve KDV olan 271.400 TL alacağa hak kazandığının kabulü gerekir. Dolayısıyla davalının icra takibine yapmış olduğu itirazın asıl alacak yönünden iptali ve takibin devamına karar vermek gerekmiştir.
Diğer yandan davalı tarafından taşınmazın davacının portföyünde olmadığı, taşınmaza aracılık yetkisinin olmadığı iddiasının davacı ile taşınmaz maliki arasındaki iç ilişki olup davalı tarafından düzenlenen sözleşme kapsamında bu iddiayı davacıya karşı ileri süremeyeceği kaldı ki davalının iddia ettiği taşınmazın emlakçısı Halil Kahramanın tanık olarak beyanında da davalıdan emlakçı ücreti almadığı sadece taşınmaz malikinden ücret aldığı beyan edildiğinden ve sözleşme kapsamında hizmetin verildiği taşınmazın gezilip incelenip görüldüğünden davalının bu savunmaları yerinde olmadığından itibar edilmemiştir.
Davacı tarafından asıl alacak yanında talepte bulunduğu işlemiş faiz yönünden takipten önce davalının temerrüdünün gerçekleşmediğinden işlemiş faiz talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Dava konusu alacağın sözleşmeye dayalı likit olduğundan ve davalının itirazda haksız olduğundan davacının icra inkar tazminatı talebinin kabulune karar vermek gerekmiştir.
Bu durumda yukarıdaki açıklamalardan davanın kısmen kabul ve reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlere,
1-Davanın kısmen kabul kısmen reddi ile, davalının Bursa 10. İcra müdürlüğünün 2021/… esas sayılı icra takip dosyasına yapılan itirazın kısmen iptali ile takibin asıl alacak 271.400 TL asıl alacak üzerinden takip talebindeki şartlar ile birlikte devamına, işlemiş faiz yönünden talebin reddine,
2-İİK 67. Maddesi uyarınca icra inkar tazminatının koşulları oluştuğundan alacağın %20 si olan 54.280 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 18.539,33 TL nispi karar ve ilam harcından peşin alınan 3.290,13 TL’nin mahsubu ile bakiye 15.249,20 TL eksik harcın davalıdan alınarak maliye hazinesine gelir olarak kaydına,
4-Arabuluculuk Ücret Tarifesi kapsamında Maliye Hazinesinden karşılanan arabuluculuk ücreti olan 1.560,00 TL’nin davanın kabul ve red oranına göre 1.554 TL kısmının davalıdan alınarak, bakiye 6 TL kısmının davacıdan alınarak hazineye ÖDENMESİNE,
5-Davacı tarafından yapılan; bilirkişi gideri posta, talimat ve tebligat gideri 197,95 TL yargılama giderinden kabul ve red oranlarına göre hesaplanan 197 TL yargılama gideri ve peşin alınan 3.290,13 TL harç olmak üzere toplam 3.487, 13 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı vekil ile temsil edildiğinden AAÜT’ 13/1. maddesine göre belirlenen 40.996,00TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalının vekil ile temsil edildiğinden A.A.Ü.T 13. Maddesine göre belirlenen 1017,75 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-HMK’nun 333.Maddesi gereğince kullanılmayan gider avanslarının hükmün kesinleşmesinden sonra ilgilisine iadesine,
Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren HMKnın 341. Ve 345. Maddeleri gereğince 2 haftalık yasal süre içinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 02/05/2023

Katip ……

¸e-imzalıdır.

Hakim ……

¸e-imzalıdır.

Güvenli elektronik imza ile onaylanmıştır.
Aslının aynı olduğu tasdik olunur.
Katip ……
¸E-imzalıdır.