Emsal Mahkeme Kararı Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/386 E. 2021/1007 K. 30.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
BURSA
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2021/386
KARAR NO : 2021/1007
HAKİM : … …
KATİP : … …
DAVACI : … – T.C.N…. –
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : … – …
VEKİLİ : Av. … –
DAVA : Mülkiyet (Tespit İstemli)
DAVA TARİHİ : 04/05/2021
KARAR TARİHİ : 30/11/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 01/12/2021
Mahkememizde görülmekte olan Mülkiyet (Tespit İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA VE SAVUNMA:
Davacı vekili dilekçesinde özetle: Müvekkil …’ın 11.07.2018 tarihinde davalı … ile sözleşme akdederek kendisine ait olan 16 … 46 plaka sayılı aracının …’ye kiralanması adına davalıya devrettiğini, sözleşmenin 1.maddesinde yer alan “Yukarıda kayıtları yazılı araç … T.C. No.lu ve … isimli gerçek kişinin isteği üzerine firmam … Araç Kiralama da kullanılmak üzere işbu sözleşme akdolunmuştur” hükmünden de anlaşılacağı üzere bahse konu aracın gerçek hak sahibi her ne kadar kayıtlarda davalı görünse de davacı müvekkili olduğunu, sözleşmenin amacıda kendisinin firmasının olmaması nedeniyle aracı doğrudan kiralamak yerine davalının vergi kaydı olması hasebiyle onun üzerinden kiralamak olduğunu, taraflar arasında akdolunan sözleşmenin 2.maddesinde belirtilen “Faaliyette kullanılan araca ait her türlü gelir ve hakediş tutarının ödenmesine müteakip ayın sonuna kadar eşit olarak ilgili kişiye paylaşılacaktır” hükmü gereğince aracın davalı tarafça yalnızca kiralama amacıyla kullanılacağı ve elde edilen gelirden giderler düşüldükten sonra taraflar arasında eşit olarak paylaşılacağı belirtildiğini, ancak aşağıda yer alan ayrıntılı açıklamalarımızdan anlaşılacağı üzere sözleşmenin devamı müvekkilimiz açısından çekilmez bir hale gelmiş olup taraflar arasında tanzim edilen 11.07.2018 tarihli araç kiralama sözleşmesine karşı davalı tarafça gerçekleştirilen hukuka aykırılıkların tespiti ile 16 … 46 plaka sayılı aracın trafik kaydının iptali ve davacı müvekkil lehine tescilini talep etme zaruretimiz hasıl olduğunu, HMK’nın 389. maddesinde; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” denildiğini, bu nedenlerle dava konusu aracın trafik kaydının iptaline ilişkin hüküm kurulup, kurulan bu hüküm kesinleşinceye kadar geçecek sürede halihazırda davalı … adına tescilli 16 … 46 plaka sayılı aracın 3. kişilere devri ya da 3. kişiler yararına işlem tesisinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalıya usulüne uygun dava dilekçesi tebliğ edilmiş ancak davalı tarafından savunmada bulunulmamıştır.
DELİLLER:
Dava dilekçesi, tarafların karşılıklı beyan dilekçeleri, 11/07/2018 tarihli sözleşme, ihtar örneği, araç takyidat bilgisi, BTSO kayıtları, Esnaf ve Sanatkarlar Odası kayıtları, yazılan müzekkere cevapları ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ SONUÇ:
Dava, araç satış sözleşmesinin iptali ile davacı adına tescili istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4. maddesinde mutlak ticari davalar: [(1) Her iki tarafında ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları (Ek ibare: 26/06/2012-6335 S.K./1. m.) ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;,
a) Bu Kanunda,
b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969. maddelerinde,
c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde,
d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava (Ek ibare: 26/06/2012 – 6335 s. K. 1. m.) ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır] şeklinde düzenlenmiştir.
Bunun yanında, TTK’nın 21. maddesi gereğince her iki tarafın tacir olması ve tarafların ticari işletmesi ile ilgili olan davalar, taraflardan birinin ticari işletmesiyle ilgili olması kaydıyla Borçlar Kanununun havale hakkındaki 457 – 462 ve vedia hakkındaki 463 – 482. maddelerinde düzenlenen hususlardan doğan nispî nitelikteki ticari davalar yönünden de ticaret mahkemesi görevlidir.
Türk Ticaret Kanununun 4. maddesinde, bu Kanundan doğan hukuk “davalarının” ticari dava sayıldığı, aynı Kanunun 5. maddesinin ikinci fıkrasında, bir yerde ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan “davalara”, ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları düzenlenmiştir.
O halde toplanan delillerden somut olayda uyuşmazlık, taraflar arasında düzenlenen 11/07/2018 tarihli araç sözleşmesi kapsamında davalının edimlerini yerine getirip getirmediği, araç sözleşmesine aykırı davranıp davranmadığı, bu sebeple araç satış sözleşmesinin iptali ve tescili istemine ilişkin olup eldeki davanın TTK 4. Maddesinde sayılan davalardan olmadığından mutlak ticari dava olmadığı görülmektedir.
Diğer yandan davanın nispi ticari dava olması için her iki tarafın tacir olup ticari ilişkinin tarafların ticari işletmeyle ilgisinin bulunması zorunludur. Bu durumda davacı ve davalının gerçek kişi olduğu anlaşılmaktadır.
Davacının tacir sayılması için, bilindiği üzere TTK’nın 12. maddesinde “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.” hükmü ile anılan Yasa’nın 11. maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir.” Yine TTK’nın 15. maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Yargıtay yerleşik uygulamaları gereğince, bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticaret siciline ya da Oda’ya kayıtlı olmamak da tacir olmamanın kesin bir kanıtı olmadığı gibi, vergi mükellefi olup olmamak da tacir ve esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak kabul edilemez.
Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1463. maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18.06.2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21.07.2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf – tacir ayırımının nasıl yapılacağı belirlenmiştir.
6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10. maddesinde ticari işletmeler hakkında 6102 sayılı TTK’nın 11/2 madde ve fıkrasında öngörülen Bakanlar Kurulu kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemelerin uygulanacağı belirtildiğinden Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına devam edilerek esnaf ve tacir ayrımının anılan kararda belirtilen kıstasların değerlendirilmesi suretiyle yapılması gerekecektir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, davacının Bursa Esnaf ve Sanatkarlar Sicil Müdürlüğünde ve Bursa Ticaret Sicil Müdürlüğünde kaydının olmadığı, tacir olduğuna dair delil ibraz edilmediği gibi dava konusu aracın ticari olmasının davacı gerçek kişiye tacir niteliği kazandırmayacağından eldeki davanın nispi ticari dava olmadığı anlaşılmakla mahkememizin görevsizliğine, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan nedenlere,
1-Davanın görev, dava şartı noksanlığı sebebiyle usulden reddine, mahkememizin görevsizliğine, Bursa Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna,
2-HMKnun 20 maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde talep halinde dosyanın Bursa Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine, talep olmadığı takdirde dosya üzerinden davanın açılmamış sayılmasına dair karar verilmesine,
3-HMK’nın 331. Maddesine göre yargılamanın görevli mahkemede devam etmesi halinde yargılama giderlerin görevli Bursa Asliye Hukuk Mahkemesince taktirine, yargılamanın görevli mahkeme de devam etmediği taktirde talep üzerine mahkememizce dosya üzerinden yargılama giderlerinin tespiti ve hükmedilmesine,
Dair, davacı asil ve vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren HMKnın 341. Ve 345. Maddeleri gereğince 2 haftalık yasal süre içinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 30/11/2021
Katip …
¸e-imzalıdır.

Hakim …
¸e-imzalıdır.