Emsal Mahkeme Kararı Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/318 E. 2021/497 K. 21.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
BURSA
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Türk Milleti Adına ” Karar”

ESAS NO : 2021/318
KARAR NO : 2021/497

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : … – … …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : … – … …
VEKİLİ :Av. … –
DAVA : Tazminat (Kara Taşımacılığı Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 02/10/2020
KARAR TARİHİ: 21/06/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 28/06/2021
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Kara Taşımacılığı Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesi ile; davacının ticari işlerini görmek amacıyla 31/01/2020 tarihinde Bursa ilinde iken aynı gün Bursa-İzmir yönüne davalı firmadan 16:00 sefer saati olan otobüsten yolcu bileti satın aldığı, davacının daha sonra İzmir’de bulunan … Giyim isimli iş yeri ile ilgili 18:45 saatinde müşteri randevusu olması nedeniyle 16:00 hareket saati olan biletini, davalı firmayı arayıp otobüsün otobandan gideceğini ve toplantı saatinden önce İzmir ilinde olacağını da teyit ederek, saat 14:00’a aldığı ve saatinde otobüsün Bursa Otogarından hareket ettiği, davacının ayrıca o günün akşamında Adana iline de seyahat etmesi gerektiğinden, davalı firmanın güzergah saatlerine güvenerek İzmir ilinden Adana iline 21:20 saatine de uçak bileti satın aldığı, ancak ilgili otobüs saat 21:30 sularında İzmir otogarına giriş yaptığı ve uçağı kaçırdığı, bunun üzerine ertesi gün sabah tekrar uçak bileti almak zorunda kaldığı, bu nedenle davacının zararının giderilerek 750,99 TL maddi tazminat ile 10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine karar verilmesi talep edilmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; yetki ve zamanaşımı itirazlarının bulunduğunu, davacının biletindeki sefer saati dikkate alındığında , davacının varlığını iddia ettiği toplantıya yetişme ihtimalinin bulunduğu anlaşılmadığını, davacı İzmir’ de saat 18.45 de gerçekleşecek toplantısı için, Bursa’dan İzmir istikametine seyreden ve sefer saati 14.00 olan araca bilet aldığını iddia ettiğini, öncelikle davacı tarafça talep edilen alacak kalemlerine dayanak teşkil eden söz konusu toplantının varlığı ve saati davacı tarafça ispatlanmamış olup davacı tarafın hasız ve dayanaktan yoksun taleplerinin reddinin gerektiğini, asla kabul anlamına gelmemek ve hak kaybına uğramamak üzere, davacı tarafça varlığı iddia edilen toplantı kapsamında da beyanda bulunma zorunluluğu hasıl olduğunu, davacı tarafça sefer saatinden yaklaşık 4 saat 45 dk sonra gerçekleşecek 18.45’teki toplantıya yetişmek üzere 14.00 da Bursa’dan İzmir istikametine giden obüse bilet alındığı iddia edildiğini, fakat davacının bahsi geçen sefer saatli otobüsle, varlığını iddia ettiği söz konusu toplantıya yetişme ihtimali objektif olarak mümkün olmadığını, Zira bursa- izmir arası otobüs sefer süresi olağan şartlarda 5 saat olup davacının sefer saatinden 4 saat 45 dk sonraki toplantıya bilet aldığı otobüs seferi ile yetişme amacının bulunduğu iddiasının gerçek dışı olduğu açıkça ortada olduğunu, davacının 31.01.2020 tarihinde müvekkil şirket tarafından işletilen bir otobüs ile seyahat ettiği, davacının seyahat ettiği otobüsün arıza yaptığı ve gecikme yaşandığı, bu nedenle davacının maddi zararının doğduğu hususlarını kesinlikle kabul anlamına gelmemek koşulu ile belirtmek isteriz ki; zararın kanıtlanması yükü davacı yana düşmediğini, 6098 sayılı türk borçlar kanunu’nun 50. maddesi gereği de “davacının zararının varlığını ve miktarını kanıtlama yükümlülüğü” bulunmaktadır. davacı ise toplam 750,99 tL olarak bildirdiği maddi tazminat talebini hiçbir belge ile somutlaştırmamış ve zararın miktarına dayanak teşkil edebilecek hiçbir delil sunmadığını, ayrıca, davacının zarar kalemlerine dayanak mahiyetinde sunmuş olduğu 21.20 deki uçak seferine ilişkin müvekkil şirketin sorumluluğu bulunmamadığını, manevi tazminatın amacı zararın tazmini olmayıp, kişinin manevi değerlerinde meydana gelen eksilmenin bir nebze olsun manevi yönden tatminini sağlamaktır. Somut olayda davacının ne maddi ne de manevi zararı söz konusu olmadığını, işbu davanın bir zenginleşme aracı olarak görülmesi iyi niyetten uzak bir tutum olduğunu, bu nedenlerle davanın öncelikle esasa girilmeksizin zamanaşımı ve yetki itirazlarımız doğrultusunda reddine, her halükarda hukuki dayanaktan yoksun olarak ikame edilen işbu davanın esas yönünden de reddi ile tüm yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İşbu dava dosyasının Adana 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/624 Esas 2021/90 Karar sayılı dosyası ile verilen yetkisizlik kararıyla Mahkememize gönderildiği anlaşılmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nın 3. maddesi hükmüne göre bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar.
Ticari davalar ise aynı Kanunun 4/1 maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır.Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. 6102 sayılı TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un amaç başlıklı 1. maddesinde, “Bu Kanunun amacı; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarının koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerinin korucuyu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmelerini teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.” hükmü bulunmaktadır. Kanun’un tanım başlıklı 3. maddesinin (1) bendi, “Sağlayıcı; Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi”, (k) bendi, “Tüketici; Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi”, (1) bendi “Tüketici işlemi; Mal veya hizmet piyasalarında Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzer sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder” şeklindedir. Bir hukuki işlemin tüketici işlemi sayılabilmesi için yukarıda belirtilen tanımlara uygun olması gerekir.
28.11.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (TKHK) 2. maddesinde ise kanunun kapsamı “bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar” şeklinde açıklanmıştır. Kanun’un “tanımlar” başlıklı 3. maddesinde ise tüketici işlemi, “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder” biçiminde tanımlanmıştır.
6502 sayılı TKHK’nın 73. maddesi uyarınca tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesi görevli kılınmıştır. Bunun yanında Kanun’un 83. maddesinde de taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenlenme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği belirtilmiştir.
Tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde açılan dava; davacının , davalı firmadan otobüs bileti satın alması, otobüsün arızalanarak İzmir iline geç ulaşmasından kaynaklı meydana gelen maddi ve manevi zararın davalı firmadan tahsiline ilişkindir.Her ne kadar dava Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılmış ise de davanın mutlak ticari davalardan olmadığı, davacı tacir olsa da davacının ticari işletmesini ilgilendirir bir durumun işbu davada mevcut olmadığı,bu nedenle işbu davanın nispi ticari dava sayılamayacağı, uyuşmazlığın yolcu taşıma ilişkisinden kaynaklı maddi- manevi tazminat davasına ilişkin olduğu kanaatine varılarak davanın görev dava şartı noksanlığı sebebiyle usulden reddine, mahkememizin görevsizliğine, Bursa Tüketici Mahkemeleri’nin görevli olduğuna dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.(Emsal nitelikte Ankara BAM 20. Hukuk Dairesi’nin 2018/1562 Esas 2019/1100 Karar sayılı ilamı da dikkate alınarak)
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Davanın görev dava şartı noksanlığı sebebiyle usulden reddine, mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, Bursa Tüketici Mahkemeleri’nin görevli olduğuna,
2-HMK’nın 20. maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde talep halinde dosyanın Bursa Nöbetçi Tüketici Mahkemesine gönderilmesine, talep olmadığı takdirde dosya üzerinden davanın açılmamış sayılmasına dair karar verilmesine,
3-HMK’nın 331. Maddesine göre yargılamanın görevli mahkemede devam etmesi halinde yargılama giderlerin görevli Bursa Tüketici Mahkemesince takdirine, yargılamanın görevli mahkemede devam etmediği taktirde talep üzerine mahkememizce dosya üzerinden yargılama giderlerinin tespiti ve hükmedilmesine,
Dair, davalı vekillinin yüzüne karşı davacı vekilinin yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren HMKnın 341. Ve 345. Maddeleri gereğince 2 haftalık yasal süre içinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi.21/06/2021

Katip …
¸e-imzalıdır.

Hakim …
¸e-imzalıdır.