Emsal Mahkeme Kararı Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/168 E. 2023/341 K. 09.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

…..
TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2023/168 Esas
KARAR NO : 2023/341

BAŞKAN …..
ÜYE :…..
ÜYE : …..
KATİP :…..

DAVACI …..
VEKİLİ : Av……
DAVALI …..
VEKİLİ : Av. …..
DAVA :İflas (Doğrudan Alacaklı Tarafından Talep Edilen İflas (İİK 177))
DAVA TARİHİ : 13/02/2023
KARAR TARİHİ : 09/03/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 09/04/2023

Mahkememizde görülmekte olan İflas (Doğrudan Alacaklı Tarafından Talep Edilen İflas (İİK 177)) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; Eldeki davada davalı şirketten alacaklı olduklarını, alacaklarının da ortaklık isteminin reddi ile bildirilen pay değeri dikkate alındığında dahi mevcut bulunduğunu, şirketin hileli işlemlerle ve yurt dışına kaçma teşebbüsüyle İİK madde 177’deki doğrudan iflas koşullarını ortaya çıkardığını ileri sürerek davalı şirketin iflasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı taraf cevap dilekçesinde; Davacının belirlenmiş bir alacağının bulunmadığını, alacaklı sıfatıyla bu davayı açma ehliyetinin bulunmadığını, mal kaçırmaya ilişkin iddiaların mal kaçırma olgusunu yansıtmadığını ileri sürerek davanın reddini talep etmişlerdir.
Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe :
Eldeki dava İİK 177 maddesi uyarınca doğrudan alacaklı tarafından talep edilen iflas davasıdır.
Davacı taraf davalı şirketten alacaklı olduklarını, davalı şirket tarafından pay defterine kayıt isteminin reddi ile birlikte bildirilen pay değeri dikkate alındığında alacaklı sıfatının sabit olduğunu, şirketin hileli işlemlerle alacaklıları zarara uğrattığını ve yurt dışına kaçma teşebbüsüyle İİK madde 177’deki doğrudan iflas koşullarını ortaya çıkardığını ileri sürerek davalı şirketin iflasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı taraf davacının davacının belirlenmiş bir alacağının bulunmadığını, alacaklı sıfatıyla bu davayı açma ehliyetinin bulunmadığını, mal kaçırmaya ilişkin iddiaların mal kaçırma olgusunu yansıtmadığını ileri sürerek davanın reddini talep etmişlerdir.
Davacının iflas isteyebilecek alacaklılardan olup olmadığı, İİK madde 177 uyarınca hileli işlemlerle alacaklıları zarara uğratma ve kaçmaya teşebbüs girişiminde bulunma koşullarının bulunup bulunmadığının tartışılması gerekmektedir.
Dosya kapsamında Gebze Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/249 esas ve 2020/773 esas sayılı dosyaları, Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/498 esas, 2022/640 esas ve 2022/637 esas sayılı dosyaları, Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/400 esas sayılı dava dosyası, Mahkememizin 2022/309 esas sayılı dava dosyası ile davalı şirketin ticaret sicil özeti celp edilmiştir.
Davalı taraf cevap dilekçesi ile birlikte uzman görüşü sunmuş ve görüş bildiren Prof. Dr. … … duruşmada hazır olmakla beyanı alınmıştır.
Davacı taraf alacaklı olduklarına ilişkin hususu ortaya koymak için payların geçişine ilişkin TTK’nun düzenlemelerini dayanak göstermiştir. Davacının murisi … … davalı … Holding A.Ş.’de %33,33 oranında pay sahibi iken vefat etmiş geriye mirasçı olarak davacıyı ve bir kızını bırakmıştır.
Davacı taraf mirasın geçmesinden sonra davalı şirkete başvurmuş ve şirketin onayı ile pay sahipliğini tescilini istemiştir. TTK’nun 494/2. Maddesine göre payların miras yoluyla intikali durumunda bunların mülkiyeti ve bunlardan kaynaklanan malvarlığı hakları derhal genel kurula katılma ve oy hakları ise şirketin onayı ile miras yoluyla devralana geçer. Bunun için payın miras yoluyla geçişinden sonra şirkete başvuru yapılmalıdır. Nitekim davacı tarafça başvuru yapılmış bu başvuru üzerine davalı davacıya gerçek değerle almayı teklif ederek onay istemini reddetmiştir.
TTK’nun 493/4 maddesine göre payların miras yoluyla geçişi durumunda şirketin başvurudan itibaren 3 ay içerisinde payların gerçek değeriyle devralınmasını önerip onay vermeyi reddedebilir.
Davacı belirlenen bu değeri ve teklifi kabul etmemiş, bunun üzerine taraflar arasında TTK’nun 493/5. Maddesi uyarınca payın gerçek değerinin belirlenmesi amacıyla davacının başvurusu üzerine Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/498 esas sayılı dosyasında yargılama yapılmış davalı şirketin kayıtlarını ve gerekli tüm verilerini inceleme için açmaması ve buna müsaade etmemesi nedeniyle talebin reddine karar verildiği görülmüştür.
Davalı holdinge bağlı olan … Gemicilik Ltd. Şti. (2018/519 esas), … Gemicilik Ticaret Ltd. Şti. (2018/520 esas), … Sanayi ve Ticaret A.Ş. (2018/521 esas) yönünden de değer tespiti davaları mahkememizde görülmüş, davalı şirketin yargılamanın devamı müddetince değer belirlemesi yapılmasına olanak vermemesi nedeniyle TTK’nun 494/3. Maddesi uyarınca davacının ilgili istemde hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle talep reddedilmiştir. İlgili dosyalar halen istinaf aşamasında olup henüz kesinleşmemiştir.
Bu aşamadan sonra davalı şirket tarafından yönetim kurulu kararı ile payların şirket adına tescili yapılmış daha sonra bu paylar … Holding A.Ş.’nin de ortakları olan Yüksel … ve Sezgin … tarafından kurulan … Internatıonal … Holdıng B.V’ne devredilmiştir.
Bu devir sonrasında davacı tarafından yönetim kurulu kararlarının ve tescil işlemlerinin yokluğu ile ilgili ve ayrıca pay devrinin iptali ile davacı adına pay defterine tescil istemli davalar açılmıştır. Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/637 esas (birleşen 2022/689 esas) sayılı dosyasında payların davacı adına tescili istemli davanın yargılaması halen devam etmektedir.
Temel sorun davacının payın miras yoluyla geçişi nedeniyle gelinen noktada pay sahibi mi olduğu yoksa paylardan kaynaklanan bir alacağı bulunan alacaklı mı olduğudur.
Davacı eldeki davada TTK 493. Maddesi uygulaması ile alacaklı olduğunu ileri sürerken diğer yandan da Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/637 esas (birleşen 2022/689 esas) sayılı dosyasında pay sahipliğinin kendisine ait olduğunu ileri sürerek pay sahipliğinin pay defterine tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı TTK 493. Uygulaması sonrasında ya pay sahibi olacaktır ya da alacaklı olacaktır. İkisinin bir arada bulunması mümkün değildir. Ancak eldeki dava açılmadan önce davacı pay sahibi olduğu iddiasıyla pay defterine tescil istemini içeren davayı Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde açmıştır.
Davacı tarafça, davalı tarafın 493. Madde uygulaması sırasında davacıya gerçek değer olarak önerdiği bedelin alacağın ispatı bakımından yeterli olduğu savunulmuştur. Davacı bunun borç ikrarı niteliğinde olduğunu, alacağın ispatı bakımından kesin delil sayıldığını ileri sürmüştür. Ancak TTK’nun 493/4. Ve devamı maddeleri incelendiğinde ve özellikle taraflar arasındaki başlangıçtan beri var olan uyuşmazlıkta gelinen tüm süreçlerdeki olgular dikkate alındığında davalının bu değeri kabul etmediği, TTK’nun 493/6. Maddesini işlettiği, şirketin devralma önerisindeki fiyatı kabul etmediği açık olarak ortadadır. Dolayısıyla TTK’nun 493. Maddesinin uygulanması sırasındaki teklif edilen bu değer sadece teklif edilmiş olması nedeniyle davacıyı alacaklı kılmayacaktır. Çünkü davacı TTK 493/6. Maddesini uygulamış ve bu fiyatı reddetmiştir. Daha sonraki aşamalarda ise Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/637 esas (birleşen 2022/689 esas) sayılı dava dosyasında pay sahibi olduğu iddiasıyla tescil isteminde bulunmuştur.
Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/637 esas (birleşen 2022/689 esas) sayılı dava dosyasının dava dilekçesindeki talep bu noktada önemlidir. Bu talep incelendiğinde; ” davalı şirketin 03.02.2022 tarihli 2022/6 sayılı yönetim kurulu kararının, 03.02.2022 tarihli 2022/5 sayılı yönetim kurulu kararının ve 03.02.2022 tarihli 2022/3 sayılı yönetim kurulu kararının hukuka, Anayasal haklara aykırılığı ile yok veya TTK’nun 391. maddesi uyarınca batıl olduklarının tespiti; işbu kararlara dayanılarak yapılan şirket ve sicil olmak üzere ve bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla, tüm işlem ve uygulamaların da geriye etkili olarak geçersiz sayılmak suretiyle yok ve malul hükmünde olan dava konusu yönetim kurulu kararlarına dayanak tek pay sahipliği ilanının da dahil ve hisse devri olmak üzere tüm işlemlerin hükümsüzlüğünün tespiti ile kararların tescil ve ilan edildiği 29.03.2022 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi tescil ve ilanının hukuka aykırı olması nedeniyle terkiniyle müvekkile ait hisselerin müvekkile iadesi suretiyle müvekkil adına davalı şirket pay defterine kaydedilmesi” nin talep edildiği anlaşılmaktadır. Bu davanın tarafları davacı, davalı ve birleşen dosyada … Internatıonal … Holdıng B.V’dir.
Davacı davada alacaklı olduğunu iddia etmemektedir. Bilakis payın sahibi olduğunu ileri sürerek “hisselerin iadesi suretiyle kendi adına davalı şirket pay defterine kaydedilmesi”ni talep etmektedir . O halde davacının bu aşamada alacaklı olduğundan söz etmek mümkün değildir. Davacının dava tarihi itibariyle eldeki davayı açabilmesi için alacaklı sıfatının var olmadığı kabul edilmiştir.
Davacı mirasın geçmesinden sonra tabiri caizse bir hukuk mücadelesine girmiştir. Murisinden gelen payların ne paydaşlık haklarını kullanabilmekte ne de payların karşılığı olan gerçek değeri davalı şirketten alabilmektedir. Elbette ki bir hakka kavuşulmasının bu kadar sürüncemede bırakılması doğru değildir. Ancak payların kendisine ait olduğunu ve tescilin de kendi adına yapılmasını isteyen davacının diğer yandan da alacaklı olduğunu iddia ederek davalı şirketi iflasını istemesi de doğru değildir. Yukarıda anlatılan ve süreç içerisinde yaşanan diğer uyuşmazlıklara ilişkin davalarda davalının MK madde 2’ye aykırı davranışları vurgulandığı gibi eldeki davada da davacının payların kendi adına tescilini isterken diğer yandan davalı şirketin iflasını isteyebilmek için alacaklı sıfatının bulunduğunu ileri sürmesi de MK madde 2’ye uygun bir davranış değildir. MK madde 2’ye aykırılrğı ortaya koyan diğer olgular ise davanın davalı şirketin ticari ilişki içinde bulunduğu bir kısım yerli ve yabancı bankalara ihbarının istenmesi ve dava dilekçesinde belirtilen İİK 166. Maddesi uyarınca iflas davasının derhal tapuya, ticaret sicil memurluğuna, gümrük ve posta idarelerine, Türkiye Bankalar Birliğine, mahalli ticaret odalarına, sanayi odalarına, menkul kıymet borsalarına, Sermaye Piyasası Kuruluna ve diğer lazım gelenlere bildirilmesi istemidir. Bu bildirim iflas davası açıldığında değil iflas kararı verildikten sonra iflas dairesince yapılması gereken bildirimlerdir. Henüz iflas kararı verilmeden bu bildirimler yapılamaz. Zaten 166. Madde de kararın bildirilmesinden bahsetmektedir, bu bildirimle de yetkili mercii iflas müdürlüğüdür. Kanun hükmü açık olmasına rağmen davacı bu bildirimlerin yapılmasını davanın başında talep etmiştir. İlanla ilgili 166.’ya atıfta yalnızca ilanın yapılması şekli ve usulüne ilişkin olup kurumlara bildirime ilişkin olgulara bir atıf bulunmamaktadır. Mahkememizce davacının ihbar talebi ile iflas kararı verilmesi halinde bildirilmesi gereken kurumlara müzekkere yazılması istemi reddedilmiştir. İlanla ilgili taraflar arasındaki uyuşmazlık ve buna ilişkin hukuki nitelendirme kararın ilerleyen aşamalarında açıklanacaktır.
Davacı tarafın muristen gelen payların hileli bir şekilde öncelikle davalı şirket adına tescilinin yapıldığı daha sonra da dava dışı bir şirkete devrinin yapıldığını bu şekilde İİK 177. Maddesindeki hileli işlemlerle malvarlığını azaltma ve yurt dışına kaçma teşebbüsünde bulunma şartının gerçekleştiğini ileri sürmüştür.
Hileli işlemlerle kaçırıldığı iddia edilen muristen gelen paydır. Nitekim hileli işleme ilişkin aynı gerekçelerle Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/637 esas sayılı dosyasında payın davacı adına tescili istenmiştir. Mahkemece payın davacıya ait olduğu ve hileli bir şekilde devrolunduğu kanaatine varıldığında davacının talebi doğrultusunda pay davacı adına tescil edilebilecektir. Payın hileli işlemlerle devredilmesi olgusu ilgili yargılamanın konusu olabilecek bir hukuksal olgudur. Zira burada hileli işlemle devrolunduğu iddia edilen paydır. Kanun koyucu düzenleme altına aldığı 177. Maddedeki “Borçlunun malum yerleşim yeri olmaz, taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle kaçar, alacaklıların haklarını ihlal elen hileli muamelelerde bulunur veya bunlara teşebbüs eder yahut haciz yoliyle yapılan takip sırasında mallarını saklarsa” hükmü dikkate alındığında davacının ileri sürdüğü hileli işleme ilişkin olgular davacının pay sahibi olup olmadığının belirlenmesindeki davada tartışılacak olgulardır. Eldeki davaya ve davalının bu davada iflasına karar verilmesini gerektirecek olgular değildir.
Davacı İİK’nun 166. Maddesinde yapılan yollama nedeniyle iflas talebinin derhal ilan edilmesi gerektiğini ileri sürerek ilanın yapılmasını istemiştir. Davalı ise eldeki davanın sırf zarar verme kastıyla açıldığını, kötü niyetli olduğunu, iflas kararı bulunmadığı halde davanın açıldığının bir kısım kurumlara bildirilmesinin ve yine yurt içi ve yurt dışı bankalara ihbarının istenmesinin yine bir websitesinde mahkemece ilanla ilgili bir değerlendirme yapılma aşamasındayken bunun haber yapılmasının kötü niyeti ortaya koyduğunu ileri sürmüştür.
Öncelikle yasa koyucunun 166. Maddeye yaptığı atfın ve iflas davası açılması ile birlikte iflas ilanının neden yapılması gerektiğini ortaya koyan maddelerin değerlendirmeye alınması gerekmektedir.
İİK’nun 177/son fıkrasında, bu Kanunun 178 inci maddesinin ikinci fikrası burada da uygulanır, hükmünü içerdiğinden ve 178/2. Madde de, İflas talebi l66 ncı maddenin ikinci fıkrasındaki usulle ilan edilir, hükmünü içerdiğinden İİK’nun 166. Maddesinin ilanla ilgili prosedürü yapılan bu yollamalar nedeniyle dikkate alınacaktır. Kanun koyucu dikkat edilirse burada iflasın yapılma usulüne atıf yapmıştır. Bunu da açıkça “usulle” ibaresi ile ortaya koymuştur. İİK’nun 166. Maddesi ise iflas ilanı ile ilgili “bir internet haber sitesinde veya ilan talep tarihinde, tirajı ellibinin (50.000) üzerinde olan ve yurt düzeyinde dağıtımı yapılan gazetelerden biri ile birlikte iflas edenin muamele merkezinin bulunduğu yerdeki bir gazetede ve Ticaret Sicili Gazetesinde ilan” edilmesini usul olarak belirlemiştir. Burada kanun koyucunun yapılma usulünden kastettiği ilanın ne şekilde yapılacağı ile ilgilidir.
Nitekim İİK uyarınca yapılan takipli iflas istemlerinde ödeme emrine itiraz edilmişse bu itiraz hakkında değerlendirme yapılmadan yani iflas isteyenin alacaklı sıfatı belirlenmeden iflas ilanının yapılamayacağı İİK m.174’ün yollama yaptığı 158. Madde de açıkça ortaya konulmuştur. Alacaklının iflas takibi kesinleştiğinde l66 ncı maddenin ikinci fıkrasındaki usulle ilan edilir hükmünün mefhumu mualifinden çıkan sonuç budur. Kanun koyucu burada takip yoluna başvuran ve iflas isteyen alacaklının, başlattığı takibe borçlu tarafından itiraz edilmiş olması nedeniyle takip kesinleşmediğinden ve henüz alacaklı sıfatı belirli hale gelmediğinden iflas ilanının takibin kesinleşmesi gerçekleşmeden evvel yapılmayacağını açık biçimde ortaya koymuştur. Kanun koyucu 158. Madde ile borçlunun itiraz ettiği borcun var olduğu mahkemece kabul edildiğinde ve bu konu hakkında bir ara karar verilerek takibin kesinleşmesi halinde iflas ilanının 166. Madde usulü ile yapılacağı belirtilmiştir.
Kanun koyucunun buradaki amacı alacaklı sıfatı bulunmayan bir kimsenin iflas isteminde bulunması halinde iflas ilanının borçlu tacir bakımından zararlandırıcı sonuçlarını önlemektir. Zira bir iflas davası gündeme gelip ilan edildiğinde bir de bunun kötü niyetle istendiği varsayımında iflas ilanının yapılması durumunda borçlu tacirin ticari hayatına önemli ölçüde zarar verilebilecektir. Kanun koyucu takipte alacağın kesinleşmesini ilanın şartı olarak dikkate almıştır. Mahkemece iflas hakkında değerlendirme yapılırken alacağın bulunmadığı kabul edilirse 158. Maddenin mefhumu mualifinden çıkan sonuca göre iflas ilanı yapılmayacaktır. Başka bir deyişle takibe itiraz haklı ise ve bu itiraz kaldırılmayacak ise ilan yapılmadan iflas talebinin reddine karar verilecektir. Takip kesinleşmediğinden red kararı verilen bir davada da iflas ilanı yapılmayacaktır. Kanun koyucu iflas isteyen davacının alacaklı sıfatının bulunmasını ve mahkemece belirlenmiş olmasını hem ilanın yapılması hemde davanın devamı için şart koşmuştur.
Her ne kadar 177. Ve 178. Maddelerde bununla ilgili bir açıklama yok ise de; kanun koyucunun iflasın ilanı ile ilgili amacına bakmak gerekmektedir. Kanun koyucunun bu amacı yukarıda zikredilen düzenleme ile de anlaşılacağı üzere alacaklı sıfatı bulunmayan kimselerin iflas isteminde bulunamayacaklarından iflas ilanının yapılmaması gerektiği yönündedir.
Alacaklıların 177. Madde uyarınca doğrudan doğruya iflas isteminde bulunması halinde öncelikle alacaklı sıfatının bulunup bulunmadığı bir şart olarak incelenmeli daha sonra alacaklı sıfatının bulunduğu kabul edilirse 177. Maddedeki şartların gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilmelidir. O halde bu davanın görülebilmesi için birinci koşul alacaklı sıfatının bulunmasıdır. Alacaklı sıfatı olmadığı açıkça belli olan bir kimsenin 177. Maddeye dayalı açtığı iflas davasında tıpkı kanun koyucunun 158. Maddede vazettiği gibi iflas ilanının yapılması mümkün değildir. İflas ilanına ilişkin madde uygulaması ancak alacaklı sıfatının bulunması halinde uygulanmalıdır. Davacı bu davayı açamayacaksa, alacaklı sıfatı yoksa emsal 158. Maddedeki aynı hukuki mantıkla iflas ilanı da yapılmamalıdır.
Şirketin kendisinin doğrudan doğruya iflas isteminde m.178/2-2.cümlede ki gerekçelerle gerekli giderler yatırılır yatırılmaz iflas isteminin ilanı alacaklıların müdehalesi için yapılmalıdır. Hatta giderler ihtara rağmen yatırılmaz ise borca batıklık nedeniyle iflas istemi kamu düzeninden olduğu için masraflar suç üstü ödeneğinden karşılanarak ilanlar yapılmalıdır. Fakat borçlu burada zaten kendi iflasını istemektedir. Ancak alacaklının iflas isteminde ister takipli ister doğrudan doğruya iflas olsun talepte bulunan borçlu değilde alacaklı olduğu için İİK m.174 yollaması ile m.158, m.177, m.178/2 ve m.166 hükümlerinin hep birlikte değerlendirilmesi zorunludur. Özellikle alacaklı sıfatı bulunmamasına rağmen çeşitli nedenlerle iflas davası açmış olan alacaklının açtığı iflas davasında yasal mevzuatta ki bütün bu düzenlemelerin hep birlikte değerlendirilmesi daha da önem arzeder.
İİK 178/2. Maddesi iflas ilanının yapılma gerekçesini ortaya koymaktadır. Kanun koyucu iflas ilanı ile davada henüz taraf olmayan alacaklıların davaya müdahale edebilmesini istemiştir. Bu müdahaledeki amaçta alacaklıları zarara uğratma maksadıyla ve kötü niyetle açılan iflas davalarında alacaklıların kötüniyete ilişkin olguları hukuken ortaya koyabilmesine fırsat vermektir. Bu da daha çok boçlunun kendisinin dorudan doğruya iflasını kötüniyetle istemesi yahut bir alacaklısına danışıklı olarak iflas davası açtırmış olmasında önem arzeder. Nitekim kanun koyucu bu durumları gözeterek yasal düzenlemedeki maksadını madde metninde “alacaklılar iflas talebinin ilanından itibaren onbeş gün içinde davaya müdahale veya itiraz ederek, borçlunun iflas talebini, hakkındaki takipleri ertelemek ve borçlarını ödemeyi geciktirmek için yaptığını ileri sürerek mahkemeden talebin reddini isteyebilirler.” yer alan düzenlemesi ile açıkça ortaya koymuştur.
O halde iflas ilanının iflas kararı verilmeden önce yapılması zorunludur. Nitekim Yargıtay’ın yeknesak uygulamalarında da iflasına karar verilen bir tacirin bu karar verilmezden evvel ilanla alacaklıların bilgilendirilmesini ve davaya katılmalarına olanak verilmemesini bozma sebebi yapmaktadır.
Alacaklı sıfatı bulunmadığı için reddedilmesi gerektiği belli olan bir dosyada iflas ilanının yapılmasının da davalı şirkete zarar vermekten başka hiçbir yararı olmayacaktır. Kanun koyucu emsal 158. Maddedeki uygulamasında bu zararı önlemek amacıyla alacaklı sıfatının belirlenmesini açık bir biçimde ortaya koymuştur.
Yukarıda anlatılan gerekçelerle ve ayrıca herkes haklarını kullanırken ve borçlarını ifada dürüstlük kuralına uymakla yükümlüdür. Davacı murisin vefatından itibaren bir hak arayışı içerisindedir. Bu hak arayışının bu denli sürüncemede bırakılması doğru olmadığı gibi bu hak arayışı içerisindeyken karşılıklı bu hukuksal mücadele sırasında eldeki davanın açılması da yukarıda açıklanan gerekçelerle iyi niyetli ve doğru bulunmamıştır. Bu nedenle davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar yasası gereğince alınması gerekli harç peşin alındığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
3-Davacı tarafça yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı taraf kendisini vekaletnameli vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.’ye göre hesap ve takdir edilen 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
5-Kesinleşme süreci tamamlana kadar masraf avanslarının kullanılabileceği nazara alınarak kararın kesinleşmesinden sonra yazı işlerince yapılacak hesaba göre artan avansların yatıran tarafa iadesine,

Dair davacı vekilleri ile davalı vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 10 günlük süre içinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesi İstinaf Yargı Yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.09/03/2023

Başkan …..
e-imza
Üye …..
e-imza
Üye …..
e-imza
Katip …..
e-imza