Emsal Mahkeme Kararı Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/1083 E. 2023/470 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2021/1083 Esas
KARAR NO : 2023/470

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : … – T.C.N….
VEKİLLERİ : Av. … – [16432-34881-…] UETS
DAVALI : … – ……. …
VEKİLİ : Av. … – [16237-32267-…..] UETS

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/11/2021
KARAR TARİHİ : 16/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 31/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA VE SAVUNMA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Davalının davacının eşinin, erkek kardeşinin eşi olduğunu, davalı, 03.11.2020 düzenleme tarihli, 03.05.2021 vade tarihli 150.000,00TL bedelli bonoya istinaden müvekkil aleyhine Bursa 15. İcra Müdürlüğü’nün 2021/… Esas sayılı dosyasından 10 örnek icra takibi başlatıldığını, takibe konu kambiyo senedi müvekkil tarafından düzenlenmediğini ve dolayısıyla müvekkile karşı haksız icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin davalı tarafa hiçbir borcu bulunmadığını ve taraflar arasında borç ilişkisinin doğumuna sebep olabilecek hiçbir ilişki veya durum söz konusu olmadığını, aynı zamanda müvekkilimizin akrabası da olan davalı ile müvekkili arasında asgari düzeyde akrabalık ilişkisi dahi bulunmamakta olup hal böyle iken müvekkilimiz ile davalı arasında alacak-borç ilişkisinin olduğu iddiası hayatın olağan akışına da aykırı olduğunu, ödeme emrinin tarafımıza tebliği üzerine süresi içinde Bursa Nöbetçi İcra Mahkemesi’ne borca, yazıya ve yetkiye itirazlarımızı içerir itirazda bulunulduğunu, borca itiraz davası, Bursa 3. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2021/1024 Esas sayılı dosyasında görüldüğünü, Bursa 3. İcra Hukuk Mahkemesi tarafından tedbiren takibin durdurulmasına yönelik talebimiz reddedilmiş olup müvekkil hâlen icra tehdidi altında bu durumda da borcun mevcut olmadığının tespiti için menfi tespit davası açmamız zaruri olup iş bu davanın açılmasında hukuki yarar olduğu yüksek mahkeme kararlarında da benimsenen bir yaklaşım olduğunu, nitekim Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 15.12.2011 tarihli 2011/5820 Esas, 2011/15869 Karar sayılı kararında;”İcra Hukuk Mahkemesi kararları takip hukukuyla ilgili olup maddi hukuk bakımından ‘kesin hüküm’ teşkil etmediğinden borçlunun takip alacaklısına karşı ‘takibe konu kambiyo senedi nedeniyle borçlu olmadığının tespiti için’ olumsuz tespit davası açmakta hukuki yararının bulunduğu…” denildiğini, işbu Yargıtay kararı ekte sunulduğunu, Bursa 15. İcra Müdürlüğü’nün 2021/… Esas sayılı dosyası incelendiğinde de görülecektir ki; takibe konu edilen kambiyo senedi en az 18-20 yıl öncesine aittir. Düzenleme tarihi 03.11.2020, vade tarihi 03.05.2021 olan işbu icra takibine konu edilen senette pul yer aldığını, bilindiği üzere 4962 sayılı Kanun ile Damga Vergisi Kanunu’nda yapılan değişiklikten sonra 07.08.2003 tarihinden itibaren senetlere pul yapıştırma uygulaması yürürlükten kalktığını, hal böyle olunca senedin en az on sekiz yıl önceye ait olduğu aşikar olduğunu, şüphe yoktur ki üzerinde pul yapıştırılmış bir senedin 2020 yılında düzenlenmiş olması hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Bursa 15. İcra Müdürlüğü 2021/… Esas sayılı dosyasından müvekkile gönderilen ödeme emri ekte sunulu olup icra dosyasının celbini talep ettiklerini, nitekim senette müvekkil …’un isminin altında yer alan ‘Günaydın Mah. İtfaiye Sok. No:20 Bandırma/BALIKESİR’ adresi, müvekkilin 18-20 yıl önce ayakkabıcı olarak işletmiş olduğu işletmesine ait adres olduğunu, müvekkili ilgili adresteki faaliyetini yıllar önce sonlandırmış bulunduğunu, müvekkilinin yıllar önce senedin yalnızca ‘ÖDEYECEK’ kısmını doldurarak ticari faaliyetlerinde kullandığını, senet üzerinde bu kısımdaki yazı hariç diğer hiçbir yazı müvekkile ait olmadığını, takibe konu edilen senet her nasılsa davalının eline geçmiş ve boş kısımlar doldurulmak suretiyle icra takibine girişildiğini, senet üzerindeki yazılardan çıplak gözle dahi anlaşılacağı üzere ‘ödeyecek’ kısmındaki müvekkile ait yazı ile rakam ve yazıyla yazılmış senet bedeli, düzenleme tarihi vade tarihi ve lehdar kısımlarındaki yazılar birbirinden farklı olduğunu, davaya konu senet üzerinde; müvekkilin, davalının, davalının eşinin ve senedi doldurdukları olası olan bilgilerini bilahare bildirecek olduğumuz kişilerin imza ve yazı örnekleri alınarak Adli Tıp Kurumu’nda Grafoloji dalında uzman bilirkişiler tarafından imza ve yazı incelemesi yapılmasını talep ettiklerini, 4721 Sayılı TMK’nın 2. maddesi gereğince; alacaklı-davalının dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde müvekkil tarafından düzenlenmemiş senet ile icra takibine girişmesi hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğunu, açığa atılan imzalı senedin doldurulması ve kullanılması aynı zamanda TCK anlamında suç teşkil ettiğini, bu sebeple tarafımızca, davalı hakkında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na açığa atılan imzanın kötüye kullanılması ve resmi belgede sahtecilik suçlarından kamu davası açılması için şikayette bulunulacağını, her ne kadar 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesinde Ceza Hakiminin kararının Hukuk Hakimi için bağlayıcı olmadığı belirtilmişse de, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 01.12.1981 Tarihli 5692/6273 sayılı kararında; ‘Ceza mahkemesinin mahkumiyet kararı ve o kararın dayanağı maddi vakıalar hukuk hakimini bağlar. Davalının ceza mahkemesinin kararıyla kesinleşen eylemlerinin vaki olmadığı, hukuk mahkemesinde tartışma konusu yapılamaz. Sadece bu eylemlerin ne oranda kusuru gerektirdiği incelenebilir.’ denildiğini, açılan borca itiraz davası, Bursa 3. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2021/1024 Esas sayılı dosyasında görülmekte olup Bursa 3. İcra Hukuk Mahkemesi tarafından tedbiren takibin durdurulmasına yönelik talebimiz reddedildiğini, bu durumda müvekkil hâlen icra tehdidi altında olduğunu, müvekkilinin 75 yaşında olup ekonomik durumu teminat yatırmaya müsait olmayan bir kişi olduğunu, bu kapsamda müvekkilimizin, sonradan doldurulduğu aşikar olan ve hiçbir alacak/borç ilişkisine dayanmayan senet ile ilgili başlatılan icra işlemlerinden dolayı mağdur olmaması adına teminatsız şekilde icra takibinin durdurulmasına yönelik tedbir kararı verilmesini talep ettiklerini, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitinin ardından işbu haksız icra takibi sonucunda uğradığı zararları tazmin amacıyla İİK madde 72/5 gereği takip konusu alacağın yüzde yirmisinden az olmamak üzere kötüniyet tazminatı talep ettiklerini, nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20.02.2013 tarihli, 2012/19-778 Esas, 2013/250 sayılı kararında; ”…menfi tespit davasının davacı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması halinde, istem varsa, davacı(borçlu) lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir.” demekle davacı tarafından düzenlenmeyen bonoya dayanılarak başlatılan takipte davalının kötüniyetli bir şekilde icra takibine girişmesi sonucunda tazminata hükmedilmesi gerektiğini öngördüğünü, bu nedenlerle yargılama safhasında da resen anlaşılacak olan nedenlerle; davalı tarafından başlatılan icra takibi, herhangi bir alacak-borç ilişkisine dayanmayan, tamamen kötü niyetli şekilde, müvekkilimizce yaklaşık 18-20 sene önce sadece “ödeyecek” kısmı doldurulmuş bir senedin davalı tarafça ele geçirilerek üst kısmının doldurulması ile oluşturulan bir senet olup bu durumun tespit edilebilmesi gerektiğinden işbu davayı açtıklarını, bu nedenlerle davanın kabulü ile müvekkilimizin davalıya karşı 03.11.2020 düzenleme tarihli, 03.05.2021 vade tarihli 150.000,00TL bedelli bonodan ötürü borçlu bulunmadığının tespitine, işbu haksız icra takibi sonucunda uğradığı zararları tazmin amacıyla İİK madde 72/5 gereği takip konusu alacağın yüzde yirmisinden az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Dava şartı arabuluculuk yerine getirilmemiştir, dava şartı yerine getirilmeden dava açıldığını, menfi tespit davalarında arabuluculuğun dava şartı olması gerektiğine karar verilmesinden dolayı davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, yapılan bir icra takibine itiraz üzerine, borçlu tarafından “BORCA İTİRAZ” davası açılması durumunda, menfi tespit davasında ileri sürülebilecek iddialar, borca itiraz davasında iddia olarak ileri sürülebileceğinden, bu durumda borçlunun ayrı bir menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığını, davacı Bursa 3. İcra Hukuk Mahkemesinde 2021/1024 E. Sayılı dosya ile borca itiraz davası açıldığını, söz konusu davanın menfi tespit davasından önce açılması iş bu davanın açılmasındaki hukuki yararı ortadan kaldırdığını, borca itiraz davası ve menfi tespit davasının temelini oluşturan vakıa aynı hukukî ilişki olduğunu, menfi tespit davasında borçlu hukukî ilişkinin olmadığını ileri sürmekte, yine aynı şekilde borca itiraz davasında da borçlu hukukî ilişkinin olmadığını iddia ettiğini, her iki davada da davanın türüne bağlı olarak talep sonucunda farklılık olmadığı karşımıza çıktığını, talep sonucunda her iki davada tazminat talep edilmesi ve buna bağlı olarak tazminat talebini haklı gösteren vakıaların ileri sürülmesi gerekir. Ancak talep sonucunda yine temel vakıa taraflar arasında hukukî ilişkinin olup olmadığı hususları olduğunu, açılmış bulunan bu iki davadan herhangi birinin önce sonuçlanması durumunda kesin hüküm doğması açılmış bulunan diğer dava için olumsuz dava şartı olarak sayılabileceğini, sonuç olarak açılmış bulunan iş bu davada hukuki yarar yokluğu, derdestlik ve kesin hüküm tehditi olması sebeplerine dayanarak açılmış bulunan davanın usulden reddine karar verilmesini talep ettiklerini, kambiyo senetlerine karşı borçlu bulunmadığının tespitinin yazılı delillerle ispatı gerektiğini, davacı her ne kadar kendisinin imzaladığı bonoyu davalının nasıl ele geçirdiğini bilmediğini iddia etmişse de, kendi iddialarına göre geçmişte tacirlik yapmış olan bir kişi olduğunu dikkate aldığımızda; hiçbir basiretli tacirin açığa imzalı üzeri boş senet imzalayıp ortalık yerde bırakmayacağı aşikar olduğunu, senedi kaybederse ya da senet çalınırsa bunu derhal karakola ya da savcılığa bildireceğini bilmesi gerektiğini, aradan yıllar geçtiğini -iddiasına göre- ileri sürmesine rağmen yeni fark ettiğini beyan etmenin genel hayat tecrübelerine ve gerçeklere tamamen aykırı olduğu gözler önüne serildiğini, hiç kimsenin boş bono imzalamayacağını ve tüm unsurları dolu ve bedeli belli bir senet dahi imzalamış olsa, imzaladığı bu senedin akıbetini mutlaka araştıracağı yadsınamaz bir gerçek olduğunu, Bursa 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 2021/1024 esas sayılı borca itiraz dosyasında davacı ve davalı arasında herhangi bir ilişki olmadığını söz gelimi davalıyı hiç tanımadıklarını ima eder tarzda dava açmışsa da mahkemenizdeki iş bu davada davalı ile davacı arasındaki akrabalık ilişkisi yazılarak başlandığını, müvekkiline bağlantısı olmadığını iddia etmiş olsa da akrabalık bağı ortada olduğunu, davacı borçtan kurtulmak için her mecrada farklı beyanda bulunduğunu, davacının iddiasına göre miktar kısmı boş olan senedin davalının istediği miktarı yazabilecekken günümüz şartlarında 150 bin TL yazılması ve aralarındaki akrabalık ilişkisi dolayısıyla bononun hile ile ele geçirildiği iddiasının tamamen gerçek dışı bir senaryo ürünü olduğu anlaşıldığını, müvekkilinin davacıya borç verdikten sonra davacı tarafından dava konusu senet imzalanarak ve doldurularak müvekkil davalıya verildiğini, davacı borcu karşılığında müvekkile senedi vererek ödemezsem icraya verirsin diyerek teslim ettiğini, davalı ev hanımı olup, ilkokul mezunu olduğunu, davalı müvekkilin senet üzerinde pul olup olmadığı anlayacağı veya ilgilendiği bir husus olmadığını, kendisi verdiği borç olan miktarla ilgilendiğini, ayrıca senet geçerlilik şartlarını sağlamakta olup herhangi bir geçersizliği söz konusu olmadığını, davacı senedin üzerindeki adresin eski tarihli olduğunu iddia emişse de söz konusu adres davacı tarafından doldurulduğunu, ayrıca davacının mernis adresi halen bu adres görünmekte olup icra dosyasından yapılan tebligat aynı adrese yapılmış olup tebliğ edildiğini, söz konusu tebliğ işlemine de itiraz edilmediğini, kıymetli evrak ve bu bağlamda bir kambiyo senedi olarak bono, içerdiği hakkın senetten ayrı olarak ileri sürülemediği ve başkalarına da devredilemediği vasıflı ve soyut bir borç ikrarıdır (eTTK m.557, TTK m.645 ve Öztan, F.: Kıymetli Evrak Hukuku, 2.b., Ankara 1997, s.975; Kınacıoğlu, N.: Kıymetli Evrak Hukuku, 5.b., Ankara 1999, s.247). Bononun keşidecisi, bonoda gösterdiği belirli bir bedeli kayıtsız ve şartsız olarak bizzat ödemek konusunda soyut bir vaadde bulunduğunu, soyutluk (mücerretlik) ise senedin içerdiği hakkın doğumuna sebep olan temel hukuki ilişkinin senet metninden anlaşılamaması anlamına geldiğini, soyutluğun senede yüklediği ilk özellik, hamilin artık senette gösterilen alacağın alacaklısı olduğu konusunda, senetten başka bir delil sunmasına gerek bulunmaması; alacağını sadece bu senetle ispatlayabilmesidir (Öztan, s.173; Poroy, R./Tekinalp, Ü.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, 15.b., İstanbul 2001, s.25), kambiyo senetleri ile bunların düzenlenmesine temel teşkil eden asıl borç ilişkisinden soyut bir borç oluşturulduğu, senedi elinde bulunduran kişinin ayrıca alt ilişkiyi ispatlamak zorunda olmadığı ortada olduğunu, dava, bonodan kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkindir. Bono bağımsız borç ikrarı içeren bir senet olup, senette bedel kaydının mevcut olması hâlinde ispat yükü kaydın aksini savunan tarafa aittir. Olayda ise her iki yanın bononun mal karşılığı olmadığına dair beyanları karşısında senedin her iki tarafça da talil edildiğinin kabulü zorunludur ve bu durumda uyarınca ispat yükünün davacı senet borçlusunda olduğu yolundaki genel kuralın yer değiştirmeyeceği ve davacının senedin bedelsiz olduğunu ispatlaması gerektiği kabul edilmelidir. Mahkemece, ispat yükü kendisinde olan davacı tarafa bu iddiasını kanıtlayabilmesi için olanak verilip, tüm delilleri toplanıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, ispat yükünün davalıda olduğu gerekçesiyle yazılı biçimde hüküm kurulmuş olması hatalıdır. HGK’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır., davacı senetteki imzayı kabul etmiştir. Taraflar arasındaki borç ilişkisini imzayı kabul ederek kabul ettiğini, bunun yanında borçlu alacaklı müvekkil ile herhangi bir ilişkisi olmadığını savunarak senetten dolayı bir borcu olmadığını dile getirdiğini, halbuki senetten dolayı ortaya çıkan borç ilişkisi asıl ilişkiden mücerret olup asıl ilişkideki bağ ortadan kalksa bile kıymetli evraktan kaynaklanan borç sona ermeyeceğini, açıklanan tüm bu nedenlerle haksız ve kötüniyetli yapılmış olan itirazların reddedilmesi ile karşı tarafın itiraz ettiği tutar üzerinden %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:
Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, tarafların karşılıklı beyan dilekçeleri, Bursa 15. İcra Müdürlüğünün 2024/… sayılı icra takip dosyası, ticari defterler, bilirkişi raporu, yazılan müzekkere cevapları ve tüm dosya kapsamı.
KANITLARIN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME :
Dava, hukuki niteliği itibariyle menfi tespit istemine ilişkindir.
O halde yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı tarafından davalı aleyhine açılan menfi tespit davasında; davacı vekili takibe konu senette davalı ile aralarında herhangi bir borç ilişkisinin olmadığını, takibe konu senette sadece ödeyecek kısmının müvekkili tarafından doldurulduğunu geri kalan kısımlarının müvekkili tarafından doldurulmadığını, ayrıca davalının Bursa CBS’de götülen bir soruşturmada sened,in teminat senedi olarak verildiğini ikrar ettiğini ileri sürmüştür.
Davacı taraf senetteki imzanın kendisi tarafından atılmadığını ileri sürmeyerek tevilli olarak imzayı kabul ettiğinden imza incelemesi yapılmamıştır.
Takibe konu senet incelendiğinde, davacının keşideci, davalının ise lehtar olduğu görülmektedir.
Bilindiği üzere kambiyo senetleri illetten mücerrettir. Her ne kadar davacı, taraflar arasında borç ilişkisinin olmadığını ileri sürmüş ise de, senet incelemesinden davacının keşideci, davalının ise lehtar olduğu görülmesi karşısında ve davalı tarafın iddiayı reddetmesi karşısında taraflar arasında kambiyo ilişkisinin olduğunu kabul etmek gerekmiştir.
Öte yandan davacı borçlu tarafından takip dayanağı senetteki imzaya itiraz edilmemiş olup senedin rızası hilafına düzenlendiği iddiası bulunmakta ise de; TTK 680.madde hükümlerine göre takibe konu senedin açık olarak düzenlenmesinin mümkün olduğu, keşidecinin rıza hilafına doldurulduğu iddiasını yazılı delil ile ispatlaması gerektiği, buna karşılık davacı keşidecinin rıza hilafına doldurulduğu iddiasını ispatlayamadığı, ayrıca davacının takibe konu senetten borcu ödediğini de ispatlayamadığı anlaşılmıştır.
Bununla birlikte, her ne kadar davacı vekili, Bursa CBS’de görülen bir soruşturmada davalının takibe konu senedin teminat senedi olarak verildiğini ikrar ettiğini, dolayısıyla senedin geçersiz olduğunu ileri sürmüş ise de; senet üzerinde senedin teminat senedi olduğuna ilişkin bir ibarenin olmadığı, senedin teminat senedi olduğuna ilişkin de taraflar arasında bir sözleşmenin bulunmadığı, Bursa CBS’de görülen bir soruşturmada davalını emniyette verdiği ifadesinde davalının davacıya 150.000 TL borç verdiğini, buna karşılık davacıdan sadece kendi imzası yer alan miktar, meblağ ve tarihi yazılı olmayan bir senedi teminat olarak aldığını beyan ettiği, burada teminat olarak kastedilenin borca karşılık olarak verdiğinin ifade edildiği, teknik ve hukuki manada teminat senedi olarak aldığının ifade edilmediğinin anlaşıldığı, dolayısıyla teminat senedi olarak aldığı ikrarının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu sebeplerle, yukarıda açıklanan gerekçeler nazara alınarak davanın reddine ve İİK 72/4 maddesi gereğince alacağın %20’si tutarı olan 30.000,00 TL tazminatın davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar vermek gerekmiş olup, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Alacağın %20’si tutarı olan 30.000,00 TL tazminatın davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL nispi karar ve ilam harcının peşin alınan 2.561,63 TL’den mahsubu ile bakiye fazla kalan 2.381,73 TL nispi karar ve ilam harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davalı vekil ile temsil edildiğinden AAÜT’ye göre belirlenen 23.500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-HMK’nın 333. Maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının hükmün kesinleşmesinden sonra ilgilisine iadesine,
Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren HMKnın 341. Ve 345. Maddeleri gereğince 2 haftalık yasal süre içinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 16/03/2023

Katip …
¸e-imzalıdır.

Hakim …
¸e-imzalıdır.

Güvenli elektronik imza ile onaylanmıştır.
Aslının aynı olduğu tasdik olunur.
Katip …
¸E-imzalıdır.