Emsal Mahkeme Kararı Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/476 E. 2019/927 K. 17.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2019/476 Esas – 2019/927
T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

ESAS NO : 2019/476
KARAR NO : 2019/927

BAŞKAN : …..
ÜYE : ……
ÜYE : …..
KATİP : ….

DAVACI : 1- … – T.C. N: …….
Ahmet Yesevi Mah. Denizci Sk. No:5C İç Kapı No:21 Nilüfer/ BURSA
VEKİLİ : Av. ……. – Gazcılar Cd. 2. Kocayunus Sk. NO:19 K:1 D:2 – Osmangazi Bursa
DAVACI : 2- … PASTA ŞEKERLEME SANAYİ VE TİCARET A. Ş.
Alaaddinbey Mah. Alaaddinbey Köy Yolu Cad. No:8 Nilüfer/ BURSA

DAVA : Adi Konkordato
DAVA TARİHİ : 16/05/2019
KARAR TARİHİ : 17/09/2019
Mahkememizde görülen davanın açık yargılamasında,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ : Davacı vekili dava dilekçesinde davacı …’in … pasta Şekerleme Sanayi Ticaret Anonim Şirketinin %49,6 oranında hissedarı olduğunu, Şirket hissedarlarının yönetim konusunda ortak hareket edemediğini, artan enflasyon ve kur sebebiyle işletme ve ürün maliyetlerinin arttığını bu sebeple … Anonim Şirketinin alım gücünün düştüğünü, 2014 yılı sonunda işten çıkarılan işçilere ödenecek yaklaşık 7.500.000 Türk Lirası tutarındaki sendikal ödemelerin kısa zamanda ödenmesi gerekeceğini, Bunun da şirketin gelir gider dengesini ve nakit akışını bozacağını, borçların ödenmesini ve şirketin devamlılığını tehlikeye düşüreceğini, bu durumun şirket yönetim kurulu üyelerine ve hissedarlarına yazılı ve sözlü biçimde iletilmesine rağmen herhangi bir çözüm ortaya konmadığını, şirket yönetim kurulu üyeleri ve ortakları arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden yeni yönetim kurulu seçilemediğini, bir kısım hissedarların şirketi yönetimsiz bırakarak haciz duruma düşürmek istediğini, davacı …’in şirket lehine verdiği kefalet ve ipoteklerden dolayı ödeme yükümlülüğü altında bulunduğunu, öte yandan esas sermaye haricinde şirkete 1.000.000.TL borç verdiğini, doksan yıllık bir marka olan şirketin ticari hayatına devam edebilmesi için konkordato başvurusu yapmak zorunda kaldıklarını ileri sürerek davacı borçlu … ve … Pasta Şekerleme A. Ş. yönünden konkordato mühleti verilmesini talep etmiştir.
Davaya müdahil olan alacaklılar yanında … A. Ş.’nin bir kısım ortakları da talebin reddini istemiştir.

Derdest dava borçlu tarafından açılan “adi konkordato” davası ile objektif dava yığılması biçiminde aynı dava dilekçesi ile istenen “alacaklının açtığı ve borçlu hakkında konkordato işlemlerinin başlatılması” talepli davadır. Her ne kadar safahatta ve gerekçede dava tabiri kullanılıyorsa da, konkordato taleplerinin bir çekişmez yargı işi olduğu, hasımsız açıldığı, ilgililerin fer’i müdahil sıfatıyla davaya katıldıklarını zikretmekte yarar vardır. İfade kolaylığı açısından dava tabirini kullanmayı tercih ettiğimizi belirtelim.
Eldeki dava nev’i şahsına münhasır bir davadır. Uygulamada pek rastlanmayan biçimde ve usuli imkanlar zorlanarak açılmıştır. Bu haliyle literatüre geçecek mahiyette, birden çok hukuki sorunu barındıran karmaşık bir davadır. Davanın nazariyatta, hem esas hem de usul yönünden bir çok tartışmaya neden olacağını söylemek, öğretide ve akademik çevrelerde ilgi çekeceğini tahmin etmek zor değildir.
Davayı daha iyi anlayabilmek ve anlatabilmek açısından sürecin kısaca özetlenmesinde yarar vardır. Konkordatosu istenen … Pasta Şekerleme A. Ş. Bursa’nın en eski ve ülke çapında maruf bir markalarından biri olan “… Kestane Şekeri” nin üreticisidir. Kestane şekeri yanında birçok şekerleme çeşidi üretilmekte, ayrıca lokanta ve pastane işletmeciliği de yapılmaktadır. Şirket bir aile şirketidir. İşletme yaklaşık doksan yıllık bir geçmişe ve kullandığı marka ülke çapında bilinirliğe sahiptir. Hatta yurt dışında haklı bir üne sahip olduğu da söylenebilir.
Şirket ortaklarının mensup olduğu aile, mutadın aksine bilgi ve deneyimleri yanında dayanışma ve bağlılıklarını ikinci kuşağa da aktarabilmiş nadir tüccarlardandır. Bilindiği gibi aile şirketleri, diğer şirketlere nazaran daha ağır genetik risk altındadır. Tedbirler zamanında alınmazsa, akraba evlilikleri gibi sakat doğumlara gebedir. Riskler zamanında belirlenip çözülmez ve ortaklar arası tesanüt sağlanamazsa ölüm (fesih ve tasfiye) akıbeti beklenmelidir.
Aile şirketlerinin yönetiminde profesyonel bir yöntem izlenmedikçe, sorunlar büyümeden önlenmedikçe, şeffaf ve hesap verilebilir bir yönetim tarzı seçilmedikçe iç çekişmelerin önüne geçilemez. Elbette bu risk diğer ortaklıklar için de geçerlidir. Ancak aile şirketlerinin handikapı şudur ki, ortağınızı seçebilirsiniz, ancak akrabanızı seçemezsiniz. İkinci ve üçüncü kuşağa devredilen şirketlerde ortakların gönüllü bir araya gelmesi değil, kısmen zorunlu bir birliktelik söz konusu olur. Üstelik birçok anıyı paylaşan, sadece şirket paylarına değil, hayatın bir çok alanına temas eden duygusal sorunlara da ortak olan kişiler arasında ifrat ve tefrit arasında gidip gelen bir ilişki yaşanır. Bu ortam ya müthiş bir bağlılığa ya da iflah olmaz düşmanlıklara zemin hazırlar. Ne yazık ki akrabalar arası kıskançlıklar çok zaman daha ağır basar. Paylaşarak birlikte büyümek yerine kapışarak tek başına büyümeye, öne geçmeye çalışmak daha çok rastlanan ilişki biçimi olur.
Üzülerek belirtmek gerekir ki bu şirketin başına gelen de budur. Büyük bir başarıyla ilk kuşaktan ikinci kuşağa onlardan da üçüncü kuşağa devredilen miras, artık bir refah ve zenginliğin değil, kavga ve çekişmenin nesnesi haline gelmiştir. Aralarında davacının da bulunduğu üçüncü kuşak, ortaklar arası çekişme ve tartışmanın içinde savrulmaktadır.
Somut davaya dönecek olursak, … A. Ş.’nin iki büyük ortak gurubu vardır. A grubu paya sahip olan ortakların pay toplamı %50,4, B grubu paya sahip ortakların pay toplamı %49,6’dır. Davayı B gurubu ortaklardan olan ve tek basına şirketin %49,4 hissesine sahip olan … açmıştır.
… hem şirketin yönetim kurulu başkanı hem de büyük ortaklarından biridir. Fakat yönetimde A grubu hissedarları temsil eden … ile birlikte müşterek imza şartıyla temsil yetkisi vardır. Şirket son genel kurulunda yeterli çoğunluk sağlayamadığından yeni yönetimi seçememiş, şirket fiilen organsız kalmıştır. Muaccel borçların ödenmesi için bir kısım şirket malvarlığının satışı öngörülmüşse de bu konuda da mutabakat sağlanamamış, A grubu ortaklar yeni bir seçim için olağanüstü genel kurul çağrısı yapılması amacıyla mahkemeye başvuru yapmış, şirkete bunun için kayyum atanmıştır. Özetle şirket iç çekişmeler yüzünden yönetilemez hale gelmiştir.
Davaya dönecek olursak, davacı ortak … konkordato alınmasını gerekli görmekte, diğer ortak grubunu temsil eden … ise bunun şirketin itibarına zarar vereceğini düşünmektedir. … genel kurulda konkordato talebi için karar alınmasını sağlayamayınca başka bir çözüme başvurmuştur. … şirketin borçlarının bir kısmına şahsi kefalet vermiştir. Şirketin muaccel borçlarını ödeyemeyecek duruma geldiğini düşündüğünden şirketin borçları yüzünden kendi şahsi mal varlığının da tehlikeye düşeceğini iddia ederek kendi adına adi konkordato istemiştir. Öte yandan kendisi de şirketten alacaklıdır. Şirketin takiplere maruz kalması halinde iflas riskinin mevcut olduğunu ileri sürerek alacaklı sıfatıyla da … A. Ş. hakkında konkordato işlemlerinin başlatılmasını istemiştir. Daha açık söylersek, “şirkete kefaletim var, muaccel borçları ödeyememe tehlikesi altındayım” diyerek kendi konkordatosunu, “şirket iflas ederse alacağımı alamam” diyerek şirketin konkordatosunu istemiştir.
Görüldüğü gibi bu yol, aslında yönetim kurulu veya genel kurulda konkordato istenmesi kararı alamayan ortağın şirketin konkordatosunu sağlamak için kullandığı dolambaçlı bir yoldur. Yol dolambaçlı olsa da hedefe ulaşmakta işe yarar gözükmektedir. Nitekim ispat kurallarını ayrı tutarsak, hem kendi adına hem de şirket adına konkordato istemekte hukuki yararı vardır. Üstelik her iki talep arasında bağlantı bulunduğundan taleplerin aynı dilekçe ile istenmesi de mümkündür. O halde davanın usülden reddi için sebep yoktur. Ancak kefil olan ortağın kendi adına istediği konkordato talebi ile ortağın alacaklı sıfatıyla istediği konkordato farklı hükümlere tabidir. Şirketin konkordatosu hususunda borçlu şirketin görüş ve beyanına başvurulması gerekir.
Bu değerlendirmeler ışığında konkordatosu istenen şirkete tebligat yapılmış, bunun üzerine şirket tarafından konkordato için gerekli belgeler tam takım halinde sunulmuştur. Konkordato evraklarının çok önceden hazırlandığı, makul güvence raporunun da önceden temin edildiği belirlenmiştir ki bu da sürpriz değildir. Yukarıda temsil kaabiliyeti tartışmalı ortağın usulü zorlayarak dava açtığını izah etmiştik.
Yukarıda A grubu hissedarların davaya karşı çıktığını da zikretmiştik. Mahkememizce verilen geçici mühlet ve tedbirlere karşı çıkan A grubu hissedarlar tedbirlere ve geçici mühlete itiraz ederken dilekçe ekine bir hukuki mütalaa da eklemiştir. Bu mütalaada haklı olarak bir alacaklının talebi üzerine borçlu hakkında derhal geçici mühlet ve tedbir uygulanamayacağı, şirketten beyan ve belge istenmesinin uygun olacağı izah edilmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki Mahkememizce zuhulen verilen bir geçici mühlet söz konusu değildir. Bilakis üzerinde düşünülerek, hem şirketin hem paydaşların hem tüm alacaklıların hem de kamunun menfaati gözetilerek geçici mühlet verilmiştir. Bunu kısaca izah edelim:
Evleviyetle dikkat edilmelidir ki, şeklen alacaklı tarafından istenmiş olsa da borçlu şirket konkordato için gerekli belgelerin tamamını, hatta önceden hazırlanmış bir ön proje ile buna bağlı makul güvence raporunu dahi sunmuştur. Bu belgeler şirketin kabul iradesini göstermeye yeterlidir. Şirketin bu iradesi geçici mühlet verilmesinde etkili olmuştur.
İkinci husus konkordato müessesesinin odağındaki şirketin akıbet ve selameti açısından artık geçici mühlet ve tedbirlerin kaçınılmaz hale gelmiş olmasıdır. Dikkat edilirse şirketin mali durumu hakkında piyasada endişe duyulmasına neden olacak şey Mahkememizce verilen tedbir kararı değil, bizzat şirketin bir ortağının şirketin mali durumunun endişe verici boyutlara ulaştığını ileri sürmesidir. Faraza, şirket ortağının şahsi konkordato talebi üzerine geçici mühlet verilse, borçlu şirket hakkındaki talebi daha sonra değerlendirilmek üzere ertelense, ortağın geçici mühletinin ilanı üzerine duruma vakıf olacak alacaklılar derhal harekete geçecektir. Henüz bir işlem başlatmamış bankalar hesapları kat etmeye ve kredileri geri çağırmaya kalkışacak, diğer alacaklılar da ihtiyati haciz ve tedbirlere tevessül edecektir.
Zira ilanla aleni hale gelecek dava dilekçesinde, şirketin yönetilemez hale geldiği, muaccel borçları ödeyememe tehlikesi altında bulunduğu anlatılmıştır. Bunu söyleyen doğrudan şirketin yöneticilerinden biridir ve ciddiye alınması gerekir. Bu durumda şirketin ani ve yoğun alacaklı baskısından uzak tutulması gerekir. Acilen tedbir ve mühlet verilmesi kaçınılmazdır.
Konkordatoda asıl olan marka değeri yüksek, üretim ve istihdam sağlayan şirketlerin ayakta kalmasını sağlamaktır. Bu şirketler ortakların şahsi malı olsa da, üretim ve istihdam boyutuyla milli ekonominin bir parçasıdır. … gibi bir asra yaklaşan geçmişi olan şirket, ülke ekonomisi yönünden ortaklarının kısır çekişmelerine feda edilemeyecek derecede ehemmiyetlidir. Şirket gerekirse ortaklarına karşı da korunmalıdır. Somut olayda bu gerekçe ile acil ve hızlı tedbirlere ihtiyaç duyulmuştur.
Bir diğer mesele de, alacaklının istediği konkordatoya olumlu yaklaşan şirketin bu tutumumun yetkisiz/eksik temsile dayalı olup olmadığı konusudur. Davacı …’in müşterek imza ile temsile yetkili anonim şirket yönetim kurulu başkanı olduğu malumdur. Müşterek imzacı diğer ortak … konkordatoya karşı çıkmaktadır. Konkordato talebini değerlendirecek olan Mahkememizce bu temsil konusu bekletici mesele yapılacak olursa kanun koyucunun amacına aykırı bir durum doğar. Temsil konusu çözülene kadar şirket iflas eder. Benzetme yerindeyse ağır yaralı olarak acile gelen hastaya kimlik sorulmaz. Derhal müdahale edilmesi, şirketin ortaya dökülen bu durumunu öğrenen alacaklıların haciz, muhafaza ve tedbir yoluyla şirketi işlemez hale getirmesinin önlenmesi gerekir.
Mahkememizce verilen bu geçici mühletin, şirket ortaklarını sakin ve salim kafayla düşünmeye itecek bir etki yapacağı da umulmuştur. Durumun vehametini kavrayan ve bir cismin hızla kendilerine yaklaştığını gören ortakların, iç çekişmeleri bir kenara bırakması ve elbirliği ile şirketi bu durumdan kurtarmak için çaba sarf etmesi beklenmiştir. Gelinen noktada bu düşüncenin naif ve romantik bir beklenti olduğu ortaya çıkmışsa da mahkememiz üzerine düşeni yapmıştır. Kanunun amacına uygun olarak şirketi, istihdamı, marka değerini, üretimi, ihracatı ve milli ekonomiyi, kısaca kamu menfaatini öncelemiştir. Ortaklar şifahi toplantılara davet edilmiş, şirketin yönetilemez hale gelmesinin ağır sonuçları konusunda gerekli uyarılar yapılmış, gerekirse barışçıl bir çözüm bulunması, arabuluculuk yoluyla ortaklar arası diyaloğun güçlendirilmesi ve geçici de olsa bir yönetim oluşturulması istenmiştir. Övünçle belirtelim ki şirket komiser denetimindeyken daha güzel yönetilmiş, işler rayına girmeye başlamıştır. Şirket iç çekişmeden kurtulmuş, rutin faaliyet devam etmiştir. Hatta şirketin muaccel borçları arasında olan işçi alacakları ve sendikal tazminatlar konusunda indirim görüşmeleri çok olumlu bir noktaya gelmiş, şirketin ciddi bir borç yükünden kurtarılması, icra dosyalarındaki teminat mektuplarının paraya çevrilmesinin önlenmesi aşamasına kadar gelinmiştir. Ancak ortakların tutumu olumlu nihai çözümü engellemiştir.
“Batacak bir şirket kurmak isterseniz, iki ortaklı eşit paylı bir şirket kurun.” Bu formül, mahkememizin tecrübelerinden edinilmiş, sıkça dile getirilen bir slogana dönüşmüştür. … A. Ş. de bu kapsama girmektedir. Her ne kadar iki ortaktan ibaret değillerse de iki ortak gurubu halinde hareket etmektedirler. Paylar eşit değilse de bir tarafın karar almasını önleyecek çoğunluğu sağlayamayacak bir dağılım söz konusudur. Ortak gruplarının şahsi çekişmeleri bir yana bırakarak bir çok kişinin ekmek kapısı olan bu şirketi ayakta tutmaya gayret etmesi gerekir. Mahkememiz bu saiklerle hareket etmiş, geçici mühleti fırsat bilen ortakların şapkalarını önlerine koyarak daha sakin düşünmelerini beklemiştir. Bu ortaklık yapısı ile, mutabakat olmadan şirket menfaati korunamaz. Şirket elli kere genel kurul da toplasa yönetim kurulu seçilemez. Nitekim geçici mühlet içinde yapılan toplantı da sonuç vermemiş, süresi biten yönetimin yerine yeni bir yönetim seçilememiştir. Şirket fiilen organsınız kalmış durumdadır.
Tüm bu anlatılanlar göstermektedir ki konkordato mühletinin sağladığı ortam olumlu biçimde değerlendirilip kullanılmazsa şirketi bekleyen ciddi sorunlar vardır. Ağustos 2019 döneminde 238 kişi istihdam eden şirket bu personelin son maaşını be zamanında verememiştir. Komiser raporuna göre şirketin halihazır borcu 21.407.212.,61.TL, buna karşılık malvarlığı ve alacakları 36.857.800,78.TL’dir. Yani borçları fazlasıyla karşılayacak bir mal Cw alacak söz konusudur. Şirket borca batık veya çok kötü durumda değildir. Ancak malvarlığının olması borç ödeme potansiyelini göstermez. Bu borçların ödenmesi için mevcut mal varlığının önemli bir kısmının piyasa rayiçlerine uygun fiyatlarla elden çıkarılması gerekir. Halbuki bu durumdaki bir şirketin elindeki taşınmazlarını rayiç fiyatlarla ve hızlıca satabilmesi zordur. Üstelik borç ödemek için bir çok taşınmazın ve hatta üretim aracının yahut gelir getiren işletme bölümlerinin elden çıkarılması şirketin gelecekteki hayatiyetini olumsuz etkileyecek sonuçlar doğurabilir. Bir şirketin mal varlığının borçlarını karşılayabilecek potansiyelde olması tek başına yeterli değildir. Üstelik raporun hazırlanış tarihi itibari ile şirketin muaccel veya kısa vadede muaccel olacak borçlarının ödenmesi için gerekli gayrimenkul satışı konusunda ortaklar arasında bir mutabakata varılamamıştır. Daha açık bir ifadeyle ortaklar arası anlaşmazlık sebebiyle şirket rahatlıkla ödeyebileceğimi borçlarını ödemekten dahi acizdir. Bu durum şirketin zaman içerisinde ve hızlıca geriye doğru gidişinin başlangıcı olabilir. Ortakların buna karşı acilen tedbir alma mecburiyeti vardır. Nitekim komiser raporundan da anlaşılacağı üzere şirket net satışlar beklentisini büyük oranda yakalamış olmakla birlikte öngörülen faaliyet karı gerçekleşmemiştir. Şirketin %10 kârlılıkla satış yapacağı öngörülmüş olmasına rağmen geçici mühlet döneminde gerçekleşen kar oranı sadece %3 tür. Bunun sebebi elbette verimsiz çalışma ortamıdır. Şirket içindeki huzursuzluk ve yönetimsel zafiyet şirketin yavaş yavaş geriye gidişine sebep olmaktadır. Bu durum devam ederse küçülme ve ekonomik sıkıntılar kaçınılmaz hale gelecektir. Şirketin mali tablolarından açıkça görülmüştür ki bugünkü nakit sıkışıklığı taşınmazların makul sürede ve rayiç fiyatlara uygun biçimde satışıyla çözülebilir. Şirket kısa sürede eski dönemdeki kar oranlarını yakalayarak mali krizden kurtulabilir. Ancak bunun için ciddi bir yönetim ve işletme zihniyetine ihtiyaç vardır. Aksi halde şirketin malları cebri icra yoluyla ederinden çok daha düşük fiyatlara satılacaktır. Haciz ve muhafaza işlemlerinin üretim araçlarına veya gelir getiren işletme alanlarına mesela pastane ve lokanta bölümlerine sirayet etmesi gelir kaynaklarını da etkileyecek, geri gidiş hızlanacaktır.
Sonuç itibari ile şirketin mal varlığı, borçlarını fazlasıyla karşılamaya yeterli olduğu halde, nakit sıkışıklığının ve borçların vadesinde ödemememesi tehlikesinin baş göstermesi sebebiyle konkordato talebi haklı görülebilir. Ancak ortakları arasında ciddi uyumsuzluk bulunan bir şirketin daha iyiye gideceğini beklemek safdillik olur. Şirketin neredeyse yarısını temsil eden ortak gurubunun konkordatoya karşı çıktığını düşünürsek hiçbir alacaklının konkordato teklifine güven ve inanç duymayacağı açıktır. Ortağın destek vermediği konkordato projesine alacaklı neden destek versin, ortakların birbirine güvenmediği bir şirkete kim güvenip mühlet versin?
Üstelik geçici mühlet içinde bu uyumsuzluk giderilememiş, konkordatonun devamı konusunda genel kurulda veya yönetim kurulunda bir karar alınmamıştır. Bugün gelinen durum ciddi mali sorunlardan değil basiretsiz yönetim biçiminden ve işletme zaafiyetinden kaynaklanmaktadır. Bu duruma gelinmesinde davacı …’in de ciddi payı vardır. Kendi yönetim zaafiyetlerinin bedelini alacaklılara ve üçüncü kişilere ödetmeye kalkışmak kabul edilemez. Ortaklar mahkememizce sunulan fırsatı da iyi kullanamamış, yönetim zaafiyeti giderilememiştir. Hal böyle olunca hem şirket hem de ortak yönünden davanın reddine karar verilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.
… yönünden kısa bir değerlendirme yapacak olursak, davadaki amacının yönetim krizinin çözülmesi olduğu değerlendirilmiştir. Şirket iflas etse bile mal varlığı borçlarını fazlasıyla ödeyecek durumdadır. Yani kefilin zarar görmesi ihtimali yoktur. Üstelik kendisi de şirketten alacaklı durumdadır. Bu itibarla ortağın şahsi konkordato talebi de yerinde görülmemiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı alacaklı … ve borçlu … PASTA ŞEKERLEME SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ yönünden davanın reddine,
Geçici mühlet sırasında konulan tüm tedbirlerin kaldırılmasına,
Komiser olarak atanan …’ın görevinin sona erdirilmesine,
Kararın İİK.’nın 288. Madde uyarınca ilanına ve ilgili yerlere bildirilmesine,
Peşin harç yeterli olduğundan başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
Davacı tarafça yapılan muhakeme masrafının kendi üzerinde bırakılmasına,
Kesinleşme süreci tamamlanana kadar masraf avanslarının kullanılabileceği nazara alınarak kararın kesinleşmesinden sonra yazı işlerince yapılacak hesaba göre artan avansların yatıran tarafa iadesine dair kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize iletilecek bir dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzlerine karşı açıkça okunup anlatıldı. 17/09/2019

İş bu kararın gerekçesi 17/09/2019 tarihinde yazılmıştır.

Başkan ……
e-imzalıdır
Üye ….
e-imzalıdır
Üye …..
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır