Emsal Mahkeme Kararı Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/470 E. 2020/650 K. 28.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

….
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR
BAŞKANLIĞI

ESAS NO : 2019/470
KARAR NO : 2020/650

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : ….
KATİP : … …

DAVACI : ….
VEKİLİ : Av. ……
DAVALI : …….
VEKİLİ : Av. ……
DAVA : İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ :
KARAR TARİHİ : 28/10/2020
Mahkememizde görülen davanın açık yargılamasında,
Gereği Düşünüldü :
Davacı taraf dava dilekçesinde özet olarak davacı banka ile dava dışı …
… arasında genel kredi sözleşmesi bulunduğunu, bu sözleşme kapsamında kredi kullandırıldığını, davalının sözleşmede müteselsil kefil olarak imzası bulunduğunu, kredi şartları ihlal edilmesi üzerine, hesabın kat edildiğini, ihtara rağmen borcun ödenmemesi üzerine, Bursa 11. İcra Dairesinin 2018/… sayılı dosyasıyla takip başlatıldığını, davalı tarafın takibe haksız biçimde itiraz ettiğini, ileri sürerek itirazın iptaline ve davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili beyanlarında ; Davalı taraf davanın reddini istemiş, haksız ve kötü
niyetle takip ve dava açıldığını, borçlar kanunuda yazılı kefelet geçerlilik şartlarının kayıtlı olmadığını, eş rızasının alınmadığını, ileri sürerek davacının icra inkar tazminatına ve %10 para cezasına çarptırılmasını talep etmiştir.
Delillerin değerlendirimesi ve gerekçe :
Dava ilamsız takibe itirazın iptali davasıdır.Bursa11.İcra Müdürülüğünün 2018/…
sayılı dosyasında ilamsız takibe dayanak yapılan alacağın banka kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, kredi sözleşmesinin dava dışı … … ile davacı banka arasında akdedildiği, davalının da kredi sözleşmelerine kefil olduğu anlaşılmaktadır.
Taraflar arasında 17/12/2012, 27/06/2014, 10/03/2016 ve 14/05/2018 tarihli genel kredi sözleşmeleri ve bunlara bağlı kefalet sözleşmeleri imzalanmıştır. Davalı bu sözleşmelerde müşterek borçlu müteselsil kefil konumundadır.
Davalı cevaplarında kefalet sözleşmenin geçerli olmadığını, sözleşmede eş rızasının bulunmadığını ileri sürmüştür. 17/12/2012, 27/06/2014, 10/03/2016 ve 14/05/2018 tarihli genel kredi sözleşmeleri ve bunlara bağlı kefalet sözleşmeleri incelendiğinde sözleşmelerde davacının imzasının bulunduğu ve eşi … … de bu kefaletlere onay verdiğine dair imzasının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davalı taraf gerek takip dosyasında gerekse cevap dilekçesinde verdiği savunmalarda eş rızasının bulunmadığını ileri sürmüşse de bu imzanın … …’e ait olmadığına ilişkin herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Bilirkişi incelemesi yapılıp bilirkişi raporu davalı tarafa tebliğ edildikten sonra rapora karşı beyan dilekçesinde bu kez de imzanın davalının eşi … …’e ait olmadığı ileri sürülmüştür.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki herkes haklarını kullanırken ve borçlarını ifada dürüstlük kuralına uygun davranmalıdır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Dürüst Davranma” başlıklı 2. maddesinde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre; dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (DURAL, M./SARI, S.: Türk Özel Hukuku 6. Baskı, İstanbul 2011, s. 226-227).
Diğer bir anlatımla dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, namuslu, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekalı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır.
TMK’nın 2. maddesinde, hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki genel ilkeye yer verilmektedir: Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı hukuk düzeni, kişilere tanıdığı her bir hakkın kapsamı ile bunların kullanılmasının şartlarını ve şeklini ilgili hak yönünden özel olarak düzenlemiştir. Ancak, hayatın sonsuz ihtimallerinin önceden öngörülmesinin ve bunların en küçük ayrıntılara kadar düzenlenmesinin imkânsızlığı karşısında, bütün hakların kullanılmasında dikkate alınacak genel bir sınırlama koyma ihtiyacı duyulmuştur. Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, bu açıdan uyulması gerekecek genel kurallar olarak karşımıza çıkmaktadır. TMK’nın 2. maddesinde, hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir. Bu ifade şeklinden yola çıkarak; bir hakkın kullanılmasında dürüstlük kuralına uyulmamasının müeyyidesinin, bu hakkın açıkça kötüye kullanılmış sayılması ve hukuken korunmaması olduğu kabul edilebilir.
Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2/I. maddesi herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünü Türk Medeni Kanununa göre dürüstlük kuralları verir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
Bu gerçeği göz önünde bulunduran 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK), 2. maddede herkesin “haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda” olduğu belirtilmiş, söz konusu davranış kurallarını, dürüstlük kuralı kavramı ile ifade etmiştir. Dürüstlük kuralı temelinde doğru ve dürüst davranma kuralı yer alır.
Objektif iyi niyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen TMK’nın 2. maddesi, bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını Kanun’un korumayacağını belirtmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı, hâkime özel ve istisnai hâllerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme olanağını sağlamaktadır.
Dürüstlük kuralı, bir kimseden dürüst bir insan olarak beklenen davranışı ifade eder. Bir davranışın bu nitelikte olup olmadığı, toplumda geçerli ahlâk ölçülerine gelenek ve göreneklere, karşılıklı uygulana gelen teamüllere ve hakları sağlayan ilişkilerin amacına göre tayin edilir.
Bütün hakların kullanılmasında ve borçların ifasında uyulması gereken dürüstlük kuralı ve hakların genel sınırlarını oluşturan hakkın kötüye kullanılması yasağı, kamu düzeni ihtiyaç ve gerekleri nedeniyle konulmuş kurallardır. Bu nedenle, Medeni Kanun’un 2. maddesinin her iki fıkrası da emredici niteliktedir. Tarafların aralarındaki ilişkide dürüstlük kuralının ve hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulanmayacağının kararlaştırmaları mümkün değildir. Dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı bir davranış, doğrudan hakkın mevcudiyetini ortadan kaldırdığından bir itiraz teşkil eder. Bu nedenle, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden hâkim, dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması oluşturan davranışı tespit ediyorsa, ilgili tarafından ileri sürülmemiş olsa bile, kendiliğinden (resen) bunu dikkate almalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.09.2019 tarih ve 2016/21-1788 Esas 2019/941 Karar sayılı içtihatı)
Tüm bu açıklamalardan sonra somut uyuşmazlığa bakıldığında Kredi sözleşmeleri ve bunlara bağlı kefalet sözleşmeleri
17/12/2012, 27/06/2014, 10/03/2016 ve 14/05/2018 tarihlerinde imzalanmıştır. Taraflar arasında kredi sözleşmeleri takip tarihine kadar bu şekilde uygulanmış, davalı tarafça 2012 yılından bu yana kredi sözleşmesine eşinin rızasının bulunmadığı, sözleşmedeki imzanın eşine ait olmadığı ileri sürülmemiştir. Şu halde davalının bu aşamadaki savunmaları takip konusu alacağın tahsilini uzatmaya yönelik MK madde 2’ye aykırı savunmalar olarak kabul edilmiştir.
Davacı banka kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmış, hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporuna göre davacı bankanın davalı borçludan takip tarihi itibariyle 513.817,48TL asıl alacak, 16.999,32 TL işlemiş faiz, 849,97 TL BSMV olmak üzere toplam 531.666,77 TL alacaklı olduğu belirlenmiştir. Asıl alacağa uygulanması gereken faiz oranı da %41,60 oranında temerrüt faizi uygulanması gerektiğinden takip tarihinden itibaren asıl alacağa bu oranda temerrüt faizi uygulanmıştır.
İtirazın alacağın tahsilini geciktirmeye yönelik olduğu ve alacağın belirlenebilir likit bir alacak bulunduğu nazara alınarak davalı borçlunun asıl alacak olan 513.817,48 TL’nin %20’si oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın kısmen kabulü kısmen reddi ile Bursa 11.İcra Müdürlüğünün 2018/…
sayılı icra dosyasında davalının ödeme itirazının kısmen iptaline,
2-Takibin 513.817,48TL asıl alacak, 16.999,32 TL işlemiş faiz, 849,97 TL BSMV
olmak üzere toplam 531.666,77 TL üzerinden asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %41,60 oranında temerrüt faizi ve faize %5 BSMV uygulanmak suretiyle icra giderleri ve vekalet ücretiyle birlikte devamına,
3-İtirazın alacağın tahsilini geciktirmeye yönelik olduğu ve alacağın belirlenebilir
bulunduğu nazara alınarak davalı borçlunun asıl alacak olan 513.817,48 TL’nin %20’si oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesine,
4-Alınması gereken 36.318,15 TL harçtan peşin yatırılan 9.351,00 TL harcın mahsubu
ile bakiye 26.967,15 TL harcın davalıya tamamlattırılmasına,
5-Davacı tarafça yapılan 718,30 TL yargılama giderinden kabul-red oranına göre
hesaplanan 699,77 TL’nin davalılardan müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı vekili lehine kabul edilen miktar üzerinden takdir olunan 43.633,34 TL ücret-i
vekaletin davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
7-Reddedilen kısım üzerinden davalı vekili lehine takdir olunan 3.400 TL ücret-i
vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davacı tarafça başlangıçta yatırılan 9.351-TL harcın davalılardan müteselsilen
alınarak davacıya verilmesine,
9-Dava şartı arabuluculuk kapsamında Hazine tarafından ödenen 1.320,00 TL’nin davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
Kesinleşme süreci tamamlanana kadar masraf avanslarının kullanılabileceği nazara
alınarak kararın kesinleşmesinden sonra yazı işlerince yapılacak hesaba göre artan avansların yatıran tarafa iadesine, dair gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize iletilecek bir dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzüne karşı açıkça okundu, anlatıldı. 28/10/2020

İş bu kararın gerekçesi 20/11/2020 tarihinde yazılmıştır.

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır