Emsal Mahkeme Kararı Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/460 E. 2020/185 K. 19.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2019/460
KARAR NO : 2020/185

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : …
KATİP : … …

DAVACI : … –
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : … – …
VEKİLİ : Av. … –

DAVA : Borçtan Kurtulma Davası
DAVA TARİHİ : 24/03/2017
KARAR TARİHİ : 19/02/2020

Eldeki davada mahkememizde yapılan yargılama sonucunda verilen 17/01/2018 tarih ve 2017/429 – 2018/55 E/K sayılı kararı, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5.Hukuk Dairesinin 29/04/2019 tarih ve 2018/851 – 2019/267 E/K sayılı bozma ilamı gereğince bozulmakla Mahkememizin 2019/460 Esasına kaydedilmiş ve Bursa Bölge Adliye Mahkemesinin kararına uyularak muhakemeye devam edilmiştir. Bu muhakeme esnasında;
DAVACININ TALEBİ: Davacı taraf dava dilekçesinde, taraflar arasında sözlü bayilik sözleşmesi bulunduğunu, bu sözleşme gereğince cari hesap ilişkisi içinde alışveriş yapıldığını, davalının imal ettiği mobilya ürünlerinin satışını yapan davacı bayinin stoklu çalışmadığını, genel olarak teşhir salonunda mevcut bulunan mobilyalar üzerinden sipariş alıp davalı şirkete ilettiğini, bu ilişki çerçevesinde davalıya 170.000-TL tutarlı teminat mektubu ve ayrı bir taşınmaz ipoteği verildiğini, davalının bayilikleri tasfiye edeceğini bildirerek cari hesabın kapatılmasını istediğini, cari hesaba teşhir için verilen mobilyaların da katıldığını, halbuki teşhir ürünlerinin davalı tarafça geri alınması gerektiğini, ipotek ve teminat mektubunun baskısıyla davalıya 100.000-TL bedelli 3 adet bono verdiklerini, teminat mektubunun daha sonra kendilerine iade edildiğini, teşhir ürünlerinin iade alınması yolundaki taleplerin karşılanmadığını, ancak iade alınacağı vaadiyle 28.872-TL tutarlı yeni bir bono verdiklerini, davalının haksız biçimde aldığı bu bonoları takibe koyduğunu ileri sürerek toplamı 328.872-TL tutarlı bonoların bedelsiz olduğundan iptaline, teşhir ürünlerinin davalıya iadesinin sağlanmasına ve cari bakiye borcun tespiti ile nizanın giderilmesine karar verilmesini talep etmektedir.
DAVALININ CEVABI: Davalı taraf davanın reddi gerektiğini savunmakta, teşhir ürünlerinin iade alınmasının söz konusu olmadığını, teşhir ürünlerinin zaten büyük bir iskonto ile satılıp teslim edildiğini, mal satım faturalarının itirazsız biçimde teslim alınarak defterlere işlendiğini, 328.000 TL cari hesap bakiyesinin kapatılması taleplerinin haklı olduğunu, dava konusu yapılan bonoların mücerret borç ikrarını tabii senetler olduğunu, bedelsizlik konusundaki ispat yükünün davacıya ait olduğunu ileri sürmüştür.
DELİLLER VE GEREKÇE: Yukarıda özetlenen dava sebebiylee mahkememizde yapılan yargılama sonucunda 17.01.2018 gün ve 2017/429 esas 2018/55 karar sayılı ilamla davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı tarafça istinaf yoluna başvurulmuş ve Bursa Bölge Adliye Mahkemesi Beşinci Hukuk Dairesi 29.04.2019 gün ve 2028/851 D. 2029/267 K. Sayılı ilamla mahkememizin kararını kesin olarak kaldırmıştır. Kaldırma kararında “senedin teminat senedi olarak verildi iddiasını ispat yükünün davacı taraf üzerinde olduğu ve davacının delil olarak tarafların defterine de dayandığı bu nedenle taraf defterlerinin de incelenmesi gerektiği, esaslı delici niteliğindeki ticari defterlerin incelenmesinin eksiklik olduğu” belirtilmiştir.
Esasen imzası ikrar edilmiş bir kambiyo senedi karşısında taraf defterlerinin ispat gücü tartışmalıdır. Davacının defter kaydının imzaladığı bonoları geçeriz kılacak bir kayıt içermesi yani davacının kendi defterlerindeki kaydı göstererek kambiyo senedini kabul etmemesi mümkün değildir. Senede karşı senetle ispat kuralı söz konusudur. İmzası ikrar edilmiş bir senede mukabil, karşı tarafın imzasını kabul ettiği bir yazılı belge sunularak teminat vasfı ispat edilebilir. Öte yandan davacı taraf bonoların teminat aracıyla verildiğinin ispatı için açıkça karşı tarafın defterlerine de dayanmış değildir. Yani davacı ne dava dilekçesinde ne de istinaf dilekçesinde senetlerin teminat senedi olduğunun defterlerde kayıtlı olduğunu söylememiştir. Genel cari hesap ilişkisi ve teşhir ürünlerinin statüsü kapsamında diğer deliller yanında defter deliline de başvurulmuştur. Esasen davacı taraf delillerini gösterirken hangi delilin neyi ispat edeceğini de açıklamalıdır. Aksi halde davacının söylemediği bir şeyi söylemiş gibi farz ederek, taraflarca getirilme ilkesini ihlal edecek biçimde delil toplanmış olacaktır. Dikkat edilirse mahkememizin red kararında senetlerin teminat vasfının ancak yazılı delille ispat edileceği gerekçesi ortaya konmuştur. Davacı buna karşı istinaf yoluna başvururken “defter incelemesi yapılsaydı teminat vasfını ispat edecektik” dememiş, bilakis “defter incelemesi yapılmadan, cari hesap belirlenmeden” ifadelerine yer vermiştir. Yani davacı taraf teminat vasfını defter deliliyle ispat edeceğini açıkça bildirmiş değildir. Kaldı ki defter delilinin ispat gücü de yoktur. Senede karşı senetle ispat kuralı geçerlidir. Cari hesap borcunun miktarı asla kambiyo senedinin ispat ettiği alacağı ortadan kaldırmaz.
Kaldı ki davacı dahi dava dilekçesinde “müvekkile senet vadesinden önce cari hesap tamamlanacak ve karşılıksız kalan senetlerin iade edileceği güvencesi verilir” ifadesine yer vermiştir. Bu ifade cari hesap ödenirse senetler geri verilecek demektir ki, senetlerin bir borca karşılık alındığı gerçeğine uygundur. Bir bononun, para borcunun teminatı olarak verilmesi bononun tabiatına aykırıdır. “Benim para borcum var, şu vadede ödeyeceğim, ödeyeceğimin teminatı olarak bono vereyim, borcumu ödersem teminatımı (bonomu) geri verirsin” demek abestir. Borç vadesinde ödenmezse ve bono takibe konu edilirse “bu senedi teminat vermiştim, teminat senedi icraya konulamaz” savunması yapmak kabul edilemez. Zira bono zaten borcun ödenmesi sözünü güçlendirmek ve sözü ispat etmek için verilir.
Tüm bu anlatımlara rağmen kaldırma kararı kesin olduğu için bu çerçevede işlem yapılmış ve taraf defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir. Öncelikle davacı defterleri talimat yoluyla incelenmiş, 08.01.2020 tarihli raporda davacının kendi kayıtlarına göre bonoların verilmesinden sonra dahi 117.349,54.TL borçlu olduğu, davacı kayıtlarında bonoların teminat amacıyla verildiğine dair kayıt bulunmadığı, bilakis bonoların deftere cari hesap borcunu azaltacak şekilde işlendiği, bonoların tanzim tarihinde davacı kayıtlarına intikal eden nakit para bulunmadığı, tüm süreçte davacı tarafından 59.970,23.TL fazla ödeme yapıldığı ancak ödemelerin 60.000.TL’lik kısmının dava açıldıktan sonra gerçekleştiği açıklanmıştır.
Dikkat edilirse davacının kendi defter kaydı kendi iddiasının aleyhine kayıt içermektedir. Bonolar teminat olarak verilmiş olsaydı cari hesap borcunu azaltacak şekilde deftere işlenmezdi. Davacı açıkça bonoları ödeme uğruna vermiştir. Artık davalı tarafın defterlerini incelemeye gerek kalmamıştır. Zira eldeki dava sadece bonoların bedelsizliğine ve teminat bonosu olduğuna ilişkindir. Cari hesap alacağına ve bunun miktarına ilişkin değildir. Üstelik dikkat edilirse davacı taraf hem dava konusu bonoları ödememiş, hem de defterine ödeme gibi kayıt yaparak cari hesap borcunu azaltacak kayıt yapmıştır. Yani davacının hem dava açıldığında hem de halen borçlu olduğu kesindir.
İstinaf mahkemesinin kaldırma kararında gösterilen eksik inceleme de tamamlandığına ve önceki gerekçeyi değiştirecek bir olguya rastlanmadığına istinaden aşağıda önceki red gerekçesi tekrar edilmiştir.
Derdest dava kambiyo takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. Ancak olumsuz tespit istenen kambiyo senetlerinden tamamı henüz takibe konulmamıştır. Bu nedenle kısmen takipten önce açılan menfi tespit davasının varlığından söz etmek gerekir. Kural olarak ispat külfeti davacı taraf üzerindedir. Ortada imzası inkar edilmeyen bonolar bulunduğuna göre davacının aynı kıymette yazılı belgeler yahut kesin delillerle davasını ispat etmesi gerekir.
Davacının iddialarını iki ayrı başlık altında ele almakta yarar vardır. Bunlardan birincisi cari hesap şeklinde işleyen açık hesap ilişkisinde henüz hesap kapatılmadan önce satıcı tarafa verilen bonoların ödeme amacıyla değil teminat amacıyla verildiği iddiasıdır. İkincisi de cari hesaptan satıcı tarafın iddia ettiği miktarda borçlu olmadıklarına ilişkindir. Özellikle ilişkinin başında satıcı tarafça davacı bayiye teslim edilen teşhir ürünlerinin geri alım taahüdü ile verilmesi sebebiyle teşhir ürünlerinin geri alınarak bedelinin açık hesap borcundan tenzili gerektiği ileri sürülmüştür.
Mahkememizce yapılan değerlendirmede bu iki iddia ayrı ayrı ele alınmıştır. Öncelikle davacı tarafın teşhir ürünü mallarla ilgili iddiası tartışılmış, davalı satıcının bunları geri almasını gerektirir hukuki bir zorunluluk bulunmamıştır. Taraflar arasındaki ilişkinin işleyişini açıklamakta yarar vardır. Davalı taraf büro mobilyaları üretim ve pazarlaması yapan bir şirkettir. Davacı taraf ise bu mobilyaların Ankara’da perakende biçimde pazarlamasını ve satışını yapan bayi durumundadır. Herkesçe malum olan işleyişe göre bu tür mobilyalar daha çok müşterilerin teşhirdeki numune ürün ve mobilyaları inceleyerek seçip beğenmesinden sonra sipariş verilmekte bu sipariş bayi tarafından üretici firmaya iletilmekte, üretici firmada belli bir süre içinde mobilyaları imal edip satıcıya (bayiye) veya onun göstereceği yere teslim etmektedir. Bu durum bayi iş yerinde sürekli biçimde teşhir için numune mal bulunmasını gerektirmektedir. Genel olarak bayi ve üretici arasında her seferinde bir satış sözleşmesi yapılmış olur. Yani bayi sipariş verdiği ürünleri satın alır, istediği kişiye belli şartlar çerçevesinde satar. Üretici ile son alıcı arasında doğrudan bağlantı yoktur. Bu tür satışların bir yöntemi de konsinye satış denilen satış yöntemidir. Bu yöntemde bayi malı almaz, sadece müşteriden sipariş alıp üreticiye iletir. Üretici de malı son alıcıya yahut son alıcıya iletilmek üzere bayie teslim eder. Bu tür ilişkilerde satışa konu edimlerin mülkiyeti bayie geçmez. Konsiyne satış daha çok başkası namına satış anlamına gelir. Somut olayda konsinye usulü satış yapıldığına dair herhangi bir veri yoktur. Bu durumda ister teşhir için ister satış için bayiye gönderilmiş olsun, üreticinin bayiye verdiği tüm malların mülkiyeti bayie geçecektir. Bunun aksi ancak bir yazılı delille ispatlanabilir. Taraflar arasında buna ilişki bir yazılı sözleşme yoktur. Davacı bu iddiasını belgeleyecek hiçbir delil sunamamıştır. Teşhir için gönderilen malların mülkiyetinin bayie geçmesinin en önemli sonuçlarından birisi de bayiin isterse isterse teşhirdeki ürünleri son kullanıcılara satma hakkı bulunmasıdır.
Somut ilişkide davacı taraf teşhir ürünlerinin geri alım taahhüdü ile teslim edildiğine diar bir belge sunamadığı gibi dosya kapsamındaki veriler bu iddiasını destekler mahiyette değildir. Davalı tarafın sunduğu faturalar incelendiğinde teşhir ürünlerinin %50 – %60 bandını geçen bir iskonto ile gönderildiği görülmektedir. Gönderilen ürünler ve faturaları taraf defterlerine işlenmiş, cari hesaba borç ve alacak kaydedilmiştir.
Davacının bir iddiası da ipotek ve teminat mektubu baskısı altında verdiği bonoların teminat bonosu olduğu iddiasıdır. Bu iddianın da açık bir biçimde yazılı delille ispatı gerektiği konusunda tereddüt yoktur. Ne bonolar verilirken ne de ayrı bir sözleşme ile bonoların teminat için verildiğine dair kayıt yoktur. Hayatın olağan akışına göre cari hesaptan borçlu olan taraf senet verdiğinde ödeme için vermiş kabul edilir. Ödeme yaptığında hem senedini geri alır hem de cari hesap borcunu kapatmış olur. Ödeme yapıldığında iade edilmek üzere senet verilmesi demek bu senedin teminat amacıyla verilmiş olması demek değildir. Alacaklı tarafın kambiyo senedinin vasfından kaynaklanan teminat gücünden yararlanmış olması zaten işin tabiatı gereğidir. Dikkat edilirse davacı taraf cari hesaptan borcu olmadığını söylememektedir. Teşhir ürünlerinin iadesi yapılınca borcunun daha az olacağını iddia etmekte, net bir biçimde borcunun ne kadar kaldığını yahut kalacağını beyan etmemektedir. Bu durum da bonoların temsil ettiği borcun gerçekte mevcut olduğunu göstermeye yeter. Davacı tacir olduğuna göre ve tüm alım-satımları defterde kayıtlı olduğuna göre bono verirken ne kadar borcu olduğunu bilerek hareket etmiş olmalıdır. Kısaca özetlemek gerekirse kambiyo senedinin vasfına ve olağan hayat akışına göre kambiyo senetleri mevcut bir borcun belirli bir vadede itfası amacıyla verilmiş olması asıldır. Bunun aksi ancak yazılı delillerle veya kesin delillerle ispatlanabilir.
Davacı taraf senet üzerindeki ihdas sebebine dayanarak ispat külfetinin yer değiştirdiğini ileri sürmüşse de bu iddiaya haklılık vermek mümkün değildir. Dikkat edilirse davacı taraf bonoları kendisi tanzim ederek Ankara’dan İstanbul’a göndermiştir. Hatta bir bononun yanlış gönderildiği iddiası üzerine eskisinin iptal edilip yeni bir bono gönderildiği de anlatılmaktadır. Buna göre bonoları düzenleyen doğrudan davacının kendisidir. Daha sonra bunu gerekçe göstererek ispat külfetinin yer değiştirdiğini işaret etmek haklı sayılamaz. Üstelik bononun hangi amaçla verildiğine dair anlatımlara bakıldığında malen yahut naklen kaydının senedin geçerliliğine doğrudan tesir etmeyeceği gayet açıktır. Senedin hangi amaçla verildiği bellidir. Aksi ancak yazılı delille ispatlanır.
Somut olayda bayilik sözleşmesinin feshinde haklılık yahut haksızlık üzerinde durmayı gerektirici bir yön yoktur. Bu sebeple davalı tarafın sözleşmenin sona erdirilmesine ilişkin hareketlerindeki hukuka uygunluğa ilişkin araştırma yapılmamıştır.
Yukarıda açıklandığı üzere kambiyo senedinden kaynaklanan menfi tespit davasında bir kısım bonolar yönünden takipten önce dava açılmış ve bunların tamamı yönünden ihtiyati tedbir uygulanmamıştır. Sadece Ankara 4. İcra Dairesinin 2017/9932 esas sayılı dosyası ile yapılan toplam 128.872 TL’lik takibe yönelik tedbir uygulanmıştır. Bu sebeple yalnızca bu miktar üzerinden icra inkar tazminatına hükmetmek için gerekli şartların oluştuğu kabul edilmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;

Davanın reddine,
Davacının açtığı menfi tespit davasının alacağın tahsilini geciktirmeye yönelik olduğu değerlendirilerek davacının tedbir sebebiyle ödenmeyen 128.872-TL’nin %20’si oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesine,
Alınması gereken 54,40 TL harcın, peşin yatırılan 5.616,31-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 5.561,91-TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı vekili lehine takdir edilen 31.472-TL ücreti-i vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davalı tarafça yapılan 134,90-TL posta giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Kesinleşme süreci tamamlanana kadar masraf avanslarının kullanılabileceği nazara alınarak kararın kesinleşmesinden sonra yazı işlerince yapılacak hesaba göre artan avansların yatıran tarafa iadesine dair gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize iletilecek bir dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzüne karşı açıkça okundu, anlatıldı. 20/05/2020

İş bu kararın gerekçesi 20/05/2020 tarihinde yazılmıştır.

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır