Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C. BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR
ESAS NO : 2019/301
KARAR NO : 2019/824
BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : … …
KATİP : … …
DAVACI : … – T.C. N:…
…
VEKİLİ : Av. … – Uludağ Yolu Çekirge Mah. Goncagül Sk. 22/C Osmangazi/ BURSA
DAVALI : … TURİZM TEKSTİL SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
VEKİLİ : Av. … – Nalbantoğlu Mah.Taşkapı Sk. Koruyucu Apt. B/Blk.No:6/4 Osmangazi/ BURSA
DAVA : Tespit
DAVA TARİHİ : 08/03/2016
KARAR TARİHİ : 03/07/2019
Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21/09/2016 tarih ve 2016 /308 – 2016/901 E. K. sayılı kararı, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 29/11/2016 tarih ve 2017/495 – 2019/56 E. K. sayılı bozma ilamı gereğince bozulmakla Mahkememizin 2019/301 esasına kaydı yapılmış ve muhakemeye devam edilmiştir. Bu muhakeme esnasında;
DAVACININ TALEBİ : Davacı vekili dava dilekçesinde davalı şirketin 99,5 payı … …’na ait olup, 17/06/2011 tarihli genel kurul kararına göre yönetim kurulunun … …, . … ve …. …’ndan oluştuğu, müvekkilimin de davalı şirkette pay sahibi olduğunu, şirketin yönetim kurulu başkanı … …’nun demans hastası olup, bu dönemde yönetim kurulu başkanlık görevi sürerken 20/11/2013 tarihinde yönetim kurulu 2 kişi ile toplanarak, 12/12/2013 tarihinde genel kurul yapılmasına karar verdiğini, 12/12/2013 tarihinde genel kurul yapılıp yönetim kurulu üyeliklerine .. …, … … ve …’nün seçildiğini, 12/12/2013 tarihli genel kurulun ticaret sicil kaydının Tİcaret Sicil Müdürlüğü tarafından resen silindiğini, daha sonra yeniden 2 kişilik yönetim kurulu kararıyla genel kurul çağrısı yapılarak 10/04/2014 tarihinde genel kurul yapılarak, yönetim kurulu üyeliklerinin seçiminin yapıldığını, … …’nun daha sonra 30/03/2014 tarihinde vefat ettiğini, bu tarihe kadar yapılan yönetim kurulu toplantılarının ve alınan kararların usulsüz ve geçersiz olduğundan, butlanının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DAVALININ CEVABI : Davalı taraf ise, davanın reddini savunmakta, şirketin yapılan genel kurullarında seçilmiş yönetim kurulu ile temsil edildiğini, … …’nun yönetim kurulu başkanı olduğu dönemde yönetim kurulu toplantılarına katılmaması nedeniyle alınan kararların ölümünden 2 yıl sonra iptalinin istenmesi hakkın kötüye kullanılması olduğunu ve iyi niyetle bağdaşmadığından, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
DELİLLER ve GEREKÇE: Yukarıda özetlenen dava sebebiyle mahkememizde yapılan yargılama sonucunda 21/09/2016 gün ve 2016/308 – 901 E. K. Sayılı kararla davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı istinaf yoluna başvurulduğundan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 29/11/2016 gün ve 2016/11 – 11 E. K. Saylı kararıyla istinaf talebi reddedilmiştir. Davacı taraf bu karara karşı da temyiz yoluna başvurmuş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından incelenen kararlar 07/01/2019 gün ve 2017/495 E. 2019/56 K sayılı ilamla bozulmuştur.
Bozma gerekçesinde “… muris … …’nun fiil ehliyeti bulunmadığının tespiti, yönetim kurulu kararlarının geçerliliğini etkileyecektir. .. murisin tedavi gördüğü hastahaneden tedavi dosyası da getirtilmek ve ceza dosyasındaki Adli Tıp raporu beklenmek suretiyle yaptırılacak inceleme neticesinde, anılan hastalık nedeniyle yönetim kurulu karar tarihinde hak ve fiil ehliyetini kaybettiğinin tespiti, dava konusu yönetim kurulu kararlarının geçersizliği sonucunu da doğurabilecektir. Tüm bu nedenlerle, Davacı tarafça, murisin fiil ehliyetinin yokluğu hususunda ceza soruşturması kapsamında Adli Tıp Kurumu incelemesi yapıldığı ve Adli Tıp Kurumu raporunun beklenmesi gerektiği ileri sürüldüğü halde, mahkemece bu husustaki davacı delilleri toplanmaksızın dosyada mevcut reçete ve raporların dikkate alınması suretiyle sonuca gidilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” görüşüne yer verilmiştir.
Bozma sonrasında mahkememizce yapılan değerlendirmede önceki kararın usul ve yasaya uygun olduğu, bozma ilamındaki gerekçeler ilkesel olarak doğru olsa da eldeki dava yönünden sonuca müessir olmadığı kabul edilerek önceki kararda direnilmesi uygun bulunmuştur. Aşağıda önce direnme gerekçesi belirtilecek, akabinde önceki kararın gerekçesi özet olarak tekrar edilecektir.
Mahkememizi önceki kararda direnmeye iten en önemli sebep, mahkememiz kararının temelde bir dava şartının gerçekleşmediğinin belirlenmesine yönelik olmasıdır. Gerekçede ağrılıklı olarak genel kurulun toplanmasına ilişkin yönetim kurulu kararlarının iptalinin istenemeyeceği tartışılmış ise de yönetim kurulu kararı üzerine toplanan genel kurul toplantısına ve bu toplantıda alınan kararlara yönelik iptal davası açılmış olmakla artık yönetim kurulu kararına karşı iptal-butlan-yokluk davası açmakta hukuki yarar bulunmadığı açıkça zikredilmiştir.
Daha açık bir ifade ile eldeki davada hukuki yarar yoktur. Hukuki yarar dava şartıdır ve hem resen hem de öncelikli olarak değerlendirmeye alınır. Mahkememizin önceki kararında bu husus açıkça zikredilmesine rağmen bozma ilamında bu usuli sebep dikkate alınmadan esasa ilişkin bozma gerekçeleri ortaya konmuştur. Yönetim kurulu başkanının temyiz kudretinin mevcut olup olmadığı davanın esasına ve esasın ispatına ilişkin bir meseledir. Öncelikle usuli sebepler elenmeden, esasa girmenin şartlarının tahakkuk edip etmediği tartışılmadan, esasa ilişkin bir eksiklikten bahsetmek doğru olmaz.
Hem mahkememiz gerekçesinde hem de İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi kararında usulüne uygun olsun olmasın bir çağrı üzerine toplanan genel kurul kararlarına karşı dava açılabileceği ve çağrının usulsüz olduğunun ileri sürülebileceği açıklanmıştır. O halde genel kurul toplanmasına sebep teşkil eden yönetim kurulu kararının iptalinde-yokluğunun tespitinde hiç bir hukuki yarar yoktur. Yok hükmünde olduğunun tespiti istenen yönetim kurulu kararı tek başına hiçbir ortağın hakkını ihlal eder mahiyette değildir. Ancak genel kurul bir şekilde toplanırsa bu kararlara karşı dava açılabilir. Nitekim genel kurul toplantısına karşı dava açılmıştır.
Özetle mahkememizin kararı T.T.K. 391’inci maddesinde yazılı şartların gerçekleşmediği ve bu davayı açmakta hukuki yarar bulunmadığına dayalıdır. Temyiz mahkemesinin dava şartını hiç incelemeden, yani bozulan mahkeme kararının gerekçe ve sebeplerine hiç temas etmeden doğrudan esasa girmesi, esasa ilişkin bir sebebi bozma konusu yapması doğru değildir. Bir bozma yapılacaksa öncelikle bu yönetim kurulu kararının T.T.K. 391’in maddesinde sayılan nitelikte bir karar olduğu ve davacının dava açmakta hukuki yararı bulunduğu ortaya konulmalıdır. Bozma ilamının zımnen böyle demek istediği düşünülemez. Bozma varsa temyiz sebepleri ve mahkeme gerekçeleri çerçevesinde değerlendirme yapılmış olması gerekir.
Genel kurul çağrısız da toplanabilir. Genel kurula katılan üyeler daha sonra bunu bahane edip dava da açamaz. Genel kurulun toplanması kural olarak sağlıklı bir işleyişe işaret eder ve tüm ortakların yararına olur. Şirketin organları seçilir, mali durum tartışılır, görüş ve öneriler dinlenir. Bir iptal veya butlan sebebi varsa ancak usulsüz çağrıya karşı değil, usulsuz çağrı üzerine alınan kararlara karşı açılır.
Sonuç itibariyle davada hukuki yarar bulunmadığı mahkememiz gerekçesinde açıkça zikredildiği halde bozma ilamında hukuki yararın varlığına hiç temas edilmemiş olması, iptali istenen kararların T.T.K. 391’inci madde kapsamına gireceğinin hiç tartışılmaması, doğrudan ispata ve esasa ilişkin bozma yapılması karşısında önceki kararda direnilmesi uygun görülmüştür.
Öte yandan davacı hem genel kurulun toplanmasına esas teşkil eden yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespitini istemekte, hem de o davanın sonucunun beklenmesini istemektedir ki bu çelişkilidir. Genel kurul kararları iptal edilirse yönetim kurulu kararının iptaline gerek kalmayacaktır.
Dava, Anonim Şirketlerde yönetim kurulu kararlarının iptaline ilişkindir. (TTK. m.391)
Davacı pay sahibi 20/11/2013 tarihinde yapılan anonim şirketin yönetim kurulu toplantısının 2 üyeyle toplandığını, diğer üyenin temyiz gücünü kaybettiğini, bu nedenle yönetim kurulu toplantısının geçersiz olduğunu, iptali gerektiğini ileri sürmüştür.
TTK.nun 390.maddesine göre yönetim kurulu üye tamsayısının çoğunluğu ile toplanır. 3 kişilik yönetim kurulunda toplantı çoğunluğu 2 kişidir. Yeni yasal düzenleme ve yargı kararlarına göre süresi dolan yönetim kurulu bile genel kurula çağrı yapabilir, bu konuda toplanarak karar verebilir. Yönetim kurulu, üye tamsayısının çoğunluğu ile toplanıp katılanların çoğunluğu ile karar verir. 3 kişilik yönetim kurulunun 2 kişi ile toplanıp 2 kişinin oyu ile yönetim kurulu kararı alması geçerlidir.
Kural olarak; yönetim kurulu kararları aleyhine iptal davası açılamaz. Ancak TTK.nun 391.maddesinde sınırlı olarak sayılan hususlarda karar alınmış ise, bu kararlar batıldır.
TTK.nun 391.maddesinde batıl olduğu bildirilen kararlar şunlardır;
1-Eşit işlem ilkesine aykırı kararlar,
2-Anonim şirketin temel yapısına uymayan veya sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen kararlar,
3-Pay sahiplerinin özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden veya bunların kullanılmasını kısıtlayan ya da güçleştiren kararlar,
4-Diğer organların devredilmez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin kararlardır.
İptali istenen 20/11/2013 tarihli yönetim kurulu kararı şirketin genel kurulunun toplanmasına ilişkindir. Anonim şirketlerde, şirketlerin genel kurulunun toplanması ve zorunlu organların seçilmesi yasal bir zorunluluktur. Anonim şirketlerde, genel kurulun toplanmaması yasaya aykırıdır.
Bu bağlamda TTK.nun 391.maddesi incelendiğinde; şirketin genel kurulunun yapılması için alınan yönetim kurulu kararı TTK.nun 391.maddesinde sayılan kararlardan hiçbirisine girmemektedir. Kaldı ki; şirketin genel kurulunun toplanması tüm paydaşların yararınadır. Genel kurul toplantısı yapılmasına karar verilmesi hiçbir ortağın aleyhine olarak yorumlanamaz. Bu nedenle şirketin genel kurulunun toplanmasına dair alınan yönetim kurulu kararı TTK.nun 391.maddesi gereğince batıl kararlardan olmadığından, iptali istenemez.
Davacı vekili, dava konusu yapılan yönetim kurulu kararı gereğince 12/12/2013 tarihinde toplanan genel kurul kararları aleyhine Bursa 2.Asliye Ticaret Mahkemesinde 2016/1208 esas sayılı genel kurul kararının iptali davasının açıldığını, bu davanın bekletici sorun yapılmasını talep etmiş ise de, davacı 12/12/2013 tarihinde yapılan genel kurulunda müvekkilinin alınan kararlarda zarara uğradığını düşündüğüne göre, bu konuda iptal davası açmakla yasal hakkını kullanmış olup, genel kurulun toplanması konusunda alınan yönetim kurulu kararının iptali davasında bu davanın bekletici sorun yapılmasında hiçbir hukuki yarar bulunmadığından, talebinin reddine karar verilmiştir.
Sonuç olarak; TTK.nun düzenlemesine göre kural olarak yönetim kurulu kararlarına aleyhine iptal davası açılamayacağı, ancak TTK.nun 391.md öngörülen yönetim kurulu kararlarının batıl kararlar olduğu, dava konusu yapılan genel kurulun toplanmasına ilişkin 20/11/2013 tarihli kararın TTK.nun 391.maddede sayılan kararlardan olmadığından, davanın reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 07/01/2019 gün ve 2017/495 esas sayılı bozma ilamına karşı mahkememizin 21/09/2016 gün ve 2016/308-901 E-K sayılı kararında direnilmesine,
Davanın reddine,
Alınması gereken 44,40-TL harca peşin yatırılan 29,20 TL harcın mahsubu 15,20 TL harcın davacıya tamamlattırılmasına,
Davalı vekili lehine takdir edilen 2.725-TL ücret-i vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davacı tarafça yapılan muhakeme masrafının kendi üzerinde bırakılmasına,
Kesinleşme süreci tamamlanana kadar masraf avanslarının kullanılabileceği nazara alınarak kararın kesinleşmesinden sonra yazı işlerince yapılacak hesaba göre artan avansların yatıran tarafa iadesine dair gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize iletilecek bir dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen karar taraf vekillerinin yüzüne karşı karar verildi, açıkça okundu, anlatıldı.,. 03/07/2019
İş bu kararın gerekçesi 03/07/2019 tarihinde yazılmıştır.
Başkan …
Üye …
Üye …
Katip …