Emsal Mahkeme Kararı Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/240 E. 2019/31 K. 14.01.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2018/240
KARAR NO : 2019/31

HAKİM : … …
KATİP : … …

DAVACI : … – T.C. N….
VEKİLİ : Av. … –

DAVALI : …….. KUMAŞ DÖŞEME MAL. SAN VE TİC. LTD.ŞTİ.

VEKİLİ : Av. … –

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 16/02/2018
KARAR TARİHİ : 14/01/2019
Mahkememizde görülen davanın açık yargılamasında,
DAVACININ TALEBİ : Davacı taraf dava dilekçesinde, Bursa 12. İcra Müdürlüğünün 2014/9041 ve 20. İcra Müdürlüğünün 2013/9412 sayılı dosyaları ile takibe konulan üç ayrı çekteki ciro imzasının davacıya ait olmadığını, bu sebeple çeklerden dolayı borcu bulunmadığını, sahtecilik yoluyla ciro imzası düzenlendiğini, takipten sonra haciz baskısı altında verdikleri beyanın geçersiz olduğunu, ciro imzasının huzurda atıldığını teyit etmeyen davalının takipte köyü niyetli olduğunu ileri sürerek adı geçen icra dosyaları ile takibe konulan Bank Asya Düzce Şubesine ait 30/10/2013 keşide tarihli 6.500 TL bedelli, 11/03/2013 tarihli 10.000 TL bedelli ve 15/10/2013 tarihli 5.000 TL bedelli çeklerle bağlantılı takiplerden dolayı borçlu olmadıklarının tespitine, kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmektedir.
DAVALININ CEVABI : Davalı taraf davanın reddi gerektiğini savunmuş, icra takiplerinden sonra haciz sırasında davacının borcu kabul edip bir ödeme planı verdiğini, haciz baskısı altında olmadığını, davanın kötü niyetle açıldığını, sahtecilik iddiasının doğru olmadığını, çeklerdeki imzaların davacıya ait olduğunun bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkacağını ileri sürmüştür.
DELİLLER ve GEREKÇE: Derdest dava, kambiyo takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. Kural olarak ispat külfeti davacı taraf üzerindedir. Davacı taraf çeklerdeki ciro imzasının kendisine ait olmadığını veya kendi onay ve rızası dışında işlem yapıldığını ispat etmelidir.
Somut olayda imza inkarı söz konusu olduğundan öncelikle imza incelemesi yapılması yerleşik bir usul ve ispat vasıtası olarak kabul edilir. Ancak unutmamak gerekir ki her imza inkarında grafolojik açıdan rapor alınması gerekmez. Öncelikle iddia sahibinin imza inkarı makul ve inandırıcı olmalıdır. Nitekim sahtelik incelemesinin nasıl yapılacağı H.M.K.’nın 211’inci maddesinde açıklanmıştır. Buna göre “Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir:
a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir.
b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.” Görüldüğü gibi hakim sahtelik iddiası karşısında yeterli kanaate ulaşmışsa muhakkak surette bilirkişi incelemesi yaptırması gerekmeden karar verebilir. Elbette gerekçelerini makul biçimde açıklaması gerekir.
Somut olayda davacı tarafın imza inkarı inandırıcı bulunmamıştır. Zira davacı taraf başlangıçta soyut biçimde imza inkarı ile yetinmiş, keşideci ile arasında irtibata dair açık bir beyanda bulunmamıştır. Bu durumda çekin kendi lehine düzenlendiğini açıkça inkar etmeyen birinin çekin elinden nasıl çıktığını da açıklaması gerekir. Bu sebeple davacı tarafa süre verilmiş, davacı taraf bu kez açıkça çekin lehdarı da olmadığını beyan etmiştir. Bu durumda kötüniyetli kişilerin (ki doğal olarak bu kapsama çekin keşidecisi de girecektir) elbirliği halinde aslında olmayan bir borcu temsil etmek üzere davacıyı alacaklı göstererek çek düzenlediği, sonra da sahte bir ciro ile davalıya teslim ettiği kabul edilmelidir. Bu senaryoya göre davalı şirket ile dava dışı keşideci birlikte hareket ediyor olmalıdır. Zira davacı lehdar olup davalı ile arada başka ciro yoktur. Bu ihtimal esas alınarak yani davacının gerçekte lehdar olmama hali de düşünülerek savcılık tarafından başlatılan soruşturma dosyası celp edilerek incelenmiştir.
Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 2018/17808 sayılı soruşturma dosyasında çeklerin fotokopileri mevcuttur. Bu bilgilerden davacının sadece adı ve imzası değil işlettiği firmanın kaşesi de mevcuttur. Davacı taraf bu kaşenin kendilerine ait olmadığını iddia etmemiş, kaşenin nasıl ele geçirildiğini de açıklamamıştır. Soruşturma sırasında keşidecinin ifadesi alınmış, keşideci Burhan Karaca çeki davacı lehine düzenleyip verdiği beyan etmiş, lehdar ile aralarında yedi sene önceye dayanan ve iki sene süren ticari ilişki bulunduğunu, satın alacağı koltuk ve kanepelere karşılık ön ödeme amacıyla verdiğini, malları teslim alamadığını, çekleri davacı ve oğluna teslim ettiğini, davacının neden böyle beyan verdiğini anlamadığını söylemiştir.
Aynı soruşturmada beyanı alınan davalı şirket yetkilisi de çeklerin kargo yoluyla geldiğini, davacı ile aralarında cari hesap alacağı bulunduğunu belirtmiştir. Ticari ilişkiye ait hesap dökümleri ve fatura örnekleri de mevcuttur. Davacının soruşturmada alınan ifadesi de bir mobilya imalatı yapan firma işlettiği ve burayı amcasının oğluna devrettiği yolundadır. Dava dışı keşideci ile ticari ilişkisini ikrar etmiş ama çek keşide tarihlerinde dükkanı devrettiğini ileri sürmüştür.
Öte yandan davacının haciz sırasında borcu ikrar ettiği ve ödeme taahhüdünde bulunduğu da ortadadır. Davacı haciz sırasında çek tazminatı da dahil olmak üzere borcu kabul etmiştir. Davacının iddiası olağan hayat akışına uygun olmadığından inandırıcı bulunmamış, imza inkarı ciddiye alınmamıştır. Güvene dayalı biçimde çeki kargoyla gönderdiği de kabul edilirse imza sahteliği iddiasının önceden kurgulandığı bile düşünülebilir. Keşideci ile davalı arasında hiçbir ilişki tespit edilemediğine ve birlikte hareket ettiklerine dair delil olmadığına göre keşidecinin kendini de borç altına sokan bir senet düzenlemesi makul değildir. Tüm bu sebeplerle davanın reddi gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın reddine,
Alınması gereken 35,90-TL harcın peşin harçtan mahsubu ile fazla alınan 348,57.TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Davalı vekili lehine takdir edilen 2.702-TL ücret-i vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davacı tarafça yapılan muhakeme masrafının kendi üzerinde bırakılmasına,
Kesinleşme süreci tamamlanana kadar masraf avanslarının kullanılabileceği nazara alınarak kararın kesinleşmesinden sonra yazı işlerince yapılacak hesaba göre artan avansların yatıran tarafa iadesine dair kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize iletilecek bir dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzlerine karşı açıkça okunup anlatıldı. 14/01/2019

İş bu kararın gerekçesi 24/01/2019 tarihinde yazılmıştır.

Katip …

Hakim …