Emsal Mahkeme Kararı Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1461 E. 2019/372 K. 28.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2018/1461 Esas – 2019/372
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2018/1461
KARAR NO : 2019/372

HAKİM :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ : AV.

DAVALILAR :

DAVA : Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin)
DAVA TARİHİ : 31/10/2018
KARAR TARİHİ : 28/03/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 02/05/2018
Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili beyanlarında özetle ; Uludağ Vergi Dairesi Müdürlüğünün 733 043 99 35 vergi kimlik numaralı mükellefi … Demir Çelik Metal Hurda Plastik İnşaat Oto İthalat İhracat San. Tic. Ltd. Şti’nin 2016-2017 yılı hesaplarının Vergi Müfettiş Yardımcısı … tarafından incelenmesi sonucunda 24/12/2017 tarih ve 2017/A-8035/17 sayılı Vergi Tekniği Raporu düzenlendiğini, raporun 2.13. Bölümünde … nezdinde düzenlenen ifade tutanağına göre … Demir Çelik Metal Hurda Plastik İnşaat Oto İthalat İhracat San. Tic. Ltd. Şti’nin hem mal alışlarında hem de mal satışlarında müşterilerle iletişime kendisinin geçtiğini, karı yarı yarıya paylaştıklarını, işlerin tamamanı kendisinin yürüttüğünü, …’yi daha öncesinden tanıdığını, Aralık 2016 döneminde şirketi kurmaya karar verdiklerini, Haziran 2017 tarihinde hem firma hem özel esaslara girdiği için hem de alacaklarını zamanında alamadığı için Haziran 2017 tarihi itibariyle ticari mal alış-satışlarını durdurduğunu ifade ve beyan ettiğini, raporun 2.10.bölümünde mükellef kurumun mal satışında bulunduğu firmalara yapılan karşıtların sonucunda; Dosa Madeni Eşya Plastik Mob. Kim. Mad. Ve Boya ve San. Ve Tic. Ltd. Şti’nin temsilcisinin verdiği ifade de firma yetkilisi olarak …’u tanıdıklarını, malları …’tan aldıklarını, firmanın muhasebecisi …’ün verdiği ifadesinde; firmanın kuruluş aşamasında firmanın kanuni temsilcisi vekili …’nin iş ve işlemleri yürütecek kişinin … olduğunu söylemesi üzerine kendisinin firmanın iş ve işlemleri ile alakalı … ile muhattap olduğunu beyan ettiğini, sonuç olarak 34052335926 TC kimlik numaralı …’un … Demir Çelik Metal Hurda Plastik İnşaat Oto İthalat İhracat San. Tic. Ltd. Şti’ni … ile beraber kurdukları ve 09/12/2016 tarihinden itibaren sahte belge düzenleme fiiline iştirak ettiği kanaatine varıldığını, öncelikle davalıların taşınır ve taşınmaz malları ile üçüncü kişilerdeki ve bankalardaki hak ve alacaklarının üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi bakımından karar kesinleşinceye kadar ihtiyati tedbir konulmasına, davalılar … ve …’un diğer davalı … Demir Çelik Metal Hurda Plastik İnşaat Oto İthalat İhracat San. Tic. Ltd. Şti’nin gizli ortakları olduklarının tespitini talep etmişlerdir.
Delillerin değerlendirilmesi ve gerekçe:
Dava H.M.K.’nın 106. maddesi çerçevesinde açılmış bir tespit davasıdır.
Dilekçeler aşaması tamamlanmış ve duruşma günü taraflara tebliğ edilmiştir.
HMK’nın 106.maddesinin ikinci fıkrasında tespit açılmasında hukuki yararbulunması gerektiği hükme bağlanmıştır, bu nedenle öncelikle hukuki yararın varlığını belirlemek gerekir.
Kural olarak limited şirketlerde ortaklar sermaye taahhüt borçlarını ödemiş iseler, kamu borçları hariç olmak üzere şirket borçlarından şahsen sorumlu değildir. Ancak ortağın sermaye borcu varsa, sermaye borcu tutarı kadar şirkete borçlu olduğu kabul edilir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 573. maddesinde bu husus açıkça belirtilmiştir. Kanunun 587. Maddesinde ise tescil ve ilan hükümlerine yer verilmiştir. Buna göre şirketin ortaklarının kimler olduğu ve sermaye payları da tescil ve ilan olunur. Şirket sözleşmesinde yapılacak değişiklikler de tescil ve ilana tabidir. Kanunun 594. maddesinde şirket pay defterinin tutulacağı, bu deftere ortakların adları, adresleri, esas sermaye pay sayısı, pay payların devri ve itibarî değerlerinin vd. yazılacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun 595’nci maddesi içeriğinden de anlaşılacağı üzere ortaklık payının devri tescil ve ilan edilmese de noter tasdikli devir sözleşmesi ortakların devir işlemine onay vermesi ile hüküm ifade eder. 6102 sayılı yasa ile getirilen yeniliklerden olmak üzere 598. madde ile pay geçişlerinin tescili için de bir hüküm öngörülmüş olup, bu daha çok ortağın iyiniyetli üçüncü kişilerin sicile güveninin sağlanması amaçlanmıştır.
5766 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle limited şirket ortaklarının, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu oldukları hükme bağlanmıştır. Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde de müteselsil sorumluluk söz konusudur. 6183 Sayılı Kanunda yer alan teminat isteme, ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuk ve diğer koruma hükümleri ortak hakkında da uygulanacaktır. Devreden ve devralan ortaklar arasında müteselsil sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı da ortadadır.
Limited şirket ortağının sorumluluğu ortaklık payı ile sıkı sıkıya bağlıdır. Limited şirket ortağı olmayan birinin bu kanunun 35. Maddesi çerçevesinde sorumlu tutulması mümkün değildir. Elbette muvazaalı işlemlerden kaynaklanan başkaca sorumluluk sebepleri mevcut olabilir. Ancak A.A.T.U.H.K. gereği sorumluluk söz konusu olabilmesi için payını devretmiş olsun olmasın bir ortaklık sıfatı mevcut olmalıdır.
Mevcut uygulamalar çerçevesinde limited şirket gizli ortağının hukuki durumu T.B.K. 620. madde kapsamında adi ortaklık olarak kabul edilmektedir. Adi ortağın ortaklığı ise limited şirkete ortaklık değil, ortaklardan biri veya bir kaçı iledir. Başka bir deyişle gizli ortağın koyduğu sermaye payı hangi ortak veya ortakların gerçek sermaye sorumluluğunu azaltıyorsa, gizli ortak ile bunlar arasında bir adi ortaklık var demektir. Yasada limited şirket ortağının kamu borcundan sorumluluğu özel olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemeyi adi ortağa yansıtmak mümkün değildir.
A.A.T.U.H. Kanun çerçevesinde, teşebbüsün muvazaalı olduğu ve hakikatte başkasına aidiyeti hakkında deliller elde edilmişse ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz işlemlerinin yapılması davacı idarenin takdir ve sorumluluğundadır. Kanunun 17/3 maddesinde açıkça yazılı olduğu üzere ihtiyati tahakkuk işlemi için kesinleşmiş bir yargı kararı aranmaz. Yasa “hakikatte başkasına aidiyeti hakkında deliller elde edilmişse” ibaresini kullanarak bir yargı kararına ihtiyaç olmadığını ortaya koyduğu gibi, delillerin değer ve kuvvetini takdir edecek makamın da idarenin kendisi olduğunu zımnen ortaya koymuştur. Üstelik bu hüküm vergi dairesi yetkilileri için emredici niteliktedir. Açılan bu tespit davasının “delil elde etmeye yönelik bir girişim” kabul edilmesi mümkün değildir. Zira mahkemenin vereceği bu tespit kararı aynı zamanda delilleri takdir etmeyi de gerektirecek mahiyettedir. Davacı taraf “teşebbüsün gerçekte başkasına ait olduğuna dair” iddia ortaya koymakla bu yönde yeterli kanaate ulaştığı için dosyada bu davayı açmıştır. Bu nedenle ayrıcı bir tespit kararına ihtiyacı ve bunda hukuki yararı yoktur.
Kanunun 18/3 maddesi de “Bu esasa göre tahakkuk eden vergi ve resimler (…) için derhal ihtiyati haciz tatbik olunur. 17 nci maddenin 3 üncü bendine giren hallerde ihtiyati haciz muvazaalı teşebbüsten vergi ve resim bakımından faydalananların malları hakkında tatbik olunur.” demekle görevin vergi dairesine ait olduğunu belirlemiştir. Vergi Dairesinin bu görevlerini yapması için bir tespit kararına ihtiyacı olmadığı gibi işlem tesisi için böyle bir kararla idare bağlı tutulamaz.
Kanunun 20nci maddesinde yazılı olduğu üzere “haklarında ihtiyati tahakkuk üzerine ihtiyati haciz tatbik olunanlar ihtiyati tahakkuk sebeplerine ve miktarına 15 inci madde gereğince itirazda bulunabilirler.” Mahkemeden istenen tespit kararı aynı zamanda ihtiyati tahakkukun sebebini teşkil edeceğinden, tespit kararına karşı gidilmesi gereken kanun yolu ile Kanunun 15nci maddesinde yazılı kanun yolunun farklılığı sorunlara neden olacaktır.
Ayrıca kural olarak ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati hacizde gizlilik esastır. Asıl sorumluların işlemden haberdar olarak karşı tedbir almalarını engelleyecek biçimde hareket edilmesi gerekir. Bilakis daha işlem yapmadan ilgilileri uyarır gibi tespit davası açılması doğru olmaz. Kanaatimizce davacı idare 6183 Sayılı Kanunun 17 ve 18nci maddelerinin sağladığı imkandan yararlanmak için re’sen harekete geçmesi gerekir. Yapacağı ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati hacze karşı gidilecek yasal yollarla davalıların limited şirketle bağlantıları ve sorumlulukları ispat edilecektir.
Davada ayrıca ihtiyati tedbir istenmiştir. Dava bir eda davası olmadığından tedbir talebini bağımsız bir tedbir talebi olarak değerlendirmek gerekir. Yine tedbir talebini tespit talebiyle bağlantılı kabul etmek mümkün değildir. Burada H.M.K. m: 110′ da tarif edilen “davaların yığılması” söz konusudur. Eldeki dava bir eda davası olmadığından mahkemece tedbir talebi kabul edilse bile H.M.K. m: 397 gereğince iki hafta içinde esas hakkındaki davasını açmak zorundadır. Aksi halde tedbir kendiliğinden kalkacaktır. Tespit davası, esas hakkında dava gibi değerlendirilemez. Zira tespit davası dahi bir eda davasının (yani esas hakkındaki davanın) bir öncüsüdür.
Bu nedenle davacının tedbir talebi yönünden de hukuki yarar bulunmamıştır. Hem tespit davası sürerken iki hafta içinde eda davası açmanın fiilen zor olması hem de yasanın memurlarına yüklediği görev sebebiyle 6183 Sayılı Kanun gereğince ihtiyati haciz tatbik etme imkanının bulunması karşısında mahkememizce tedbir konulmasında hukuki yarar yoktur. Yukarıda açıklandığı üzere davacı taraf tek taraflı bir işlemle ihtiyati tahakkuk yapabilir, davalıların muhtemel borçlarına yetecek biçimde mal varlıklarına ihtiyati haciz de koyabilir. Bunun için mahkemeden alacağı bir karara ihtiyaç yoktur. Dolayısıyla davada hukuki yararı da yoktur. ( Benzer yönde bknz. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 17.06.2016 tarih 2016/2100 E 2016/6849 K) Bu nedenle davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ve nedenlerle;
1-Davanın reddine ,
2-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Kesinleşme süreci tamamlana kadar masraf avanslarının kullanılabileceği nazara alınarak kararın kesinleşmesinden sonra yazı işlerince yapılacak hesaba göre artan avansların yatıran tarafa iadesine,
Dair davacı vekili ile davalıların yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren iki hafta süre
içinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Yargı Yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.28/03/2019

Katip 97016

Hakim 125321