Emsal Mahkeme Kararı Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/918 E. 2020/13 K. 08.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2017/918
KARAR NO : 2020/13

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : …
KATİP : … …

DAVACI : … – … – …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALILAR : 1- … – …- …
2- … – …- …
VEKİLİ : Av. … –

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 12/07/2017
KARAR TARİHİ : 08/01/2020

Mahkememizde görülen davanın açık yargılamasında,
DAVACININ TALEBİ : Davacı vekili dava dilekçesinde davalıların dava dışı … Modsan … Kalıp San. Ve Tİc. Ltd. Şti.nin müdürleri olduğunu, şirketin başlangıçta davacı hissedar tarafından kurulduğu, şirketin son dönemde doğru yönetilmediğini, şirketi zarara uğratacak ve müdürler lehine şahsi menfaat doğuracak işlemler yapıldığını, sebebi belli olmayan yüksek miktarlı krediler kullanılarak şirketin faiz yükü altına sokulduğunu, gereksiz yere borçlandırıldığını, maaşların dahi kredi ile ödendiğini, buna karşılık müdürlerin yüksek miktarda maaş aldıklarını, 6736 sayılı yasadan yararlanılarak birtakım kayıtların düzeltildiğini, bu şekilde yurtdışında bazı firmalara verilmiş avansların karşılıksız biçimde kapatıldığını, idari para cezaları kesilmesine sebep olunduğunu, dava dışı Burflekse ait makina ve ekipmanın haksız biçimde kullanıldığını ileri sürerek davalıların şirketi uğrattığı zarara karşı şimdilik 20.000,00-TL maddi tazminatın davalılardan alınarak, ortağı olunan şirkete ödenmesine karar verilmesini talep etmektedir.
DAVALININ CEVABI : Davalı taraf ise, davanın reddini savunmakta, bu davayı ortağın tek başına açamayacağını, şirketle birlikte açması gerektiğini, davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, eldeki davanın ibradan sonraki hak düşürücü süre dolduktan sonra açıldığını, Bursa 1.Asliye Tİcaret Mahkemesinin 2016/1003 esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılması gerektiğini, kredi kullanımı, işçi ve yönetici maaşları gibi hususlarda usulsüz uygulama yapılmadığını, 6736 sayılı yasadan yararlanılarak şirket alacaklarının yok edildiği iddiasını kabul etmediklerini, yapılan işlemin rutin muhasebesel işlem olduğunu, sahte fatura sebebiyle idari para cezalarının müdürlerin işlemi ile ilgili olmadığını ileri sürmüştür.
DELİLLER ve GEREKÇE: Derdest dava limited şirket müdürüne karşı açılan sorumluluk davasıdır. Kanunda limited şirket müdürlerinin sorumluluğuna ilişkin özel bir hüküm bulunmayıp 644’üncü maddede anonim şirketlere ilişkin hükümlere atıf yapılmıştır. Anonim şirketlerde yöneticilerin sorumluluğunu düzenleyen 553’üncü maddede, “Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar” ifadesine yer verilmiştir. Somut olayda da bu hüküm ve devam eden maddelerde yer alan hükümler çerçevesinde değerlendirme yapılacaktır.
Öncelikle belirtelim ki davada ispat külfeti davacı taraf üzerindedir. Davacı davalı müdürlerin kanundan yahut esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlu biçimde ihlal ettiğini ve bundan bir zarar doğduğunu, kusurla zarar arasında illiyet bağı bulunduğunu ve zararın miktarını ispat etmek zorundadır. Davalı taraf cevap dilekçesinde davada ortakların tek başına taraf sıfatı bulunmadığını ileri sürmüşse de bu görüşe katılmak mümkün değildir. Her bir pay sahibi şirketten bağımsız olarak doğrudan veya dolaylı zarar iddiasıyla sorumluluk davası açabilir. Somut olayda davacının taraf sıfatı vardır.
Dava hakkının zaman aşımına uğradığı veya hak düşürücü sürenin dolduğu savunmasına da itibar edilmemiştir. Zira dava dilekçesinde sorumluluğa dayanak gösterilen olgular halen devam eden olgulardır. Polyrit isimli firmaya yapılan avans ödemesine ilişkin kayıtların da en son 14.10.2016 tarihinde hazırlanan mizanla düzeltildiği nazara alınırsa şirket genel kurulundaki ibra işleminin de davaya müessir olmayacağı ortaya çıkar. O halde davanın esasına girilmesine engel teşkil edecek bir sebep yoktur.
Davanın daha iyi anlaşılabilmesi için ortakların durumları ve karşılıklı konumları ile geçmişte yaşanan süreçten bilgi verilmesi yararlı olacaktır. Zira dava tek ve somut bir olaya dayalı sorumluluk sebebiyle tazminat iddiası içermemekte, daha çok şirketin kötü yönetildiği ve bundan şirketin zarar gördüğü ileri sürülmektedir. Nitekim, gerekmediği halde kredi kullanılarak şirketin lüzumsuz finasman maliyeti altına sokulduğu, müdürlere fazla maaş ödendiği, gereksiz fazla mesai yapıldığı iddiaları buna örnek gösterilebilir. Daha açık bir ifade ile temel şikayet, şirketin uzun süredir kötü yönetildiğine ilişkin olduğuna göre ortaklar arasındaki ilişkinin iyi anlaşılmasında yarar vardır. Şunu da belirtelim ki şirketin genel olarak kötü yönetilmesi bir sorumluluk davasının dayanağı olamaz. Bir tacirin ticari başarısı ve tüccarlık yetenekleri sınırlı yahut kısıtlı olabildiği gibi yüksek de olabilir. Bundan kaynaklanan sebeplerle bir tüccar zaman içerisinde yüksek kârlılık hedeflerine ulaşabileceği gibi tersine zarar da edebilir. Keza süreç içinde verilen kararlar, dış faktörler ve genel ekonomik durumla bağlantılı olarak umulan neticeleri doğurmayabilir. Şirketin kar etmesi her zaman iyi yönetildiğini göstermeyeceği gibi zarar etmesi de kötü yönetildiğine delil teşkil etmez. Bir şirketin yöneticisi ortalama tüccar yeteceğine sahip değilse diğer ortaklar bunu fark eder ve genel kurullarda ilave tedbirler alırlar. Ya müdür değiştirilir, ya ikinci bir müdür atanır, ya da müşterek imzalı temsil gibi çözümler gündeme gelir. Bir limited şirket müdürünün sorumluluk hükümlerine istinaden tazminata mahkum edilebilmesi için kanuna ve ana sözleşmeye aykırı hareket etmiş olması, bunda kusurlu bulunması ve asgari özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi gerekir. Hem şirketin hem de ortakların menfaatını gözetmek amacıyla yapılan bir işin sonuçta bir zarara sebep olması mümkündür. Ancak temelde özen ve bağlılık niyetiyle hareket edildiği takdirde yöneticinin tazminat sorumluluğundan söz edilememesi gerekir.
Şirket ortakları arasındaki geçmiş olay ve ilişkileri özetlemenin yararlı olacağından söz etmiştik. … Modsan Limited Şirketi üç ortaklıdır ve küçük bir fark dışında paylar eşittir. Başlangıçta davacı … ve davalılardan … tarafından adi ortaklık biçiminde güvene dayalı olarak kurulan firma daha sonra 1995 yılında şirketleşmiş, davalı … da katılarak üç ortaklı sermaye şirketi haline gelmiştir. 1984 yılından beri otuz yılı aşkın süre güven ilişkisinin devam ettiği bir ortaklıktan söz etmekteyiz. Bu nedenle firmanın ilk kurucusunun kim olduğunun eldeki dava açısından önemi yoktur. İlk dönem şirket müdürlüğünü davacı …, davalı … ile birlikte yürütmüş, bu durum 2010 yılına kadar sürmüştür. 2010 yılında davalı … şirketteki hisselerini Selçuk Şenel’e devretmiş, ortaklıktan ve müdürlükten ayrılmışsa da daha sonra paylarını tekrar geri alarak ortaklık ve müdürlük sıfatını geri kazanmıştır. Davalılardan …’in ise 30.09.2010 tarihinden bu yana müdürlüğü söz konusudur.
Davacının bir süredir şirket merkezine ve üretim alanlarına uzak kaldığı anlaşılmaktadır. Bu uzaklığın iradi veya zorunlu olup olmamasının da eldeki davaya tesiri yoktur. Bu ortaklık hali devam ederken, iki büyük ortak … ve …’in eşlerinin 1/3 oranında hissedar oldukları Burfleks Ltd. Şirketi kurulmuş, sonra pay devirleri ile … ve … eşit paylı hissedar olmuşlar, Burfleks adına bir arsa satın alarak üzerine fabrika binası yapmışlardır. Bu şirketin müdürü de …’dir. Bu şirketteki sorunlara paralel biçimde anılan şirkette de sorunlar baş göstermiş, ortaklar birbirini suçlamaya başlamış ve müdürün azli için dava açılmıştır.
Davalılardan …’in iki oğlu da yetişkinliklerinde aynı mesleği sürdürmeye karar vermişler ve mühendis olarak babalarının şirketinde çalışmaya başlamışlardır. Bahsi geçen kişiler, fazla maaş aldıkları söylenen Alper Şenel ve Selçuk Şenel’dir. Davacının kızı da yetişip büyümüş, yine şirket bünyesinde işe alınmıştır. Ancak daha çok işletme ve muhasebe alanında eğitim görmesi sebebiyle şirketin üretim ve pazarlamaya ilişkin alanlarında yeterli söz ve bilgi sahibi olamadığı anlaşılmaktadır.
Otuz yılı aşkın süre devam eden güvene dayalı sağlam ortaklık yapısı ortakların çocuklarının şirkette işe alınmasıyla bozulmaya başlamıştır. Davalı …’in çocuğuna ortağı Selçuk’un adını vermesine kadar varan samimi ve içten bir güven ortamı var iken, çocukların şirket kaynaklarından ne kadar yararlanacağı kavgasının başlamasıyla her şey değişmiştir. Şirketin muhasebe bölümünde işe alınan Merve Günay bir süre sonra işten çıkarılmış, bu da kavgayı alevlendirmiştir. Ortaklar profesyonel davranmayı bir tarafa bırakıp duygusal hareket etmeye başlamış, karşılıklı suçlamalar başlamıştır. Ortaklar kabul etmese de şirkette anlaşmazlığa neden olan temel olgu ortakların çocukları üzerinden başlayan kavga ve kişisel kıskançlıklardır. Çalışıp üreten, ürettikçe kazanan, kazandıkça büyüyüp ikinci bir şirket ve büyük bir fabrika sahibi olan ortaklar, artık eldekini paylaşma kavgasıyla küçülmeye ve kendi kendilerine zarar vermeye başlamıştır.
Bu açıklamalardan sonra somut iddia ve olgulara göz atmakta yarar vardır. Yukarıda açıkladığımız üzere bir şirketin uzun veya kısa vadede kar veya zarar etmesi birden çok faktörün bir araya gelmesine bağlıdır. Yöneticiler öz kaynakları ile büyümeyi seçip kredi kullanmayarak bazı fırsatları kaçırabilecekleri gibi, kriz dönemini yara almadan da atlatabilirler. Bunun tersi de mümkündür. Dış finansman fırsatlara kapı açabileceği gibi, kimi zaman da iflasa yol açar. O halde şirketin kredi kullanması tek başına olumlu veya olumsuz değerlendirilemez. Tercihlerin haklılığı da sonuçlarına göre değerlendirilmez. O günkü şartlarda tacirin tercihi makul ise, sonuçta zarar da olsa özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırılıktan söz edilemez. Bir istisna ile ki; kredi kullanmak, bir gerçeği gizlemek veya haksız kazanç elde etmek gibi kötü niyetli bir amaca alet edilmiş olmasın. Öyleyse bilirkişi incelemesi ile kredilerin şirketin acil ve güncel finansman ihtiyacı için kullanılıp kullanılmadığının araştırılması uygun olacaktır.
Müdürlerin sayısı ve maaşları da şirketteki gerçek pozisyonları ve şirkete yararlıklarına paralel ise bunun da sorumluluğa sebep olacağını söylemek güçtür. Ancak bir ortak ve müdür maaş ödemesi veya fazla mesai adı altında şirket kaynaklarını kendi lehine haksız biçimde kullanıyorsa, veya örtülü kar transferi yapıyorsa müstesna! Bunun için de bilirkişi incelemesi gerekir.
Davaya dayanak yapılan bir sebep de şirket kayıtlarında yer alan bir avans hesabıdır. Kayıtlara göre yurt dışında faaliyet gösteren Polyrit isimli bir firmaya 476.593,76.TL avans ödemesi yapılmış, daha sonra bu hesap tahsil edilmiş gibi kapatılmıştır. Davacı bu paranın tahsil edilmediğini ileri sürmektedir. Bununla ilgili de bir bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Ancak belirtmek gerekir ki geçmiş yıllardan beri devam eden bu avans kaydından davacının haberdar olması gerekir. Zira genel kurul toplantılarında şirketin mali kayıtlarının da incelendiği var sayılır. Aksi halde davacının yeterince bilgi almadan veya bilgi istemeden ibra yönünde oy kullandığı sonucu çıkar ki, kimse kendi kusurundan kaynaklanan sebeplere dayanarak hak iddia edemez. Kaydın gerçek durumunu bile bile şimdi dava konusu yaparsa bu kez de temel dürüstlük kuralına aykırı hareket etmiş olur.
Bir şirketin veya tacirin zaman içinde idari para cezasına veya vergi cezasına mahkum olması tek başına sorumluluk davasına gerekçe teşkil etmez. Zira bir vergi usulsüzlüğü varsa bundan yarar gören, daha az vergi ödeyecek olan şirkettir. Eğer usulsüzlük fark edilmezse bu durum şirketin yanına kar kalır. Fark edilirse vergi cezası uygulanır ki bu da bir risk yönetimidir. Bir farkla ki yönetici ortak vergi usulsüzlüğünü kendine veya birlikte hareket ettiği bir gruba çıkar sağlamak için yapmışsa elbette kişisel sorumluluğu doğar. Elbette bunu iddia eden ortağın kendi yönetiminde hiçbir vergi usulsüzlüğü yapmamış olması gerekir ki basit kanuna aykırılıkları bile gündeme getirebilsin.
Öte taraftan dava dilekçesinde Burfleks Ltd. Şti. ile ilişkiler de gündeme getirilmiştir ki, bu iddiaların sorumluluk davasına gerekçe yapılması mümkün değildir. Zira bir şirket yetkilisi başka bir şirketin mallarını hukuka aykırı da olsa kullanarak kendi şirketini zarara uğratmış olmaz. Bilakis kendi şirketine fazladan yarar sağlamış olur. Yani … Modsan Ltd. Şti. dava dışı Burfleks Ltd. Şti’nin mallarını ücretsiz biçimde kullanmışsa şirketi zarara uğratmamış, bilakis fazladan kaynak sağlamış olur. Şirketteki her olumsuz durumun sorumluluk davasına sebep gösterilmesi davayı amacından uzaklaştırır. Davada temel nokta şirketin maddi zararı ve bu zarara yöneticinin kusurlu biçimde sebep olmasıdır. Zarar yoksa tazminat da yoktur.
Yine davalıların Burfleks Ltd. Şti. aleyhine takip başlatması da dikkate alınmayacak bir gerekçedir. Davacı eldeki davada … Modsan Ltd. Şti’nin haklarını korumalıdır. Ortağı olduğu başka bir şirketin değil. Burfleks’in zararı varsa bu ancak Burfleks ile ilgili davada ileri sürülür. Gerekli gereksiz her şeyin davaya konu edilmesi davayı amacından saptırır.
Yukarıdan beri izah edilen hususları ortaya koymak için şirket kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmıştır. Bilirkişi 07.02.2019 tarihli raporunda şirketin kullandığı kredilerin finansman ihtiyacı veya eski kredi borçlarının kapatılmasına yönelik olduğu tespitine yer verilmiş, Polyrit ve Uyar Döküm Ltd. Şti’ne dair 467.593,76.TL ve 18.852,64.TL tutarındaki kayıtların 6736 sayılı kanun çerçevesinde fiktif işlemle düzeltildiğine işaret edilmiştir. Rapordaki detay bilgiler dikkate alınınca banka kredisinden dolayı şirketin zarara uğratıldığına dair hiçbir emare yoktur. Kredilerin şirket lehine kullanıldığı sabittir. Kasıt ve ağır kusur olmadıkça basiretsiz kredi kullanımının şirket kârına olumsuz etkisi tazminata sebep olmaz.
Diğer hususlara geçmeden önce özellikle Polyrit isimli firmaya verilen avans üzerinde durmak gerekir. Gerek eldeki davada gerekse bağlantılı dava dosyalarında alınan raporların hepsi yurt dışındaki firmaya gerçekte bir avans gönderilmediğini, kasa fazlasını düzeltmek için bir muhasebe hilesi yapıldığını ortaya koymaktadır. Yurt dışı para transferi söz konusu olduğu için sadece banka yoluyla yapılması mümkün olan bu ödeme gerçekte yapılmamış, fakat yapılmış gibi deftere kayıt işlenmiştir. Daha açık bir ifade ile şirket kasasından bu miktarda para çıkışı olmamıştır. Gerçekte bir para gönderilmediğine göre tahsilat kaydından kasaya para girmesi de beklenmez. Davacının da dediği gibi bu para gerçekte tahsil edilmemiştir. Fakat gerçekte gönderilmemiştir de! O halde kasada olması gereken para nerededir? Bu sorunun cevabını aşağıda vereceğiz. Şimdi bilirkişi raporundaki tespitlere geri dönelim.
Rapora göre 2016 -2017 yıllarında tüm ortaklara yakın miktarlarda kar payı avans ödemesi yapılmıştır. Ancak yönetici ortaklar olan davalılara müdür maaşı da ödenmiş, bu maaştan davacı … yararlanamamıştır. Müdür sıfatını taşımayan davacıya maaş ödemesi yapılmaması da, diğer ortakların yönetim sorumluluğuna karşılık maaş alması da hukuka uygun ve olağandır. Maaşlar da piyasa şartlarına uygun miktarlardadır. Zira bu müdürler basit yönetimsel işler yapmakla kalmayıp şahsi bilgi ve tecrübelerini kullanarak ve bizzat şirkette çalışarak şirkete katkı sağlamaktadır.
Davacının iddia ettiği gibi şirkette yedi müdür yoktur. Davalılardan …’in çocukları sigortalı çalışandır. Maaşları da makul düzeylerdedir. Zira çocuklar fiilen şirketin üretim ve pazarlama alanlarında çalışmaya devam eden, mühendislik gibi şirketin faaliyet alanına uygun mesleğe sahip olan kişilerdir. Üniversite mezunu oldukları dikkate alınırsa 5.000 – 7.000 TL bandındaki ücretler emsallerine uygun seviyededir.
… Modsan şirketinin dava dışı Burfleks Ltd. Şti’inden alacaklı olduğuna dair defter kayıtları mevcuttur. Hatta alınan kredilerin bir kısmının Burfleks’in finansmanında kullanıldığı belirtilmiştir. O halde şirket yetkililerinin bu alacağın tahsili için işlem başlatmasında hukuka aykırılık yoktur. Bilakis şirket menfaati için gereklidir.
Yukarıda belirttiğimiz üzere rutin defter – kayıt işlemleri sebebiyle vergi cezası çıkmış olması, yöneticinin bizzat sorumluluğunu gerektirmez. Bilirkişi 1.223.TL tutarındaki vergi cezasından yönetici …’in sorumlu olduğu görüşünde ise de bu görüşe katılmak mümkün değildir. Usulsüz işlemin doğurduğu az vergi menfaati yöneticiye ait değildir ki cezasından da yönetici sorumlu olsun!Üstelik mesleği itibariyle muhasebe işlerinden anlaması beklenmeyen, bu nedenle muhasebeci çalıştıran insanlar, muhasebecinin bulduğu hileli yolları kullandılar diye şirkete karşı sorumlu olmamalıdır. Elbette müdür bu hileli işlemle şirkete de zarar vermiş üstüne bir de vergi cezası alınmasına neden olmuş, bundan da şahsen menfaat elde etmişse sorumlu olabilir. Halbuki hileli işlemle az vergi verecek olan ortak değil şirketin kendisidir. Aynı cümleden olmak üzere kasa affı, kurumlar vergisi matrah artırımı ve KDV matrah artırımı için vergi ve cezalar ödenmesi de bu kapsamdadır. Bir ortak eğer bu cezalardan doğrudan yöneticiyi sorumlu tutuyorsa az vergi ödemekten kaynaklanan artışı da yöneticiye vermelidir ki hakkaniyetli bir denge kurulsun. Eğer yönetici ortağın vergi cezası doğuran işlemlerine onay vermeyen dürüst bir vatandaştan söz edeceksek, davacının müdür olduğu dönemlerde kayıtların fiili gerçeğe uygun olmasını bekleriz. Ancak aşağıda açıklayacağımız sebeplerle böyle bir durumun olmadığı ortadadır. Davacı kendi yapmadığını davalıdan istemektedir. Bu da dürüstlük kuralına aykırıdır.
Keza bilirkişi Polyrit ve Uyar Döküm Ltd. Şti. hesaplarında fiktif işlemle ortadan kaldırılan 486.446.TL’den de o dönemki şirket müdürünün sorumlu olduğu görüşündedir. Bu görüşe iştirak etmek de mümkün değildir. Öncelikle belirtelim ki kasadan gerçekte çıkmayan ve gerçekte geri girmeyen bir para söz konusudur. Polyrit ve Uyar Döküm kayıtları fiktiftir. Yani hakikate aykırıdır. Tek farkla ki, madem bu para gerçekte şirket kasasından çıkmamışsa nereye gitmiştir? Bilirkişi raporunda fiktif hareketlerle ortadan kaldırıldığı söylenen paranın kaynağı ve gerçek mevcudiyeti konusunda yeterli bilgi yoktur. Bu para banka hesaplarından gönderilmediğine ve fiilen de kasada bulunmadığına göre, nereden gelmiş, nereye gitmiştir? Mesela davacı ortak yönetimi devrederken kasada bu miktarda veya buna yakın bir para bırakmış mıdır? Şirket ne zaman nasıl kar elde etmiş, bunu ortaklarına nasıl dağıtmıştır?
Bunu anlamak için şirkete atanan kayyumdan bir ilave bilgi alınmıştır. 06.01.2020 tarihli kayyum raporuna göre şirket kurulduğundan beri kar payı dağıtmamıştır. Halbuki 2005-2019 tarihleri arasında 3.550.000.TL’yi aşan bir kâr söz konusudur. Bu durum davacının müdür olduğu 2005-2010 döneminde de aynıdır. Neredeyse kırk yıllık bir şirketin ortaklarına hiç ödeme yapmadan bu güne gelmesi mümkün değildir. Ortaklar şirketten gelir elde etmeyecekse neden ortak olurlar? Gerçek, herkesçe bilinen bir sırdır. Ortaklar devlete daha az vergi vermek için kar payı dağıtmazlar. Ancak sürekli kasadan para kullanırlar. Bu para ortaklarca kullanıldığı için fiilen kasadan çıkmıştır. Ancak hakiki sebep kayıtlarda gösterilmediğinden kayden kasadadır. Bu şekilde şişen kasa mevcudunun bir yöntemle eritilmesi gerekir. Somut olayda da güya yurt dışı şirkete avans verilmiş, sonra da dönem dönem çıkan kasa affından yararlanılmıştır.
Davacı tarafça bu paranın doğrudan davalı ortaklarca kullanılıp davacıya pay verilmediği iddiası açıkça ileri sürülmemiş, malum “para nerede” sorusu sorulmakla yetinilmiştir. Davacı gerçeği çok iyi bildiği halde davalılara resmen cevaplayamayacakları sorular sorarak davayı kazanmaya çalışmaktadır. Para süreç içinde ortaklarca fiilen alınmış ve harcanmıştır. Buna davacı da dahildir. Aksi halde her genel kurulda kasa hesabını sorması, paranın akıbetini araştırması, hesabını alamadığı konularda müdürleri ibra etmemesi gerekir. Madem ortaklar yıllardır şirketten kar payı almamış, huzur hakkı tahsil etmemiş, para da kullanmamışsa şahısları için geçimlerini temin etmeyi, dükkanlar almayı, yeni bir arsa alıp üzerine fabrika kurmayı nasıl başarmışlardır? Hiç yararlanmadığız bir şirkette kırk yıl ortak kalmak ticari basiret ve ferasete uygun değildir. Zaten gerçek de bu değildir.
Davacı ortağın müdürlük döneminde bile şirket yeterli kar etmemiş, kar payı dağıtmamış, ortaklara yahut yöneticilere başka bir ad altında ödeme yapılmamıştır. Madem şirket kar eden bir şirkettir, davacının yönetiminde iken de öyle olmalıdır. Ama kayıtlar bunu göstermez. Keza defter tutma düzeninde bile değişiklik yoktur. Davacı kendi göstermediği özeni diğer ortaktan bekleyemez.
Dikkat edilirse şirket kayyum denetiminde iken ciddi kâr oranlarına ulaşmıştır. Bunun sebebi kayıt dışılığa son verilmiş olmasıdır. Ama ilginç biçimde davacının döneminde dahi böyle kârlılık yoktur. Halbuki kayyum denetimindeki şirketin normalden daha hantal işlemesi, pazar kaybetmesi beklenir.
Sonuç itibariyle davacı hakikati bildiği halde bilmezlikten gelerek davayı kazanmaya çalışmaktadır. Bu tutum temel dürüstlük kuralına aykırıdır. Davacının şirketten kayıt dışı para almamış olması kesinlikle inandırıcı değildir.
Yine belirtelim ki şirketler kar etmek amacıyla kurulur. Şirket bir hayır veya finans kurumu değildir. Dava konusu şirketten elde edilen paralarla diğer şirketin fabrika binası için gerekli finansmanın bir kısmının sağlandığı ortadadır. Davacı ortak da bu durumu gayet tabii olarak bilmektedir. Zira o dönemde Burfleks’in ne yeterli sermeyesi ne de geliri vardır. Mahkememizin 2017/184 Esas sayılı dosyasında kayyumdan alınan bilgiler bunu net biçimde göstermektedir. Bu finansmanda … Modsan’ın zarar etmesi muhtemeldir. Davacının yarı hissesine sahip olduğu başka bir şirketin büyümesi için yapılan bu ve benzeri işlemlerden doğan kayıpları da gözetmesi gerekir. Aksi halde temel dürüstlük kuralının uygulanması gündeme gelecektir.
Bir zamanlar güven ilişkisi sebebiyle büyüyen ve gelişen şirket, ortaklarının çekişmesi yüzünden gerilemeye başlamıştır. Ortaklar kendi elleriyle yaptıklarını yine kendi elleriyle yıkmaya başlamış, birbirlerini şikayet ederek, vergi dairesine ihbar ederek şahsi hesaplar peşine düşmüşlerdir. Halbuki üretim yapan şirketler kamu ekonomisinin de bir parçasıdır. Şirketlerin gerekirse ortaklarından bile korunması gerekir. Bu amaçla taraflar birçok defa anlaşmaya davet edilmiş, görüşme ve pazarlıklarına aracılık edilmişse de başarıya ulaşmak mümkün olmamıştır. Bu dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın her iki ortak grubuna da zarar verecektir. Bu dava kazanılsa da kaybedilse de kaybeden şirket olacaktır. Sorunun çözümü ya profesyonel yönetim desteği almak ya da pay devirleri ile ortaklık yapısını değiştirip yeni bir heyecanla işe devam etmektir. Bu çözüm önerisi ortaklara ve vekillerine defalarca hatırlatılmıştır. Hatta uyuşmazlığın anlaşma yoluyla çözümlenmesi için mahkememizce bizzat devreye girilmiş, akim huzurunda anlaşma görüşmelerine davet edilmiş, bu davet olumlu karşılanmış ve bir kaç toplantı yapılmışsa da sonuç alınamamıştır. Davanın bir müddet uzaması da esasen bu anlaşma görüşmelerinden kaynaklanmıştır.
Davacı tarafından dosyaya sunulan uzman görüşünde, mahkemenizce … ile Polyrit arasındaki ilişkinin araştırılmadığı eleştirisine yer verilmiştir. Bir çeşit akıl öğretme ve yol gösterme şeklinde ortaya konulan bu görüşe iştirak edilmesi mümkün değildir. Dava, taraflarca getirilme ilkesine tabidir. Ceza davası değildir, resen araştırma gerektiren bir durum da yoktur. O halde yabancı şirketin ortakları kimlermiş, … ile irtibatları hangi düzeyde imiş, onlara, yakınlarına, …’ine veya yakınlarına havaleler var mıymış, …’in oğluna neden olumlu tezkiye yazılmış gibi hususları araştırmak mahkememizin görevi değildir.
Keza uzman görüşünde mahkememizin sözlü beyanları zapta geçirmemesi eleştiri konusu yapılmıştır. Bu husus iyi niyetli bir meslektaş uyarısı olarak kabul edilmiş fakat mahkememizin uygulamasını değiştirmeye gerek görülmemiştir. Dava basit yargılama usulüne tabi olsa da duruşmadaki sözlü beyanlarla esaslı işlem yapılması istisnai bir durumdur. Taraflar ve vekilleri birden çok defa dilekçeler vererek beyan ve iradelerini ortaya koymuşlardır. Zaten sözlü yargılama aşaması özel olarak düzenlenmiştir ki orada da sözlülük esastır. Tarafların sözlü beyanlarının yazılı hale getirilmesi sözlülük kuralına terstir. Nitekim Yargıtay’ın duruşmalı temyiz uygulamasında da tarafların ne dedikleri zapta işlenmez. Bu tutum iş yoğunluğu kaynaklı değildir. Sözlü duruşmanın ruhu gereğidir. Hakim tarafları dinlemeye odaklanmalıdır. Dinlediğini zapta geçirmeye değil. Hakim, istinaf ve temyiz aşamasında dosyayı inceleyecek hakimi ikna edecek dosya ve yazılı belge üretmeye değil, tarafları iyice dinleyerek ikna olmaya mecburdur.
Sonuç itibariyle mahkememizde oluşan kanaat odur ki, şirketteki temel sorun “kazanma ve paylaşma” sorunu değildir. Ortakların çocuklarının şirkette çalışmaya başlaması ve her birinin şirketten ne kadar yararlanacağı konusunun perde arkasından gündeme gelmesi uyumsuzluğun başlangıç noktasıdır. Davalı şirket müdürlerinin şirketi kötü yönetmedikleri, şirketin kazanmaya ve kayıt dışı biçimde paylaşmaya devam ettiği kabul edilmiştir. Bu kadar uzun süre sessiz kalan davacı ortağın bunları bildiği halde bilmiyormuş gibi yapması kabul edilemez. Elbette kayıtdışılık bir usulsüz yönetim biçimidir ve müdürlerin sorumluluğunu gerektirir. Ancak kendi müdürlüğü döneminde bile aynı şekilde davranan ve uzun yıllar süren bu duruma sessiz kalan davacının bu olguları dava sebebi yapması Türk Medeni Kanunun ikinci maddesine aykırıdır. Mahkememizdeki dava bir vergi davası olmadığına göre usulsüz kayıtların hükme gerekçe yapılması mümkün olmaz. Davanın reddi gerekir.
Dava sürerken davacı taraf davalı müdürlerin mal varlıklarına tedbir konulmasını talep etmiştir. Bu talep, ihtiyati tedbirlere ilişkin HMK’nın 388’uncu maddesinde yazılı temel kural hatırlatılarak reddedilmiştir. Anılan maddeye göre tedbir sadece uyuşmazlık konusu hakkında uygulanabilir. Red kararı gerekçelidir. Gerekçesi açıkça duruşma zaptına işlenmiş, “dava konusu olmayan mallar hakkındaki tedbir talebinin reddedildiği” tefhim edilmiştir. Bu karara karşı istinaf yoluna başvurulmuş ise de istinaf mahkemesi kararın gerekçesiz oluşunu sebep göstererek istinaf incelemesi yapmadan dosyayı iade etmiştir. Artık ihtiyati tedbir için ayrı bir gerekçeli karar yazmak gerekmez. Esas hüküm için verilen kararın içinde tedbire iliskin gerekçemiz işlenmiştir. Red sebebi, üzerine tedbir konulması istenen malların dava ve uyuşmazlık konusu olmamasıdır. Bu haliyle red kararımız istinaf mahkemesinin istediği şartları haiz olduğuna göre, esas hükümle birlikte istinaf incelemesine tabi tutulabilir.
Somut olayda tedbir kararı kabul edilmediği için HMK 391/2 maddesinin uygulama yeri yoktur. Keza bir davanın sonunda verilen ve davayı neticelendiren “hüküm” adı verilen gerekçeli karara ilişkin kuralların dava sürerken verilen verilen ve ara kararı niteliğinde olan kararlara uygulanması pratik bir yol değildir. Kanun, kabul edilen tedbir kararlarında uygulanacak yöntemi 391/2 maddesinde bentler halinde göstermiş, 391/3 fıkrasında ise talebin reddi halinde gerekçeli biçimde karar verilmesini istemiştir. Gerekçeli karar tabiri kanunda “hüküm” diye tanımlanan şeye (HMK 297) karşılık kullanılmaktadır. Halbuki gerekçeli karar ile bir ara kararının gerekçesiyle birlikte tefhim edilmesi farklı olgulardır. Duruşmada sözlü olarak tefhim edilen ara kararının hangi sebeple reddedildiğini açıklamak yeterlidir. Mahkememizce bu kurala uyulmuş, tedbir talebi gerekçesi açıklanarak reddedilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın reddine,
Alınması gereken 54,40-TL harcın peşin harçtan mahsubu ile 287,15-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Davalı vekili lehine takdir edilen 46.383,00-TL ücret-i vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davacı tarafça yapılan muhakeme masrafının kendi üzerinde bırakılmasına,
Kesinleşme süreci tamamlanana kadar masraf avanslarının kullanılabileceği nazara alınarak kararın kesinleşmesinden sonra yazı işlerince yapılacak hesaba göre artan avansların yatıran tarafa iadesine dair kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize iletilecek bir dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzlerine karşı açıkça okunup anlatıldı. 08/01/2020

İş bu kararın gerekçesi 09/01/2020 tarihinde yazılmıştır.

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır