Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C. BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2017/807 Esas
KARAR NO : 2021/162
HAKİM : … …
KATİP : … …
DAVACI : … – … …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 1- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 2- … –
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/06/2017
KARAR TARİHİ : 19/02/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH :30/04/2021
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde ; davacının 12/01/2017 tarihinde Bursa ili, Yıldırım İlçesi Arabayatağı Mahallesi … Sokak üzerinde yaya olarak giderlen dava dışı Celal Eroy sevk ve idaresindeki aracı ile dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu trafik kazasına sebebiyet verdiğini ve davacının yaralanmasına ve beden gücü kaybına uğramasına neden olduğunu, kazanın oluşumunda araç sürücüsünün yol kenarında yürüyen davacıya önce aracının aynası ile çarptığını, bu çarpmanın etkisi ile dengesini kaybeden davacının aracın altına düştüğünü ve aracın arka tekerinin davacının kafasına ağır hasar verdiğini, işbu trafik kazası nedeniyle Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/4454 soruşturma sayılı dosyasıyla soruşturma başlatıldığını, davacının 25 günden fazla yoğun bakımda kaldığını, plastik cerrahi bölümünde ameliyat geçirdiğini, bu ameliyat sebebiyle 7 günden fazla hastanede kaldığını, sağ gözünü tamamen kaybettiğini, kazaya neden olan 16 … plakalı aracın davalı …Ş. tarafından 2016/2017 tarihleri için geçerli olmak üzere Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası ile sigortalı olduğunu, dolayısıyla davayı sigorta sigorta şirketine yönetilmesi zaruretinin hasıl olduğunu, vücut fonksiyonlarını kaybeden davacının maddi iş gücü kaybının tespiti ile olayın meydana gelmesinde tarafların kusurlarının tespitini, trafik kazasında bedensel zarar nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Yargılama Yasası m. 107 uyarınca tazminat tutarının arttırılması saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın haksız fiilin vuku bulduğu tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı …Ş. Vekili cevap dilekçesinde ; davacı tarafın sigorta şirketine başvuruda bulunmadan davayı ikame ettiğini, 6704 sayılı kanunun 31. Maddesinde dava yoluna gitmeden evvel sigorta şirketine başvuru yapılması gerektiğini ve dava şartının yerine getirilmediğini, kazaya karışan 16 … plakalı araca ait 0001-0210-16162378 nolu trafik sigorta poliçesi ile 13/06/2016-13/06/2017 tarihleri arasında sigortalı olduğunu, sorumluluğun poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, bu sorumluluğun da sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında ve zarar nispetinde olduğunu, davacının sigorta şirketinden talep ettiği geçici iş göremezlik bedelinin hukuka aykırı olduğunu, sigorta şirketinin bu giderlerden sorumlu olmadığını, 16 … plakalı aracın ZMMS ile sigortalı olduğunu bu nedenle davalı tarafın manevi tazminat taleplerinden sorumlu olmadığını, olay tarihinden itibaren işleyecek avans faiz talebinin haksız olduğunu beyanla davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … Teks. Konf. Tic. Ltd. Şti davaya cevap vermemekle birlikte öninceleme duruşmasında davalı şirket yetkilisi davayı kabul etmediklerini ifade etmiştir.
Delillerin değerlendirilmesi ve gerekçe: Dava; trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
Davacı tarafından haksız fiil teşkil eden trafik kazasından kaynaklı maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkin olarak araç maliki davalı ile ZMMS Sigortacısı olan sigorta şirketine karşı birlikte davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
KTK 97.maddesinde öngörülen davadan önce sigorta şirketine başvurunun tamamlanabilir dava şartı niteliğinde olduğu gözetilerek davacı vekiline davadan sonra verilen süre ile bu eksiklik tamamlanmıştır.
Kaza ile ilgili Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2017/4454 soruşturma nolu dosyasında alınan 02/08/2017 tarihli bilirkişi raporunda davacı yayanın asli, davalı araç sürücüsünün tali kusurlu olduğu belirtilmiştir. Bilirkişi tespitlerinde; sürücünün yaya yolu olamayan düz bir yol olan sokak içerisine 30 km hızla girdiği anda 40 metre mesafede yayayı farkettiği ve karşılıklı seyir durumları ile birbirlerine yaklaşmaları neticesi aralarında 3 metre mesafe kala yayanın yolda sallanmaya başladığı, yani karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir yaya davranışları içerisinde olmayacak şekilde yayanın sendeleyerek baygınlık geçirir vaziyette aracın üzerine doğru geldiğini sürücünün farkettiği ve hem kendi ve tanık beyanına göre de seyrine göre sola direksiyon kırarak kazayı engellemeye çalıştığı hususlarının beyanlardan anlaşıldığını, ancak sürücü kaplama alanı içerisinde yaya yolu olmayan bir yolda yayayı farkettiği esnada olası bir kazayı engellemek adına daha dikkatli ve tedbirli davranarak aracının üzerine doğru sendeleyerek ya da düşerek ya da baygınlık geçirerek kaplama alanı üzerinde dengesini kaybetmiş olan yayanın can ve mal durumlarını düşünerek hemen aracını durdurarak yayaya ve arkadan gelen sürücülere hitaben korna çalması gerektiği, sinyallerini dörtlülerini yakması gerektiği, yani yayaya ve arkadan gelen diğer araç sürücülerine karşı tüm uyarıcı ya da uyandırıcı davranışlarda bulunarak yayanın güvenli geçişini ya da yayanın yere düşecek durumu olsa bile kaplama alanı dışında yani zemin dışında seyir halinde olan araçlarla olacak bir çarpışma durumunu ortadan kaldırarak hem kendi seyri hem diğer araçların seyri hem de yere düşme durumu olan yayanın geçireceği kazanın şiddetini azaltmış olabileceği halde sürücünün durma eylemini gerçekleştirmediğini. Bu nedenle davalı araç sürücüsünün kazanın oluşumunda gerekli dikkat ve özeni göstermediğinden tali kusurlu olduğu; taşıt yolunun karşı tarafına geçmek isteyen yayaların ise taşıt yolunu yaya ve okul geçidiyle kavşak giriş ve çıkışlarından geçmek zorunda olduklarını, yaya yolu bulunmayan yollarda yürümek zorunda kalan yayaların ise, araç sürücülerine karşı görünürlüklerini sağlamak için alaca karanlık ve gece karanlığında üzerlerinde reflektif aksesuar bulundurmak, uyarıcı açık renk elbise giymek veya ışık taşımak gibi tedbirleri almak zorunda olduklarını, yaya yollarında, geçitlerde veya mecburi hallerde taşıt yolu üzerinde bulunan yayaların trafiği engelleyecek, tehlikeye düşürecek davranışta bulunmalarının, dikkatsiz hareket etmelerinin, oynamaları veya bu yerleri saygısızca kullanmalarının yasak olduğunu, bu nedenle davacı yayanın kazanın oluşumunda asli kusurlu bulunduğunu ifade etmiştir. Yapılan bu değerlendirmeler ışığında davacı yayanın %75 oranında, davalı araç sürücüsünün %25 oranında kusur dağılımı yapmanın hakkaniyetli olacağı kanaatine varılmıştır.
Yine dosyada alınan ATK’nun 29/07/2020 tarihli bilirkişi raporunda kişinin tüm vücut engellilik oranının %63 olduğu, iyileşme süresinin olay tarihinden itibaren 12 aya kadar uzayabileceği belirlenmiştir.
12/12/2020 tarihli aktüer raporunda; davacının tüm vücut engellilik oranının %63 olduğu, iyileşme(işgöremezlik) süresinin kaza tarihinden itibaren 12 aya kadar uzayabileceğinin belirtilmesi nedeniyle, 12/01/2017-12/01/2018 tarihleri arasındaki 12 aylık dönem iyileşme dönemi olarak ve %100 çalışamaz kabul edilmiş, takip eden dönemdeki kazançlarına ise %63 maluliyet oranı uygulanmış, %75 müterafik kusur tenzili yapıldığında maluliyeti nedeni ile oluşan zaranının 183.728,70 TL olduğu, davacının 12/01/2017-12/01/2018 tarihleri arasında bakıcıya ihtiyaç duyacağı kabulüne ulaşılmakla söz konusu dönem için brüt asgari ücret üzerinden bakıcı talebinin 5.414,85 TL olacağı hesaplanmıştır. Davacının vücut engellilik oranı dikkate alındığında iyileşme döneminde bakıcıya ihtiyaç duyması elzemdir ve gereklidir.
Davacı vekili rapor doğrultusunda davasını ıslah etmiştir.
Anayasa mahkemesi 01/09/2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 10/06/2020 tarihli kararı ile 2918 sayılı KTK’nın ZMMS dair tazminatların genel şartlara göre belirlenmesine ilişkin hükümleri iptal etmiştir. “İPTAL” kararının eldeki uyuşmazlığa etkisinin açıklığa kavuşturulması gereklidir.
Anayasa Mahkemesi söz konusu norm denetimini, görülmekte olan bir davada Mahkemenin başvurusu üzerine, bir başka ifadeyle itiraz (somut norm denetimi) yoluyla gerçekleştirmiştir.
T.C. Anayasası’nın “Anayasa Mahkemesinin kararları” başlıklı 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasına göre “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” Aynı maddenin beşinci fıkrasına göre ise “İptal kararları geriye yürümez.”
İptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi, Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih, 1989/11-48 E.K. sayılı kararında “Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.” şeklinde ifade edilmiştir.
Anayasadaki bu düzenlemeden güdülen amaç, iptal edilen kanuna dayanılarak, daha önce yapılan işlemlerin geçerliliklerini koruyacağıdır. Ancak iptal kararının geriye yürümeyeceğini mutlak olarak anlamak ya da kabul etmek mümkün değildir. Bir kere iptal kararları geriye yürümeyecekse, dava mahkemelerinin davaları durdurarak sorunu Anayasa Mahkemesine havale etmesinin bir anlamı olmayacaktır (Teziç, Erdoğan: Anayasa Hukuku, İstanbul, 2003, s.214).
Nitekim bu mülâhazalarla somut norm denetimi sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal kararı verilmesi durumunda, bu kararın geriye yürümesi gerektiği kabul edilmiştir. T.C. Anayasası’nın “Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” başlıklı 152 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre “Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.”
Anayasa’da yer alan açık hüküm gereğince, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi’nce iptal kararı verilmesi durumunda, iptal kararı, itiraz yoluna başvuran mahkeme bakımından bağlayıcıdır ve geriye yürür. Bununla birlikte, bu kararın henüz kesinleşmemiş ve görülmekte olan benzer nitelikteki diğer davalara etkisi ayrıca değerlendirmeye muhtaçtır.
İptal kararının görülmekte olan benzer nitelikteki diğer davaları etkilemeyeceği kabul edilirse, iptal edilen kanuni düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu sabit duruma geldiğinden, T.C. Anayasası’nın 152 nci maddesinin birinci fıkrası gereğince benzer nitelikteki davalara bakmakta olan bütün mahkemelerce Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılır ki, bu ihtimalde de görülmekte olan diğer davalar bakımından nihai olarak iptal kararının geriye yürümesi neticesi ortaya çıkacaktır.
Belirtmek gerekir ki, T.C. Anayasası’nın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11 inci maddesine göre “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” 138 inci maddeye göre de hâkimler öncelikle Anayasa’ya uygun olarak hüküm verirler.
Bütün bu açıklamalar ışığında, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesince verilecek iptal kararının, kesin hüküm halini almış yargı kararları saklı kalmak şartıyla, geriye yürüdüğünü kabul etmek zorunludur. Esasen geriye yürümezlik ilkesi hukuk güvenliği amacıyla tercih edildiğine göre, bu ilkenin yalnız kesin hüküm halini almış kararlar bakımından kabul edildiğini söylemek onun amacına daha uygun düşer (Kıratlı, Metin: Anayasa Yargısında Somut Norm Denetimi, Ankara, 1966, s. 180; Kuzu, Burhan: Anayasa Mahkemesinin İptal Kararlarının Geriye Yürümezliği Sorunu, İÜHFM, 1988, C:2, s.214; Teziç, Erdoğan: Anayasa Hukuku, İstanbul, 2003, s.214; Aliefendioğlu, Yılmaz: Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi, Ankara, 1996, s.305; Tunç, Hasan: Türk Anayasa Yargısında İtiraz Yolu, Erzincan, 1992, s.72-73).
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15/06/2011 tarih ve 2011/20-231, 2011/425 esas karar sayılı kararında da “Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakkın da istisnasını teşkil ederler” hususları belirtilmiştir.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 12/12/1989 tarih, 1989/11-48 E.K. sayılı kararında da “Anayasa’nın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Aynı durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur…” hususları ortaya konulmuştur.
Açıklanan bu bilgiler ışığında ve iptal kararının içeriğine göre, sigorta şirketinin trafik kazasından doğan sorumluluğunda da öncelikle Karayolları Trafik Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Bu bilgileri destekler mahiyette Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 2020/749 esas 2020/907 karar 15/10/2020 tarihli kararında da özetle sigortalar yönünde de TBK hükümlerine göre hesaplama yapılacağı ifade edilmiştir.
Davalı … şirketi yürürlükteki ZMMS genel şartlarına göre geçici iş görememezlik zararında sorumluluklarının bulunmadığını savunmuştur. Bu durum da açıklığa kavuşturulmalıdır.
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar; Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, Tedaviyle ilgili diğer giderler, Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler, sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
Bakıcı giderleri
Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir. Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idare düzenleme niteliğindeki genel şartlar ile genişletilmesi ve daraltılması düşünülemez. Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. Böyle bir durumda idari düzenleme hükümleri değil kanun hükümleri uygulanmalıdır.
Diğer yönüyle genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez. Buna göre davalı vekilinin geçici iş görmezlik, kaçınılmaz tedavi gideri ve bakıcı giderlerinin sigorta teminatı kapsamı dışında olduğuna ilişkin savunmaları kabul edilmemiştir.
Davacının yaralanma sebebiyle manevi zarara uğradığı, bedensel ve ruhsal acılar çektiği olağan hayat tecrübesi ile sabittir. Bunun ayrıca ispatı gerekmez. Davacının manevi tazminat isteği haklı ve yerindedir. Kazadaki kusur durumu dikkate alınarak talep edilen manevi tazminat talebi kısmi olarak kabul edilmiştir.
Manevi tazminat talebinden sigorta şirketinin manevi tazminat klozu bulunmadığından davalı araç maliki sorumlu tutulmuştur.
Maddi tazminat yönünden ise davalı … şirketi davadan önce temerrüde düşürülmediğinden dava tarihi faiz başlangıç tarihi olarak esas alınmıştır.
(Sehven toplama hatası yapıldığı, hüküm altına alınan işgücü kaybı ve bakıcı giderlerinin tek tek hüküm fıkrasında ifade edildiği halde bu iki rakamın toplamasında hata olduğu, bu durumun tarafların hak ve yükümlülüklerini ağırlaştıran bir durum olmadığı anlaşıldığından toplam maddi tazminat tutarı 189.143,55 TL olarak gerekçeli kararda düzeltilmiştir.)
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle ;
1-Davacının maddi tazminata yönelik davasının KABULÜ ile, 183.728,70 TL iş gücü kaybı tazminatı ile 5.414,85 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 189.143,55 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, işbu tazminat tutarının davalı … Tekstil Konfeksiyon Tic. Ltd. Şti. Yönünden kaza tarihi olan 12/01/2017 tarihinden itibaren, davalı … şirketi yönünden dava tarihi olan 13/06/2017 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine, davalı … şirketinin işbu tazminat tutarından sigorta poliçesindeki teminat limiti ile Sınırlı sorumlu olduğunun dercine,
2-Davacının manevi tazminata ilişkin davasının KISMEN KABULÜ ile, 2.500,00 TL manevi tazminatın davalı … Tekstil Konfeksiyon Tic. Ltd. Şti.’nden kaza tarihi olan 12/01/2017 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte alınarak davacıya ödenmesine,
3-Alınması gereken 13.091,17- TL harçtan 647,00 TL ıslah harcının mahsubu ile eksik kalan 12.444,17-TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile Hazineye Gelir Kaydına, ( davalı … şirketi bu tutarın 12.281,15 TL sinden sınırlı sorumlu olmak kaydıyla)
4-Davacı tarafından yapılan 647,00 TL harç ve 1.032,00-TL yargılama gideri ile 687,00 Tl ATK masrafı toplamı 2.366,00-TL’nin davanın kabul ret oranına göre 2.276,80- TL’sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, (davalı … şirketi bu tutarın 2.246,97 TL sinden sınırlı sorumlu olmak kaydıyla)
5-Maddi tazminat davası açısından;
Davacı kendisini vekil ile temsil ettirmekle hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 21.690,04- TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
6-Manevi tazminat davası açısından;
A)Kabul edilen manevi tazminat tutarı yönünden davacı kendisini vekil ile temsil ettirmekle hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 10/4 maddesi uyarınca 2.500,00 TL vekalet ücretinin davalı … Tekstil Konfeksiyon Tic. Ltd. Şti. dan alınarak davacıya verilmesine,
B) Reddedilen manevi tazminat tutarı yönünden davalı … Tekstil Konfeksiyon Tic. Ltd. Şti. kendisini vekil ile temsil ettirmediğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7-Taraflar tarafından kullanılmayan artan gider avanslarının hükmün kesinleşmesine müteakip taraflara iadesine,
Dair davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize iletilecek bir dilekçe ile Bursa Bölge Adliye Mahkemesi İstinaf Yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.19/02/2021
Katip …
✍ e-imzalıdır.
Hakim …
✍ e-imzalıdır.