Emsal Mahkeme Kararı Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/736 E. 2020/40 K. 15.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2017/736 Esas – 2020/40
T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2017/736
KARAR NO : 2020/40

BAŞKAN : …
ÜYE : ….
ÜYE : ….
KATİP : ….

DAVACI-KARŞI
DAVALI : …. ÖZEL SAĞLIK HİZMETLERİ ANONİM ŞİRKETİ
.
VEKİLİ : Av.
DAVALI-KARŞI
DAVACI : …. MEDİKAL GIDA VE TURİZM SANAYİ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ –
.
VEKİLİ : Av.

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 30/05/2017
KARAR TARİHİ : 15/01/2020
Mahkememizde görülen davanın açık yargılamasında,
DAVACININ TALEBİ : Davacı taraf dava dilekçesinde, taraflara arasında davacı şirketin işlettiği hastanenin ortopedi kliniğinin davalı şirket tarafından işletilmesine ilişkin sözleşme bulunduğunu, davalı tarafın sözleşmeye aykırı davranarak sözleşmenin feshine sebep olacak eylemlerde bulunduğunu, birtakım personelin hastaneden ayrılmasına ve başka hastanelere gitmesine neden olduğunu, servisin uzun süre hasta kabul etmediğini, gelen hastaların başka hastaneye yönlendirildiğini, davalı şirketin ortaklarından …. ….ın başka bir hastane ile anlaşma sağladığını ve hastaların da buraya yönlendirildiğini iler sürerek kazanç kaybı sebebiyle şimdilik 10.000,00 TL ile sözleşmeye aykırılıktan dolayı 150.000 USD cezai şartın davalıdan tahsilini talep etmektedir.
DAVALININ CEVABI : Davalı taraf davanın reddi gerektiğini savunmuş, sözleşmeye aykırı davranışların davacı taraftan geldiğini, hakedişlerin zamanında ödenmediğini, Dr.Fatih …’ın eylemleri ile davalı şirketin faaliyetleri arasında bağlantı kurulamayacağını, bu doktorun sözleşme gereğince hastanede çalışacağına dair hüküm bulunmadığını ileri sürmüş, davacı tarafın sözleşmeyi haksız sebeple fesh etmesinden dolayı cezai şart alacaklarının doğduğunu, kendilerinin de kardan mahrum kaldıklarını ileri sürerek şimdilik 50.000 TL ile kazan kaybı ile 150.000 USD cezai şartın davacıdan tahsiline ilişkin karşı dava açmıştır.
DELİLLER ve GEREKÇE: Derdest dava sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan cezai şart ve kar mahrumiyeti alacağına ilişkindir. Kural olarak ispat külfeti davacı taraf üzerindedir. Davacı taraf sözleşmenin sona ermesine davalı tarafın kusurlu hareketlerinin sebep olduğunu, sözleşmede yazılı cezai şartı talep etmek için gerekli şartların oluştuğunu ve sözleşmenin sona ermesi sebebiyle beklenen bir kardan mahrum kaldığını ispat etmelidir.
Davalı taraf cevap dilekçesi ile bir de karşı dava açmış, sözleşmenin haksız feshi sebebiyle kazanç kaybına uğradığını belirterek tazminat ve haksız fesih sebebiyle cezai şart talep etmiştir. O halde karşı davada ispat külfeti de karşı davacıda olacaktır. Fakat belirtelim ki, feshin haklılığı meselesi önceliklidir ve her iki tarafın delilleri de toplanacaktır.
Taraflar arasında bir sözleşmenin mevcudiyeti de sona erdiği tartışma konusu değildir. Sözleşmeyi davacı taraf feshetmiş, fesihten önce taraflar arasında bir ihtarlaşma süreci de yaşanmıştır. Her iki taraf feshe sebep olan olayların karşı tarafın haksız eylemlerinden veya sözleşmeye aykırılığından kaynaklandığı görüşündedir. Somut davada çözülmesi gereken ilk mesele feshe kimin sebep olduğunu ortaya koymaktır.
Taraflar arasındaki ilişkiyi özetlemekte yarar vardır. Davacı taraf bir özel hastane işletmecisidir. Mevzuata uygunluğu tartışılır olsa da kimi teşhis ve tedavi hizmetlerini dışarıdan satın almaktadır. Bu minvalde davalı şirket de özel hastanenin ortopedi kliniğini işletmeye başlamıştır. Temel sözleşme de 29.04.2016 tarihinde imzalanan “sağlık kuruluşu bünyesindeki ortopedi kliniği işletme sözleşmesi”dir. Bu ilişkide işleyiş genel hatlarıyla şöyledir: Özel hastane işletmecisi olan sağlık kuruluşu, yapı, alt yapı, personel, genel hizmetler gibi temel ihtiyaç ve zorunlukları karşılar. Hasta kabulü, ücretlendirme, ücret tahsili, SGK ile ilişkiler de özel hastaneye aittir. Ancak bazı klinik veya poliklinik hizmetlerini doğrudan istihdam ettiği doktor ve personel aracılığıyla değil, hizmet alımı yoluyla gerçekleştirebilir. Uygulamada hizmet alımı, genellikle hekimler tarafından sırf bu iş için kurulmuş şirketler üzerinden yapılmaktadır. Bir hekim hastane personeli olarak ücret karşılığında çalışmak yerine, kendi şirketini kurup onun üzerinden hizmet vermeyi tercih edebilmektedir. Bu daha çok hekimin şahsının ve piyasadaki itibarının bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Hekim yapacağı sözleşme çerçevesinde, isterse kendi tercih ettiği personelin istihdamını da sağlayarak özel hastanede bizzat çalışmakta, itibarına göre bir hasta potansiyelini de beraberinde getirerek özel hastanenin müşteri kitlesini artırabilmektedir. Somut olayda olduğu gibi hekimin doğrudan özel hastane personeli olmak yerine kendi kurduğu şirketin personeli olmayı tercih etmesinin en önemli nedeni zaten hekimin itibarıdır. Hizmet veren durumundaki ve bir çeşit taşeron olan şirket, işlettiği kliniğe gelen hastalardan tahsil edilen ücretlerin bir kısmını anlaşma çerçevesinde özel hastaneden tahsil eder. Böylelikle özel hastane bir hizmet kalitesini sağlamış, şirket ve dolayısıyla hekim de ücret karşılığı çalışan diğer hekimlerden daha fazla kazanç elde etmiş olur. Elbette bu tür ilişkilerde akdi sorumluluklar yanında teamül ve genel işleyiş önem arz eder. Zira yukarıda değindiğimiz üzere bu konuda açık bir düzenleyici mevzuat yoktur. Taraflar teamüle uygun davranma yükümlülüğündedir.
Somut olayda daha çok genel işleyiş ve teamüle aykırılığın kimden kaynaklandığı veya kimin sözleşmeye aykırı davrandığını tespit etmek öncelikli meseledir. Zira sözleşme davacı özel hastane işletmecisi tarafından feshedilmiş olmakla birlikte haklı sebeplerin varlığına/yokluğuna dair iddialar söz konusudur. Davalı şirket haksız hareketleri ile sözleşmeyi çekilmez hale getirmişse bundan kaynaklanan zararı karşılamalıdır. Keza cezai şartın geçerliliği ve ödenmesi için gerekli şartların tahakkuk edip etmediği de irdelenecektir.
Bunun için öncelikle taraf tanıkları dinlenmiştir. Ancak öncelikle hatırlatalım ki, örneğin hak edişlerin zamanında ödenmemesi gibi konularda defter kayıtları daha etkili delildir. Davacı tanığı Meryem Cengiz davalı şirket çalışanı görünen Dr. Fatih …’ın bir dönem hastanede ortopedi kliniğini işlettiğini anlatmış, ona özel bir kat ayrıldığını belirmiştir. Bu tanığa göre mezkur hekim hasteneden ayrılmadan kısa süre önce ameliyat listesindeki hastalardan randevu iptalleri gelmeye başlamış, o dönemde hekim hastaneden ayrılmış, ameliyatlar için temin edilen malzemeler elde kalmış ve üç ay boyunca ameliyat yapılamamıştır. Bu tanık Ortopedist Dr. F. …’ın anestezi uzmanını da götürerek başka hastanede ameliyat yaptığını öğrenmiş, bazı yardımcı personelin de istifaya ikna edildiğini ileri sürmüştür.
Kendisi de hekim olan ve davalı şirketin Hekimi durumundaki F. … gibi özel hastaneye hizmet veren tanık Özgür Türk de başlangıçta hastaneye ciddi bir hasta potansiyeli getiren F. V. Tercan’ın ihtar ve bildirimde bulunmadan 2017 yılı Ocak ayında hastaneden ayrıldığını, yanında getirdiği personelin de istifa ettiğini, başka bir özel hastaneye gittiklerini, bu dönemde hastaların başka hastaneye yönlendirildiğini, davalı tarafın hak edişlerinin zamanında ödendiğini, gecikme olmuşsa bunun F. V. Tercan’ın mutabakatı geç imzalamasından kaynaklanabileceğini, diğer doktorlar nezdinde özel hastanenin ekonomik zorluk içinde olduğu iddialarını yayan F. V. ….’ın bu tutumunun doktorların da ayrılmasına sebep olduğunu anlatmıştır.
Tanık Elif Dursun F. V. Tercan’ın sekreterlerinin hastaları başka hastaneye yönlendirmeye başladığını, esasen bir sıkıntı olmadığını, hekimin özel personelinin dahi ayrıcalıklı olduğunu belirtmiştir. Keza davacı tanığı Zeynep Türk de benzer anlatımda bulunmuş, 2017 başında hasta potansiyelinin düştüğünü, hep dolu olan ortopedi servisi yataklarının boşalmaya başladığını, Dr. F. V. Tercan’ın özel hastanenin ekonomik zorluk içinde olduğu yolunda söylenti paylaştığını, personelin huzursuz olduğunu, Ocak ayı sonuna doğru bir gün hekimin hastaneye gelmediğini, bir süre sonra onunla birlikte çalışan hekimin de ayrıldığını anlatmıştır.
Davalı-karşı davacı tarafın tanıkları da aynı oturumda dinlenmiştir. Tanık … anlaşmazlığın sebebini bilmediğini, bazı hastaların başka özel hastaneye yönlendirildiğinin doğru olduğunu, ancak kusurun davacıda olduğunu çünkü ayrılacağı söylenmesine rağmen Dr. …. randevularının açık tutulduğunu belirtmiştir. Tanık Pınar İpek de Dr. …’ın çalıştığı dönemde hastaların başka yere yönlendirilmediğini, ayrıldıktan sonra dokturun kendi hastalarının yönlendirildiğini, doktorla birlikte kendinin de başka özel hastaneye geçtiğini, hak edişlerin zamanında ödenmediğini duyduğunu, Dr. …’ın hastanenin batacağı söyleyerek istifasını sağladığını belirtmiştir.
Kendisi de bir ortopedist olan ve davalı şirket çalışanı olarak hizmet veren Dr. Sinan Serdar Kejanlıoğlu da beyanında ilişki sürerken hastaların başka bir özel hastaneye yönlendirilmediğini, Dr. … ayrıldıktan sonra bir süre daha hizmet vermeye devam ettiğini, hak edişlerin zamanında ödenmediğini, hatta ne kadar iş yaptıklarını gösteren cetvellerin dahi verilmediğini belirtmiştir. Şirketle özel hastane arasındaki iki temel sorundan birinin hakedişlerin zamanında ödenmemesi, diğerinin verilen sözlerin tutulmaması olduğunu, beş odalı ameliyathane sözünün tutulmadığını, söz verilen yerin habersiz iptal edildiğini anlatmıştır. Bu tanık Dr. …’ın ayrılmasından sonra da şirketin hizmet vermeye devam ettiğini, bunun sözleşmeye aykırı olmadığını, kendisinin de başka bir şirket üzerinden davalı şirkete hizmet verdiğini, Dr. … ayrıldıktan sonra hasta potansiyelinin yarı yarıya düştüğünü de belirtmiştir.
Davalı şirketin muhasebe işini yapan tanık Osman Akyürek de sözleşme feshine neden olan olayları bilmediğini ancak bu süreçte hak edişlerin zamanında ödenmediğini, bu sebeple fatura da kesemediklerini, ihtara rağmen bilgi verilmeyince kendi hesaplarına göre fatura kestiklerini, nihayet üç ay gecikme ile hakediş düzenlendiğini, sonraki hak edişlerde de aynı sorunun çıktığını, bu sebeple Dr. …’ı başka hastanede görevlendirerek sağlıklı ücret sağlamayı düşündüklerini, özel hastanenin faturadan 90 gün sonrasına ceklerle ödeme yapabildiğini belirtmiştir.
Tüm bu tanık beyanlarından ortaya çıkan en önemli sonuç şudur ki, özel hastane hak edişleri zamanında yapmamış ve ödemeleri geciktirmişse davalı şirket doktorunun başka hastaneye gitmesine karşı çıkması hakkaniyete aykırı olur. Sözleşmenin feshinde davacı haksız, davalı haklı pozisyona geçer. Buna karşılık hak edişler makul sürelerde yapılmışsa ve ödemeler aksatılmamışsa davalı hizmet veren haksızdır. Üzerine basarak belirtelim ki doğrudan sözleşmenin tarafı olmayan Dr. F. …’ın başka hastaneye gitmiş olması sözleşmeye aykırılık teşkil eder. Zira bu ilişkide belirleyici husus hekimin kendisidir. Hizmetin kim tarafından verildiği doğrudan kurucu unsur durumundadır. Davalı tarafın buna aykırı savunmaları açıkça haksızdır. Meşhur ve uzman bir ortopedist yerine yeni mezun, henüz tanınmamış bir hekim çalıştırsa davalı şirketin bu sözleşmeyi yapma şansı olmayacaktır. Aynı sebeple hizmetin başka bir hekim tarafından verildiği gerekçe gösterilerek sözleşmeye uygun davranıldığı söylenemez. Dikkat edilirse davalı şirket adına hizmet veren diğer doktur bile kendi kurduğu tek ortaklı bir şirket üzerinden davalı ile sözleşme yapmıştır. Sonuç olarak hak edişlerin makul sürede hazırlanıp ödendiği ortaya çıkarsa davalı şirket feshe neden olmuş sayılır. Aksine ödemeler gecikmişse davalı tarafın hareketi haksız sayılmaz. İlk aykırı hareket davacıdan gelmiş olur. Bir tarafın gerçekten mali zorluğa girmiş olması da diğer yanı sözleşmeye devam etmek konusunda tereddüte sevk edebilir. Hatta sözleşmenin ifa şartlarının ortadan kalktığı anlaşılırsa fesih iradesi göstermek de haklı olabilir. Ancak en ufak bir mali aksamada sözleşmeyi feshetmeye kalkışmak da ahde vefa ilkesi ile bağdaşmaz. Özel hastanenin alt düzey personeli çalışmaya devam ederken çok kazanan hekimlerinin ilk yokuşta ayrılması temel ahlaki değerlere de uygun düşmez.
Davacı özel hastanenin hak ediş ve ödemeleri zamanında veya makul bir gecikme sınırları içerisinde yapıp yapmadığını belirlemek için kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmıştır. Raporda tarafların kazanç kaybı iddiaları da araştırılacaktır. Bilirkişi heyeti belirlenirken iki de hekim seçilmiş, hakedişlerin gecikmesi yanında hastaların başka hastaneye yönlendirilmesi, Dr. F. V. Tercan’ın bir hasta potansiyelini beraberinde taşıyıp taşımadığı, hekimle birlikte ayrılan personelin kimler olduğu, bu personele özel hastanenin olumsuz ayrıcalıklı işlem yapıp yapmadığı, ortopedi servisine başka hastaların yatırılıp yatırılmadığı gibi konular da araştırılmıştır. 13.03.2019 tarihli raporda davacı defter kayıtlarına göre hakedişlerin düzenlenmesi ve sözleşmeye uygun olarak üç aylık çeklerle ödeme yapılması hususunda aksaklık yaşanmıştır. Dr. F. V. Tercan’ın hastaneden ayrılması ile ortopedi hastalarının sayısında dramatik düşüşler olmuş, özel hastanenin bundan kaynaklanan kar kaybı 1.491,66.TL hesaplanmıştır. Gerek Dr. F. V. Tercan’la birlikte hizmet veren hekimler gerekse bir kısmını hekimin yanında getirdiği personel de mezkur hekimle birlikte özel hastaneden ayrılıp yeni bir özel hastanede çalışmaya başlamıştır. İlişkinin sürdüğü dönemde davalı tarafından işletilen ortopedi servisine başka hasta yatırıldığına dair kayıt yoktur.
Rapordan elde edilen kanaat davalı hizmet veren şirketin sözleşmeye aykırı davranmasını haklı gösterecek ciddi bir sebep bulunmadığı yolundadır. Bazı aksaklıklar varsa basiretli tacir gibi davranılarak bunun belgelenmiş veya karşı tarafa sözleşmeye aykırılığı gidermesi için uyarıda bulunulmuş olması beklenir. Özel hastanenin ciddi bir aykırı davranışı olmadan hizmet veren şirketin en önemli hekiminin ayrılma iradesi göstermesi, personel nazarında özel hastane yönetimini de zora sokacak mali sorunları konuşmaya başlaması, personeli istifaya ve başka yerde çalışmaya ikna çabası hem sözleşmeye hem de ahde vefa ilkesine aykırıdır. Davalının haksız davranışları sözleşmeyi feshetmeyi zorunlu kılmıştır. Üstelik özel hastane tarafından üst üste ve ısrarla gönderilen ihtarlar da sonuç vermemiştir. O halde ana dava haklıdır. Fesih iradesi hukuka uygundur, kaldı ki sözleşme davalı tarafından fiilen sona erdirilmiştir. Özel hastane hem kar kaybını hem de cezai şartı isteyebilir. Karşı dava ise haksızdır. Sözleşmenin feshine kendi haksız hareketleri ile sebep olan taraf ne kazanç kaybı ne de cezai şart isteyebilir.
Davacının kazanç kaybının çok az olması ilginçtir. Bu kapsamda bir sözleşmenin feshini haklı kılmayacak ölçüde az bir kayıp varsa temel dürüstlük kuralının tartışılması gerekebilir. Ancak bilirkişi raporundan anlaşılacağı üzere hasta sayıları bu kazanç kaybını desteklemeyecek ölçüdedir. Davacı özel hastanenin vergiden kaçınma telaşı ile muhasebe teknikleri kullandığı izlenimi edinilmiştir.
Taraflar tacirdir. Cezai şartı müzakere ederek ve karşılıklı olarak kararlaştırmışlardır. Sözleşmenin kapsam ve boyutuna uygun ölçüdedir. Bu sebeple cezai şarta hakimin müdahalesini gerektiren sebepler söz konusu değildir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A.
Ana davanın kısmen kabulü ile 1.491,66 TL si kar mahrumiyeti ve 534.765,00 TL si cezai şart bedelinden oluşmak üzere toplam 536.256,66 TL ‘nin 24/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin talebin reddine,
Alınması gereken 36.631,69-TL harçtan peşin yatırılan 9.303,23-TL harcın mahsubu ile bakiye 27.328,4624446-TL harcın davalı-karşı davacıya tamamlattırılmasına,
Davacı tarafça yapılan 1.714,50-TL yargılama giderinden kabul-red oranına göre hesaplanan 1.683,02-TL’nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Davacı vekili lehine kabul edilen miktar üzerinden takdir olunan 43.862,83 -TL ücret-i vekaletin davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
Reddedilen kısım üzerinden davalı vekili lehine takdir olunan 3.400-TL ücret-i vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davacı tarafça başlangıçta yatırılan 9.303,23-TL harcın davalırdan alınarak davacıya verilmesine,
B.
Karşı davanın reddine,
Alınması gereken 54,40-TL maktu red harcının mahsubu ile fazla alınan 10.042,60-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalı – karşı davacıya iadesine,
Davacı – karşı davalı vekili lehine takdir edilen 46.610-TL ücret-i vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davacı tarafça yapılan muhakeme masrafının kendi üzerinde bırakılmasına,
Kesinleşme süreci tamamlanana kadar masraf avanslarının kullanılabileceği nazara alınarak kararın kesinleşmesinden sonra yazı işlerince yapılacak hesaba göre artan avansların yatıran tarafa iadesine dair kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde mahkememize iletilecek bir dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzlerine karşı açıkça okunup anlatıldı. 15/01/2020

İş bu kararın gerekçesi 15/01/2020 tarihinde yazılmıştır.

Başkan 37232
Üye 125321
Üye 215947
Katip 167697
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır