Emsal Mahkeme Kararı Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/861 E. 2020/18 K. 08.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2016/861 Esas – 2020/18
T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

ESAS NO : 2016/861
KARAR NO : 2020/18

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

DAVACI :
VEKİLİ : Av.

DAVALI :
VEKİLİ : Av.

DAVA : T.T.K. m: 630/2 Gereğince Limited Şirket Müdürünün Temsil Yetkisinin Kaldırılması
DAVA TARİHİ : 28/09/2016
KARAR TARİHİ : 08/01/2020
Mahkememizde görülen davanın açık yargılamasında,
DAVACININ TALEBİ : Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının ….. Poliüretan Parça San. Ve Tic. Ltd. Şti.nin %50 hissesine sahip ortak olduğunu, yine %50 paya sahip diğer ortak davalı Turgay Şenel’in ortaklar kurulu kararı ile şirket müdürlüğüne tayin edildiğini, davalı şirket müdürünün şirket yönetiminde özen ve şirkete bağlılık yükümlülüğünü yerine getirmediğini, gereksiz krediler alarak şirketi zarara uğrattığını, yönetim görevlerini aksattığını, şirkete ait araçları kendi oğullarına kayden düşük bedellerle devrettiğini, bunun için çocuklarından bir bedel alıp almadığının dahi bilinmediğini, çocuklarını tarafların 1/3 payla ortak oldukları ve aynı adreste faaliyet gösteren ATS … isimli şirkette yüksek ücretlerle istihdam ettiğini, davacının kızının ise haksız olarak işten çıkarıldığını, sahte imza ve işlemlerle oy birliği ile karar alınmış gibi yapıldığını, davalının görevinde ağır ihmal ve basiretsizlik gösterdiğini, ATS …’ın diğer …’un …. Ltd. Şti.’nde sigortalı gibi gösterilerek şirketin zarara uğratıldığını, lüks ve keyfi harcamalar yapıldığını, iki önemli çalışanın haksız gereksiz yere işten çıkarılarak şirketin faaliyetine zarar verildiğini, bir çalışanın bir süre sigortasız çalıştırıldığını, böylece şirketin kötü yönetildiğini iddia ederek davalının şirket müdürlüğünden azline karar verilmesini talep etmektedir.
DAVALININ CEVABI : Davalı taraf davanın reddini istemiş, davanın şirkete karşı açılması gerektiğini, ortağa karşı açılan davanın husumet yönünden reddine karar verilmesini istediklerini, davalının şirketi yönetmede bir kusuru ve basiretsizliğinin bulunmadığını, şirket ile ilgili sorunların davacıdan kaynaklandığını, bu yönden Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2015/1464 E. Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesinde 2016/102 esas sayılı dava ile Bursa C. Başsavcılığında 2016/21313 Sor. sayılı dosyaların mevcut olduğunu, tüm bu davaların davacının şirket idaresinde saldırgan tutum içerisinde olduğunu gösterdiğini, şirket genel kurulunda karar alınmadan dava açılamayacağını, çekilen kredilerde davacının da imzası bulunduğunu, usulsüz kredi çekmediklerini, araçların rayiç bedellerle satıldığını ve gerçekte çocuklara ait olduğunu, vergi avantajı yüzünden şirket adına tescil edildiğini, sahte fatura olayının ve davacının kızının işten çıkarılmasının Burfleks’te değil ATS …’da gerçekleştiğini, sahte faturayı bilecek durumda olmadıklarını, sahte imza iddiasını kabul etmediklerini, şirketin kötü yönetilmediğini ileri sürmektedir.
DELİLLER ve GEREKÇE: Derdest dava T.T.K. m: 630/2 gereğince limited şirket müdürünün temsil yetkisinin kaldırılması davasıdır. Limited şirketlerde müdürlerin temsil yetkisi T.T.K.’nun 623 ve devam eden maddelerinde açıklanmıştır. Ortak olmayan müdürün temsil yetkisinin ortaklar kurulu kararıyla değiştirmesi mümkündür. Ortak olan müdürler konusunda ise kanun, müdürün şirket sözleşmesi ile atanması ve ortaklar genel kurulunca seçilmesine bağlı olarak ikili bir ayrıma gitmiştir. Şirket sözleşmesi ile atanan ve aynı zamanda ortak olan şirket müdürleri, ortaklar genel kurulu tarafından azledilemez. Ancak, haklı sebeplerin varlığında ve ortaklardan birinin talebi üzerine, mahkeme, şirket sözleşmesi ile atanan müdürlerin idare hak ve vazifesini sınırlandırılmasına veya geri alınmasına karar verebilir.
Öncelikle belirtelim ki davada ispat külfeti davacı taraf üzerindedir. Davacı ortak, davalı müdürün kanundan yahut esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlu biçimde ihlal ettiğini, temsil yetkisinin sınırlandırılması için haklı sebep bulunduğunu ispat etmek zorundadır.
Davanın daha iyi anlaşılabilmesi için ortakların durumları ve karşılıklı konumları ile geçmişte yaşanan süreçten bilgi verilmesi yararlı olacaktır. Zira davacı taraf genel olarak şirketin kötü yönetildiği iddiasına dayanmaktadır. Nitekim, gerekmediği halde kredi kullanılarak şirketin lüzumsuz finasman maliyeti altına sokulduğu, mal varlıklarının ipotek edildiği, şirkete ait iki aracın müdürün çocuklarına düşük fiyatla devredildiği, sahte imzalarla genel kurul kararı düzenlendiği gibi iddialar söz konusudur. O halde ortaklar arasındaki ilişkinin iyi anlaşılmasında yarar vardır.
Burfleks Poliüretan Parça Geliştirme San. ve Tic. Ltd. Şti. üç ortaklı olarak 1991 yılında kurulmuştur. Kuruluşunda tarafların eşleri olduğu tahmin edilen kişiler şirketin 1/3 pay sahibidir. Ortaklık yapısı 2002 yılında değişerek bu günkü halini almıştır. Halen ortaklardan biri davacı Selçuk Günay, diğeri davalı Turgay Şenel’dir. Şirket defterlerinde yer yer davacının eşi Emire Melek Günay ismi yer almakta ise de bunun gerekli düzeltmelerin yapılmamış olmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ortaklar eşit pay sahibidir. Dava dışı ATS … Limited Şirketinde de üçte birer pay sahibi olan Selçuk Günay ve Turgay Şenel arasında uzun yıllara dayanan bir iş ve dostluk ilişkisi mevcuttur. Şirketin müdürlüğünü uzun yıllardır davalı Turgay Şenel yürütmektedir.
Burfleks Ltd. Şirketi adına bir arsa satın alınmış, üzerine fabrika binası yapılmıştır. ATS … Ltd. Şirketindeki sorunlara paralel biçimde bu şirkette de sorunlar baş göstermiş, ortaklar birbirini suçlamaya başlamış ve karşılıklı davalar açılmıştır.
İki büyük ortak arasındaki kavganın, ikinci kuşak devreye girince başladığı kanaatine varılmıştır. Davalılardan Turgay Şenel’in iki oğlu da mühendis olarak babalarının ortak ve yönetici olduğu ATS … şirketinde çalışmaya başlamışlardır. Davacının kızı da mezkur şirket bünyesinde işe alınmıştır. Otuz yılı aşkın süre devam eden güvene dayalı sağlam ortaklık yapısı ortakların çocuklarının ATS …’da işe alınmasıyla bozulmaya başlamıştır. Davalı Turgay Şenel’in çocuğuna ortağı Selçuk’un adını vermesine kadar varan samimi ve içten bir güven ortamı var iken, çocukların şirket kaynaklarından ne kadar yararlanacağı kavgasının başlamasıyla her şey değişmiştir. Şirketin muhasebe bölümünde işe alınan Merve Günay bir süre sonra işten çıkarılmış, bu da kavgayı alevlendirmiştir. Ortaklar profesyonel davranmayı bir tarafa bırakıp duygusal hareket etmeye başlamış, karşılıklı suçlamalar başlamıştır. Ortaklar kabul etmese de şirkette anlaşmazlığa neden olan temel olgu ortakların çocukları üzerinden başlayan kavga ve kişisel kıskançlıklardır. Çalışıp üreten, ürettikçe kazanan, kazandıkça büyüyüp ikinci bir şirket ve büyük bir fabrika sahibi olan ortaklar, artık eldekini paylaşma kavgasıyla küçülmeye ve kendi kendilerine zarar vermeye başlamıştır.
Bu açıklamalardan sonra somut iddia ve olgulara göz atmakta yarar vardır. Yukarıda açıkladığımız üzere bir şirketin uzun veya kısa vadede kar veya zarar etmesi birden çok faktörün bir araya gelmesine bağlıdır. Yöneticiler öz kaynakları ile büyümeyi seçip kredi kullanmayarak bazı fırsatları kaçırabilecekleri gibi, kriz dönemini yara almadan da atlatabilirler. Bunun tersi de mümkündür. Dış finansman fırsatlara kapı açabileceği gibi, kimi zaman da iflasa yol açar. O halde şirketin kredi kullanması tek başına olumlu veya olumsuz değerlendirilemez. Tercihlerin haklılığı da sonuçlarına göre değerlendirilmez. O günkü şartlarda tacirin tercihi makul ise, sonuçta zarar da olsa özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırılıktan söz edilemez. Bir istisna ile ki; kredi kullanmak, bir gerçeği gizlemek veya haksız kazanç elde etmek gibi kötü niyetli bir amaca alet edilmiş olmasın.
Tazminat talebinin bir sebebi olarak şirkete ait 16 BFF ……ve 16 BRF … plakalı araçların düşük bedellerle şirket müdürünün oğullarına devredilmesi gösterilmiştir. Birçok şirket ortağı, kendisinin veya ailesinin kullandığı aracı şirket adına satın alarak vergi/amortisman ayrıcalıklarından yararlanmak ister. Aracın bedelinin gerçekte kim tarafından ödendiği de kayıtlarda yer almaz. Gerçeği ortaklar daha iyi bilirler. Nitekim davacı Selçuk Günay’ın kullandığı araç da şirket adına kayıtlıdır. Gerçek nasıl olursa olsun 16 BFF …. ve 16 BRF …. plakalı araçların bedellerinin ATS … şirketinin Burfleks şirketinden olan alacağından düşüldüğü dikkate alınırsa şirketin zararından söz edilemez.
Davaya dayanak yapılan bir sebep de şirket kayıtlarında yer alan bir avans hesabıdır. Kayıtlara göre yurt dışında faaliyet gösteren Polyrit İsrael ve Luso Product İngiltere isimli firmalara toplam 798.308,46.TL avans ödemesi yapılmış, daha sonra bu hesap tahsil edilmiş gibi kapatılmıştır. Davacı bu paranın tahsil edilmediğini ileri sürmektedir. Bununla ilgili de bir bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Ancak belirtmek gerekir ki geçmiş yıllardan beri devam eden bu avans kaydından davacının haberdar olması gerekir. Zira genel kurul toplantılarında şirketin mali kayıtlarının da incelendiği var sayılır. Kaydın gerçek durumu bilindiği halde dava konusu yapılırsa temel dürüstlük kuralına aykırı hareket edilmiş olur.
Yukarıdan beri izah edilen hususları ortaya koymak için, mahkememizin 2017/184 E. sayılı dosyası üzerinden şirket kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmıştır. Aynı iddialar söz konusu olduğundan usul ekonomisi gereğince eldeki davada yeni bir rapor alınmamış, anılan raporla yetinilmiştir. Bilirkişi 12.02.2019 tarihli raporunda 16 BFF 64 ve 16 BRF 26 araçların değerinden daha düşük fiyatla satıldığı iddiasını takdire bırakmış, iki aracın toplam 40.000.TL’ye satılmasının şirketi zarara uğratıp uğratmadığı konusunda net bir görüş açıklamamıştır. Mahkememizin kabulüne göre bu araçların satışı sebebiyle şirketin zarara uğradığı iddiası inandırıcı bulunmamıştır. Kanaatimizce bu araçlar gerçekte Alper ve Selçuk Şenel’in şahsi malıdır. Vergi avantajı yüzünden şirket adına tescil edilmiştir. Bilirkişi 2016 yılı kısmi mali denetim raporuna atıf yaparak şirket kasasında bulunmayan ve kasa affına konu edilen toplam 798.308,46. TL’den müdür Turgay Şenel’in sorumlu olacağı kanaatindedir. Ancak gerekçesi aşağıda açıklanacağı üzere mahkememizce bu görüşe de itibar edilmemiştir.
Rapordaki ve daha sonra kayyumdan alınan 25.12.2019 tarihli rapordaki detay bilgiler dikkate alınınca banka kredisinden dolayı şirketin zarara uğratıldığına veya kötü yönetildiğine dair yeterli delil yoktur. Kredilerin şirket lehine kullanıldığı sabittir. Kredi kullanımı kötü yönetime delil olmaz ve azil isteğine haklılık kazandırmaz.
Diğer hususlara geçmeden önce özellikle Polyrit ve Luso isimli firmalara verilen avans üzerinde durmak gerekir. Gerek eldeki davada gerekse bağlantılı dava dosyalarında alınan raporların hepsi yurt dışındaki firmaya gerçekte bir avans gönderilmediğini, kasa fazlasını düzeltmek için bir muhasebe hilesi yapıldığını ortaya koymaktadır. Ancak banka yoluyla yapılması mümkün olan bu ödeme gerçekte yapılmamış, fakat yapılmış gibi deftere kayıt işlenmiştir. Daha açık bir ifade ile şirket kasasından bu miktarda para çıkışı olmamıştır. Gerçekte bir para gönderilmediğine göre tahsilat kaydından kasaya para girmesi de beklenmez. Davacının da dediği gibi bu para gerçekte tahsil edilmemiştir. Fakat gerçekte gönderilmemiştir de! O halde kasada olması gereken para nerededir?
Bilirkişi raporunda fiktif hareketlerle ortadan kaldırıldığı söylenen paranın kaynağı ve gerçek mevcudiyeti konusunda yeterli bilgi yoktur. Bu para banka hesaplarından gönderilmediğine ve fiilen de kasada bulunmadığına göre, nereden gelmiş, nereye gitmiştir?
Bunu anlamak için şirkete atanan kayyumdan bir ilave bilgi alınmıştır. 25.12.2019 tarihli kayyum raporuna göre şirket kurulduğundan beri hiç kar payı dağıtmamıştır. Halbuki kuruluştan bu güne toplam kaydi kar miktarı 733.838,33.TL’dir. Bir şirketin ortaklarına hiç ödeme yapmaması ticaretin tabiatına aykırıdır. Ortaklar şirketten gelir elde etmeyecekse neden ortak olurlar? Karın bir kısmı sermayeye eklenmiş olsa da halen dağıtılmamış 556.048,52.TL kara karşılık 500.401,86.TL zarar toplamı vardır. Fabrika binasının maliyeti kayden 3.195.727,88.TL’dir. Görüldüğü gibi şirketin kazancı güya fabrika inşaatını karşılamaya bile yeterli değildir. Eğer kayıtlar gerçekse şirket kötü yönetilmemiştir. Zor şartlara rağmen fabrika binası tamamlanmıştır.
Elbette gerçek, herkesçe bilinen bir sırdır. Ortaklar devlete daha az vergi vermek için kar payı dağıtmazlar. Gelirlerini doğru biçimde göstermezler. Sürekli kasadan para kullanırlar. Yurt dışına avans gibi gösterilen para ortaklarca kullanıldığı için fiilen kasadan çıkmıştır. Ancak hakiki sebep kayıtlarda gösterilmediğinden kayden kasadadır. Bu şekilde şişen kasa mevcudunun bir yöntemle eritilmesi gerekir. Somut olayda da güya yurt dışı şirkete avans verilmiş, sonra da dönem dönem çıkan kasa affından yararlanılmıştır. Bu paranın doğrudan davalı ortaklarca kullanılıp davacıya pay verilmediği iddiası açıkça ileri sürülmemiş, malum “para nerede” sorusu sorulmakla yetinilmiştir. Davacı gerçeği çok iyi bildiği halde davalılara resmen cevaplayamayacakları sorular sorarak davayı kazanmaya çalışmaktadır. Para süreç içinde ortaklarca fiilen alınmış veya şirketin kabul edilmeyen giderlerine harcanmış, şirketin fabrika inşaatında kullanılmıştır. Davacı hakikati bildiği halde bilmezlikten gelerek davayı kazanmaya çalışmaktadır. Bu tutum temel dürüstlük kuralına aykırıdır.
ATS … Ltd. Şti.’nin ortaklarından olan Ayhan Demirkol’un Burfleks Ltd. Şti.’nde sigortalı olması da bir kötü yönetim meselesi değildir. Davacı ortağın da bunu baştan beri bilmemesine imkan yoktur. Yeni öğrenilmiş bir gizli işlem varmış gibi davranılması kabul edilemez.
Bir zamanlar güven ilişkisi sebebiyle büyüyen ve gelişen şirket, ortaklarının çekişmesi yüzünden gerilemeye başlamıştır. Ortaklar kendi elleriyle yaptıklarını yine kendi elleriyle yıkmaya başlamış, birbirlerini şikayet ederek, vergi dairesine ihbar ederek şahsi hesaplar peşine düşmüşlerdir. Halbuki üretim yapan şirketler kamu ekonomisinin de bir parçasıdır. Şirketlerin gerekirse ortaklarından bile korunması gerekir. Bu amaçla taraflar birçok defa anlaşmaya davet edilmiş, görüşme ve pazarlıklarına aracılık edilmişse de başarıya ulaşmak mümkün olmamıştır. Bu dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın her iki ortak grubuna da zarar verecektir. Bu dava kazanılsa da kaybedilse de kaybeden şirket olacaktır. Sorunun çözümü ya profesyonel yönetim desteği almak ya da pay devirleri ile ortaklık yapısını değiştirip yeni bir heyecanla işe devam etmektir.
Bu çözüm önerisi ortaklara ve vekillerine defalarca hatırlatılmıştır. Buna rağmen her iki ortak grubu da sürekli yeni davalar ve karşı davalar açarak, davaların birleştirilmesini talep ederek sorunu daha karmaşık hale getirerek sanki çözümsüzlükten medet ummaktadır.
Sonuç itibariyle mahkememizde oluşan kanaat odur ki, şirketteki temel sorun “kazanma ve paylaşma” sorunu değildir. Ortakların çocuklarının şirkette çalışmaya başlaması ve her birinin şirketten ne kadar yararlanacağı konusunun perde gerisinden gündeme gelmesi uyumsuzluğun başlangıç noktasıdır. Davalı şirket müdürlerinin şirketi kötü yönetmedikleri, şirketin kazanmaya ve kayıt dışı biçimde paylaşmaya devam ettiği kabul edilmiştir. Bu kadar uzun süre sessiz kalan davacı ortağın bunları bildiği halde bilmiyormuş gibi yapması kabul edilemez. Elbette kayıtdışılık bir usulsüz yönetim biçimidir ve müdürlerin sorumluluğunu gerektirir. Ancak uzun yıllar süren bu duruma sessiz kalan davacının bu olguları dava sebebi yapması Türk Medeni Kanunun ikinci maddesine aykırıdır. Davanın reddi gerekir.
Şunu belirtelim ki, bu davaları kim kazanırsa kazansın, ne şirkete ne de ortağa yarar sağlar. Ne de basit ve uygulanabilir bir çözüm sunar. Varsayalım ki Selçuk Günay’ın azil davası kabul edilsin, ve diğer ortağın temsil yetkisi kaldırılsın. Şirket ilanihaye kayyum tarafından yönetilemeyeceğine ve genel kurul yapılıp bir müdür seçilmesi gerekeceğine göre eşit pay sahibi iki ortak nasıl karar alacak ve şirket müdürünü nasıl seçecektir? Öte yandan şirket genel kurulunda alınacak bir karara karşı açılacak bir iptal davası, şirket yönetimini kilitleyecek, uzun zaman kayıpları içinde şirket zayıflamaya, yerinde saymaya ve yönetilemez hale gelmeye başlayacaktır. Nitekim tedbiren uygulanan kayyum kararları şirketin esnek davranmasını ve hızlı karar almasını olumsuz etkilemektedir. Mahkememizce bu durum ortaklara defalarca hatırlatılmış ve sonuç alınamasa da müzakere masasına oturmaya ikna edilmiştir. Müzakereler sürerken taraflardan birinin dava kazanması süreci baltalayacaktır. Bu sebeple çok sayıdaki davanın son aşamada karara bağlanması tercih edilmiştir.
Tarafların karşılıklı bu davalarından hiç biri kalıcı ve nihai sonuç getirmeye elverişli değildir. Bu ortaklık yapısı itibariyle kim hangi davayı açarsa açsın, kim hangi davayı kazanırsa kazansın sonuç değişmez. En nihayetinde fesih ve tasfiye sonucuna gelip dayanır. Uzun süredir güvene dayalı biçimde ve çoğunlukla kayıt dışı işlemlerle yönetilen bir şirketin gerçek malvarlığı ve ortakların şirketten alacak hakları bilinmediğinden tasfiyenin sorunsuz tamamlanmasını beklemek de isabetli değildir. Keza tasfiye veya çıkarma sonucunda ortaklara düşecek tasfiye payı veya ayrılma akçesinin adalete/hakkaniyete uygun olmasını beklemek de safdillik olur. Halbuki her ortak, az veya çok şirketin mali durumunu, kendi alacak haklarını ve diğer ortakların mali haklarını bilecek durumdadır. Adil ve hakkaniyetli müzakere ile, rızaya dayalı, dostluğu pekiştirecek, kavgaya son verecek, karşılıklı helalleşme sağlayacak bir çözümden daha güzeli yoktur. Basit bir örnek olarak zikretmek gerekirse, birçok şirket ortağı, kendisinin veya ailesinin kullandığı aracı şirket adına satın alarak vergi/amortisman ayrıcalıklarından yararlanmak ister. Aracın bedelinin gerçekte kim tarafından ödendiği de kayıtlarda yer almaz. Bir tasfiye söz konusu olursa şirket adına kayıtlı araçlar da paylaşıma dahil olur. Bu aracın bedeli ortağın şahsi malvarlığından karşılanmışsa diğer ortaklar hak etmedikleri bir pay almış olurlar. Mahkeme gerçeği bilecek durumda değildir ve sadece kaydi duruma veya ispat edilen kısımlara itibar eder. Ortaklar aç gözlü ve tamahkâr davranmazsa, hak ettiğinden fazlasına göz dikmezse ve intikam duyguları ile hareket etmezse, sulh en güzel ve adil çözüm olur. Somut davalara konu olan şirketler için bu durum tartışma götürmez bir zorunluluktur.
Israrla istenen kayyum tedbiri şirkete yarar sağlamamış, şirket her geçen gün güç kaybetmiş, üretimi sona ermiştir. Şirket davalının yönetiminden çıktıktan sonra daha iyi duruma gelmiş değildir. Gitgide duran varlıklarından başka bir şeyi kalmayan tabela şirketi haline gelmiştir. Davaları ve ısrarlı talepleri uzatmanın iki tarafa da yararı yoktur. Madem ortaklar anlaşamamaktadır, o zaman en kısa sürede fesih ve tasfiye başlatarak malları satıp payları oranında paylaşarak ortaklığı sona erdirmelidir. Şirket için en adil ve hayırlı çözüm bu olacaktır. Zira şirkette duran varlıkların uygun fiyata satılıp paylaşılması karmaşık bir süreç değildir. Hakkaniyete de aykırı sonuçlar çıkmaz.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın reddine,
Tedbiren ataması yapılan yönetici kayyum Şevki Yetiker’in görevinin sona erdirilmesine, yönetici kayyum tedbirinin kaldırılmasına,
Davalı vekili lehine takdir edilen 3.400-TL ücret-i vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davacı tarafça yapılan muhakeme masrafının kendi üzerinde bırakılmasına,
Kesinleşme süreci tamamlanana kadar masraf avanslarının kullanılabileceği nazara alınarak kararın kesinleşmesinden sonra yazı işlerince yapılacak hesaba göre artan avansların yatıran tarafa iadesine dair gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize iletilecek bir dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzüne karşı açıkça okundu, anlatıldı. 08/01/2020

İş bu kararın gerekçesi 29/12/2020 tarihinde yazılmıştır.

Başkan 37232
e-imzalıdır
Üye 125321
e-imzalıdır
Üye 215947
e-imzalıdır
Katip 167697
e-imzalıdır