Emsal Mahkeme Kararı Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1640 E. 2020/126 K. 05.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2016/1640
KARAR NO : 2020/126

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE : …
KATİP : … …

DAVACILAR : 1- …
2- …

VEKİLİ : Av. … –

DAVALI : … –

VEKİLİ : Av. … –
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 28/12/2016
KARAR TARİHİ : 05/02/2020

Mahkememizde görülen davanın açık yargılamasında,
DAVACININ TALEBİ : Davacı taraf dava dilekçesinde özet olarak davacı tarafın DSİ Bursa Bölge Müdürlüğü tarafından açılan ihaleyi kazanarak Bursa Çayırköy Ovası Sulama Tesisi işini üstlendiğini, bu ihale kapsamında kullanılacak boruların davalı taraftan satın alındığını, firma ve ürün teyidi alındıktan ve boru numuneleri üzerinde testler yapıldıktan sonra olumlu sonuçlar alınması üzerine davalıdan satın alınan boruların döşendiğini, ancak belli bir süre sonra borularda patlama ve arızalanma meydana geldiğini yapılan şikayetler üzerine tespitler yapıldığını, bir kısım boruların sökülerek yenisiyle değiştirildiğini, davalı tarafın ilk değiştirilen borularda üretim hatası olduğunu kabul ederek bedelsiz biçimde yeni borular gönderdiğini, bu boruların masrafları davacı tarafından karşılanarak değiştirildiğini, ancak boruların patlamaya devam ettiğini, bunun üzerine Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/19 D.iş ve Bursa 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/96 D.iş sayılı dosyalarıyla tespit yaptıklarını, boruların basınca dayanıklı olmadığının anlaşıldığını, DSİ Bursa Bölge Müdürlüğü’nün 18/01/2016 tarihli yazısıyla başka kısımdaki boruların da sökülerek tekrar montaj yapılmasının istendiğini, bu talebin davalı şirkete iletildiğini ancak davalı şirketin yeni boru göndermediğini, davalıdan alınan ürünlerin ayıplı olduğunu ileri sürerek boruların sökme döşeme nakil masraflarına karşılık şimdilik 10.000TL tazminatın avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, ürünlerin patlamaya devam etmesinin ve tamamının ayıplı olması sebebiyle borular için ödenen 1.931.023-TL ile yeni döşenecek boruların sökme, döşeme, nakil, işçilik gibi masraflarına karşılık şimdilik 1.000TL masrafın avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmektedir.

DAVALININ CEVABI : Davalı taraf davanın reddi gerektiğini savunmuş, davanın HMK 6. Maddesi gereğince İstanbul Büyükçekmecede açılması gerektiğini, harcın eksik yatırıldığını, dava dilekçesi eklerinin kendilerine tebliğ edilmediğini, değiştirilen borularda üretim hatası olmadığını, yapılan tespit raporlarına itiraz ettiklerini, davacı tarafın zarar miktarı ve sebeplerii belgelemesi gerektiğini, boruların büyük bir kısmının ayıplı olduğu söylenmesine rağmen daha sonra tamamının ayıplı olması olduğu iddiasının ileri sürülmesinin çelişki oluşturduğunu, malların satımının üzerinden 6 yıl geçtiğini bu sebeple ayıp tespiti yapılmasının mümkün olmadığını, projenin amaca ve borulara uygun olup olmadığı, uygun çap ve basınç seçimi yapılıp yapılmadığının, koç darbesi önlemleri alınıp alınmadığının, montaj sırasında teknik şartnamelere uygun işlem yapılıp yapılmadığının, ve buna benzer birçok değişkenin araştırılması gerektiğini, aynı ürünlerin başka müşterilerde sorun çıkartmadığını, satın alma ve montaj öncesinde ayrıntılı teknik muayene yapıldığını, malın ayıplı olması sebebiyle kullanılacak hakların yenilik doğurucu seçimlik hak olması sebebiyle birinin kullanılmasıyla diğer hakların kullanılmasının mümkün olmayacağını, müşteri memnuniyeti açısından ve iyi niyetle 2015 yılında bila bedel boru verildiğini, eski TTK. 25 ve BK. Hükümleri çerçevesince zaman aşımları süresinin dolduğunu ileri sürmüştür.
DELİLLER ve GEREKÇE: Derdest dava ticari satış sözleşmesinden kaynaklanan ayıba karşı sorumluluk hükümlerine dayalı alacak ve tazminat davasıdır. Kural olarak ispat külfeti davacı taraf üzerindedir. Davacı taraf bir satış sözleşmesi kapsamında satın aldığı malın ayıplı olduğunu ve bundan kaynaklanan zararı ispat etmelidir. Keza malın ayıplı olmasından mütevellit feri masraf ve zararları ispat külfeti de davacı taraf üzerindedir.
Taraflar arasında HDPE boru diye tabir edilen, yüksek yoğunluklu polietilenden üretilmiş ve yeraltı şebekesi olarak döşenmiş su borularının satışına ilişkin sözleşme bulunduğu tartışmasızdır. Ancak hali hazır uyuşmazlığı daha iyi anlayabilmek için süreci özetlemekte yarar vardır.
Davacılar Dirgün İnşaat Ltd. Şti. ve Yuner İnşaat A. Ş. ortak girişimi (adi ortaklığı) Devlet Su İşleri tarafından ihaleye çıkılan Bursa Çayırköy Ovası Sulama Tesisi Yapım İşini üstlenmiştir. Bu ihale kapsamında yer altına döşenecek HDPE borular davalı … A. Ş.’den satın alınmış ve imalatta kullanılmıştır. Kullanılacak boruların haiz olması gereken nitelikler ve şartnamesi DSİ Bölge Müdürlüğü tarafından belirlenmiş, müteahhidin kullanacağı boruların üreticisi ve nitelikleri konusunda Bölge Müdürlüğünün onayı alınmıştır. Borular satın alınıp yerine uygulanmadan önce DSİ Bursa Bölge Müdürlüğü tarafından oluşturulan bir komisyonun da gözetiminde davacılar tarafından mamul borulardan numuneler alınıp üretici laboratuvarında teste tabi tutulmuş, ayrıca UGETAM’dan şartnameye uygunluğu konusunda rapor alınmıştır. Alınan raporlar boruların vasıf ve kalitesinin istenen özellikleri haiz olduğunu teyit ettikten sonra da borular yerine döşenmiştir.
Tesisin inşaat ve imalat aşaması tamamlandıktan ve testler yapıldıktan sonra 2013 yılında işletmeye alınmış, kısa bir süre sonra da tesisin Nilüfer Sulama Birliğine devri için sözleşme imzalanmıştır. Ancak devir sözleşmesinin imzalanmasına kadar geçen sürede boruların bir kısmında patlaklar oluşmuştur. Bakım ve onarım mükellefiyetini de üstlenerek sulama tesisini devralacak Nilüfer Sulama Birliği patlak boruların sayısından ve patlakların mutadın üzerinde oluşundan rahatsız olmuş, devirden sonra ciddi işletme ve bakım-onarım maliyeti ile karşılaşacağını öngörerek DSİ’ye başvurularda bulunmuştur. Patlayan borular değiştirilmekle beraber 2014 sulama sezonunda ortaya çıkan patlak durumlarını dikkate alan DSİ, 17.02.2015 tarihli yazısı ile davacı adi ortaklığa bir yazı göndererek bazı hatların belli kısımlarındaki boruların sökülerek yeniden döşenmesini istemiştir. DSİ’nin bu isteği üzerine davacı şirket belirlenen bölgelerdeki boruların değişmesi gerektiğini davalı şirkete ihbar etmiş, davalı şirket kendi beyanlarına göre sorumlu olmamalarına rağmen müşteri memnuniyeti kapsamında yaklaşık 7.000 metre boruyu ücretsiz olarak davacı tarafa göndermiştir. Davacı şirketler de bu boruları yerine uygulamış, hattın idarenin belirlediği kısımlar bu surette yenilenmiştir. Bazı yerlerde oluşan patlaklar da onarım suretiyle giderilmiştir. Bu aşamada dahi kesin kabul yapılmış olmadığından davacı şirketlerin sorumlulukları devam etmektedir. Patlayan boruların istenen evsafta olmadığını düşünen Nilüfer Sulama Birliği Başkanı kendi inisiyatifi ile yer altından sökülen patlamış borulardan numune alarak teste göndermiş, boruların şartnameye uymayacak değerlere sahip olduğu konusunda TSE’den rapor alarak 25.11.2014 tarihinde DSİ’ye bilgi vermiştir. DSİ bu kez 18.01.2016 tarihli yazı ile davacı müteahhit şirketlerden başka bazı hatların belli kısımlarının da yenilenmesini istemiştir. Bu istek yine davalı … A. Ş.’ye iletilmiş ancak davalı taraf bu talebe olumlu yanıt vermemiştir.
Bu aşamadan sonra taraflar arasında uyuşmazlık baş göstermiş, davacı adi ortaklardan Yuner İnşaat A. Ş. tarafından Bursa 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/92 D. İş ve Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/19 D. İş sayılı dosyaları üzerinden delil tespiti yaptırılmış, boruların evsafı konusunda rapor alınmıştır. 2016/92 D. İş sayılı dosyaya sunulan raporda, yeraltından çıkan boruların Gebze’de bulunan TSE laboratuvarlarında teste tabi tutularak incelendiği açıklandıktan sonra değişik hatlardan alınan numuneler esas alınarak görüş bildirilmiştir. Buna göre Çalı Grubu C11 hattından alınan borular TSE standartlarına uygundur. Bir farkla ki mamul temin edilip hammadde temin edilmediğinden kütle erime akış hızı yönünden mamul ve hammadde arasındaki fark ölçülememiştir. Kayapa Grubu Y2 hattından alınan numuneler özellikle yükseltgenme indüksiyon süresi yönünden TSE standardına uygun bulunmamıştır. Borulardan geçen suların boruların kimyasal yapısını bozacak evsafta olmadığı da belirlendikten sonra hatlardaki basınç değerleri konusunda davacı tarafın yeterli bilgi vermediğine işaret edilmiş, bu sebeple basınç etkisinin incelenemediği açıklanmıştır. Davalı taraf bu tespit raporunu kabul etmemiş, uyuşmazlık mahkememize taşınmıştır.
Bursa 6. Asliye hukuk mahkemesinin 2015/19 D. İş sayılı dosyasına verilen raporda ise toprak altına döşenmemiş bir numune yanında hem keşif sırasında heyet nezaretinde toprak altından çıkarılan hem de daha önce davacı tarafça patlak sebebiyle çıkarılıp muhafaza edilen boru örnekleri teste gönderilerek değerlendirilmiştir. İlginç biçimde bu testlere göre heyet nezaretinde toprak altından çıkarılan ve henüz patlamamış olan boru numunesi oksidasyon indüksiyon süresi yönünden standarda uygun çıkmış, buna karşılık henüz döşenmemiş ve fakat döşenmek üzere yeni gönderilmiş bir boru numunesi ile daha önce patlayan borulardan alınan numune aynı testte olumsuz netice vermiştir.
Öncelikle belirtelim ki boruların patlaması tek bir sebep ve etki ile açıklanamayacak kadar karmaşık bir sürecin gözden geçirilmesini gerektirir. Dosyada örneği bulunan Orman ve Su İşleri Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından Mayıs 2015’te hazırlattırılan “Boru ve Ekipman Arızalarının Değerlendirilmesi ve Alınacak Tedbirlerin Belirlenmesine İlişkin Teknik Komisyon Raporu”nda detaylı biçimde açıklandığı üzere, sulama tesis ve borularında meydana gelmesi muhtemel arızaların birçok sebebi vardır. Komisyon raporunda bu sebepler dört ana grupta toplanmış, birinci grupta proje hataları, ikinci grupta malzeme hataları, üçüncü grupta işçilik hataları ve dördüncü grupta işletme hataları ele alınmıştır. Rapora esas olan veriler arasında dava konusu boruların kullanıldığı Çayırköy Ovası Sulaması da vardır ve 68 adet arızanın HDPE boru malzeme hatasından kaynaklandığı zikredilmiştir. Bazı sulama projelerinde hem malzeme hem işçilik hem de proje hatası söz konusu olmuştur. Keza aynı raporda vana gibi değişik malzeme hataları da ayrıca gösterilmiştir. Ancak Çayırköy Sulaması işinde sadece HDPE boru malzeme hatasından söz edilmektedir.
Mezkur raporun mahkememiz kanaatine ve delil toplama eğilimine etki eden en önemli yönü boru patlamalarının birden çok sebebe bağlı olabileceği, hatta bazı sebeplerin birleşerek sonuç üzerindeki etkisinin değişebileceğidir. Esasen davalı tarafın dosyaya sunduğu uzman görüşü de bu kanaati pekiştirmiştir. Mahkememizce boru patlaklarına sebep olması muhtemel her sebebin tek tek gözden geçirilmesi ve hatta hangi yerlerde hangi sebeplerin birleşmiş olduğunun araştırılması mümkün değildir. Verilerin artması, olayı anlamayı kolaylaştırmayacak, bilakis bilgi kirliliği sebebiyle kafa karışıklığına sebep olacaktır.
Yukarıda zikredilen komisyon raporunun 13’üncü sayfasında HDPE borular için malzeme hatasından kaçınabilmek amacıyla alınması gereken önlemler sıralanmıştır. Sadece bu kısımda dahi on dört ayrı etkenin malzeme hatasına sebep olabileceği anlaşılmaktadır. Keza işletme ve bakım süreçleri de sonuca etki edebilmektedir. Sonuçlar ve öneriler başlığı altında incelenen konular da bu yönde fikir vermektedir.
Bu ifadelerimizi somutlaştıracak olursak, bir HDPE borunun patlamasına neden olacak sebepler arasında, borunun üretim sürecinde kullanılan hammadde, katkı maddeleri ve üretim yöntemleri, ürünün istiflenmesi, depolanması, taşınması, bu süreçlerde hatalı istif sebebiyle fazla yüke maruz kalması, arazide ışık ve güneş altında uygunsuz bir süre bekletilmesi, uygulama sırasında hatalar yapılması, yeterli derinliğe gömülmemesi, uygulandıktan sonra üzerinden öngörülenden ağır taşıtların geçmesi, uygun biçimde yastıklanmaması, uygun dolgu malzemesi ile desteklenmemesi, belli boy ve uzunluklarda kaynak yapılıp hendeğe alınmaması, işletmeye alındıktan sonra yüksek ısıya veya rijit ısı değerlerine maruz bırakılması, keza sürekli veya uzun süreli yüksek basınca maruz kalması, uygun sayıda ve yeterli basınç düşürücü sistemlerinin öngörülmemiş veya uygulanmamış olması, vanalar ve diğer ekipmanların uygunsuzluğu, özellikle sezon başında ilk kullanımlarda sistemde hava kalması ve bunun yüksek basınca neden olması, yeterli hava tahliye açıklığı konulmaması, işletmenlerin eğitimsiz olması sayılabilir. Görüldüğü gibi uzun bir liste oluşturan bu sebepler artırılabilir de!
Peki somut olayda boruların patlamasına sebep olan temel etken nedir? İşte davalı taraf savunmasını hazırlarken bu argümanlar üzerinden hareket etmiş, proje ve uygulamanın hatalı olduğunu, boruların öngörülenden daha yüksek basınca daha uzun süre maruz kaldığını, bunun da malzeme yorulmasına ve patlaklara neden olduğunu ileri sürmüştür. Savunmanın argümanları arasında yeterli basınç kırıcı bulunmaması, sistemde öngörülenden yüksek basınç oluşması da sayılabilir. Hatta suların sıcaklığına temas eden savunmalar da yapılmıştır. Keza Çalı grubu hattında suyun düşüş yüksekliğinin 351 metre ve Kayapa Grubu hattında 144 metre olduğu zikredilmiş, bunun 28 bar ve 6 barlık basınçlara sebep olacağı iddia edilmiştir. Özellikle suyun düşüş yüksekliği ve oluşacak basınca ilişkin varsayımlar doğru olsa bile somut uyuşmazlıkla ilgisizdir. Zira patlayan borular daha çok ovada yer alan ve bir çok basınç kırıcıdan sonra suya maruz kalan borulardır. Davalı tarafın dosyaya sunduğu on sayfalık uzman görüşü de boru patlaklarına bir çok etkenin sebep olabildiğini gösterir. Şunu belirtelim ki uzman görüşü kendi içinde tutarlı olmakla birlikte mahkememizin kanaatini değiştirmeye elverişli değildir. Zira raporda 2011 yılında yapılan testlerin sonuçları üzerinden hareketle boruların standarda uygun imal edildiği ön kabulünden hareket edilmiştir. Halbuki borular başlangıçta teste tabi tutularak kabul edilmişse de sahaya gelen malzemelerden rastgele ve aralıklı örnekler alınmış değildir. Uzman görüşünün belki en önemli kısmı, borulardaki patlağın cins ve özelliğine ilişkindir. Uzman görüşüne göre tüm patlaklar İngilizce deyiminin baş harfleri SCG olan “yavaş ilerleyen çatlak” cinsi patlaklardır. Buna sebep olacak etmenlerin de borunun imalat ve hammadde özelliklerinden çok maruz kaldığı yük, sıcaklık ve basınçla ilgili olduğu belirtilmiştir. Ancak uzman görüşü borulardaki antioksidan madde eksikliğine ilişkin raporları yeterince irdelememekte, genel bilgi olarak OIT (Oksidasyon İndüksiyon Süresi) hakkında bilgi vermekle yetinmektedir. Dikkat çekici olan OIT’in malzemenin yaşı ve kullanım şartlarının test sonuçlarını değiştirebileceği yönündedir. Bazı testlerde karbon siyahının miktar ve oranı olumsuz olarak zikredilmişse de karbon siyahının oranı somut olayda sonuca etkili değildir. Zira karbon siyahı daha çok güneş ve ultraviyole ışınlarının malzemeyi bozacak/yaşlandıracak etkisini azaltır. Halbuki somut olaydaki boruların tamamı yer altına gömülen, güneş ışığına maruz kalmayan borulardır.
Buraya kadar olan kısmı özetleyecek olursak, davalı tarafından temin edilen boruların umulandan çok daha kısa sürede ve beklenenden çok daha fazla sayıda patlamasının birçok nedeni olabilir. Hatta birden çok etmen birleşerek de zararlı neticeyi doğurmuş olabilir. Ancak hepsinden önemlisi ve mahkememizce sonuca doğrudan etki ettiği kabul edilen husus borularda yeterli antioksidan bulunmadığına dair raporlardır. Bunu aşağıda izah edeceğiz. Ancak belirtelim ki onlarca etkenin hepsini gözden geçirmek ve sağlıklı bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. Hangi etkenin ne ölçüde tesirli olduğunu bulmak samanlıkta iğne aramaktan farksızdır. Örneğin su sıcaklıklarının mevsimin belli dönemlerinde 20 C’nin üstüne çıkma ihtimali ve bunun OİT süresine olumsuz etkisi, suyun sıcaklığının yeraltındaki seyri sırasında değişip değişmeyeceği, veya hangi borunun hangi anda ne kadar ve ne süre yüksek basınca maruz kaldığı, bunun OİT ve SCG üzerindeki etkisi, veya nerden ne zaman bir biçerdöver veya iş makinesinin geçtiği, bunun ağırlığının ne olduğu ve nasıl etki ettiği, nerede nasıl dolgu malzemesi kullanıldığı ve uygun yastıklama yapılıp yapılmadığı gibi.
Tüm bunlara rağmen ortada bir gerçek vardır ki bu projede mutadın dışında bir boru patlama hadisesi vardır ve teste gönderilen patlak borularda yeterli antioksidan madde yoktur. Ortalama 50 yıl dayanması gereken borular bir kaç yılda deforme olmuştur. Daha önce yapılan testlerle yetinilmeyerek mahkememiz nezaretinde yer altından çıkarılan boru örnekleri TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Kimyasal Teknoloji Enstitüsüne gönderilerek yeni bir rapor alınmıştır. Borunun yerinden çıkarılması aşamasında keşfen inceleme yapılmış, tanıklar da dinlenerek olayın mahiyeti hakkında bilgi sahibi olunmuştur. Tanık beyanlarından patlamaların daha ilk yıl içinde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Özellikle Sulama Birliği Başkanı olan tanık …’un anlatımları önemli bilgiler içermektedir. Bu tanığın beyanına göre patlakların ortaya çıkması ve artması nedeniyle boru kalitesinden şüphelenen Sulama Birliği Başkanı ısrarla test yapılmasını istemiş ancak idare bu konuda inisiyatif almamıştır. Kendi çabaları ile ve hatta idare ve müteahhitten habersiz biçimde patlak bir borudan temin ettiği parçayı TSE’ye teste gönderip boruların evsafı konusunda olumsuz sonuç alınca çabaları ciddiye alınmıştır.
Sadede gelecek olursak, davalının değişik cins ve evsafta boru temin ettiği bu projede sadece HDPE borularda mutadın üzerinde patlak meydana gelmiş, patlakların neredeyse tamamı da boyuna çatlaklar biçiminde gelişmiştir. Borular üzerinde satın alma öncesinde yapılan testler olumlu olmasına rağmen yerinde uygulama sonrasında ortaya çıkan patlak borular üzerindeki testler ve özellikle OIT testi olumsuz sonuçlar vermiştir. Bu testi ve anlamını izah etmeye çalışalım. Boru imal edilirken hammaddenin içine antioksidan denilen ve zaman içinde meydana gelen yaşlanmayı geciktiren, oksijenle temasa bağlı bozunmayı yavaşlatan bir madde eklenir. Bu sayede malzemenin uzun süre dayanmasına katkı sağlanır. Antioksidan yeterli değilse malzeme istenenden daha erken yaşlanıp esnekliğini yitirecek, dışsal etkilere mukavemeti azalacaktır. Testler sırasında boru numuneleri hızlı yaşlandırma işlemine ve ısıl etkilere tabi tutulur. Bu şekilde yaşlanma süreci simüle edilerek muhtemel ömür hakkında fikir sahibi olunur. Testin başarılı sayılması için oksidasyon indüksiyon süresinin veya başka bir tabirle yükseltgenme indüksiyon süresinin 20 dakikadan az olmaması gerekir. Halbuki sahadan alınan numuneler üzerinde yapılan testlerde bu değerler ciddi biçimde düşük çıkmıştır. Hatta yukarıda özetlenen bir tespit raporunda daha yerine uygulanmamış bir boruda da aynı olumsuz sonuca rastlanmıştır. UGETAM, TSE, TUBİTAK gibi farklı laboratuvarlardan alınan raporların dikkat çeken ortak özelliği budur. Bu testler hammadde içine yeterli antioksidan katılmadığı kanaatini doğurmaktadır. Alınan numuneler trafik yükü çeken yerlerden değildir. Kazı sırasına dikkat çeken bir uygulama hatasına rastlanmamıştır. Boruların patlamasına neden olan en kuvvetli etkenin antioksidan eksikliği olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Olası en yakın etken de geçmişte muhtemel yüksek basınca maruz kalmış olmasıdır ki bunun nasıl ve ne oranda gerçekleştiğini asla bilemeyeceğiz. Üstelik yüksek basıncın antioksidan oranına değil, antioksidana rağmen yaşlanmaya olumsuz tesir edeceği anlaşılmaktadır. Nitekim henüz yerine uygulanmamış yani daha hiç basınca maruz kalmamış boru testinin de menfi netice verdiğini ifade etmiştik.
Mahkememizce alınan ana rapora dayanak olan ve TÜBİTAK’tan alınan rapor, Sulama Birliği tarafından haricen TSE’den alınan rapor, iki ayrı tespit dosyasında UGETAM ve TSE’den alınan raporlar patlayan boruların OİT süresinin standart dışı olduğunu ortaya koymaktadır. Tüm bu test ve raporlar mahkememizin kanaatini boruların daha üretimi aşamasında antioksidan maddenin yeterli oranda katılmamasından kaynaklanan gizli ayıplı olduğu yönünde pekiştirmiştir. Elbette bir testte olduğu gibi bazı boruların beklenen evsafta olması da mümkündür. Her parti borunun ayrı ayrı teste tabi tutulması gibi abartılı bir yöntem dışında bunun gerçek sayısını bilmek mümkün değildir. Meydana gelen beklenmedik ölçüde çok sayıda boru patlama hadisesi dikkate alındığında bu oranın ciddi olduğunu düşünmek de, hala patlamamış borulara bakarak daha az olduğunu düşünmek de makuldür. Ancak mahkememizin kabulü, bu oranda hatanın malzemenin tamamına yakın büyük kısmının ayıplı olduğu yolundadır. Davalı taraf boru bedellerini iade etmelidir.
Elbette bu aşamada boruların bedellerinin iadesi de zararı gidermeye yeterli olamaz. Zira boruların değişimi ve tamiri boru bedelinden çok daha fazla bir masrafa sebep olmaktadır. 09.10.2018 tarihli bilirkişi raporunda bu masrafın 12.442.241,62.TL’ye ulaşabileceği belirtilmiştir ki bu bedel davacı tarafın ihale sebebiyle aldığı hak edişlerin güncellenmiş halidir.
Davacı taraf davayı kısmi dava olarak açmış ve tahkikat aşaması tamamlanıncaya kadar ıslah etmemiştir. Bu durumda zararın gerçekte talep edilenden çok daha yüksek olduğu açıkça ortaya çıktığından davanın kabulüne karar verilmesi uygun olacaktır. Gerçi davacı taraf boru bedeli ve değişim masrafı olarak iki alacak kaleminden söz etmişse de zararın tek olması ve birbiri ile ayrılmaz biçimde iki unsurdan oluşması dikkate alınarak zarar kalemlerinin ayrılmasına gerek görülmemiştir. Satın alınan boruların bir kısmı hatasız olabileceği gibi faturalarda küçük bir kısım HDPE boru dışında başka borulara ilişkindir. Ama bahsettiğimiz üzere zararın toplamı çok daha büyük olduğundan kısmi davada bu miktarları ayrıştırmaya gerek görülmemiştir. Aksi halde davacı taraf dava ettiği miktarın tamamını kapsayacak ölçüde haklı olmasına rağmen davanın kısmen reddine karar verilmesi üzerine haksız biçimde masraf ve vekalet ücreti ödemek zorunda kalacaktır. Kanaatimizce hakkaniyet indirimleri de dahil olmak üzere kısmi red miktarları açılması muhtemel ek davada ele alınıp tartışılmalıdır. Keza kısmen ücretsiz temin edilen boruların bedellerinin yine istenmesi olumsuz görülebileceği gibi bunların da OIT süresinin düşük çıktığı gerçeğine nazaran olumlu da karşılanabilir.
Mahkememizin bu çözümü bir zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Somut olay oldukça karmaşık bir sürecin değerlendirilmesini gerektirmesinin yanında tam bir hakkaniyet ölçüsünün bulunmasını zorlaştıracak belirsizlikler içermektedir. Evet borular büyük oranda istenen evsafta değildir, ancak halen boruların büyük kısmı patlamamıştır. Malum olduğu üzere bir kısım borular ücretsiz temin edilmiş, bu borulardan biri testi geçememiş ise de değişen kısımlardan yeni patlaklar oluşmamıştır. Keza tesisin inşaasından sonra sistemde değişiklikler yapılmış, bu değişikliklerin sonuç üzerindeki etkisini ölçmek mümkün olmamıştır. Elbette uygulama hatalarının yani davacı tarafın muhtemel kusurlarının tamamen dışlanması da mümkün değildir. Boruların konumlarına göre aldıkları basınç değişeceğine göre bazı borular bekli de hiç patlamayacaktır. Hangi borunun ne zaman patlayacağı ve ne kadar masrafa neden olacağı ortaya çıkmadan önce adil biçimde hesaplanamayacaktır. Patlayan borular dahi bir süre kullanıldığı/kullanılacağı için kullanan lehine ekonomik bir yarar sağlamıştır. Keza bir süre kullanıldıktan sonra değişen borular kullanan lehine bir yenilenmeyi ve ekonomik çıkarı da beraberinde getirir. Muhtemel işletme hatalarını dahi boru üreticisine fatura etmek hakkaniyeti zedeleyecektir. Kimi borular gerçekten de tarım ve iş makinelerinin yükünden etkilenmiş olabilir ve bunu tespit etmek neredeyse imkansızdır. Gerek dava dışı idare gerekse davacılar başlangıçta tacir basireti göstererek test örneklemesi ve sıklığını yeterli tutmamakla müterafık kusurlu da sayılabilir. Görüldüğü gibi bu davada tam bir vicdani kanaate ve adil bir sonuca varmak zordur. Tabir caizse üç liralık mal satan bir satıcının otuz liralık tazminat ödemek zorunda kalması, üstelik malların kısmen kullanılmaya devam etmesi de hakkaniyet duygusunu zedeleyecektir.
Bu yapısı itibariyle somut uyuşmazlık bir dava konusu değil, arabuluculuk ve sulh sorunu olmalıdır. Mahkemece sadece infazı kabil kararlar verilebilir ki bu da büyük oranda bir paranın birinden alınıp diğerine verilmesi biçimindedir. Bu çözümde zaman içinde ortaya çıkacak zararlar bile ihtimal ve faiz hesaplarıyla bu güne indirgenmektedir. Halbuki somut uyuşmazlık bir anlaşma çerçevesinde daha makul ve adil biçimde çözülebilir. Örneğin davalı taraf belli bir süre dahilinde kalmak kaydıyla bundan sonra ortaya çıkacak patlak boruları ücretsiz temin etmeyi taahhüt edebilir. Değişim maliyetleri kullanım süreleri de gözetilerek paylaşılabilir. Oluşturulacak bir ortak komisyon patlaklar ortaya çıktıkça yerinde inceleme yapıp gerçek sebebi belirleyebilir. Hatta bu sulh çözümüne ve komisyona dava dışı idare ve sistemi devralacak Sulama Birliği de dahil edilebilir. Bu çözüm örneklerini çoğaltmak mümkündür. Umudumuz durumun hassasiyetini ve yargı makamlarının bakış açısını gören tarafların bundan sonraki süreci makul yönetmeleridir. İstinaf, temyiz veya ek dava süreçleriyle birbirlerini zorlamak yerine anlaşmayı tercih etmeleridir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davanın taleple bağlı kalınarak kabulü ile 1.942.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlirkte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
Alınması gereken 132.658,02-TL harca peşin yatırılan 33.164,51-TL harcın mahsubu ile bakiye 99.493,51-TL harcın davalıdan tahsiline,
Davacı vekili lehine takdir edilen 98.781-TL ücret-i vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı tarafça karşılanan ve peşin harç dahil edilerek hesaplanan 3.950,90 TL masraf ve 33.164,51 TL harçın toplamı olan 37.115,41-TL muhakeme masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Kesinleşme süreci tamamlanana kadar masraf avanslarının kullanılabileceği nazara alınarak kararın kesinleşmesinden sonra yazı işlerince yapılacak hesaba göre artan avansların yatıran tarafa iadesine dair gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize iletilecek bir dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzüne karşı açıkça okundu, anlatıldı. 05/02/2020

İş bu kararın gerekçesi 05/02/2020 tarihinde yazılmıştır.

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır