Emsal Mahkeme Kararı Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/965 E. 2020/414 K. 08.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
BURSA
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2014/965
KARAR NO : 2020/414

BAŞKAN : … …
ÜYE : … …
ÜYE :…
KATİP : … …

DAVACI : ….
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 22/12/2011
KARAR TARİHİ : 08/07/2020

Mahkememizde görülen davanın açık yargılamasında,
DAVACININ TALEBİ : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle taraflar arasında Bursa ile Nilüfer ilçesi Özlüce mevkiinde kain 204 ada, 8 parsel nolu taşınmaz üzerinde davalı müteahhit firma tarafından inşa edilen Karinna evleri isimli 4 bloktan oluşan toplam 228 adet dairenin ince işlerinin ruhsatlı ve projelerine uygun malzemeli ve işçilikli olarak davacı alt taşeron yüklenici firma tarafından yapılması hususunda eser sözleşmesi imzalandığı, 29/01/2010 tarihinde A ve B bloğun 03/01/2011 tarihinde ise C ve D bloğun yapımı hususunda akdedilen yazılı eser sözleşmesi ile yine taraflar arasında şifahi olarak kurulan ve davalı firma tarafından işin devamı sırasında talep edilen fazla iş kalemleri ile mevcut iş kalemlerindeki değişiklik yapılması istemi ile davacı firma tarafından üstlenilen işlerin taahhüt edilen şekilde eksiksiz ve kusursuz olarak yapılıp davalı müteahhit firmaya teslim edildiği, Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/57 D.İŞ sayılı dosyasında yapılan tespit sonucu yapılan işlerin toplam değerinin 16.131.359,00 TL + KDV olarak tespit edildiği, davalı firmanın iş bedelinin tamamını ödemekten kaçındığı, yapılan ödemelerin de tespit edilen işlerin maliyetini dahi karşılamadığı, dairelerin tamamının 3. Kişilere satıldığı halde davacı firmaya ödenmesi gereken satılan dairelerin satış bedelinin %50 miktarındaki kısmına tekabül eden miktarın sözleşme uyarınca ödenmediği belirtilerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 2.000.000,00 TL alacağın iş teslim tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesini talep etmektedir.
DAVALININ CEVABI : Davalı taraf ise, davanın reddini savunmakta, 6100 Sayılı HMK hükümleri gereğince kısmi dava açılmasının mümkün olmadığı, dava dilekçesinin HMK.’nın 119 ve 121. Maddelerine aykırılık nedeni ile reddine karar verilmesi gerektiği, taraflar arasında A ve B blok inşaatlarının sözleşme tarihi itibariyle kalan ince işlerini kapsayan 29/01/2010 tarihli ve C ve D blok inşaatlarının belirlenen ince işlerini kapsayan 03/01/2011 tarihli anahtar teslimi sözleşmelerinin yapıldığı, inşaatta halen pek çok eksik ve ayıplı işlerin mevcut olduğu, iskan ruhsatının alınmadığı, davacı firmanın sözleşme dışı yaptığı hiçbir işin bulunmadığı, sözleşmede kararlaştırılan fazla talep hakkının gerek yasal gerekse fiilen mevcut olmadığı gibi davacı firmanın davalı firmadan hiçbir alacağının bulunmadığı, esasen 4 blok ile ilgili olarak ince işlerin dava dışı … Ahşap Yapı San. Ve Ltd. Şti tarafından üstlenildiği, ancak bu şirketin A ve B bloktaki edimlerinin bir kısmını ifa ettiği, C ve D blokta ise hiçbir iş yapmadığından yapılan sözleşmenin 28/01/2010 tarihinde feshedildiği, A ve B blokda kalan işler ile C ve D blokta yapılacak ince işlerin anahtar teslimi sözleşme karşılığında davacı firma tarafından yüklenildiği, toprak sahipleri ile Ocak 2009 tarihinde anlaşma yapan davalı şirketin yarım bırakılmış inşaatı devraldığı, devir tarihindeki inşaatın hali hazır durumunun Bursa 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/1175 D.iş sayılı dosyası ile tespitinin yapıldığı, buna göre 2008 yılı itibariyle A ve B bloğun kaba inşaatının yapılı, 2 ve 3. katlarının tuğla duvarlarının örülü olduğunun tespit edildiği, A ve B blok ile ilgili 29/01/2010 tarihli sözleşmenin 4. Maddesi uyarınca 2009 sonu itibari ile bina tespitlerine bağlı olarak anahtar teslim hale gelene kadar kalan kısmının davacı firma tarafından yüklenildiği, dava dışı … Ltd. Şti tarafından yapılan işlerin taraflar arasında imzalanan 09/12/2009 tarihli hakediş, yeşil defter, metraja göre fiyatlandırma tablosu ve pursantaj ile sabit olduğu, buna göre davacı fimanın A ve B blok için dava dışı … firmasından kalan işleri üstlendiğinin açıkça görüldüğü, sözleşmelere konu işin davacı firma tarafından halen teslim edilmediği, bu hususta taraflar arasında ihtarnamelerin düzenlendiği, davacı firmanın ödeme yapmadığı işçilerinin ücretlerinin davalı firma tarafından ödendiği, gerek sözleşme harici işlerle gerekse sözleşme konusu işin bedeli ile ilgili olarak taraflar arasında şifahen kurulmuş akdi ilişkinin inkar edildiğini, sözleşmedeki anahtar teslimi taahhüdüne uymayan davacı firmanın sözleşmede kararlaştırılan işleri yarım bıraktığı, eksiklik ve ayıpların davalı firma tarafından giderildiği ve halen giderilmekte olduğu sözleşmede bedelin düşük tutulmasının hiçbir şekilde söz konusu olmadığı davalı firmanın her iki sözleşmeye uygun olarak ödemelerini tam olarak ifa ettiği, davacı tarafın iddialarının tamamen haksız ve dayanaksız olduğu, hiçbir şekilde fazla imalatın söz konusu olmadığı, imalatların arttırılmadığı, aksine davacı firmanın yükümlülüklerini eksik yerine getirdiği, A ve B blokda bir kısım oturanların mevcut olduğu, satın alan daire sahiplerinin fiili teslim ile dairesini teslim aldığı, eksikliklerin davalı firma tarafından yapıldığı ve yapılmaya devam edildiği, C ve D bloğun teslim edilmediği, şu anda oturan kimsenin bulunmadığı, eksik işlerin davalı firma tarafından yapıldığı ve yapılmakta olduğu belirtilerek haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini ileri sürmektedir.
DELİLLER ve GEREKÇE: Derdest dava eser sözleşmesinden kaynaklanan ve alt yüklenici tarafından açılan alacak davasıdır. Kural olarak ispat külfeti davacı taraf üzerindedir. Davacı taraf bir eser sözleşmesinin varlığını, bu sözleşme kapsamında alt yüklenici sıfatıyla eser imal ederek teslim ettiğini ispat etmelidir. Sözleşmeyi aşan ilave imalat yapılmışsa, hem yapılan işin sözleşme kapsamında kalmadığını hem de ilave işin yapılıp teslim edildiğini ispat etmek de davacı/alt müteahhit tarafa düşer.
Yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için tekrar edelim ki bu eser sözleşmesi arsa sahibi ile müteahhit arasındaki bir uyuşmazlık değildir. Davalı tarafın müteahhit sıfatıyla aldığı işin bir kısmını üstlenen alt yüklenici ve asıl yüklenici arasındaki uyuşmazlıktır.
Davalı asıl yüklenicinin savunması nazara alındığında bir eser sözleşmesinin varlığını ispat külfeti yerine getirilmiştir. Davalı taraf da sözleşmeyi doğrulamış, hatta bir kısım imalat yapıldığını da teyit etmiş, buna karşılık sözleşme dışı imalat iddiasını da işin eksiksiz teslim edildiğini de inkar etmiştir. Tarafların ikrar ettikleri sözleşmede bir fiyat ve ödeme hükmü de vardır ki, bu hususa aşağıda temas edeceğiz.
O halde uyuşmazlık ancak nitelikli bir keşif ve bilirkişi incelemesi ile çözülmelidir. Taahhüt edilen eser dört bloktan oluşan bir konut sitesinin kısmi imalat işleridir. Yapının kaba inşaat tabir edilen inşaat/imalat işleri kapsam dışındadır. İnce işçilik denilen ve kaba inşaatın imalatından sonraki aşamaya kadar olan imalatlar taahhüt ve sözleşme konusudur. Bu itibarla, keşif yapılıp yerinde tespit, gözlem ve ölçüm yapılarak sonuca gidilebilir. Tamamlanan işler ve eksik işler belirlenebilir. Varsa sözleşme dışında kaldığı söylenen yerlerin imalatı yerinde görülür, ölçümleri tamamlanır. Asıl yüklenicinin üçüncü kişiye yaptırdığını ispat ettiği kısımlar tenzil edilir ve ilave işlerin rayiç bedelleri belirlenerek, varsa alacak miktarı ortaya konur. Ancak somut olayda farklı bir durum vardır ki bu durum müteahhit tarafından yapılan imalatın ayrıştırılmasını ve net ölçü ve fiyatlar konulmasını zorlaştırmaktadır. Uyuşmazlık konusu inşaat işlerinin bir kısmı dava dışı … Ahşap Yapı San. Tic. Ltd. Şti. tarafından yapılmaya başlanmış, dört bloktan ikisinde kısmen imalat yapılmış, diğer iki blokta bir iş yapılamadan sözleşmesi fesh edilmiştir. Önceki müteahhit ile sonraki müteahhit yani davacı arasındaki organik bağ davamızı etkilemez. İki farklı tüzel kişilik tarafından üstlenilen edimler söz konusudur. Davacı yarım kalmış/bırakılmış bir inşaatın bakiye imalatını üstlenmiş olduğundan önceden tamamlanan işler hesaptan tenzil edilmelidir.
Önceki alt yüklenici tarafından yapılan imalatın seviyesi ile ilgili olarak en somut deliller Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/57 D. İş, Bursa 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/42 D. İş ve Bursa 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/1175 D. İş sayılı dosyalarından yapılan tespitlerdir. Sulh Hukuk Mahkemesinde yapılan tespitin elimizdeki dava ile doğrudan ilgisi yoktur. Yapının kaba inşaatı sırasında her ikisi de dava dışı olan iki şirket arasında yapılan bir tespittir. Ancak … tarafından işe başlandığında mevcut olan durumu göstermeye elverişlidir.
Bursa 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/42 D. İş sayılı dosyası ise elimizdeki davanın davalısı yani yapının müteahhidi tarafından arsa sahiplerine karşı açılmış bir tespit dosyasıdır. Arsa sahipleri de eldeki davanın tarafı değildir. Ancak bu dosya davacının son faturasından sonra ve muhtemelen işi bırakmasından açıldığından o dönemde inşaatın seviyesini tahmin ve takdir etmeye yarar. Nihayet Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/57 D. İş sayılı dosyasıyla yapılan tespitin tarafları, eldeki davanın da taraftarıdır. Davacı tarafından istenmiş bir tespittir ve yapılan iş miktarının hesaplanmasında fikir verecektir.
Davadaki en önemli mesele davacı müteahhitin ne kadarlık imalat yaparak ayıpsız biçimde teslim ettiğidir. Davalı iş sahibi bazı eksik imalatların kendileri tarafından tamamlandığını iddia etmektedir.
Belirtelim ki davanın açılması ve cevap dilekçesi aşamasında henüz inşaatlar tamamlanmamış ve iskana başlanmamıştır. Ancak dava sürerken varsa kalan işler de tamamlanmış ve binalarda oturulmaya başlanmıştır. Bu itibarla zaman geçtikçe nizalı bir kısım imalatın kim tarafından tamamlandığı yönündeki tartışma da büyümüş, çözülmesi zor bir noktaya gelmiştir. Yapılacak keşifler de zorlaşmıştır.
Davadaki bir zorluk da dava dışı … Ltd. Şti.’ne yapılan ödemeler ile davacıya yapılan ödemelerin ayrıştırılmasıdır. Bunu aşağıda izah edeceğiz. Ancak önce ilk keşif ve bilirkişi incelemesi aşamasından itibaren dosyaya alınan tüm raporları özetlemekte yarar vardır.
Dava 2012 yılında açılmış olmasına rağmen yukarıda izah edilen tartışma konuları ile ilgili olarak toplanan belgeler, dinlenen tanıklar ve karşılıklı talepler sebebiyle ilk keşif 2014 yılının Mayıs ayı sonunda yapılabilmiştir. Yine de taraflar proje ve belgelerini tamamlayamadığı için keşif amacına ulaşamamış, davalı taraf daire sakinlerinin tutumunu bahane ederek bağımsız bölümleri keşfe açmakta gecikmiş, bilirkişiler Kasım ayında verdikleri dilekçe ile görevden çekilmişlerdir.
Keşif aşamasından önce dinlenen tanıkların beyanları sadece sürecin anlaşılmasına yardım eder mahiyettedir. Hangi işin hangi aşamaya kadar kim tarafından yapıldığına dair net ve hükme esas olabilecek bilgiler içermemektedir. Belirtelim ki onlarca tanık da dinlense de alacak miktarı konusunda esasa tesir etmeyecektir. Zira tanıklar kaba taslak biçimde süreci anlatmaktadır. Çoğunlukla taşeron veya çalışan durumundaki kişilerdir. Tanık beyanları kimin hangi aşamada nasıl davrandığını ispat edebilir ancak metraj ve fiyatlamada mahkememize yardımcı olmaz. Bu sebeple tanık beyanlarını detaylı biçimde gerekçeli karara aktarmaya gerek görmedik. Ancak genel çerçeve itibariyle… isimli kişinin işi önce … Ltd. Şti. olarak aldığı, iş yarım kalınca … Ltd. Şti. üzerinden devam ettiği, işin tamamlanmasına nispeten az sayılabilecek bir imalat kaldığında davacının kalan işi de bitirmediği, ancak müteahhidin taşeronları tarafından işin tamamlandığı ve hatta davacının yükümlü olduğu bazı taşeron ve işçilerin bakiye alacaklarının da iş sahibi tarafından ödendiği tanık beyanlarından elde edilen bilgilerdir.
Daha sonraki keşif 12.01.2015 tarihlidir ve bilirkişiler raporlarını 15.10.2015 tarihinde verebilmiştir. Bu raporda taraflar arasındaki 29.01.2010 ve 03.01.2011 tarihli iki sözleşmeden söz edilmiştir. Sözleşmeye göre inşaat anahtar teslimi usulü ve götürü bedelle yapılacaktır. Birinci sözleşme A ve B blok ikinci sözleşme C ve D blok imalatları içindir. İlk sözleşme yapılırken 2009 yılı sonu itibariyle inşaat seviyesi dikkate alınmış, kalan işlerin 2.900.000.TL götürü bedelle yapılacağı kararlaştırılmıştır. Sözleşmedeki ifadeye göre bu bedel alt yüklenici tarafından teklif edilmiştir. Keza ikinci sözleşmede C blok için götürü 1.900.000.TL D blok için 2.100.000.TL götürü bedel kararlaştırılmıştır. İlk sözleşmede alt yüklenicinin hak edişlerinin aylık olarak belirleneceği ve her ay satılan dairelerin net satış bedellerinden %50’sinin alt taşerona verilmesi yoluyla ödeneceği de hükme bağlanmıştır.
Anılan bilirkişi raporunda, uyuşmazlık çıktıktan sonra yaptırılan tespit raporlarına da atıf vardır. Davalı tarafından yaptırılan Bursa 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/42 D. İş sayılı tespit raporuna göre inşaatın tamamlanma seviyesi %92’dir. Yani henüz inşaat tamamlanmamıştır. Davacının yaptırdığı tespite göre genel gider ve müteahhit karı da eklendiğinde tamamlanan inşaatın maliyeti 16.131.359.TL’dir. Bu belirleme yukarıda zikredilen tespit dosyasındaki raporla uyumludur.
Raporun değerlendirme kısmında alt taşeron tarafından yapılan kısmın belirlenmesi için sözleşme, tanık beyanı ve fiili durum gibi bir takım verilerden yararlanılmıştır. Buna göre sözleşme aşamasına kadar yapılan kaba inşaatın toplam inşaata oranı %37’dir. Toplam inşaat alanı 42.156 metrekare olarak hesaplanmıştır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 2011 yılı yaklaşık birim fiyatı 625.TL olduğundan binaların toplam bedeli 26.347.500.TL olacak, 0,63 olan orana göre de ince işler bedeli de 16.598.925.TL’ye ulaşacaktır. Yukarıda belirtilen %92’lik tamamlama oranı esas alınırsa alt taşeron tarafından yapılan imalatların bedeli 15.271.011.TL’dir.
Bu aşamadan sonra alt taşerona yapılan ödemeler belirlenmiş ve toplam 6.206.612.TL bulunmuştur. Raporda mekanik tesisat imalatlarına da yer verilmiştir.
Raporun sonuç kısmında sözleşmeye göre götürü bedel üzerinden alt taşerona ödenmesi gereken bedelin KDV dahil toplam 8.142.000.TL olduğu, buna karşılık davacı … Ltd. Şti. tarafından KDV hariç 10.125.069,89.TL tutarında fatura kesildiği, bunun onaysız hak edişlerle uyumlu olduğu belirtilmiştir. Bilirkişilere göre bu rakamlar götürü bedel sözleşmesinin dışına çıkıldığını gösterir. Taraflar her aşamada tutanak tutmadıklarından, imalat değişikliklerini açıklığa kavuşturacak belge düzenlemediklerinden, hesap çalışmasına esas metrajları kapsayan belgeler yeterince dosyaya sunulmadığından net bir hesap yapmak mümkün değildir. Üstelik davalının ödemeleri de yeterince tespit edilememiştir.
Görüldüğü gibi bu rapor yukarıda açıkladığımız gerçeklere işaret etmektedir. Kimin ne kadar iş yaptığı ve karşılığında ne kadar para aldığını belirlemek oldukça güçtür. İşin tamamlanmadığı ancak sonradan ikmal edilip iskana başlandığı ortada olduğuna göre davacının eksik bıraktığı kısımların kesin olarak tespiti bile zordur.
Bir hususa daha işaret edelim ki, bilirkişilerin “götürü usulün dışına çıkıldığı” yolundaki tespitleri kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Esas takdir mahkemeye aittir. Bu görüşün tartışılmasına ileride yer verilecektir. Bununla birlikte belirtmek gerekir ki iki tarafı da tacir olan bir sözleşmede götürü bedel kararlaştırılmışsa mahkemece bunun dışına çıkılması veya maliyetler nazara alınarak götürü bedel usulünün kabul edilmemesi söz konusu olamaz. Zira tarafların kendi hesaplarını yaptıkları, önceden ölçüp biçip karar verdikleri, yani basiretli tacir gibi davrandıkları kabul edilmelidir. Bir istisna ile ki, tarafların açıkça götürü bedel usulünün dışına çıktıkları veya gerçek iradelerinin bu olmadığı tespit edilirse veya götürü bedele esas olan imalatlarda değişiklik, olağanüstü fiyat artışları gibi hallerde hakkaniyet ölçüsünde değerlendirme yapılabilir. Dava dışı … Ltd. Şti’nin tüm ince işçilik için 9.000.000.TL’ye anlaşma sağladığı, … ve …’in hakim ortağının aynı olduğu, tamamlanan iş/bakiye iş miktarını da bilecek durumda olduğu dikkate alındığında ikinci ve üçüncü sözleşmelerde verilen fiyatların üç kere düşünüldüğü akla gelecektir.
Yukarıda zikredilen rapor hüküm vermeye elverişli olmadığından ve özellikle davalının ödeme miktarları konusunda bir kesinlik taşımadığından yeni bir rapor alınması zorunludur. Davalı defterleri incelenerek bir rapor hazırlanması için İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılmış ve 01.09.2016 tarihli bilirkişi raporu alınmıştır. Rapora göre davalının defter tasdikleri kısmen eksiktir. Bu durum defterlerin delil olma vasfını olumsuz etkiler ancak tümden ortadan kaldırmaz. Dava dışı … Ltd şirketi tarafından yapılan işe karşılık yapılan ödeme 1.962.600.TL’dir. Halbuki … toplam 1.945.600.TL tutarında iki fatura kesmiştir. Davacı alt taşeron … tarafından kesilen altı adet fatura toplamı ise 8.895.302,31.TL’ye ulaşmıştır. Davalı kendi defterine göre borçlu değil davacıdan 2.413.994,69.TL alacaklıdır.
Davalının … ve … hesabını tek bir cari hesap altında tuttuğu anlaşılmaktadır. Halbuki karşılıklı bir fesih ile yeni bir sözleşme yapıldığına göre hesabın ayrı tutulması daha doğru olurdu. Lakin aradaki fark ciddi miktarda değildir.
Raporda davacının inşaat ve imalatla ilgili olarak sunduğu faturalar da tartışılmış, bu faturaların sahte olup olmadığı, inşaatta kullanılıp kullanılmadığı gündeme getirilmiştir. Eldeki davanın temel meselesi alt yüklenicinin ne kadar fatura kestiği ve ona ne kadar ödeme yapıldığıdır. Davacının kendi alımlarında sahte fatura kullanması davalıyı ilgilendirmez. Bu konu … ile vergi dairesi arasındaki meseledir. Davalıyı ilgilendirmesi için sahtecilik iddiasına konu bu faturaların davalının defterinde kayıtlı olması ve bu faturalara istinaden ödeme yapılması gerekir. Halbuki fatura kadar iş yapılmış mı, yani hak edişler doğru mu diye tartışılmalıdır. Davalı, davacının kestiği faturaları defterine işleyip ödeme yaptığına göre fatura muhteviyatını da kabul etmiş olmalıdır. Ödeme kayıtlarında yer alan ve taraflar arasındaki ilişki sonlandıktan sonra 29.06.2012 tarihinden itibaren cari hesaba işlenen SGK ödemelerinin hangi inşaatla ve işçilikle bağlantılı olduğu açıkça ispat edilmelidir. Alt yüklenicinin dönemine ilişkin olduğu kesin biçimde ortaya konmalıdır. Raporda net biçimde davalının ne kadar ve şekilde ödeme yaptığına hiç temas edilmemiş, sadece sonuçta ne kadar alacaklı göründüğü belirtilmiş ve cari hesap dökümü eklenmekle yetinilmiştir. Cari hesaptaki ödeme kayıtlarının dayanak belgeleri gösterilmemiş, hangi ödeme kayıtlarının dayanaksız olduğu da irdelenmemiştir. Özellikle hesap işlemleri adı altında yapılan kayıtların mahiyeti anlatılmamış, dayanağı gösterilmemiştir. Dava tarihinden yani tarafların ilişkileri fiilen bittikten sonra davalının alacağı artmış, 2.703.704,76.TL’ye çıkmıştır. Bilirkişi bu 300.000.TL civarındaki farkı açıklamamış, ne kadarının SGK borcu, ne kadarının başka bir alacak olduğunu göstermemiştir. Halbuki toplam SGK prim ödemesi 104.730,71.TL’dir. Kendisinden sorulmadığı halde önceki bilirkişi heyetinin maliyet hesabını eleştirmiş, neden 2010 yılı yerine 2011 yılı bayındırlık birim fiyatlarının esas alındığını tartışmaya açmıştır. Daha da vahimi bilirkişi sahte olduğundan şüphelendiği faturalardan bahsetmesine rağmen davalının defterinde hiç birinin kaydını göstermemiştir. Madem götürü usulde sözleşme yapılmışsa alt yüklenicinin kimden nasıl alışveriş yaptığı, sahte fatura kullanıp kullanmadığı yükleniciyi neden ilgilendirsin? Bu faturalar bir alacak doğurmamışsa davamızı da etkilemez. Zaten mahkememizce sorulan bir husus değildir. Bilirkişinin kendisine verilen imzasız dört sayfalık nottan etkilendiği anlaşılmaktadır. Eğer bu faturalar götürü işin dışında ilave işlerin ispatına yönelikse bunun da açıkça ortaya konması ve tartışılması icabeder. Mahkememiz bu konuyu sormamış, ne kadar iş bitirildiğini ve ne kadar ödeme alındığını araştırmıştır. İlave işler ancak davacı tarafından ispat edilecektir. Bilirkişi raporu en hafif tabiriyle “yetersizdir”.
Bu rapordan sonra, yani davalı defterleri incelenip ödeme kayıtları hakkında bilgi alındıktan sonra tekrar önceki heyetten ek rapor alınmıştır. Çünkü önceki heyetin ana raporu davalının ödeme kayıtları görülmeden hazırlanmıştı. Bilirkişi heyeti 27.12.2016 tarihli ek raporunda maliyet ve fiyatlandırma konusundaki fikrini değiştirmeden davalının ödeme kayıtlarından yola çıkarak ve bu kez … Ltd şirketine yapılan ödemeleri de dikkate alarak 1.647.633,29.TL bakiye borç çıkarmıştır. Hesabın özeti şöyledir: Eksik kısımlar tenzil edilince yapılan işin bedeli 15.271.011.TL, davacıya yapılan ödeme 11.659.777,71.TL, dava dışı … için yapılan ödeme 1.962.600.TL olursa davacının bakiye alacağı 1.647.633,29.TL olur.
Dikkat edilirse ilk rapor ve ek rapor arasında sonuç itibariyle yüksek bir fark var ise de temel hesap mantığı aynıdır. Sadece alt taşerona ne kadar ödeme yapıldığı bilgisi değiştiği için sonuç hesap da değişmiştir.
Mahkemeye ek rapor ulaşmadan kısa süre önce davacı taraf 22.12.2016 tarihinde davasını ıslah ederek 2.000.000.TL belirsiz alacak talep etmiştir.
Yukarıda zikredilen ek rapora her iki taraf da itiraz etmiştir. Davalı taraf imalat sürecinde bazı malzemeleri satın alarak davacıya verdiğini ileri sürerek bir kısım belgeler sunmuştur. Bunun üzerine aynı heyetten ikinci bir ek rapor alınması kararlaştırılmıştır. 09.06.2017 tarihli ek raporda bu kez A ve B blok icin 2010, C ve D blok için 2011 yılı bayındırlık birim fiyatları esas alınarak değerlendirme yapılmıştır. Rapora göre A ve B bloklar için toplam maliyet 12.567.060.TL, sözleşme kapsamındaki ince işçilik imalatları ise 7.917.247,80.TL hesaplanmış, 2009 yılında …’a yapılan ödeme de güncellenerek 2010 yılına uydurulmuş, … tarafından yapılan imalatlar oranlanarak tenzil edilmiş, nihayet ilk iki blok için davacının yaptığı kısmın 4.639.523,03.TL olacağı sonucuna varılmıştır. C ve D bloklar için ince inşaat işleri ise 8.023.050.TL hesaplanmış olduğundan davacının yaptığı/yapacağı işler toplamının 12.662.573,03.TL olduğu, %92’lik iş bitirme oranına göre davacının alması gereken ücretin 11.649.567,19.TL olacağı sonucuna varılmıştır. Davacıya ödenen miktar 11.659.777,71.TL olduğuna göre davacının alacağı kalmamış, üstelik 10.210,52.TL fazla tahsilat yapmıştır.
Görüldüğü üzere dosyaya alınan her rapor işleri biraz daha karmaşık hale getirmektedir. Bilirkişiler hesap girdilerini değiştirmekte, kendilerine göre bir çözüm bulmaya çalışmaktadırlar. Artık raporlar çelişki göstermeye başlamıştır. Üstelik bu son raporda davalının “malzeme alımı yaptım” iddiası hiç tartışılmamıştır. Elbette ispat edilemeyen bu masraf kalemlerinin hesaba alınmaması doğrudur. Ancak en azından teamüller çerçevesinde sözleşmenin biçimine ve fiili duruma uygunluğu konusunda fikir beyan etmek gerekir. Bu eksiklik mahkememizce giderilecek ve aşağıda izahat yapılacaktır. Ancak mevcut bilirkişi raporlarının sonuç görüşlerine itibar etmenin olanağı kalmamıştır. Buna karşılık raporlardaki bazı bilgilerden istifade etmek mümkün olabilir.
Bilirkişi raporları çelişkili olduğundan mahkememizce yeni bir yöntem belirlenerek sonuca ulaşmak istenmiştir. Bunun için öncelikle davacının ne kadar fatura kestiği netleştirilmeli, ne kadarının davalı defterinde kayıtlı olduğu belirlenmeli, yapılan ödemeler ve tahsilatlar karşılaştırılarak mahkememizin kabul ettiği ödeme miktarı da ortaya konmalıdır. Bu aşamadan sonra işin götürü bedelle yapılacağına dair sözleşme değerlendirilerek sonuca gidilmelidir.
Bu amaçla önce davalı kayıtlarının net olarak değerlendirileceği bir rapora ihtiyaç vardır. Ancak belirtelim ki her iki tarafın defterleri de usulüne uygun tutulmamış, bazı defterlerin kapanış tasdiki tamamlanmamıştır. Keza kesilen faturalar ve yapılan ödemelere ilişkin kalemler de çelişkilidir. Tasdikleri zamanında yapılmamış ve karşı tarafın kayıtlarıyla uyuşmayan bilgilerin tek başına davayı ispata yetmeyeceği izahtan varestedir. Ancak mahkememizce bir kanaate ulaşılması için lüzumlu bilgilerden istifade etmek gerekir. Davalı defterleri talimat yoluyla alınan 01.03.2019 tarihli bilirkişi raporunda irdelenmiştir. Bazı tasdiklerin zamanında yapılmadığı bu raporda da tekrar edilmiş, … firmasına 1.962,600.TL ödeme yapıldığı, halbuki defterindeki fatura toplamının 1.945.600.TL olduğu, 17.000.TL fazla ödeme bulunduğu belirtilmiş, davacı … firmasına yapılan belgeli ödemelerin toplamının 11.592.752,07.TL olmasına karşılık defterinde kayıtlı faturaların toplamının 8.895.302,31.TL olduğu tespit edilmiştir. Üstelik fatura ve ödeme arasındaki fark 2.697.449,76.TL olmasına rağmen davalının defter kaydı 2.703.704,76.TL alacak vermektedir. Görüldüğü üzere davalı defterlerini tek başına hükme esas almaya imkan yoktur.
Bu aşamadan sonra davacı taraf kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir. 07.10.2019 tarihli raporda davacının 2010 yılı yevmiye defterinin kapanış kaydı bulunmadığı belirtilmiş, davacının kestiği faturaların toplamının 16.482.884,11.TL olduğu, buna karşılık 10.127.264.TL tahsilat yapıldığı, 6.355.620,11.TL alacak kaydı bulunduğu belirtilmiştir.
Bu durumda davacı defterlerinin de tek başına hükme esas alınması mümkün değildir. Davacı taraf da düzenli kayıt tutmamış, dava açmadan kısa süre önce ikişer gün arayla kestiği üç faturayı 30.11.2011 tarihinde defterine işleyerek kendini alacaklı hale getirmiştir. Dava tarihi 22.12.2011 günüdür. Sonradan işlenen bu üç faturadan önceki faturalar davalı defterlerinde kayıtlıdır. Davalının defterinde kayıtlı olan son fatura 30.05.2011 tarihlidir. Bu fatura dahil önceki altı faturada uyuşmazlık yoktur. Ancak davalının altı ay sonra ikişer gün arayla kestiği üç fatura tartışmalıdır. Davalı defterinde kayıtlı değildir ve elbette ödemesi de yapılmamıştır. Davalının defterine sonradan tek taraflı faturalar işlemesi ve hemen akabinde dava açması şüphe yaratıyor olsa da, bu durum işin fiilen yapılmadığını göstermez. Ödeme yapılacağı zamana kadar beklemek ve erkenden fatura kesmemek çoğunlukla tercih edilen bir yöntemdir. Zira daha tahsil edilmemiş ve belki de tahsil edilemeyecek bir alacağın vergisini ödemek zorunda kalmamak için fatura düzenlenmesi geciktirilir. Bu durum mahkememizce anlaşılır olmasına rağmen usuli dürüstlük kuralı çerçevesinde mahkemeye açıklayıcı bilgi verilmesi daha doğru olacaktır.
Tüm bu bilgileri bu şekilde ortaya koyduktan sonra mahkememizin esasa ilişkin değerlendirmesine geçelim. Kabulümüze göre her iki taraf da gerçeği olduğu gibi ortaya koymaktan kaçınmaktadır. Bunun en büyük sebebinin az vergi vermek olduğunu düşünüyoruz. Keza üçüncü kişilere karşı danışıklı bir ilişki de bulunabilir. Dikkat edilirse ilk sözleşme … Ltd şirketi ile yapılmış, sonra bu sözleşme karşılıklı olarak feshedilerek … Ltd. Şti. ile işe devam edilmiştir. Bu iki şirketin ortaklık yapısı aynıdır. Hatta sözleşmeler bile aynı kişi (muhtemelen…) tarafından imzalanmıştır. Alt yüklenici …’a fazla 17.000.TL ödeme yapıldığı halde bu konu hiç tartışma sebebi olmamıştır. … Ltd. Şti. aslında …’ın devamı gibidir. İşi yapacak olan aynı kişilerdir. Nitekim davalı müteahhit de bu iki şirketin cari hesabını aynı hesap üzerinden takip etmiştir.
Kanaatimizce taraflar arasındaki sözleşmeler götürü bedelle yapılmış olsa da taraflar bunu fiilen göz ardı etmişler ve uygulamamışlardır. Keza ödeme yöntemine ilişkin kurallar da sadece yazılı sözleşmede kalmış, fiilen uyulmamıştır. Sözleşmeye göre aylık hak edişler yapılacaktır ki, buna da uyulmamış, kimi iki aylık kimi dört aylık düzensiz aralıklarla hak edişler ve faturalar düzenlenmiştir. Ödemeler aylık olarak yapılmamıştır. Karşılıklı hak ediş mutabakatları, metrajlar ve ilerleme raporları düzenlenmemiş, tamamen güvene dayalı bir ilişki sürdürülmüştür. Sözleşmede açıkça yazılmasına rağmen her daire satışından alınan paranın net %50’sinin ödenmesi usulüne riayet edilmemiştir. Üstelik bunu davacı alt yüklenicinin talep etiğine dair bir yazılı belge de yoktur.
Tüm bu sözleşmeye aykırılıklar, sözleşmenin göstermelik düzenlendiği intibaının uyanmasına sebep olmuştur. Sözleşmenin hiç bir maddesi uygulanmadığı gibi bedele ilişkin kısmı da fiilen yok sayılmıştır. Dört bloktan oluşan inşaat için sözleşmede kararlaştırılan bedel toplam 6.900.000.TL’dir. Sözleşmede ayrık hüküm bulunmadığına göre bu rakama KDV’nin dahil olması gerekir. Halbuki davalı taraf en az 10.127.264.TL tahsilat yapmıştır. Hatta bu rakam davalı defterine göre 11.592.272,07.TL’dir. Davalı taraf neredeyse iki kat fazla para ödemiş ve kendisine dava açılana kadar ve hatta sonrasında da fazla ödediği miktarla ilgili talep ileri sürmemiştir. Öyleyse sözleşmedeki götürü bedelin taraflarca fiilen uygulanmadığını ve tarafların gerçek iradesini yansıtmadığını kabul etmek gerekir. Kaldı ki bir işin yarısından daha az bir bedele yapılmasını beklemek de olağan hayat tecrübesine uymaz. Maliyetler buysa ki asgari maliyetler olduğu açıktır, iddia edilen götürü bedel işin malzeme bedelini bile karşılamaz. Kanaatimizce tarafların arasında şifahen konuşulmuş ancak resmiyete dökülmemiş başka bir anlaşma vardır. Mahkememizce bu anlaşma bilinemeyeceğine göre bayındırlık birim fiyatları esas alınarak işin gerçek bedelini bulmak ve ona göre davacının alması gereken miktara hükmetmektir. Bu konuda bilirkişilerin görüşleri kıyaslanmıştır. Davacının açtığı tespit dosyasından alınan rapora göre serbest piyasa rakamlarına göre 16.131.359.TL + KDV’dir. KDV eklendiğinde bu fiyat 19.035.003,62.TL olur ki davacının kestiği faturalardan bile fazla olur. O halde dosyamıza sunulan 14.10.2015 tarihli rapordaki hesap yöntemi daha makuldür. İşin tamamı 16.598.925.TL kabul edilmeli, %92 tamamlama seviyesine göre davacının hak edeceği miktar 15.271.011.TL olmalıdır. Maliyet hesabının ilişkinin bittiği ve özellikle nizalı faturaların kesildiği döneme denk gelen 2011 yılı fiyatlarına göre yapılması hakkaniyete daha uygundur. Bu nedenle 2010 yılı fiyatlarına göre yapılan hesaba itibar edilmemiştir.
Her iki tarafın defterinde kayıtlı ödeme bilgileri birbiri ile örtüşmemektedir. Davacı kayıtları 10.127.264.TL tahsilat gösterirken davalı kayıtları 11.592.752,07.TL ödeme göstermektedir. Aradaki 1.465.488.TL tutarındaki farkın ortaya konması gerekir. Ancak eldeki dava özelinde bu konunun tartışılmasına yarar yoktur. Zira eldeki dava kısmi dava olarak açılmıştır. Gerçi davacı vekili ıslah dilekçesini sunarken davayı belirsiz alacak davasına dönüştürdüğüne dair ifadeler kullanmışsa da eksik harcı ikmal etmek veya raporlardan sonra alacağın belirli hale geldiğini ileri sürerek harç ikmali istememiştir. Bu haliyle dava halen kısmi dava niteliğindedir.
Dava kısmi dava niteliğinde olduğuna göre ve mahkememizce takdir edilen alacak miktarı kısmi dava miktarının üzerinde olduğundan ödeme/tahsilat miktarındaki farkın üzerinde durulmamıştır. İster davacı defteri doğru olsun ister davalı defteri doğru olsun davacının alacağı talep edilenden fazladır. Şöyle ki, davacının imal ettiği kısma karşılık alması gereken ücret 15.271.011.TL’dir. Davalı defteri doğru kabul edilirse 11.592.752,07.TL ödeme yapılmış olur ki, aradaki fark, yani alacak miktarı 3.678.259.TL’dir. Davacı defteri doğru kabul edilirse 10.127.264.TL ödeme yapılmış olur ki alacak miktarı 5.143.747.TL’ye ulaşır.
Eldeki dava çok uzun sürmüştür. Artık bir kez de taraf defterlerinin karşılıklı incelenmesi ve kabul edilebilir miktarın belirlenmesi için zaman kaybedilmesi adalet duygusunu zedeleyecektir. Davanın bir şekilde sonuçlandırılması tarafların önlerini görmesi için yararlı olacaktır. Elbette bu tutum eleştirilebilir ve neden ödeme miktarının kesinleştirilmediği sorulabilir. Hatta bu üst mahkemelerce eleştirilebilir de! Ancak tarafların sabırları zorlanmaya başlamıştır. Eğer üst mahkemece sözleşmenin götürü usule tabi olduğu takdir edilirse zaten ilave araştırmaların hepsi anlamsız olacak ve davanın reddi gerekecektir. Bu şekilde davanın neticelendirmesi ise hem tarafların mahkememizin davaya bakış açısını anlayıp ona göre hareket etmelerine hem de belki bir arabuluculuk görüşmesine ikna olmalarına yardımcı olacaktır. Taraflar her şeyi net biçimde mahkememizle paylaşmadıklarından gerçek durumu bir arabuluculuk sürecinde müzakere ederek hakkaniyetli bir anlaşmaya varabilirler.
Ancak mahkememizce bir hususun gözden kaçırıldığını hükme işlemekte yarar vardır. Davacının hak ettiği miktar olan 15.271.011.TL bulunurken daha önce … tarafından yapılan imalat bedellerinin tenzil edilmesi unutulmuştur. 1.945.600.TL tutarındaki bu bedel tenzil edilirse ve davalının ödeme kayıtları doğru çıkarsa davacının alacağı 2.000.000.TL’nin altına düşer ve 1.732.659.TL olur. Bu da davanın kısmen kabulünü gerektirir. Elbette davacının tahsilat kayıtları doğru çıkarsa bu risk doğmaz ve davanın kabulü doğru olur. Fakat bu durum mahkememizce gözden kaçırıldığından eğer istinaf/temyiz yoluna gidilirse üst mahkemece takdir edilmesi uygun olacaktır.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere ;
Davanın kabulü ile ve davacının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 2.000.000-TL ‘nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
Alınması gereken 136.620-TL harca peşin yatırılan 29.700-TL harcın mahsubu ile 106.920‬ TL harcın davalıdan tahsiline,
Davalı vekili lehine takdir edilen 99.825-TL ücret-i vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı tarafça yapılan ve dava açılması aşamasında yapılan masraflar ve alınan peşin harç dahil edilerek hesaplanan 29.700-TL muhakeme masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Kesinleşme süreci tamamlanana kadar masraf avanslarının kullanılabileceği nazara alınarak kararın kesinleşmesinden sonra yazı işlerince yapılacak hesaba göre artan avansların yatıran tarafa iadesine dair gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize iletilecek bir dilekçe ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzüne karşı açıkça okundu, anlatıldı. 08/07/2020

İş bu kararın gerekçesi 08/07/2020 tarihinde yazılmıştır.

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır