Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/97 E. 2022/586 K. 08.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/97 Esas
KARAR NO : 2022/586
Bakırköy 10. İcra Dairesi : 2020/13579

DAVA TARİHİ : 31/01/2022
KARAR TARİHİ : 08/06/2022
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 24/06/2022
Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında 2019 yılında 25-28 kasım 2020 tarihlerinde yapılacak ” ……. Gıda ve İçecek Ürünleri, ……… ” isimli gıda fuarına katılım konusunda fuar katılımcı sözleşmesi imzalandığını, sözleşme ile belirlenen ödemenin 4.427,75 TL nakit, 40.000,00 TL çek ile olmak üzere toplam 44.427,75 TL olarak yapıldığını, pandemi nedeniyle fuara katılımın imkansız hale geldiğini, pandemi nedeniyle fuara katılım sağlanamayacağının 12/11/2020’de şirkete mail yoluyla bildirildiğini, konu ile ilgili talebin olumlu karşılanmadığı söylenerek feshin mümkün olmadığının ifade edildiği, verilen cevap üzerine davalı şirkete Ankara ……. Noterliği’nin 19/11/2020 tarihli ihtarnamesinin çekildiğini ve TBK 136 ve 138.maddeleri çerçevesinde müvekkili şirketin, o dönemde %90 ortağı olan ……. in 13/11/2020 tarihinde vefat ettiği, diğer şirket ortağı ve yetkilisi ……..’unda lenfoma kanseri teşhisi konulması nedeniyle yüksek riskli grupta yer aldığından izole olmak zorunda olması nedeniyle şirket yetkililerinin fuara katılamayacak olması sebepleri belirtilerek TBK 125.maddesi uyarınca sözleşmeden dönüldüğü ve ödenen ücretin iade edilmesinin ihtar edildiğini, ödemenin iade edilmemesi nedeniyle Bakırköy ……. İcra Dairesi’nin …… sayılı dosyası üzerinden davalı şirkete takip başlatıldığını, davalı-borçlunun dosya borcuna itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek itirazın iptaline, takibin devamına davalının %20 icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin pandemi nedeniyle devlet tarafından alınan kararlar ve yayınlanan genelgeler nedeniyle fuarı ertelemek zorunda kaldığını, tüm zorlu koşullara rağmen fuarın 01-04 Eylül 2021 tarihinde gerçekleştirildiğini, ortada ifa imkansızlığının söz konusu olmadığını, müvekkili şirketin sözleşmenin ikinci maddesine dayalı olarak fuar tarihini değiştirme hakkı bulunduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Dava, sözleşmeden dönülmesi nedeniyle ödenen bedelin iadesi istemine dayalı olarak başlatılan icra takibine vâki itirazın İİK’nun 67.maddesi gereğince iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.
Bakırköy ……. İcra Müdürlüğü’nün ……… esas sayılı takip dosyası incelendiğinde; davacı şirketin davalı aleyhinde dayanak 40.000,00 TL asıl alacak, 4.427,00 TL asıl alacak ve 605,75 TL işlemiş faiz, 60,04 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 45.099,79 TL alacak ile asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsili için ilamsız icra takibine geçildiği, borçluya ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun süresinde, borca itiraz ederek takibin durmasına sebebiyet verdiği, İcra Müdürlüğü’nce takibin durdurulmasına karar verildiği, bu kararın alacaklıya tebliğ edilmediği, davanın yasal bir yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda ) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü” “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali (ikinci derecede) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.
6098 sayılı T.B.K yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi bağlamında ve M.K. 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde M.K. 1, 2 ve 4’üncü maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 138 nci maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur. Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2019 ve 2017/13-515 Esas, 2019/1233 Karar sayılı ilamına baktığımızda; “Kurulmuş bir sözleşmede sonradan ortaya çıkan bazı olgular nedeniyle değişiklik yapılabilmesi, bugün çağdaş tüm hukuk sistemlerinde kabul edilen, beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramının koşullarının gerçekleşmiş olması hâlinde mümkün görülmektedir. Bu kuramın, borçlunun şartları ne olursa olsun mutlaka akde sadık kalmasını zorunlu gören, bir bakıma artık eskimiş olarak nitelendirilebilecek ahde vefa veya pacta sunt servanda kuramını sınırlamak için konulduğu benimsenmektedir.
Beklenmeyen hâl kuramı, şöyle açıklanmaktadır: “Akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse taraflar akitle bağlı olmamalıdır. Buna “clausula rebus sic stantibus” (beklenmeyen hâl şartı) denmektedir. Bu görüş öğretide “emprevizyon teorisi” adıyla anılmaktadır. Öğretide, sözleşmenin, yapıldığı andaki durumun değişmeyeceği şeklindeki bir zımni kabul ile yapıldığı, aynen uygulanmasının taraflarca bu zımni şarta bağlı tutulduğu varsayılmaktadır (Tekinay, S.S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 7.Bası,İstanbul 1993, s.1005).
Akitlerin ifasını şartların değişmemesine bağlayan fikir (clasula rebus sic stantibus) gerçeğe tam olarak uygun değilse de, ahde vefa prensibine kesin ve sıkı sıkıya bağlılığında her zaman adil olmadığı görülmektedir. Bugün İsviçre-Türk hukukunda çoğunlukla dayanılan esas, uyuşmazlıklara dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır (Oğuzman, K.: Borçlar Hukuku Dersleri,Cilt 1, 4.Bası, İstanbul 1987, s.123; Serozan, R.: Borçlar Hukuku, Genel Bölüm, İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme 3.Cilt, İstanbul 1994, s.164; Kaplan, İ.: Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Ankara 1987, s.112; Burcuoğlu, H.: Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, İstanbul 1995, s.4; İsviçre Hukuku için Bkz. Eugen Bucher, Schweizer Isch’es Obligationenrecbt Allgemeiner Teil, 2.Bası, Zürich 1988, s.385 vd. Henri Deschenaux, Le Titre Preliminaire Du Code Civil,Fribourg 1969, s.183).
Anlaşılacağı üzere hukukumuzda ahde vefa ilkesinin geçerli olduğu ancak bir kısım özel şartların bir araya gelmesi halinde TBK’nun 138. maddesi çerçevesinde sözleşmeyle bağlılık ilkesinin ihmal edilebileceği açıktır.
Taraflar arasındaki sözleşmeyi etkiler şekilde dünya genelinde ortaya çıkan COVİD-19 pandemisi ve bu bağlamda yasa koyucu tarafından alınan önlemler ve bu minvalde yapılan düzenlemelerin sosyal hayat ve doğal sonucu olarak iş hayatına etkileri hukuken meşhur ve maruf vakıalardandır. Bu vakıaların taraflar arasındaki davaya konu olan hizmet ilişkisine etkilerinin yukarıda özetlenen hukukun genel ilkeleri ve yasal düzenlemeler ışığında açılmış bulunan davada mahkemece değerlendirileceği açıktır. Ancak, söz konusu uyuşmazlığın değerlendirileceği yargılama sürecinde yine yukarıda izahı yapılan sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa – Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri ile beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği izahtan varestedir. (Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin 2021/632 esas-2021/668 karar)
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesinde “Genel Olarak” madde başlığı altında “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.
Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.
Yeni koronavirüs (Covid-19) salgını Mart 2020 ayından itibaren ülkemizde görülmeye başlanmış ve bu kapsamda hastalığın yayılmasının kontrol altına alınması amacıyla çeşitli tedbirlere başvurulmuştur. Bu tedbirler kapsamında olmak üzere zaman zaman ve ihtiyaç durumuna göre sokağa çıkma yasağı uygulanması, iş yerlerinin kapatılması veya esnek çalışma, düğün törenlerinin ertelenmesi, evden çalışma gibi değişkenlik gösteren tedbirler uygulanmış olup, salgının etkilerinin ve yetkili kurumlarca alınan tedbirlerin halen devam ettiği bilinmektedir.
Yaşanılan salgın hastalık sürecinin olağanüstü bir durum olduğu ve taraflarca öngörülemeyeceği açıktır. O halde genel olarak salgın hastalık sürecinin Türk Borçlar Kanunu’nun 138.maddesinde belirtilen olağanüstü durum olarak kabul edilmesi, Türk Borçlar Kanunu’nun 136.maddesinde belirtilen borçludan kaynaklanmayan imkansızlık sebebi olarak kabul edilmesi gerekir.
Dosyanın incelenmesinde; davacı ile davalı arasında 25-28 kasım 2020 tarihlerinde yapılacak “……. – Gıda ve İçecek Ürünleri, Gıda İşletme Teknolojileri” isimli gıda fuarına katılım konusunda fuar katılım sözleşmesi yapılmış ve sözleşme gereği davacı tarafça, 4.427,75 TL nakit, 40.000,00 TL çek ile olmak üzere toplam 44.427,75 TL ödeme yapılmış ise de, davacı tarafça 19/11/2020 tarihinde Ankara ……. Noterliği’nin ……… yevmiye no’lu ihtarı ile “müvekkili şirket müdürlerinden …….. 13/11/2020 tarihinde koronavirüs nedeniyle vefat etmiştir, diğer yetkili …….. ise lenfoma kanseri teşhisi koyulması ve koronavirüsün hastalığı açısından yüksek riskli olması sebebiyle izole durumundadır, belirtilen nedenlerden dolayı müvekkili şirket yetkililerinin fuara katılım sağlama imkanı yoktur. Müvekkil şirket yetkilisinin hastalık ve pandemi nedeniyle fuara katılamayacak olması mücbir sebep teşkil etmektedir. ….. ……..’un hastalığının ne zaman iyileşme göstereceği ve pandeminin etkisinin hangi tarihte geçeceği konuları belirsiz olduğundan sözleşmenin yeni şartlara uyarlanması mümkün olmayıp TBK 136. ve 138.maddeleri çerçevesinde müvekkil şirket sözleşmeden dönme hakkını kullanmaktadır. TBK 125.maddesi uyarınca ifa ettiği edimi geri isteyebilir. Sözleşme karşılığı ödenen ücretin ihtarnamenin tebliğinden itibaren 3 iş günü içerisinde müvekkili şirkete iadesini talep ediyoruz” denilerek sözleşmenin feshedildiği ve ödenen bedelin iade edilmesi talebini ihtaren bildirildiği anlaşılmıştır. İhtarnamenin davalıya 23/11/2020 tarihinde tebliğ edildiği, ekli tebligat parçasından tespit edilmiştir.
Davacı tarafça, ihtarname gönderilmesinin öncesinde 12/11/2020 tarihinde davacı şirket yetkilisi …….. tarafından mail yoluyla davalı tarafa kendisinin kanser tedavisi gördüğü ve şirketi tek başına yönettiği diğer şirket ortağı olan diğer müdürün 2 aydır yoğun bakımda korona hastası olarak yattığı, kendisininde covid-19’a yakalanması durumunda şirketin yönetilemez hale geleceği belirtilerek ödenen tutarın iadesi veya 1 yıl sonraki CNR fuarı ödemesi olarak kabul edilmesi talebinde bulunmuş, davalı tarafça talebin kabul edilmemesi üzerine sözleşmeden dönüldüğüne ilişkin 19/11/2020 tarihli ihtarname gönderilmiştir.
Davalı tarafça covid-19 pandemisi kapsamında 02-05 Eylül 2020 tarihinde yapılması kararlaştırılan fuar 25-28 Kasım 2020 tarihinde, bu tarihlerde de yapılamayıp 01/04/2021 tarihlerine ertelenmiş olup, sözleşmenin, sözleşmede belirtilen tarihlerde ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerden dolayı imkansızlaştığı görülmüştür.
Davalı her ne kadar, fuarın iptal edilmeyip, ertelendiğini ve davacı ile müvekkili arasında imzalanmış olan Fuar Katılım Sözleşmesi’nin 2. Maddesi uyarınca sözleşmeyi imzalayan katılımcıların, sözleşmenin imzalanmasından sonra ilgili fuara katılmayı reddetmeleri halinde dahi katılımcıların sözleşmeden doğan maddi ve manevi sorumlulukları devam ettiğini, bu durum müvekkilin fuarlar ile ilgili yapacağı iptal dahil her türlü değişiklik hallerinde dahi geçerli olduğunu, Fuar Katılımcı Sözleşmesini imzalamakla davacının bütün bu koşulları kabul ettiğini, sözleşme yükümlülükleri aynen devam ettiğini belirtmiş ise de, her ne kadar imkansızlık geçici nitelikte olup, kural olarak borcu sona ermesine neden olmaz ise de, bu hususta tarafların farazi iradeleri esas alınmalıdır.
Somut olayda, davacı, 02 – 05 Eylül 2020 tarihlerinde planlanmasına rağmen 25-28 Kasım 2020 tarihine ertelenen fuar için 12 Kasım 2020 tarihinde göndermiş olduğu mailde, şirket ortağı olarak kendisinin lenfoma kanseri tedavisi gördüğü ve yüksek riskli grupta bulunduğu, diğer ortağın ise korona tedavisi gördüğü hususlarını belirterek davalıdan ödenen bedelin bir sonraki fuara mahsubunu talep etmişken, davalı tarafça bu talebin kabul görmediği belirtilmesine rağmen fuar davalı tarafça 01 – 04 Eylül 2021 tarihine ertelenmiştir. Davacı tarafça tedavi gördüğü belirtilen ortağın korona nedeniyle vefat ettiği belirtilerek sözleşmeden dönüldüğüne ilişkin bu sefer 19/11/2020 tarihli ihtar davalıya gönderilmiş olup, davalı tarafça davacının erteleme talebi kabul edilmemesine rağmen kendisinin fuarı 2.kez ertelediği ve davacının sözleşmeden dönmede haklı olduğu ve borcun sona erdiği kabul edilmiştir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesinde de belirtildiği üzere karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlüdür. Davacı tarafça ifanın imkansızlaşmasına dayalı olarak sözleşmeden dönülmesi nedeniyle davalıya yapılan toplam 44.427,00 TL’lik ödemenin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince iadesi gerektiği anlaşıldığından davacı takibinde haklı bulunmuş, sözleşmenin feshine ilişkin ihtarnamenin de 23/11/2020 tarihinde davalıya tebliğ edildiği dikkate alındığında davacının işlemiş faiz talebi de yerinde görülmüş ve davanın kabulüne karar verilerek itirazın iptali ile takibin devamına hükmolunmuştur.
Dava, İİK.nun 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davası olup, icra takibi sözleşme kapsamında ödenen bedelin iadesi istemine yönelik olduğu, bu durumda açılan itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacak bilinebilir, bir başka deyişle likit olduğundan hükmedilen miktarın % 20’si oranında İİK.nun 67. maddesi uyarınca davacı yararına tazminata hükmedilmesine karar verilerek davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın kabulü ile asıl alacak ve işlemiş faiz olmak üzere toplam 45.099,79 TL alacak yönünden davalının Bakırköy ….. İcra Müdürlüğü’nün ……… esas sayılı takibe vaki itirazın iptaline, takibin devamına,
Asıl alacağın %20’si üzerinden hesap edilen 8.885,4‬0 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Alınması gerekli 3.080,76 TL harçtan davacı tarafça yatırılan ‭544,70‬ TL harcın mahsubuyla bakiye 2.536,06 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davacı tarafından yapılan 80,70 TL başvurma harcı, ‭544,70‬ TL peşin harç olmak üzere toplam 625,4‬0 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı tarafça posta / tebligat gideri olarak yapılan (ayrıntısı uyapta kayıtlı) 13,75 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
AAÜT gereğince hesap edilen 6.662,97 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Arabuluculuk ücreti olan 1.320,00 TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, 6100 sayılı HMK’nun 342 ve 345.maddeleri gereğince karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile ilgili İstinaf Dairesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzüne karşı açıkça okunup, usulen anlatıldı. 08/06/2022

Katip …..

Hakim …….