Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/52 E. 2022/1243 K. 20.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/52 Esas
KARAR NO : 2022/1243

DAVA : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/01/2022
KARAR TARİHİ : 20/12/2022
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 16/01/2023
Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; davalı hakkında Bakırköy …….. İcra Müdürlüğü’nün …….. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, takip davalının itirazı üzerinde durduğunu, 6325 sayılı yasa kapsamında Bakırköy Arabuluculuk Bürosu’na başvuru yapıldığını, ……. Büro Dosya Numarası, ……. Arabuluculuk dosya numarası ile yapılan arabuluculuk görüşmelerinde anlaşma sağlanamadığını, arabuluculuk görüşmeleri online olarak yapıldığını, tutanaklar elektronik imza ile imzalandığını, davalının icra dosyasına sunduğu dilekçe ile yetkiye borcun tamamına ve borcun ferilerine itiraz ettiğini, davalının itirazlarının haksız olduğunu, davalı yanın dava konusu icra dosyasına yaptığı itirazında, müdürlüğün yetkisine de itiraz edilerek İstanbul İcra Müdürlüklerinin yetkili olduğunun iddia edildiği, ancak taraflar arasında imzalanan FUAR KATILIM SÖZLEŞMESİ’nin 32. Maddesinde yapılan düzenleme ” Her türlü uyuşmazlık durumunda Bakırköy Mahkemeleri ve İcra Daireleri yetkilidir” şeklinde olduğu sözleşmenin 32. Maddesi gereğince davalının yetki itirazı haksız olup Bakırköy İcra Daireleri ve mahkemelerinin yetkili olduğunu, davalı yanın yetki itirazının bu açıdan haksız olup reddi gerektiğini, davalı yanın borca ve ferilerine itirazlarının haksız olup iptali gerektiğini, müvekkil şirket ile davalı ……. A.Ş. Arasında; 2020 yılı …… Fuarına katılım konusunda 2019 yılında sözleşme imzalandığını, Fuar katılım bedeli olan 30.501,65-TL davalı ……. A.Ş.’ye 25.10.2019 tarihli çek ile ödendiğini, 2020 yılında ortaya çıkan Covid-19 Pandemisi koşulları ve devlet kısıtlamaları nedeni ile ……. fuarının 20-24 Eylül 2021 tarihleri arasında gerçekleştirileceği kararlaştırıldığını, Fuar’ın Mayıs 2022’ye ertelendiği davalı …… A.Ş. Tarafından müvekkiline mail ile bildirildiğini, bu ertelemenin hiçbir haklı gerekçesi ve yasal dayanağı bulunmadığını, ayrıca, fuarların pandemi nedeniyle ertelenmesinde karar mercii olan devlet kurumları ve genel fuar takviminin belirleyicisi olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ‘nin (T.O.B.B) de bu yönde bir karar veya tavsiyesi söz konusu olmadığını, davalı ……. A.Ş., 2019 yılında müvekkil şirket ile imzalamış olduğu Fuar Katılım Sözleşmesi’ne uymaması neticesinde doğan zararları gidermekle yükümlü olduğunu, müvekkili şirketin, davalı şirket ……. A.Ş. İle imzaladığı sözleşmeye güvenerek ödenen 30.501,65TL TL bedelin 25.10.2019 tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek bankalarca uygulanan en yüksek avans faizi ile birlikte ve yarıca peşin ödenen 1475TL elektrik bedelinin ödeme tarihi olan 02.09.2021 tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek bankalarca uygulanan en yüksek avans faizi ile birlikte ödenmesi için davaya konu icra takibi başlatıldığını, davalı yanın itirazının haksız ve kötü niyetli olduğunun, bu nedenle davalı aleyhine %20 nin altında olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirket pandemi nedeniyle devlet tarafından alınan kararlar ve yayınlanan genelgeler nedeni ile fuarı ertelemek zorunda kaldığını, belirlenen tarihte yurt dışından misafirlerin pandemi nedeniyle katılamayacak olmaları nedeniyle fuar katılımcıları tarafından ertlenmesi talep edildiğini, fuarın sanki keyfe keder nedenlerle yapılmadığını ve bu durumdan müvekkili şirketin bir menfaati varmış gibi lanse edip müvekkili şirkete kusur ve kötüniyet hamledilmesi mümkün olmadığını, mahkemece, iddia, savunma, deliller ve tüm dosya kapsamına göre; fuar organizasyon tarihi değişikliğinin genel seçimler sebebiyle yetkili makamlar tarafından yapıldığı ve davalı şirket tarafından davacıya bildirildiğini, davalının bu değişiklikten sorumlu olmayacağını, müvekkili şirketin, fuarın tarihini değiştirme hakkı bulunmakta olduğunu, fuar tarihinin değiştirilmesi katılımcılara sözleşmeyi fesih ve ödenen bedelin iadesi hakkı vermemekte olduğunu, davacı taraf, dava dilekçesinde, sözde uğradığı zararın tazminini talep ettiğini, öncelikle tazminat talep edilebilmesi için müvekkili şirketin kusurlu olması gerektiğini, müvekkili şirketten tazminat talep edilebilmesi için müvekkili şirketin, fuarların ertelenmesinde kusurlu olduğunu ispat etmesi gerektiğini, fuarın ertelenmesinde müvekkili şirketin herhangi bir kusuru bulunmadığını, fuar mücbir sebep nedeniyle ertelendiğini, bu nedenle söz konusu icra takibi ile talep edilen tazminat alacak kalemi açıkça hukuka aykırı olduğunu davanın reddine karar verilmesini talep etmektedir.
DELİLLER : Bakırköy ……. İcra Müdürlüğü’nün ……… esas sayılı dosyası, faturalar, ticari defterler ve belgeler, muavin defter kayıtları, tüm dosya kapsamında toplanan deliller.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava taraflar arasında imzalanan Fuar Katılım Sözleşmesi uyarınca davacının katılımcı, davalının düzenleyici konumunda olduğu, belirlenen tarihlerde fuarın gerçekleştirilmemesi nedeniyle sözleşme uyarınca davacı şirket tarafından davalıya ödenen 30.501,65 TL’nin iadesine yönelik başlatılan Bakırköy …… İcra Müdürlüğü’nün ……. sayılı icra takibine vaki itirazın iptali ve icra inkar tazminatıdır.
Taraflar arasında meydana gelen uyuşmazlığın çözümü konusunda öncelikle aşağıdaki tanım ve açıklamalara yer vermek gerekmiştir.
Bilindiği gibi hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda ) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü” “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali (ikinci derecede) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.
6098 sayılı T.B.K yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi bağlamında ve M.K. 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde M.K. 1, 2 ve 4’üncü maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 138 nci maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur. Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan maddede belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2019 ve ……. Esas, ……. Karar sayılı ilamına baktığımızda; “Kurulmuş bir sözleşmede sonradan ortaya çıkan bazı olgular nedeniyle değişiklik yapılabilmesi, bugün çağdaş tüm hukuk sistemlerinde kabul edilen, beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramının koşullarının gerçekleşmiş olması hâlinde mümkün görülmektedir. Bu kuramın, borçlunun şartları ne olursa olsun mutlaka akde sadık kalmasını zorunlu gören, bir bakıma artık eskimiş olarak nitelendirilebilecek ahde vefa veya pacta sunt servanda kuramını sınırlamak için konulduğu benimsenmektedir.
Beklenmeyen hâl kuramı, şöyle açıklanmaktadır: “Akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse taraflar akitle bağlı olmamalıdır. Buna “clausula rebus sic stantibus” (beklenmeyen hâl şartı) denmektedir. Bu görüş öğretide “emprevizyon teorisi” adıyla anılmaktadır. Öğretide, sözleşmenin, yapıldığı andaki durumun değişmeyeceği şeklindeki bir zımni kabul ile yapıldığı, aynen uygulanmasının taraflarca bu zımni şarta bağlı tutulduğu varsayılmaktadır (Tekinay, S.S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 7.Bası,İstanbul 1993, s.1005).
Anlaşılacağı üzere hukukumuzda ahde vefa ilkesinin geçerli olduğu ancak bir kısım özel şartların bir araya gelmesi halinde TBK’nun 138. maddesi çerçevesinde sözleşmeyle bağlılık ilkesinin ihmal edilebileceği açıktır.
Taraflar arasındaki sözleşmeyi etkiler şekilde dünya genelinde ortaya çıkan COVİD-19 pandemisi ve bu bağlamda yasa koyucu tarafından alınan önlemler ve bu minvalde yapılan düzenlemelerin sosyal hayat ve doğal sonucu olarak iş hayatına etkileri hukuken meşhur ve maruf vakıalardandır. Bu vakıaların taraflar arasındaki davaya konu olan hizmet ilişkisine etkilerinin yukarıda özetlenen hukukun genel ilkeleri ve yasal düzenlemeler ışığında açılmış bulunan davada mahkemece değerlendirileceği açıktır. Ancak, söz konusu uyuşmazlığın değerlendirileceği yargılama sürecinde yine yukarıda izahı yapılan sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa – Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri ile beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği izahtan varestedir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesinde “Genel Olarak” madde başlığı altında “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.
Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.
Yeni koronavirüs (Covid-19) salgını Mart 2020 ayından itibaren ülkemizde görülmeye başlanmış ve bu kapsamda hastalığın yayılmasının kontrol altına alınması amacıyla çeşitli tedbirlere başvurulmuştur. Bu tedbirler kapsamında olmak üzere zaman zaman ve ihtiyaç durumuna göre sokağa çıkma yasağı uygulanması, iş yerlerinin kapatılması veya esnek çalışma, düğün törenlerinin ertelenmesi, evden çalışma gibi değişkenlik gösteren tedbirler uygulanmıştır.
Dosyanın incelenmesinde; davacı ile davalı arasında 2020 yılında gerçekleşecek olan …… Fuarına katılım konusunda imzalanan sözleşme kapsamında gerçekleşecek …….. Tekstili Fuarı için fuar katılım sözleşmesi yapılmış ve sözleşme gereği davacı tarafça, 30.501,65 TL olan sözleşme bedeli davalıya ödenmiş ise de, davacı tarafça Bursa ……. Noteliği’nin 05.10.2021 tarihli ihtarının davalıya pandemi nedeniyle fuar düzenleme edimini zamanında yerine getirmediği, yüklendiği edimin imkansız hale geldiğinden bahisle sözleşmenin feshedildiği ve yatırılan bedelin tarafına iade edilmesi aksi takdirde yasal yollara başvurulacağı ihtaren bildirildiği anlaşılmıştır.
Bu kapsamda taraflar arasında akdedilen Fuar Katılım Sözleşmesi 2. Maddesi; “Katılımcı, fuar katılım koşulları, sergi veya fuarın yeri, katılımcının fuar alanındaki yeri, düzenleme tarihleri, ünvanı vb hususlarda, düzenleyicinin, sektörün talebi ve ekonomik durumu, organizasyon gerekleri veya kendi takdiri ile yapacağı değişiklikleri (fuarın kısmen veya tamamen iptali dahil) peşinen kabul eder. Bu durum sözleşmenin fesih sebebi değildir, katılımcı’nın ücret ödeme yükümlülüğü devam eder, katılımcı, ancak düzenleyicinin yazılı teyidi ile fuardan çekilme hakkına sahiptir. Düzenleyici, fuardan 3 gün öncesine kadar, hiçbir sebep göstermeksizin yazılı bildirimde bulunarak sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebllir ve katılımcıyı fuardan çıkarabilir. Düzenleyici, fuar katılım bedelini fesih/ çıkarma/ fuar iptali bildiriminden itibaren 30 (Otuz) gün içinde katılımcıya iade eder. Sözleşmenin bu şekilde feshi, fuardan çıkarma ve fuarın kısmen veya tamamen iptali durumunda katılımcı, fuar katılım bedelinden başka, masraf, gecikme faizi ya da zarar ziyan adıyla bir talepte bulunma hakkına sahip olmadığını önceden beyan, kabul ve taahhüt eder.” şeklinde düzenlenmiştir.
Davalı, fuarın iptal edilmeyip, ertelendiğini ve davacının sebepsiz olarak fuarın düzenlendiği yeni tarihte katılım sağlamadığını beyan etmiş olup bu hususta davacı tarafın bir itirazının bulunmadığı anlaşılmıştır. Yukarıda detaylı olarak açıklanan hususlar kapsamında davalının, sözleşmenin ikinci fıkrası ile fuarın tarihlerini değiştirme hakkının korunduğu ve sözleşmenin irade serbestisi içinde imzalandığı ve bunun aksine dair bir iddianın bulunmadığı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir sözleşme ile davalıya tanınan bu imkanın, bir tacir olarak basiretli davranma yükümlülüğü bulunan ve sözleşmenin tarafı olan davacı tarafından tanındığı ve bu imkan dahilinde davalının fuar tarihinde bir değişikliğe gittiği, söz konusu fuarın tarihinde yapılan değişiklik ile ifa imkansızlığı durumunun yaşanmadığı görülmekle, tüm açıklamalar ve dosya kapsamına göre davalının davacı ile iradi serbesti kapsamında imzalanan sözleşme ile tarafına tanınan hakka dayalı olarak sözleşme gereği yüklendiği edimi yerine getirdiği, taraflar arasındaki sözleşmenin hukuken geçerliliğini koruduğu dolayısı ile taraflar arasında sözleşmenin bu şekilde sona ermediği ve davacının davalıya yaptığı ödemelerin sözleşme kapsamında olduğu anlaşılmış olup sona ermeyen sözleşmeden kaynaklı ödemenin geri istenemeyeceği kabul ve kanaati ile davanın reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 80,70 TL harcın davacı tarafça yatırılan 454,36 TL harcın mahsubuyla fazla 373,66 TL harcın karar kesinleşince ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-AAÜT gereğince hesap edilen 9.200,00 TL ücreti vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Arabuluculuk ücreti olan 1.320,00 TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
6-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, 6100 sayılı HMK’nun 342 ve 345.maddeleri gereğince karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile ilgili İstinaf Dairesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzünde açıkça okunup, usulen anlatıldı. 20/12/2022
Katip …….
¸e-imzalıdır

Hakim ……
¸e-imzalıdır