Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/970 E. 2023/260 K. 09.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/970 Esas
KARAR NO : 2023/260

DAVA : Ticari Şirket (Yöneticilerin Azline İlişkin)
DAVA TARİHİ : 13/05/2016
KARAR TARİHİ : 09/03/2023
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 30/03/2023
Yukarıda isim ve adresleri yazılı taraflar arasında mahkememizde görülen davanın açık yargılaması ve dosyanın tetkiki sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin turizm sektöründe faaliyet gösterin dava dışı … Tic. Ltd. Şti.’nin sahibi olduğunu, davalı … ile birlikte …Tesisleri İşletmeciliği ve Dış Ticaret Limited Şirketi’ni kurduklarını ve … ve …. … açtıklarını, daha sonra … işletmenin kapatıldığını, sonrasında müvekkilinin bu şirketin 1/2 hissesini oğluna devrettiğini, müvekkilinin şirketin idaresini kurucu ortaklar olan … ve …’ye bıraktığını, müvekkilinin bu kişilerle yaptığı görüşmelerde şirketin henüz kendi kendisini idare ettiğini, zamanla kâr edebileceğinin belirtildiğini, daha sonra oğlu … ‘ın da bu şirkette müdür seçilmesi ile birlikte şirket işleyişi ve finansal durum konusunda kuşkularının olması sebebiyle evrak doküman ve kayıtları incelemiş ve pek çok eksiklik hata ve usulsüzlükle karşılaştığını, şirketi yöneten davalı …’in müvekkilini zarara uğrattığını ve yetkilerini kötüye kullandığını tespit ettiğini, davalının şirketin giderleri için bankadan çekmiş olduğu miktarlara ilişkin gider makbuzlarının bulunmadığını, şirket kasasında yeterli miktarda nakit bulunmasına rağmen müdür yetkisini kullanarak bankalardan kredi çektiğini ve bu kredilere ilişkin borçlarını süresinde ödemeyerek faiz ödenmesine yol açtığını, şirket adına zorunlu olmadığı halde araç kiralayarak kişisel işleri için kullandığını, bu araçlarda kullanılan yakıtların fişleri incelendiğinde farklı illerde yakıt alımı yapıldığını, aracın yalnızca iş için kullanılmadığını, bunların dışında şirketle ilgisi olmayan birçok kişisel alışverişler ve harcamalar yapıldığını, bahsi geçen harcamalara ilişkin fiş ve faturaların da mevcut olduğunu, sonuç olarak davalının kendi menfaatine çalıştığını, dava süresince davalının müdürlük yetkilerini kullanmasının durdurulmasını ve davalının müdürlük yetkilerini kötüye kullanarak şirketi ve müvekkilini zarara uğratması nedeniyle müdürlükten azli ile birlikte temsil ve idare yetkisinin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın iddilarını kabul etmediklerini, işletmede yapılan değişiklikleri ve ağır rekabet koşulları nedeniyle sürekli yenilemeler yapıldığını, bu ödemelerin kasadan yapılması, borçlanılması ve bu borçların ödenilmesinde paranın kullanılması gibi süreçlerin yaşandığını, bahsi geçen kredi işlemi sırasında davacının da bizzat hazır bulunduğunu ve evraklarda imzalarının olduğunu, şirketin ticari bir işletme olması nedeniyle bir bankadan çekilen paralarla başka bankalara ödemeler yapıldığını, bankadan çekilen paraların nerelere harcandığının tespit edilebileceğini, zaman zaman yaşanan nakit ihtiyacı nedeniyle kredi kartı ile ödeme yapıldığını, şirketin … işletmesinin bulunduğu salonun … tarafından satılması nedeniyle kapatıldığını, … da yeni bir işletme açıldığını ve bu sebepten dolayı müşteri çekilmesi ve tanıtım yapılması amacıyla çeşitli ziyaretler yapıldığını, şirkete demirbaş alımı yapılırken en uygun fiyatlarla alınmasının sağlanması için araştırma yapmak için değişik yerlere gidildiğini, aynı sektördeki diğer şirketlere nazaran daha az masraf yapıldığını, yapılan tüm bu harcamaların gayet doğal olduğunu, piyasanın kötü olduğu dönemde şu an da her geçen gün daha iyi bir konuma gelindiğini, müvekkilinin emeklerinin şirketi günümüze kadar getirdiği ve şu anda da kâr eden bir şirket halini aldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, şirket müdürünün sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Celp edilen Küçükçekmece … Asliye Ceza Mahkemesi … esas sayılı dosyasının tetkikinde, Küçükçekmece Hazırlık Bürosu’nın 11/09/2017 tarih ve … esas sayılı iddianamesi ile, Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan … hakkında davanın açıldığı görülmüştür.
Davalı şirketin kuruluştan itibaren dava tarihine kadar davalı … tarafından tek başına temsil ve ilzama yetkili olduğu, davacı tarafın davalı şirketteki hisselerinin yarısını oğlu …’a devrettikten sonra davalı şirket temsil ve ilzamı …, …. ve … tarafından münferiden sağlandığı anlaşılmıştır.
Davacı tarafın davalı şirketin kuruluşunda %16,66 hisseye sahip olup söz konusu hisselerini 11.01.2016 tarihinde oğlu …’a devrettiği anlaşılmıştır.
Davacı vekili 05/08/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile, davalının dava açıldıktan sonra yapılan genel kurulda alınan kararla şirket müdürlüğünden alındığını, açtıkları azil davasının konusuz kaldığını, davalarını tamamen ıslah ederek davalının şirket müdürü olduğu dönemde yaptığı usulsüz işlemlerle şirketi zarara uğrattığından bahisle fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 30.000 TL şirket zararının şirkete ödenmesine karar verilmesini, son genel kurulda alınan kararla şirket müdürü olarak atanan ortak … nin de davalı olarak eklenmesini talep etmiş, gerekli olan ıslah harcını yatırmıştır. Islah dilekçesi davalıya tebliğ edilmiş, davalı ıslaha karşı cevap dilekçesi vermiştir.
Mahkememezin 08/09/2016 tarihinde yapılan ön inceleme duruşmasında uyuşmazlık konusu önce ilk dava dilekçesinde belirtildiği şekliyle davalının şirketteki görev ve yetkilerini kötüye kullanıp kullanmadığı, kötüye kullanmış ise şirket zararının oluşup oluşmadığı, müdürlük görevinden azli ve temsil yetkisinin kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin olduğu tespiti yapılmış olup, devamında ise ıslah dilekçesi okunarak ıslah edilmiş haliyle taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davalı ile ıslah yoluyla davaya dahil edilmek istenen …’in müdürlük görevlerini kötüye kullanıp kullanmadığı, şirkete zarara verip vermedikleri, bu kapsamda tazminat talebinin yerinde olup olmadığı ve şirkete yönetim kayyımı atanması gerekip gerekmediği olduğu belirlenmiş, ara kararı ile davaya dahil edilmek istenen …’in ıslah yoluyla davaya dahil edilmesi isteminin usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle reddine karar verilmiş ve yargılamaya yukarıda tespit edilen uyuşmazlık itibarıyla devam edilmesine karar verilmiştir.
Davacı, davasını HMK’nın 180. Maddesine göre tamamen ıslah etmiştir. Davacı yeni bir dava dilekçesi vermiş olup, davalının ıslaha cevap dilekçesinden ıslah dilekçesinin davalıya tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Davacı davasını tamamen ıslah ederek azil davasını tazminat davasına çevirmiştir. Dava değeri göstermiş ve bu değer üzerinden ıslah harcını yatırmıştır. Buna göre davacının yaptığı ıslah işlemi usul ve yasaya uygun olup, mahkememizce, ön inceleme duruşmasında davalı yönünden ıslah dilekçesine göre uyuşmazlık tespiti yapmıştır.
Mahkememizin 20/06/2019 gün ve … esas … karar sayılı; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesi Başkanlığının 14/10/2021 günü saat … esas … karar sayılı ile;”….Somut olayda ise ilk derece mahkemesince, gerekçede ıslah dilekçesinden bahsedilmesine rağmen, hüküm kısmında “… bakımından 27/06/2016 tarihinde yapılan genel kurul toplantısıyla müdürlük görevine son verildiğinden karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir. Davacı tarafça dava tamamen ıslah edilerek tazminat davasına dönüştürüldüğünden, ilk dava dilekçesindeki talebe göre karar verilmesi, ıslahla talep edilen dava sonucu hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması HMK’nın 26. Maddesine aykırı olmuştur. Mahkeme gerekçesinde “şirketin gayrı resmi satışı olup olmadığı, şirketçe kiralanan aracın şirket ticari faaliyetlerinin haricinde kullanılıp kullanılmadığı hususunda sunulan delillerle bilirkişi heyetince net bir tespit yapılamamış olup varsa şirket zararlarının tahsilinin davacıya değil şirkete ödenmek üzere talep edilmesi gerektiği” denilmiş ise de davacı tarafça usulüne uygun sunulan ıslah dilekçesinde fazlaya ilişkin talepler saklı kalmak üzere 30.000 TL şirket zararının şirkete ödenmesi talep edilmiştir. Mahkemenin gerekçesindeki bu açıklamada hatalı olmuştur….” gereçesi ile mahkememiz kararı kaldırılmıştır.
Mahkememizce İstinaf ilamına uyularak, dava tamamen ıslah edilip şirket müdür sorumluluk davasına dönüştürüldüğünden, HMK’nın 26. Maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesi gereğince mahkememizce ıslah dilekçesindeki talebe göre araştırma yapılarak dava sonuçlandırılmıştır.
Limited şirketlere ilişkin TTK. m. 644 hükmünün yollamasıyla, limited şirket müdürlerinin sorumluluğuna, anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dair hükümler uygulanır. Anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu, esas itibariyle kusura dayalı bir sorumluluktur. Bu nedenle kusursuzluğunu ispat eden üye sorumluluktan kurtulur (TTK. m. 553). Kusur sorumluluğunun esasen zarar, kusur, hukuka aykırılık ve illiyet bağıdır. Yönetim kumlu üyelerinin sorumluluğunun doğabilmesi için bu unsurların tümünün gerçekleşmesi gerekir.
Limited şirketin müdürlerinin devredilmez görev ve yetkileri arasında, Şirketin yönetimi için gerekli olduğu takdirde, muhasebenin finansal denetimin ve planlamanın oluşturulması şirket finansal tablolarının, yıllık faaliyet raporunun ve gerekli olduğu takdirde topluluk finansal tablolarının ve yıllık faaliyet raporunun düzenlenmesi hususları da girmektedir. Bu görevler dikkate alındığında, şirket müdürü olan ve bu yetkisine dayanarak şirket adına bir takım bankacılık işlemleri yapan davalının, şirketin defter ve kayıtlarının tutulmasından da sorumlu olması gerektiği açıktır.
Genel kusur sorumluluğundan farklı olarak TTK. m. 553 hükmü, kusursuzluğun ispatını karşı tarafa (yönetim kurulu üyelerine) yüklemiştir. Ancak bu istisna dışında yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk şartlan ile genel kusur sorumluluğunun şartlan arasında bir fark bulunmamaktadır. Yönetim kurulu üyelerinin kusursuz olduklarını ispat edememeleri durumunda, onların mutlaka sorumlu olmaları gerektiği anlamına gelmez. Bunun için ortada bir zararın, hukuka aykırılığın ve zarar ile hukuka aykırılık arasında illiyet bağının bulunduğunun ayrıca ispatlanması gerekir. Bu unsurlardan birisinin gerçekleşmemesi (kanıtlanamaması) halinde, sorumluluk doğmaz. Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, yapılan işlemler sonucunda bir zararın oluşması halinde, bu zarar nedeniyle yöneticilerin sorumluluğuna gidilebilmesi için işlemi yapan yöneticilerin kusurlu olduklarının da ayrıca kanıtlanması gerekir. Bir başka deyişle, basiretli davranmakla yükümlü olan bir yöneticinin yapmaması gereken işlemlerin davalı tarafından yapılmış olduğunun ve bunun sonucunda da bir zararın meydana geldiğinin kanıtlanmış olması gerekir. Aksi takdirde enflasyon ve kur farkı da dahil olmak üzere şirketin uğramış olduğu her türlü işletme zararının yöneticilerden tahsili imkanı doğmuş olur ki, böyle bir sonuç, yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin düzenlenme amacıyla bağdaşmadığı gibi ticari işletmenin kar edebileceği gibi yapmış olduğu faaliyetin taşıdığı ticari riskler nedeniyle zarar etme ihtimalinin de bulunması, özelliğiyle de bağdaşmaz.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, davaya konu şirketin ticaret sicil dosyası, vergi kayıtları, ticari defter ve kayıtlar ile diğer bilgi ve belgeler üzerinde yaptırılan inceleme neticesinde alınan bilirkişi raporu, vergi inceleme ve müfettiş raporları da birlikte incelendiğinde; davalının şirketin zararına eylemi ve işlemi olmadığı, davacı iddialarının ispata muhtaç olduğu, davalının şirket müdürü olduğu dönemde usulsüz işlemlerle şirketi zarara uğrattığı yönündeki iddialar
bakımından konusunda uzman bilirkişi tarafından yapılan incelemelerde, şirketin doğrudan zarara
uğratıldığına ilişkin herhangi bir kayıt tespit edilmediği, her ne kadar bilirkişi kök raporunun 26. sayfasının 8. numaralı bendinde faturaların gerçek fatura olmadığı varsayılarak zarar tespiti yapılmış ise de, 22/07/2020 tarihli vergi tekniği raporunda; şirket hakkında sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleme fiiline ilişkin eleştirilecek bir hususun bulunmadığının rapor edildiği, ayrıca bilirkişi kök raporunda belirtilen varsayımlı zarar, dağıtılabilir kar miktarından mahsup edildiği takdirde bile şirketin dağıtılabilir kârının mevcut olduğu anlaşılmakla ispatlanamayan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın reddine,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 179,90 TL harçtan peşin alınan 29,20 TL + 512,33 TL ıslah harcının mahsubu ile bakiye 361,63 TL harcın hükmün kesinleşmesine müteakip istem halinde davacıya iadesine,
3-Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nun 333. maddesi uyarınca yatırılan avanstan kullanılmayan gider avansının (iş bu kararın tebliğ gideri avanstan karşılanmak ve bu gider mahsup edilmek kaydıyla) kararın kesinleşmesinden sonra resen davacıya iadesine,
5-Davalı tarafından yapılan 47,40 TL yargılama yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 9.200,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
7-HMK’nun 333. maddesi uyarınca davalı tarafından yatırılan avanstan kullanılmayan bakiye avansın kararın kesinleşmesinden sonra resen davalıya iadesine,
Dair karar, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde HMK’nun 342.maddesi gereğince dilekçe ile mahkememize veya başka bir yer mahkemesine İstinaf kanun yolu harcı, tebliğ giderleri dahil olmak üzere tüm giderler ödenerek istinaf yolu açık olmak üzere tarafların yüzüne karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
09/03/2023

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır