Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/388 E. 2023/191 K. 23.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/388 Esas
KARAR NO : 2023/191

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 11/06/2015
KARAR TARİHİ : 23/02/2023
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 15/03/2023
Yukarıda isim ve adresleri yazılı taraflar arasında mahkememizde görülen davanın açık yargılaması ve dosyanın tetkiki sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP: Davacı vekili özetle; Davalı … ve Seyehat A.Ş. adına kayıtlı ve … yönetimindeki … plakalı aracın sağ ön kısmı ve ön camı ile aracı fark eden …’ya çarpmasını iterek engelleyen müvekkili …’a çarpması sonucu yaralanmasına sebebiyet verdiğini, müvekkilinin meydana gelen olayda iki ayağının kırıldığını, beyninin hasır gördüğünü ve gözünün bir tanesini tamamen kaybettiğini, olayda kazaya neden olan araç sürücüsünün müvekkile çarparak olay yerinden kaçtığı için kaza tutanağı da tutulamadığını, bahse konu olayla ilgili olarak sürücü … hakkında Küçükçekmece … Asliye Ceza Mahkemesinin … esas sayılı kamu davası açıldığını, davanın derdest olduğunu belirterek trafik kazalarından doğan cismani zararlar nedeniyle 1.000 TL maddi tazminattın (sigorta şirketi yönünden ticari faiz ve poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) her üç davalıdan müteselsilen tahsiline, 50.000 TL manevi tazminatın ise diğer iki davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline, kaza tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili ıslah dilekçesi ile; davalı … ve … ve … A.Ş.’ye karşı maddi tazminat taleplerini 349.812.95 TL arttırarak, toplam 350.812.95 TL’ye, … Sigorta A.Ş. hakkındaki maddi tazminat talebini poliçe limitiyle sınırlı olmak üzere 233.451,40 TL artırarak toplam 234.451,40 TL’ye çıkartıklarını beyan etmiştir.
SAVUNMA: Davalı … ve Seyahat A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin geçtiğini, davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, müvekkilinin pasif dava ehliyetinin olmadığını, davacının hukuki yararının bulunmadığını, müvekkilinin aracı …’a kiraladığını, …’ın sözleşmeye aykırı olarak aracı başkasına devrettiğini, illiyet bağı bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı sigorta şirketinin cevap dilekçesinde, 33.548,60 TL ödeme yaptıklarını, sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında ve poliçe limiti ile sorumlu olduklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesi sunmamıştır.
DELİLLER: Küçükçekmece … Asliye Ceza Mahkemesinin … esas sayılı dosya sureti, Küçükçekmece CBS … sayılı dosya, Trafik Tescil Şubesine gelen yazı cevabı, SGK ve … Hastanesi ve davalı sigorta şirketinden gelen yazı cevapları, sigorta poliçesi,trafik kayıtları, mahkememizce alınan bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava yaralamalı trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkememizden verilen 08/11/2018 gün ve … esas, … karar sayılı karar İstanbul BAM … HD’nin 25/03/2021 gün ve … esas, … karar sayılı kararı ile,”…. Davalı … ve … A.Ş. vekili tarafından dosyaya sunulan kiralama sözleşmesi, belge ve dekontlar incelenerek gerekirse kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak uzun süreli kiralama ilişkisinin bulunup bulunmadığının ve davalının işleten sıfatı taşıyıp taşımadığının saptanması; Meydana gelen trafik kazasında tarafların kusur oranlarının belirlenmesi için ATK yada Üniversitelerin Trafik Kürsüsünden kusur raporu alınması; Davacının üniversiteden mezun olduğu tarihin ve öğretmen olarak işe başladığı tarihin tespiti için ilgili kurumlara müzekkere yazılarak davacının fiilen işe başladığı tarihin saptanması sonucuna göre gerekirse aktüerya bilirkişiden ek rapor alınması; kusur ve işleten sıfatının saptandıktan sonra manevi tazminatın belirlenmesi..” gerekçesi ile mahkememizce verilen kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
06.09.2016 tarihli keşfe binaen hazırlanan bilirkişi raporunda; olayın … Bulvarı üzerinde meydana geldiği, olay yerinin yerleşim birimleri içinde olduğu, tek yönlü üç şeritli yol olduğu, olay yerine 100 metre mesafe içinde yaya geçidinin bulunmadığı, zeminin asfalt kaplama olduğu, olay yerinde görüşün açık olduğu, vaktin gündüz olduğu, olay yerinin düz yol olduğu, yol genişliğinin 10 metre olduğu belirtilmiştir.
Sürücü … ifadesinde;”…kazanın olduğu caddeye geldiğimizde orta şeritte önümüzde bir minibüs sonra arkadaşımın aracı en sonda da ben ilerliyordum. Minibüs yol ortasında durarak yolcu indirince arkadaşım solundan geçti ben de aynı şekilde soldan geçmek üzere manevra yaptım. Bu sırada yolun solundan caddeye inen bir bayan gördüm ona çarpmamak için sağa manevra yaptım bu esnada aracın aracın sol ön camına bir çanta çarptı ve gürültü duydum ben minibüse çarptığımı düşündüm…” şeklinde beyan etmiştir.
Yaya … ifadesinde;”…olay günü karşıdan karşıya geçerken yolu kontrol ettim. Aramızda mesafe olan bir araç yavaş şekilde geliyordu. Mesafe çok olduğu için karşıdan karşıya geçerim diye düşündüm. Geçmeye başladım. Ben yolun üzerinde iken adam birden süratini arttırdı geldi bana çarptı…” şeklinde beyan etmiştir.
Tanık … ifadesinde;”…karşıdan karşıya geçmek üzere caddeye sağım soluma bakarak girdim. Bu şekilde giderken arkamda ismini sonradan öğrendiğim … isimli şahıs hemen arkamdan caddeyi karşıya geçmek için geliyordu, yolu tam olarak karşıya geçmek için bitirdik, kaldırıma bir iki adım kala birden arkamdan birisi beni öne doğru hızlıca ittirdi ben düşmedim dengemi sağladım, bu sırada yanımızdan hızlıca geçen plakasını alamadığım ancak beyaz renkli araç arkamdan gelen şahsa otosunun sağ ön kısmın ile çarptı. Şahıs savrularak onun camına çarptı ve yine savrularak yere düştü…Aracın hızı çok fazla idi…” şeklinde beyan etmiştir.
Küçükçekmece … Asliye Ceza Mahkemesine sunulan 06.09.2016 tarihli keşfe binaen hazırlanan bilirkişi raporunun otomobil sürücüsünün ağır tali kusurlu olduğu, yayanın asli kusurlu olduğu şeklinde tanzim edildiği görülmüştür.
Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan 26.03.2015 bilirkişi raporunun otomobil sürücüsünün asli kusurlu olduğu, yayanın kusursuz olduğu şeklinde tanzim edildiği, sürücü …’ın sürücü belgesi olmadığı halde araç kullandığınun belirtildiği görülmüştür.
Küçükçekmece … Asliye Ceza Mahkemesine sunulan 21.08.2017 tarihli dairemiz raporunun otomobil sürücüsünün ve yayanın eşdeğer oranda kusurlu olduğu, … ‘ın kiralamış olduğu aracın anahtarını kullanması için sürücü belgesi olmayan …’a verdiyse tali kusurlu olduğu ancak kullanması için vermediyse kusurunun bulunmadığı şeklinde tanzim edildiği görülmüştür.
Dosya kapsamından, 15/09/2014 tarihinde davalı …ve … A.Ş.’ye ait, davalı sigorta şirketine ZMSS sigortalı bulunan sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı aracın davacı yayaya çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında davacının yaralandığı ve bu yaralanma sebebiyle maddi ve manevi tazminat talep edildiği anlaşılmaktadır.
İstanbul BAM … HD’nin 25/03/2021 gün ve … esas, … karar sayılı kaldırma ilamından sonra mahkememizce ATK dan kusur yönünden kök ve ek rapor alınmıştır.
Alınan ATK raporlarında, davalı sürücü … ‘ın %40(yüzde kırk) oranında kusurlu olduğu, Davacı yaya …’ın %60(yüzde altmış) oranında kusurlu olduğu kanaati ile rapor tanzim edilmiştir.
KTK’nın 109/2.maddesine göre “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.”
Dava konusu kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 89 ve 66/1-e maddelerine göre, ceza dava zamanaşımı 8 yıldır. Kaza tarihi olan 15/09/2014 tarihi ile ıslah tarihi olan 28/06/2018 tarihi dikkate alındığında 8 yıllık ceza dava zamanaşımının dolmadığından davalı şirket vekilinin zamanaşımına yönelik itirazı yerinde değildir.
HMK’nın 107 maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açılan davalarda, dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresi kesilmektedir. Belirsiz alacak davasında, kısmî alacak davasından farklı olarak, dava sırasında belirli hale gelen alacağın davaya sokulmasına izin verildiğinden, geçici talep sonucuyla açılan belirsiz alacak davasında, ileride belirli hale gelecek olan alacağın tamamı için zamanaşımı kesilmesi sonucu ortaya çıkar. Asgari miktar belirtilerek açılan belirsiz alacak davasında mahkemece yapılan araştırma esnasında alacağın miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına ( m.141, 319 ) tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilir. Yapılan bu arttırım zamanaşımına tabi değildir.
Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 18.05.2015 tarih ve … E ve … K. sayılı kararında; “Somut olayda; dava belirsiz alacak davası olarak açılmış olup miktar artırım dilekçesine karşı davalı tarafça ileri sürülen zamanaşımı savunmasının reddine karar verilmesi gerekirken zamanaşımı savunmasına itibar edilerek hesaplama yapan bilirkişi raporuna itibarla hüküm kurulması hatalı olup bozma nedenidir”
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK)’nın 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak davası kabul edilmiştir.
14. 6100 sayılı Kanun’un 107. maddesinde yer alan;
“1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.
15. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.
16. Bu kriterler, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;
1-Davacının kendisinden beklenememesi,
2-Bunun olanaksız olması,
3-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
17. Alacağın yalnızca bir bölümü için açılan davaya ise kısmi dava denir. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir.
18. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterli sayılmaktadır (Pekcanıtez, H.: Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. baskı, İstanbul 2017, s.1000).(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/15-258 esas 2020/543 karar )
Dava dilekçesinde şimdilik belirsiz alacak olarak nitelendirilen kısmi davada ise zaman aşımı sadece dava edilen bakımından kesilir. İstinafın kaldırma kararında talep, kısmi dava olarak değerlendirilen zaman aşımı da buna göre hesaplanmıştır.
Gerçek zarar miktarı; hak sahiplerinin ve desteğin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır.
Desteğin veya hak sahiplerinin bakiye ömürleri daha önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvelleri ile saptanmakta ise de; Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, … Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, … Üniversitesi ve … Üniversitesi’nin çalışmalarıyla “… ” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumu’nca da ilk peşin sermaye değerlerinin hesabında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir. Gerçek zarar hesabı özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve yine bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içermesi de göz önüne alındığında, Dairemizce de tazminat hesaplarında bakiye ömrün belirlenmesinde … tablosunun esas alınmasının güncellenen ülke gerçeklerine daha uygun olacağına karar verilmiştir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/2598 esas 2021/34 karar sayılı ilamı)
Usuli kazanılmış hak kavramı, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.( HGK.nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T., 2008/10-730 E., 2008/732 K.) Usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı)
Adli Tıp Kurumu …İhtisas Kurulundan alınan 21/02/2018 tarihli tarihli maluliyet raporunda, kaza tarihine göre uygulanması gereken Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri esas alınarak davacıda dava konusu edilen trafik kazasına bağlı olarak oluşan yaralanmanın maluliyet oluşturup oluşturmadığı konusunda, davacının muayene edilerek ve illiyet bağını da ortaya şekilde yapılan değerlendirmeye göre davacının E cetveline göre % 56 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, iyileşme (geçici iş göremezlik) süresinin olay tarihinden itibaren 9(dokuz) aya kadar uzayabileceği tespit edilerek bildirilmiştir.
2918 sayılı KTK hükümlerine göre, trafik kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı yasanın 3. maddesinde, “İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı kanunun 85. maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de araç malikleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devir edilmesi halinde (kısa bir süre için kiralanmaması kaydıyla) artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o araca kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir. Bunun sonucu olarak da, araç maliki sorumlu tutulmamalıdır. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir.
Davaya konu trafik kazasına ilişkin kaza tespit tutanağının düzenlenmediği, Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aldırılan 26/03/2015 tarihli bilirkişi raporunda sürücünün asli kusurlu olduğu yayanın kusursuz olduğunun belirtildiği, Küçükçekmece … Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası kapsamında alınan 20/09/2016 tarihli bilirkişi raporunda davalı sürücünün ağır tali davacı yayanın asli kusurlu olduğunun belirtildiği, 21/08/2017 tarihli ATK kusur raporuna göre ise davalı sürücü ve davacı yayanın eşit derecede kusurlu olduğunun belirtildiği, … Asliye Ceza Mahkemesi tarafından … Esas ve … Karar sayılı kararı ile ATK raporu esas alınarak sürücü ve yayanın eşit kusurlu oldukları kabul edilerek davalı sürücünün TCK 89/1, 89/3-b maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verildiği görülmektedir.
Yargıtay HGK’nın 06/03/2002 tarih, … E, … K sayılı ve 24/03/2004 tarih, … E, … K sayılı kararlarında ilke olarak; sicilde malik görünen kişi karine olarak aracın işleteni sayılmaktadır, bunun sebebi trafik kazasından sorumlu olan şahsın kolayca belirlenmesi ve zarar görenin zararının en kısa sürede giderilmesini sağlamaktır. Belirtmek gerekir ki sicilde malik görünen kişi her zaman aracın işleteni olmayabilir bu durumda araç sahibi aracın üzerinde fiili hakimiyeti bulunmadığı, araç için bir başkasının harcamalarda bulunduğunu veya araç üzerindeki ekonomik çıkarın bir başkasına ait olduğunu, işleten sıfatının bulunmadığını kanıtlayabilirse sorumluluktan kurtulabilir) uzun süreli kira sözleşmesinin ne kadar sürede uzun süreli kira sözleşmesi olacağı konusunda “öğreti ve Yargıtay Kararlarında da yeknesaklık yoktur, doktrin üç günden fazla süreli kiraları uzun süreli sayabilir, Yargıtay … Hukuk Dairesi 7 günlük kira sözleşmesinin uzun süreli olmayacağını kabul etmiş, Yargıtay … Hukuk Dairesi 30 ar günlük süreler ile kiracıların işleten olduğunu kabul etmiş, diğer dairelerde bu dairenin daha uzun süre olması gerektiği görüşü vardır, Yüksek Yargıtay … Hukuk Dairesi 3 aylık kira sözleşmesi ile aracı devreden kişinin işleten olduğunu kabul etmiştir, Yargıtay … HD’nin üç aylık kiralamanın uzun süreli olabileceği yönünde karar vermiştir, Yargıtay 1 yıl süreli kira sözleşmelerinin uzun süreli olduğunda tereddüt etmemektedir.” “Yargıtay uzun süreli kira sözleşmesinin işleten sıfatını devredebilmesi için 3. Kişileri bağlayabilecek biçimde güçlü kanıtlara bağlanmasını aramaktadır, bu nedenle sözleşmenin noterde yapılması veya adi sözleşme ise diğer bir takım deliller ile desteklenmiş olmasını aramaktadır.” (KTK’ya Göre Hukuki Sorumluluk Tazminat Sigorta ve Rücu Yayınları 9. Baskı Hasan Tahsin Gökcan kitabından sayfa 40-42 arasından alınmış bilgidir). Mevzuat gereği motorlu araçlar tescile tabidir, bu durumda kaydi malik işleten konusunda kesin bir karine değilse de onun kim olduğunu tespit eden güçlü bir kanıttır, diğer taraftan kaydi malik mutlak işleten değildir, kaydi malik olmasa bile üçüncü kişiler işleten olabilir, zira bu durumu engelleyici amir bir yasal düzenleme yoktur, kira sözleşmesinin 3. Kişiler yönünden hukuki sonuç doğurması için resmi şekilde yapılması gerektiği yönünde Yüksek Yargıtay Kararları da vardır, tüm bu açıklamalar ışığında bir kuşku olması halinde kaydi malikin işleten olduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olay bakımından, taraflar arasında 01/06/2013 tarihinde 48 aylığına araç kiralama sözleşmesi yapıldığı, araç kontratının davalı … Ve … A.Ş ile … Ticaret A.Ş. arasında yapıldığı, taraflar arasında ki sözleşmenin 48 ayı kapsayan uzun dönemli sözleşme olduğu anlaşılmakla davacının işleten sıfatı bulunmayan davalı … ve … A.Ş.ye karşı açtığı tazminat davasının pasif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, araç trafik kayıtları, olay nedeniyle hak sahiplerine ödeme yapılıp yapılmadığına ilişkin SGK ve sigorta şirketinden alınan yazı cevapları, sigorta poliçesi, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin araştırma neticeleri, kaza tespit tutanağı, 16.08.2018 tarihli Sulh Protokolü-ibraname-feragatname, sağlık kuruluşlarından celp edilen tıbbi bilgi ve belgeler, BAM kaldırma kararından sonra ATK’dan alınan kusur raporu, mahkememizce alınan bilirkişi raporlar ve tüm dosya kapsamına binaen; 15.09.2014 günü davalı … Ve … A.Ş adına kayıtlı, davalı … yönetimindeki … plakalı aracın davacı …’a çarparak yaranlanmasına sebebiyet verdiği, 01/03/2018 tarihli Adli Tıp Raporunda davacının %56 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş olduğu tespit edilmiş, Diyarbakır adli Tıp Şube Müdürlüğünün 24.08.2016 tarih ve … sayılı muayenesinde; yaklaşık 2 yıl önce araç dışı trafik kazası geçirdiğini, yaklaşık 1,5 ay hastanede tedavi gördüğünü, beyin operasyonu geçirdiği ve sol gözde tedavi edildiği ama sol gözünde tam görme kaybı olduğu, daha önce gözlük kullanmaz iken şuan gözlük kullandığı, psikolojik olarak normal olamadığı, sol gözde ışık hissinin olmadığı, sol gözde tam körlük olduğu, … Hastanesi’nin … tarih ve … sayılı adli muayene ve bildirim formunun fotokopisinde; davacının sol alın kısmında derin cilt altı kemiğe uzanan kesisi ve şekil bozukluğu mevcut olduğu bildirilmiş olmakla itibar edilen bilirkişi raporunda hesap edilen miktar yönünden davacıya usuli kazanılmış hak oluştuğu ve davacının davalı … yönünden maddi tazminat talebinde haklı bulunduğu anlaşılmakla hüküm kısmında belirtilen miktarlar yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davacının ek dava için süre talebinin, dosyanın geldiği aşama ve dava konusu kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 89 ve 66/1-e maddelerine göre, ceza dava zamanaşımının 8 yıl olduğu ve davalıların rapora itiraz dilekçelerindeki zaman aşımı itirazlarını tekrarladıkları dikkate alınarak reddine karar verilmiştir.
Davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin kaza tarihinde sorumlu olduğu poliçe limiti doğrultusunda davacıya 268.000,00 TL ödeme yapılıdığı dikkate alınarak davalı … sigorta yönünden konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davalı … Sigorta vekili 11/10/2018 tarihli oturumda yargılama ve vekalet ücreti taleplerinin bulunmadığını beyan ettiklerinden yargılama gideri ve vekalet konusunda karar verilmemiştir.
MANEVİ TAZMİNAT YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME:

Manevi zarar, hukuka aykırı eylem sonucu kişisel değerlerde meydana gelen eksilmedir. Kişisel değerlerin soyut niteliği nedeniyle meydana gelen eksilmenin rakamsal karşılığını parasal değerini ifade etmek mümkün değildir. Bununla birlikte kişisel değerlere yapılan saldırı neticesi ruhsal dengenin bozulması yaşama sevincinin eksilmesi kaçınılmaz olduğunda, hukuk manevi zararı giderim yükümlülüğü dışında tutmamış, genel değer ölçüsü olması nedeniyle, belli bir miktar paranın verilmesi suretiyle zarar görenin tatmin edilmesini amaçlamıştır. Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hâkimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yukarıda belirtilen hususlar dikkate alındığında, davalı sürücünün kusur oranı, kazanın meydana geliş şekli, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, manevi tazminatın zenginleşmeye veya yoksullaşmaya neden olmaması temel ilkesi de dikkate alınarak davacının olaydan dolayı çekmiş olduğu elem ve ızdırabın bir nebze de olsa telafisi için 40.000,00 TL manevi tazminat takdirinin hak ve nesafet kurallarına uygun düştüğü kabul edilerek, 40.000,00 TL manevi tazminatın davalı …’dan kaza tarihi olan 15/09/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı … sigorta bakımından 268.000,00 TL poliçe limiti doğrultusunda ödeme yapıldığından davalı … sigorta yönünden konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
2-Davalı … ve … A.Ş bakımından açılan davanın uzun süreli kira ilişkisi nedeniyle pasif husumetten reddine,
3-Diğer davalı … maddi tazminat yönünden davanın kısmen kabulü ile 120.471,98 TL sürekli maluliyet, 3.024.69 TL geçici iş göremezlik tazminatı kaynaklı tazminat talebi olmak üzere toplam 123.496,67 TL davalı …’dan kaza tarihi olan 15/09/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine,
4-Davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 40.000,00 TL olarak kabulü ile davalı …’dan kaza tarihi olan 15/09/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin reddine,
5-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 11.168,46 TL harçtan peşin alınan 174,20 TL + ıslah harcı olarak yatırılan 1.194,79 TL harcın mahsubu ile eksik 9.799,47 TL harcın davalı …’dan tahsili ile hazineye irad kaydına,
6-Davacı tarafından yapılan 3.972,00 TL yargılama giderinden (posta, tebligat ve bilirkişi gideri) davanın red ve kabul edilen kısımları dikkate alınarak takdiren 1.620,18 TL. yargılama gideri ile 1.400,79 TL toplam harç masrafı ki toplam 3.020,97 TL.yargılama giderinin davalı …’dan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-HMK’nun 333. maddesi uyarınca yatırılan avanstan kullanılmayan gider avansının (iş bu kararın tebliğ gideri avanstan karşılanmak ve bu gider mahsup edilmek kaydıyla) kararın kesinleşmesinden sonra resen davacıya iadesine,
8-Maddi tazminat yönünden davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 19.524,50 TL avukatlık ücretinin davalı …’dan tahsili ile davacıya ödenmesine,
9-Manevi tazminat yönünden davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 9.200,00 TL avukatlık ücretinin davalı …’dan tahsili ile davacıya ödenmesine,
10-Red edilen Maddi tazminat yönünden davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/3 maddesi uyarınca hesap edilen 19.524,50 TL avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile davalı …’a ödenmesine,
11-Red edilen Manevi tazminat yönünden davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 9.200,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile davalı …’a ödenmesine,
12-Davalı … ve … A.Ş. kendisini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 9.200,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
13-Davalı … sigorta tarafından talep edilmediğinden vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
14-Davalı … ve … A.Ş. tarafından yapılan 2.903,00 TL. yargılama giderinin davacıdan tahsili ile adı geçen davalı tarafa ödenmesine, bakiye yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına,
Dair karar, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde HMK’nun 342.maddesi gereğince dilekçe ile mahkememize veya başka bir yer mahkemesine İstinaf kanun yolu harcı, tebliğ giderleri dahil olmak üzere tüm giderler ödenerek istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekili, davalı … vekili, davalı … vekilinin yüzüne karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
23/02/2023

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır