Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/310 E. 2021/901 K. 13.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/310 Esas
KARAR NO : 2021/901

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/04/2021
KARAR TARİHİ : 13/10/2021
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 23/10/2021
Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; davalı ile 10/03/2020 tarihinde otel konaklaması ile ilgili rezarvasyon yapılması üzerine anlaşıldığını ve toplam 13.975,05 TL ……… konaklama ücreti olarak davalıya kredi kartı ile peşinen ödendiğini, 13/03/2020 tarihinde yurt ve dünya genelinde alınan covid-19 pandemisi sebebiyle yurtdışı giriş ve çıkışlarının kapatılması ve Moskova’daki fuar organizasyonunun iptal edilmesi sonucu davalı ve ………’den herhangi bir hizmet alınmadığını, yaşanan mücbir sebep neticesinde 13/03/2020 tarihinde müvekkilinin iptal taleplerini gerek davalıya, gerek ……… yetkililerine bildirerek rezervasyonların iptali ile yapılan ödemelerin iadesini talep ettiğini, bu aşamada ……… iptal ile birlikte ücret iadesinin davalıya yapıldığını belirtmiş olup, davalıya ücret iadesi talepleri telefon ve mail üzerinden defaatle bildirilmesine rağmen iade edilmediğini, davacı tarafın göndermiş olduğu faturaların iade edilerek davalıya gönderildiğini, 08/09/2020 tarihinde bedel iadesi için gönderilen ihtara cevap verilmediğini, alacağının tahsili amacıyla davalı tarafa karşı Bakırköy ……. İcra Müdürlüğü’nün ……… esas sayılı dosyasıyla icra takibi başlatıldığını, davalı-borçlunun dosya borcuna itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek itirazın iptaline, takibin devamına davalının %20 icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 11/03/2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edildiği ve salgın hastalığın mücbir sebep sayıldığı, TBK 138.maddesinde aşırı ifa güçlüğü başlıklı hükmü içerdiğini, somut olayda sözleşme esnasında ön görülmeyen covid-19 nedeniyle müvekkilinin sözleşmedeki yükümlülüklerine uymadığının söylenemeyeceğini, müvekkilinin borçlu olduğu kabul edilse dahi TBK 119/f.2 hükmüne göre müvekkil şirket kusuru olmadan temerrüde düşmüş ve aşırı ifa güçlüğüyle karşılaştığını, aşırı ifa güçlüğünün borçlu olduğu iddia edilenden kaynaklandığını söylemenin mümkün olmayacağını belirterek davanın reddini istemiştir.
Dava, taraflar arasında düzenlenen yurtdışı konaklama hizmetine ilişkin rezervasyonun covid-19 nedeniyle iptal edilmiş olmasına dayalı olarak ödenen tutarın iadesi için başlatılan icra takibine vâki itirazın İİK’nun 67.maddesi gereğince iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.
Bakırköy …….. İcra Müdürlüğü’nün …….. esas sayılı takip dosyası incelendiğinde; davacı şirketin davalı aleyhinde dayanak 13.975,05 TL asıl alacak, 316,67 TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 14.291,72 TL alacak ile asıl alacağa takip tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsili için ilamsız icra takibine geçildiği, borçluya ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun süresinde, borca itiraz ederek takibin durmasına sebebiyet verdiği, İcra Müdürlüğü’nce takibin durdurulmasına karar verildiği, bu kararın alacaklıya tebliğ edilmediği, davanın yasal bir yıllık süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Taraflar tacir olup delil olarak ticari defterlere dayanıldığından TTK’nun 83 ilâ 85 ve HMK’nun 222. maddeleri uyarınca tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde konusunda uzman bilirkişi marifetiyle bilirkişi incelemesi yapılmıştır.
Bilirkişi 21/09/2021 tarihli raporunda; davacının ticari defterlerinde davalıya ait 14 adet faturanın kayıtlı olduğu, bunlardan 16/03/2020, 14/03/2020 tarihli olmak üzere toplam 3 adedinin iadeye konu olduğunu, iadeye konu fatura tutarının 13.975,05 TL olduğunu, davalı tarafa ulaşılmaya çalışılmış ise de rapor tarihine kadar herhangi bir belge ibraz edilmediğini, dava dilekçesi ekindeki e-mail yazışmalarına ait dokümanlar incelendiğinde, fuar organizasyonunun ve otel rezervasyonunun iptal edildiği hususunun anlaşıldığını, ancak otel tarafından davalıya ücret iadesi yapıldığı hususunda bir belge sunulmadığı, davalı şirketin Turizm İşletmeleri ……… Yönetmeliği’nde belirtilen %10 komisyon oranından daha yüksek bir oranda yurtdışı otel firmasıyla anlaşmasının olduğunu ortaya koyan bir belgenin ibraz edilmediğini, davalı şirketin pandemi nedeniyle oluşan kaybının 1.397,51 TL olarak belirlendiğini, davalının pandemi nedeniyle uğradığı zarar mahkemece kabul edilirse, davacının talep edebileceği miktarın 12.577,54 TL olduğunu bildirmiştir.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda ) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü” “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali (ikinci derecede) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.
6098 sayılı T.B.K yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi bağlamında ve M.K. 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde M.K. 1, 2 ve 4’üncü maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 138 nci maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur. Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2019 ve 2017/13-515 Esas, 2019/1233 Karar sayılı ilamına baktığımızda; “Kurulmuş bir sözleşmede sonradan ortaya çıkan bazı olgular nedeniyle değişiklik yapılabilmesi, bugün çağdaş tüm hukuk sistemlerinde kabul edilen, beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramının koşullarının gerçekleşmiş olması hâlinde mümkün görülmektedir. Bu kuramın, borçlunun şartları ne olursa olsun mutlaka akde sadık kalmasını zorunlu gören, bir bakıma artık eskimiş olarak nitelendirilebilecek ahde vefa veya pacta sunt servanda kuramını sınırlamak için konulduğu benimsenmektedir.
Beklenmeyen hâl kuramı, şöyle açıklanmaktadır: “Akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse taraflar akitle bağlı olmamalıdır. Buna “clausula rebus sic stantibus” (beklenmeyen hâl şartı) denmektedir. Bu görüş öğretide “emprevizyon teorisi” adıyla anılmaktadır. Öğretide, sözleşmenin, yapıldığı andaki durumun değişmeyeceği şeklindeki bir zımni kabul ile yapıldığı, aynen uygulanmasının taraflarca bu zımni şarta bağlı tutulduğu varsayılmaktadır (Tekinay, S.S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 7.Bası,İstanbul 1993, s.1005).
Akitlerin ifasını şartların değişmemesine bağlayan fikir (clasula rebus sic stantibus) gerçeğe tam olarak uygun değilse de, ahde vefa prensibine kesin ve sıkı sıkıya bağlılığında her zaman adil olmadığı görülmektedir. Bugün İsviçre-Türk hukukunda çoğunlukla dayanılan esas, uyuşmazlıklara dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır (Oğuzman, K.: Borçlar Hukuku Dersleri,Cilt 1, 4.Bası, İstanbul 1987, s.123; Serozan, R.: Borçlar Hukuku, Genel Bölüm, İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme 3.Cilt, İstanbul 1994, s.164; Kaplan, İ.: Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Ankara 1987, s.112; Burcuoğlu, H.: Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, İstanbul 1995, s.4; İsviçre Hukuku için Bkz. Eugen Bucher, Schweizer Isch’es Obligationenrecbt Allgemeiner Teil, 2.Bası, Zürich 1988, s.385 vd. Henri Deschenaux, Le Titre Preliminaire Du Code Civil,Fribourg 1969, s.183).
Anlaşılacağı üzere hukukumuzda ahde vefa ilkesinin geçerli olduğu ancak bir kısım özel şartların bir araya gelmesi halinde TBK’nun 138. maddesi çerçevesinde sözleşmeyle bağlılık ilkesinin ihmal edilebileceği açıktır.
Taraflar arasındaki sözleşmeyi etkiler şekilde dünya genelinde ortaya çıkan COVİD-19 pandemisi ve bu bağlamda yasa koyucu tarafından alınan önlemler ve bu minvalde yapılan düzenlemelerin sosyal hayat ve doğal sonucu olarak iş hayatına etkileri hukuken meşhur ve maruf vakıalardandır. Bu vakıaların taraflar arasındaki davaya konu olan hizmet ilişkisine etkilerinin yukarıda özetlenen hukukun genel ilkeleri ve yasal düzenlemeler ışığında açılmış bulunan davada mahkemece değerlendirileceği açıktır. Ancak, söz konusu uyuşmazlığın değerlendirileceği yargılama sürecinde yine yukarıda izahı yapılan sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa – Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri ile beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği izahtan varestedir. (Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin 2021/632 esas-2021/668 karar)
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesinde “Genel Olarak” madde başlığı altında “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.
Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.
Yeni koronavirüs (Covid-19) salgını Mart 2020 ayından itibaren ülkemizde görülmeye başlanmış ve bu kapsamda hastalığın yayılmasının kontrol altına alınması amacıyla çeşitli tedbirlere başvurulmuştur. Bu tedbirler kapsamında olmak üzere zaman zaman ve ihtiyaç durumuna göre sokağa çıkma yasağı uygulanması, iş yerlerinin kapatılması veya esnek çalışma, düğün törenlerinin ertelenmesi, evden çalışma gibi değişkenlik gösteren tedbirler uygulanmış olup, salgının etkilerinin ve yetkili kurumlarca alınan tedbirlerin halen devam ettiği bilinmektedir.
Yaşanılan salgın hastalık sürecinin olağanüstü bir durum olduğu ve taraflarca öngörülemeyeceği açıktır. O halde genel olarak salgın hastalık sürecinin Türk Borçlar Kanunu’nun 138.maddesinde belirtilen olağanüstü durum olarak kabul edilmesi, Türk Borçlar Kanunu’nun 136.maddesinde belirtilen borçludan kaynaklanmayan imkansızlık sebebi olarak kabul edilmesi gerekir.
Dosyanın incelenmesinde; davacı ile davalı arasında otel konaklaması ile ilgili ………’de konaklama ücreti ile ilgili 10/03/2020 tarihinde davalıya ödeme yapılmış ise de, 13/03/2020 tarihinde covid-19 pandemi sebebiyle yurtdışı giriş ve çıkışlarının kapatılması ve Moskova’daki fuar organizasyonunun iptali nedeniyle sözleşmedeki ifa borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerden dolayı imkansızlaşmıştır.
Davacı tarafından 08/09/2020 tarihinde, ödenen bedelin iadesi talebiyle davalıya ihtarname gönderilmiştir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesinde de belirtildiği üzere karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlüdür. Davacı tarafça ifanın imkansızlaşmasına dayalı olarak sözleşmeden dönülmesi nedeniyle davalının kendisine gönderilen ihtarnamede belirtilen süre içerisinde sözleşme gereğince ödenen 13.975,05 TL’yi sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince ödemesi gerekirken ödemediği anlaşılmıştır.
Her ne kadar bilirkişi raporunda, davalının komisyon ücreti alacağı ödenen miktardan mahsup edilerek hesaplama yapılmış ise de, davacı tarafça otel tarafından bedelin tamamının davalıya iade edildiğinin beyan edilmiş, bu konuda bir belge sunulmamış ve davacının bu beyanını otel yetkilileriyle yapmış olduğu telefon görüşmesine dayandırdığı anlaşılmış ise de, davalı tarafça bilirkişi incelemesi için defter ve belgelerin sunulmadığından herhangi bir kesinti yapılıp yapılmadığıyla ilgili inceleme yapılamamıştır. Kaldı ki davalı tarafça bedelin tamamının iade edilmediği ve kesinti yapıldığı yönünde aksi bir savunmada bulunulmayıp, bununla ilgili de bir delil ibraz edilmediği anlaşıldığından davacının, davalıya ödemiş olduğu bedelin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince tamamının iadesi gerektiğinden yapmış olduğu takipte haklı bulunmuş ve takibe yapılan itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmiştir.
Dava İİK.nun 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davası olup, icra takibi davalıya ödenen bedelin sebepsiz zenginleşme gereğince iadesinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olduğu, bu durumda açılan itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacak bilinebilir, bir başka deyişle likit olduğundan hükmedilen miktarın % 20’si oranında İİK.nun 67. maddesi uyarınca davacı yararına tazminata hükmedilmesine karar verilerek davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın kabulü ile 13.975,05 TL asıl alacak yönünden davalının Bakırköy …….. İcra Müdürlüğü’nün ……… esas sayılı takibe vaki itirazın iptaline, takibin asıl alacak yönünden devamına,
Asıl alacağın %20’si üzerinden hesap edilen 2.795,01‬ TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Alınması gerekli 954,63 TL harçtan davacı tarafça yatırılan 238,66 TL harcın mahsubuyla bakiye 715,97 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davacı tarafından yapılan 59,30 TL başvurma harcı, 238,66 TL peşin harç olmak üzere toplam 297,96 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı tarafça posta / tebligat / bilirkişi gideri olarak yapılan (ayrıntısı uyapta kayıtlı) 941,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
AAÜT gereğince hesap edilen 4.080,00 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Arabuluculuk ücreti olan 1.320,00 TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, 6100 sayılı HMK’nun 342 ve 345.maddeleri gereğince karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile ilgili İstinaf Dairesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar davalı vekilinin yüzüne karşı açıkça okunup, usulen anlatıldı. 13/10/2021

Katip………

Hakim …….