Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/293 E. 2021/989 K. 10.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/293 Esas
KARAR NO : 2021/989

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 31/03/2021
KARAR TARİHİ : 10/11/2021
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 14/11/2021
Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; müvekkilinin mobilya üreticisi olup, mobilya ihracatı açısından önemli bir organizasyon olan ……… Fuarlarında yıllardır katılımcı olarak yerini aldığını ve her yıl ocak ayında yapılmakta olup, kış aylarında ölgünleşen mobilya piyasasında hatırı sayılır bir hareket yaratması sebebiyle ………. ‘un katılımcılar tarafından tercih edildiğini, yine bu organizasyon sırasında gelecek yıl sözleşmesininde akdedildiğini, müvekkilininde 21/26 Ocak 2020 tarihinde gerçekleşen ……… esnasında 19-24 Ocak 2021 tarihlerinde düzenlenecek 17. Fuar için davalı ile anlaşıp, aralarında kurulan sözleşme uyarınca 38.696,50 TL peşinatı 24/01/2020 tarihinde EFT yoluyla davalıya ödediğini, Dünya Sağlık Örgütünce ilan edilen Corona virüsün ilk vakası Türkiye’de 11.03.2020 tarihinde görülmüş olup o tarihte Covid 19 pandemisinin sonuçlarının bu denli büyük olacağını tahmin etmenin mümkün olmadığını, bununla birlikte virüsün çok kısa sürede tüm dünyada yayılması ile ülkelerce alınan sıkı önlemler zamanla had safhaya çıkarılmış olsa da sürecin zamanla hafifleyeceği, pandeminin etkisinin azalacağı ve kısa zamanda normal yaşama dönüleceğin umulduğunu, nitekim yaz aylarına doğru alınan önlemler azaltılmış ve normalleşme süreçleri başlatıldığını, müvekkili şirketinde pandeminin kısa sürede atlatılacağı umuduyla ve yıllardır yer aldığı ticaret hayatında prensip olarak benimsediği ahde vefa ilkesine verdiği değerle sözleşmeyi ayakta tuttuğunu ve 07.05.2020 tarihinde mail yoluyla iletilerek imzalanması talep edilen, sürekli fuar etkinlikleri düzenleyen davalı tarafından bu etkinlikler için matbu olarak hazırlanmış ve benzer tüm etkinliklerde kullanılan nitelikte ayrıntılı sözleşme formunu imzalayarak davalıya mail yoluyla ilettiğini, 08.05.2020 tarihinde kalan ödeme olan 195.424,35 TL’yi yine EFT yolu ile davalıya ödediğini, akabinde yaz mevsiminde vakalarda artış hızı düşmüş ve tedbirler gevşetilmiş olsa da sonbahar mevsiminin gelmesiyle birlikte vakalarda artış oranı yeniden yükselişe geçmiş ve Covid 19 Pandemisinin ikinci dalgasının başladığı açıklandığını, bununla birlikte 19 – 24 Ocak 2021 tarihleri arasında gerçekleşecek olan …….. Fuarının, davalı tarafından 14.10.2020 tarihinde iletilen bir maille 3 – 8 Ağustos tarihine ertelendiği bildirildiğini, müvekkili şirket ile davalı arasında dava konusu sözleşmenin kurulduğu 2020 yılının Ocak ayında ortaya bir virüsün çıkacağı ve tüm dünyayı etkisi altına alacak bir pandemiye ( salgın hastalığa ) sebep olacağı sadece müvekkilinin değil bu pandemiye maruz kalan herkes için mutlak olarak öngörülemez bir olay olduğunu, hastalığın ülkemizde yayılmaya devam etmesi, ikinci dalganın yaşanması, akabinde virüsün mutasyona uğrayarak çok daha bulaşıcı bir hale gelmesi ve yakın zamanda bir üçüncü dalganın yaşanabileceği verileri, bu salgın kapsamında alınan idari tedbir ve kararlar baz alındığında, davalı ile aralarında mevcut sözleşmede öngörülen edimin ifası objektif olarak imkansız hale geldiğini, son olarak 21 – 26 Ocak 2020 tarihinde yapılan ……. Fuarı verileri dikkate alındığında 750’nin üzerinde firmanın katıldığı, 132 ülkeden 44.865 i yabancı toplam 148.718 ziyaretçi ağırlayan ve 6 gün süren bu minvaldeki bir fuarın içinde bulunulan şartlar içinde gerçekleştirilmesi olanaksız olmakla birlikte gelecek süreçte gerçekleşebilirliğinin de son derece belirsiz olduğunu, müvekkili tarafından ahde vefa ilkesi kapsamında sözleşmedeki ücretinin tamamen ödenip, ödeme tarihi itibariyle de, hastalığın seyri tahmin edilemediğinden o tarihte de fuarın gerçekleşebilirliğinin belirsiz olduğunu, kaldı ki müvekkil ve diğer birçok katılımcı firma açısından bu fuara katılmaktaki en önemli etken Ocak ayında gerçekleşmesi yönüyle kış mevsiminde durgun olan sektöre hareket kazandırması olduğunu, dolayısıyla müvekkilin iş yoğunluğunun zaten fazla olduğu yaz mevsiminde bu fuara katılmanın davacıya hiçbir faydası olmadığı gibi aksine yaratacağı yükle müvekkilini zora sokarak zarara uğratacak olup, müvekkili davacının bu fuara katılmakta hiçbir menfaati kalmadığını ve fuara katılma amacını imkânsızlaştırdığını, hastalığın ülkemizde aldığı seyirle birlikte davalı tarafından 14.10.2020 tarihinde taraflarına ulaştırılan maille fuar tarihinin Ağustos ayına ertelendiğinin bildirilmesini takriben kendilerinin de 20.10.2020 tarihinde davalıya ilettikleri maille pandemi sebebiyle, gerçekleşecek fuara katılamayacaklarını bildirerek ödenen ücretin iadesini talep ettiklerini, fakat herhangi bir dönüş alamamaları üzerine davalıya İnegöl …….. Noterliğince 18 Şubat 2021 tarih ………. yevmiye numarası ile aralarında mevcut sözleşmenin sona ermesi ve ücretin iadesi konulu ihtar gönderdiklerini ve yine dönüş alamadıklarını belirterek sebepsiz zenginleşme hükümleri doğrultusunda davalıya yapılan ödemenin tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; söz konusu ……… )19-24 Ocak 2021 tarihleri arasında gerçekleştirilmek üzere planlanlandığını, müvekkili şirket tarafından gerekli başvuruların yapıldığını ve fuarın bu tarihte gerçekleştirilmesi için gerekli tüm hazırlıklar tamamlandığnıı, ancak Covid 19 Pandemisinin ortaya çıkması ile birlikte ülkemizde alınan önlemlerin ilk başında fuarcılık faaliyetlerinin durdurulması geldiğini, öncelikle ortaya çıkan hafta sonu yasakları nedeniyle fuarın gerçekleşme imkanı ortadan kalkmış daha sonra Ticaret Bakanlığı tarafından alınan kararlar ile ülkemiz genelinde yapılacak olan tüm fuarlar durdurulduğunu, hal böyle olunca müvekkili şirkette ülkemizde faaliyet gösteren diğer tüm fuar firmaları gibi bu tarihler arasında gerçekleştirecek olduğu fuarlarını ertelemek zorunda kaldığını, bu durumun müvekkili açısından mücbir sebep teşkil ettiğini, müvekkil şirketin faaliyetleri bizzat devlet kararıyla durdurulduğunu, davacı vekilinin dilekçesinde belirttiğinin aksine fuarın belirsiz bir tarihe ertelenmediğini, söz konusu fuar sektör temsilcileri ile de mutabık kalınarak 03-08 Ağustos 2021tarihine ertelendiğini, her ne kadar müvekkilinin fuarı mücbir sebeple ertelemiş olsa da davacı ile müvekkili arasında imzalanmış olan (davacı vekilinin dilekçesinde de değinmiş olduğu) Fuar Katılım Sözleşmesi dördüncü maddesi incelendiğinde zaten müvekkilinin gerekli görmesi halinde fuar tarihini değiştirme hakkı olduğunu, bu durumun katılımcıya fesih hakkı vermeyeceğinin görüleceğini, Fuar Katılım Sözleşmesi’nin 2. Maddesi uyarınca sözleşmeyi imzalayan katılımcıların, sözleşmenin imzalanmasından sonra ilgili fuara katılmayı reddetmeleri halinde dahi katılımcıların sözleşmeden doğan maddi ve manevi sorumlulukları devam ettiğini, bu durum müvekkilin fuarlar ile ilgili yapacağı iptal dahil her türlü değişiklik hallerinde dahi geçerli olduğunu, kaldı ki, fuar iptal edilmemiş sektörün ihtiyaçları doğrultusunda ileri bir tarihe ertelenmiş olduğunu, Fuar Katılımcı Sözleşmesini imzalamakla davacının bütün bu koşulları kabul ettiğini, sözleşme yükümlülükleri aynen devam ettiğini, davacı tarafından imzalanmış sözleşmedeki açık hükümler kapsamında davacının sebepsiz zengileşme hükümlerine göre bedel iadesi talebinin kabulü mümkün olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkememizce yapılan ön inceleme duruşmasında, davalı vekiline, cevap dilekçesinde bahsetmiş olduğu tarihlerde değişiklik yapılmasına ilişkin maddenin sözleşmede olmadığı hususu hatırlatılarak bu konuda da açıklama yapılmasıyla birlikte fuarın 03/08/2021 tarihinde yapılacağına ilişkin beyanı karşısında fuarın bu tarihlerde gerçekleşip gerçekleşmediği ve davacının fuara katılımının olup olmadığı, fuar ileri bir tarihe ertelendiyse bu tarihte belirtilerek cevap verilmesinin istenilmesine karar verildiği, buna istinaden davalı vekili tarafından sunulan 07/10/2021 havale tarihli dilekçede sözleşmenin ibraz edildiği ve sözleşmede beyanlarındaki gibi ertelemeye ilişkin madde bulunmadığı, ancak davacı tarafa fuarın yapılacağı tarihi ve gerekli bilgileri içeren davet mektubunun e-posta ile gönderildiği, buna rağmen davacının fuara katılmadığı beyan edilmiştir.
Dava, taraflar arasında imzalanan fuar katılım sözleşmesinin sona erdiği iddiası ile ödenen fuar katılım bedelinin sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca tahsili için açılan alacak davasıdır.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda ) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (………-beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü” “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali (ikinci derecede) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.
6098 sayılı T.B.K yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi bağlamında ve M.K. 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde M.K. 1, 2 ve 4’üncü maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 138 nci maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur. Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.2019 ve …….. Esas, ……… Karar sayılı ilamına baktığımızda; “Kurulmuş bir sözleşmede sonradan ortaya çıkan bazı olgular nedeniyle değişiklik yapılabilmesi, bugün çağdaş tüm hukuk sistemlerinde kabul edilen, beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramının koşullarının gerçekleşmiş olması hâlinde mümkün görülmektedir. Bu kuramın, borçlunun şartları ne olursa olsun mutlaka akde sadık kalmasını zorunlu gören, bir bakıma artık eskimiş olarak nitelendirilebilecek ahde vefa veya pacta sunt servanda kuramını sınırlamak için konulduğu benimsenmektedir.
Beklenmeyen hâl kuramı, şöyle açıklanmaktadır: “Akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse taraflar akitle bağlı olmamalıdır. Buna “……” (beklenmeyen hâl şartı) denmektedir. Bu görüş öğretide “emprevizyon teorisi” adıyla anılmaktadır. Öğretide, sözleşmenin, yapıldığı andaki durumun değişmeyeceği şeklindeki bir zımni kabul ile yapıldığı, aynen uygulanmasının taraflarca bu zımni şarta bağlı tutulduğu varsayılmaktadır (Tekinay, S.S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 7.Bası,İstanbul 1993, s.1005).
Akitlerin ifasını şartların değişmemesine bağlayan fikir (clasula rebus sic stantibus) gerçeğe tam olarak uygun değilse de, ahde vefa prensibine kesin ve sıkı sıkıya bağlılığında her zaman adil olmadığı görülmektedir. Bugün İsviçre-Türk hukukunda çoğunlukla dayanılan esas, uyuşmazlıklara dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır (Oğuzman, K.: Borçlar Hukuku Dersleri,Cilt 1, 4.Bası, İstanbul 1987, s.123; Serozan, R.: Borçlar Hukuku, Genel Bölüm, İfa, İfa Engelleri, Haksız Zenginleşme 3.Cilt, İstanbul 1994, s.164; Kaplan, İ.: Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Ankara 1987, s.112; Burcuoğlu, H.: Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, İstanbul 1995, s.4; İsviçre Hukuku için Bkz. Eugen Bucher, Schweizer Isch’es Obligationenrecbt Allgemeiner Teil, 2.Bası, Zürich 1988, s.385 vd. Henri Deschenaux, Le Titre Preliminaire Du Code Civil,Fribourg 1969, s.183).
Anlaşılacağı üzere hukukumuzda ahde vefa ilkesinin geçerli olduğu ancak bir kısım özel şartların bir araya gelmesi halinde TBK’nun 138. maddesi çerçevesinde sözleşmeyle bağlılık ilkesinin ihmal edilebileceği açıktır.
Taraflar arasındaki sözleşmeyi etkiler şekilde dünya genelinde ortaya çıkan COVİD-19 pandemisi ve bu bağlamda yasa koyucu tarafından alınan önlemler ve bu minvalde yapılan düzenlemelerin sosyal hayat ve doğal sonucu olarak iş hayatına etkileri hukuken meşhur ve maruf vakıalardandır. Bu vakıaların taraflar arasındaki davaya konu olan hizmet ilişkisine etkilerinin yukarıda özetlenen hukukun genel ilkeleri ve yasal düzenlemeler ışığında açılmış bulunan davada mahkemece değerlendirileceği açıktır. Ancak, söz konusu uyuşmazlığın değerlendirileceği yargılama sürecinde yine yukarıda izahı yapılan sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa – Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri ile beklenmeyen hâl (emprevizyon) veya clausula rebus sic stantibus kuramı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği izahtan varestedir. (Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin 2021/632 esas-2021/668 karar)
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesinde “Genel Olarak” madde başlığı altında “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.
Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.
Yeni koronavirüs (Covid-19) salgını Mart 2020 ayından itibaren ülkemizde görülmeye başlanmış ve bu kapsamda hastalığın yayılmasının kontrol altına alınması amacıyla çeşitli tedbirlere başvurulmuştur. Bu tedbirler kapsamında olmak üzere zaman zaman ve ihtiyaç durumuna göre sokağa çıkma yasağı uygulanması, iş yerlerinin kapatılması veya esnek çalışma, düğün törenlerinin ertelenmesi, evden çalışma gibi değişkenlik gösteren tedbirler uygulanmış olup, salgının etkilerinin ve yetkili kurumlarca alınan tedbirlerin halen devam ettiği bilinmektedir.
Yaşanılan salgın hastalık sürecinin olağanüstü bir durum olduğu ve taraflarca öngörülemeyeceği açıktır. O halde genel olarak salgın hastalık sürecinin Türk Borçlar Kanunu’nun 138.maddesinde belirtilen olağanüstü durum olarak kabul edilmesi, Türk Borçlar Kanunu’nun 136.maddesinde belirtilen borçludan kaynaklanmayan imkansızlık sebebi olarak kabul edilmesi gerekir.
Dosyanın incelenmesinde; davacı ile davalı arasında 21-26 Ocak 2020 tarihinde gerçekleşen …….. esnasında 19-24 Ocak 2021 tarihlerinde düzenlenecek 17. Fuar için fuar katılım sözleşmesi yapılmış ise de, Covid-19 pandemisinin 2. Dalgası kapsamında fuarın 03-08 Ağustos 2021 tarihine ertelendiği, davalı tarafından 14/10/2020 tarihinde davacıya mail yoluyla iletilmiş olup, sözleşmenin, sözleşmede belirtilen tarihlerde ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerden dolayı imkansızlaşmıştır.
Davacı tarafından, İnegöl …….. Noterliğince 18 Şubat 2021 tarih ………. yevmiye numarası ile aralarında mevcut sözleşmenin sona ermesi ve ücretin iadesi konulu ihtarın davalıya gönderildiği hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davalı her ne kadar, fuarın iptal edilmeyip, ertelendiğini ve davacı ile müvekkili arasında imzalanmış olan Fuar Katılım Sözleşmesi dördüncü maddesi incelendiğinde zaten müvekkilinin gerekli görmesi halinde fuar tarihini değiştirme hakkı olduğunu, bu durumun katılımcıya fesih hakkı vermeyeceğinin görüleceğini, Fuar Katılım Sözleşmesi’nin 2. Maddesi uyarınca sözleşmeyi imzalayan katılımcıların, sözleşmenin imzalanmasından sonra ilgili fuara katılmayı reddetmeleri halinde dahi katılımcıların sözleşmeden doğan maddi ve manevi sorumlulukları devam ettiğini, bu durum müvekkilin fuarlar ile ilgili yapacağı iptal dahil her türlü değişiklik hallerinde dahi geçerli olduğunu, Fuar Katılımcı Sözleşmesini imzalamakla davacının bütün bu koşulları kabul ettiğini, sözleşme yükümlülükleri aynen devam ettiğini belirtmiş ise de, dosyaya ibraz edilen sözleşme içeriğinde bu yönde maddelerin bulunmadığı görülmüştür.
Kaldı ki, her ne kadar imkansızlık geçici nitelikte olup, kural olarak borcu sona ermesine neden olmaz ise de, bu hususta tarafların farazi iradeleri esas alınmalıdır. İfanın muayyen bir zamanda yapılacak olması veya ifa zamanının alacaklı için önem taşıdığı hallerde borcun sona ermesi sonucunu doğurduğu kabul edilmelidir.
Somut olayda, davacı, ocak ayında yapılan ve kış aylarında ölgünleşen mobilya piyasasında hatırı sayılır bir hareketlilik yaratması sebebiyle fuarın tercih edildiğini, müvekkilinin iş yoğunluğunun zaten fazla olduğu yaz mevsiminde bu fuara katılmanın davacıya hiçbir faydası olmayacağı gibi aksine yaratacağı yükle müvekkilini zora sokarak zarara uğratacağını ve müvekkilinin bu fuara katılmakta menfaati kalmayıp, fuarın amacının müvekkili yönünden imkansızlaştığını beyan etmiş olup, davacının, iptal edilen tarihin kendisi için taşıdığı öneme dair iddiaları samimi bulunmuş ve borcun sona erdiği kabul edilmiştir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesinde de belirtildiği üzere karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlüdür. Davacı tarafça ifanın imkansızlaşmasına dayalı olarak sözleşmeden dönülmesi nedeniyle davalıya yapılan 24/01/2020 tarihli, 38.696,50 TL ve 08/05/2020 tarihli 195.424,35 TL olmak üzere toplam ‭234.120,85‬ TL’nin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 23/02/2021 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın kabulü ile 234.120,85 TL alacağın temerrüt tarihi olan 23/02/2021 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Alınması gerekli 15.992,79 TL harçtan davacı tarafça yatırılan 3.998,20 TL harcın mahsubuyla bakiye 11.994,59 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davacı tarafından yapılan 59,30 TL başvurma harcı, 3.998,20 TL peşin harç olmak üzere toplam 4.057,50 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacı tarafça posta / tebligat gideri olarak yapılan (ayrıntısı uyapta kayıtlı) 130,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
AAÜT gereğince hesap edilen 24.838,46 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Arabuluculuk ücreti olan 1.320,00 TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, 6100 sayılı HMK’nun 342 ve 345.maddeleri gereğince karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile ilgili İstinaf Dairesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar davacı vekilinin yüzüne karşı açıkça okunup, usulen anlatıldı. 10/11/2021

Katip ……..

Hakim …….