Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/454 E. 2022/1266 K. 22.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/454 Esas
KARAR NO : 2022/1266

DAVA : Ortaklıktan Çıkma, ayrılma payının tespiti ve tahsili veya şirketin feshi ve tasfiyesi.
DAVA TARİHİ : 24/06/2019
KARAR TARİHİ : 22/12/2022
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 16/01/2023

Yukarıda isim ve adresleri yazılı taraflar arasında mahkememizde görülen davanın açık yargılaması ve dosyanın tetkiki sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP: davacı vekili özetle; müvekkilinin gümrük müşaviri olup, davalı şirkette şirket müdürü olarak çalışmakta iken, hisse devri sonucunda aynı zamanda şirket ortağı haline geldiğini, esasen hissesi resmiyette %1 olarak görünse de aslen %25 olup, müvekkilin ayrıca %15 oranında yönetim payı da bulunduğunu, yaklaşık 7 senedir devam eden ortaklık sürecinde, müvekkilinin son bir senedir, diğer ortakların baskı ve yıldırma politikalarına maruz kaldığını, bu kapsamda şirkete girilmesine engel olunduğunu, şirket hesaplarının bildirilmediğin, 2016 yılından bu yana kar payının dağıtılmadığını, müşterilere gönderilen vekâletnamelerde müvekkilin ismine yer verilmediğini, şirket ortağı ve müdürü olduğu halde müşterilerle ve şirket çalışanları ile diyaloğunun engellenmeye çalışıldığını, fiiliyatta var olan ve tarafların da kabulünde olan %25 ortaklık payının, müteaddit kereler talep edilmesine rağmen, müvekkile resmi devri yapılmadığını, şirketten soyutlanmaya çalışıldığını ileri sürerek şirket ortaklığından çıkarılmasına, ayrılma payının gerçek değeri üzerinden faizi ile tahsiline olmadığı takdirde şirketin fesih ve tasfiyesine, davalı şirketin malvarlığı üzerinde tedbir konulmasına, müvekkilimin şirket ortağı olması sebebi ile yasaların yüklediği hukuki ve cezai sorumluluklarının doğmaması için borç ve yükümlülüklerinin dondurulmasına, dava süresince davalı şirkette iş yapamayacağı ve mezkur kanun hükmü nedeniyle kendi şirketini kuramayacağı ve bu durumun müvekkilinin ekonomik mahvına sebebiyet vereceği gözetilerek, dava süresince tedbiren kendi adına iş yapabilmesine, şirket kurabilmesi ve davalı şirketten bağımsız olarak gümrük müşavirliği yapabilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: davacı tarafın müvekkili şirkette hisse sahibi olmadığını, gümrük mevzuatından kaynaklanan zorunluluk nedeniyle ve sembolik olarak %1 hisse payına sahip olduğunu, iddia edilen %25 oranının ise, kardan kendisine ödeneceği sözlü olarak vaat edilen ve şimdiye kadar kesintisiz olarak ödenen ve hala ödenmeye devam edilen kar payı ortaklığı olduğunu, davacının çeşitli zamanlarda ortaklığı bozma girişimlerinin olduğunu, davacı şirket ortağı olmadığından ayrılma akçesi talebinin kötü niyetli olduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
DELİLLER:Ticaret sicil kayıtları, mail yazışmaları, tanık beyanları, ihtarname örnekleri, mahkememizin …. esas sayılı dosyası ve …… esas sayılı dosyadan alınan bilirkişi raporu ile tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, şirket ortaklığından çıkma, ayrılma payının tahsili, olmadığı takdirde şirketin feshi ve tasfiyesi istemlerinden ibarettir.
Dosya içerisine alınan mahkememizin ….. esas sayılı dosyasının incelenmesinde, davacı … tarafından, …, ….. aleyhine 11/02/2021 tarihinde dava açtığı, dava konusunun, davacı …’ın davalı … Gümrük Müşavirliği Ltd. Şti.’deki ortaklık payının %25 olduğunun tespiti ile tesciline ilişkin olduğu, dosyanın derdest olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizin …… esas sayılı dosyasında alınan 18/07/2022 tarihli bilirkişi raporunda “… davacı tarafından, imzaları noterce
onaylanmış yazılı bir pay devriyle dava konusu payların kendisine devredildiğini ve bu
devir keyfiyetinin genel kurul tarafından onaylandığını geçerli delillerle ispat edilmesi
gerektiği açıktır. Davacı tarafından bu hususlara ilişkin olarak bir delil sunulmamıştır.
Dolayısıyla davacının iddiasının ispata muhtaç olduğu…” kanaatiyle rapor tanzim edilmiştir.
Davalı … Gümrük Müşavirliği Ltd. Şti.’nin incelenen Ticaret Sicil Kayıtlarında; şirketin 22.08.1997 tarihinde tescil edilerek kurulmuş olduğu, şirket sermayesinin
1.150.000,00 TL olup, davacı …’ın şirkette 11.500,00 TL karşılık %1 hissesinin mevcut olduğu görülmüştür.
Ticaret Kanunu düzenlemesine göre limited ortaklık sürekli bir borç ilişkisidir. Ortağın ortaklıkla arasındaki hukuki bağ, sahip olduğu hak ve borçlar birlikte değerlendirildiğinde, sözleşmede çıkma hakkı tanınmadıkça ahde vefa ilkesi gereğince ortağın sebepsiz yere ortaklıktan ayrılması düşünülemez. Ancak sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerde tarafların MK m. 2’deki dürüstlük kuralı gereğince, devamı kendisi için çekilmez hâle gelen bir ilişkiyi sürdürmesi beklenemeyeceğinden, haklı sebeplerin varlığı hâlinde bu ilişkiyi sona erdirmesi mümkündür. Limited ortaklıklarda, haklı bir sebebin gerçekleştiğini düşünen her ortak TTK m. 638/2 hükmüyle verilen imkândan yararlanarak haklı sebeple çıkma davası açabilir. Kanuni çıkma hakkı olarak da anılan haklı sebeple çıkma hakkı, sözleşmeyle çıkma hakkı tanınmış olsa dahi bâkidir. Nitekim haklı sebeple çıkma hakkı vazgeçilmez, mutlak bir haktır.
Haklı sebep uygulamada bahsi çok geçen, özel hukukun birçok alanında ve özellikle ticaret hukukunda yaygın kullanılan temel bir kavramdır. Ortaklıklar hukuku anlamında bazı tanımlara göz atıldığında, ortaklık ilişkisini çekilmez hale getiren ve dürüstlük kurallarına göre ortak açısından bu ilişkinin sürdürülmesinin kendisinden istenemeyeceği nedenler şeklinde ifade etmektedir. Limited ortağın çıkma gerekçeleri bağlamında bazı durumlara topluca işaret etmesi bakımından ifade edilecek olursa haklı sebep, ortak açısından ilişkinin objektif imkânsızlığına neden olan, ilişkinin sürdürülmesi imkânını ortadan kaldıran hâller şeklinde tanımlanabilir. Şirketler hukuku açısından Kanunda haklı sebebin tanımı genel hükümlerde veya limited şirketlere ilişkin hükümlerde yer almamaktadır. Sadece kollektif şirketlerin sona ermesi bölümünde TTK m.245’de haklı sebebin tanımı yapılarak numerus clausus olmayan haklı sebep hâlleri sayılmıştır. Bu maddeye göre haklı sebep: “şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkansız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olması” şeklinde tanımlanmış, bir ortağın yönetimde, hesaplarda şirkete ihanet etmesi, kendisine düşen asli görev ve borçları yerine getirmemesi, şirket unvanını veya mallarını şahsi çıkarları için kötüye kullanması, şirket işlerini yapamayacak duruma gelmesi gibi hâlleri haklı sebebe örnek olarak dört bent halinde sıralamıştır. Bu örneklerden de açıkça anlaşılacağı üzere haklı sebep herhangi bir ortakla ilgili olabileceği gibi ortaklar arasındaki münasebetlerde de kendisini gösterebilir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde genel olarak denilebilir ki, ortaklığın devam etmesi, doğruluk ve güven kurallarına göre dava açan ortaktan beklenemiyorsa, haklı sebep gerçekleşmiştir. Elbette bu değerlendirmede davacı ortağın ortaklık ilişkisinin ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi hususundaki menfaatiyle ortaklık ilişkisinin aynen devam ettirilmesinde çıkarı olan kimselerin menfaatleri karşılaştırılmalı ve somut olayda hangi menfaat daha üstün geliyorsa ona göre karar verilmelidir. (Yrd.Doç.Dr.Ali Haydar Yıldırım, Limited Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, Bursa 2013, s.126-127)
Esasen haklı sebep, en geniş tarifiyle, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi, dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilecek hukuki olgudur. Haklı sebebin, genel manada, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilen hukuki olgular olarak ifade edildiği göz önünde bulundurulacak olursa; ortaklıklar hukukunda haklı sebep tanımı yapılırken “çekilmezlik” olgusunun, yukarıda da belirtildiği gibi, “paydaşları ortak olmaya yönelten nedenlerin ortaklık maksadının gerçekleşmesini imkânsız yahut aşırı miktarda güçleştirecek biçimde ortadan kalkması” olarak somutlaştırıldığı söylenebilir. (ERDEM, s. 23 vd.).
Genel anlamda ortakların davranışları limited ortaklığın faaliyetlerini önleyecek, zarara uğratacak yahut karşılıklı güveni sarsmış ve ortaklar artık bir arada olamayacaklar ve ortaklık faaliyetlerini sağlıklı şekilde yürütemeyecekler ise haklı sebeplerin varlığını kabul gerekir (Baştuğ, s. 47).Yine, ortaklık anlayışını ortadan kaldıran, bireysel çıkarlara yönelen, ortaklar arasında kişisel ve grupsal çıkarların ön plana çıktığı ve ortaklık amacının gerçekleşmesinin olanağının kalmaması gibi hallerde haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü gerekir.(Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin 07/12/2015 gün ve 2014/15623 esas,2015/11122 karar sayılı ilamı) Özellikle somut uyuşmazlıktaki gibi az ortaklı limited şirketlerde kişisel bağların ve birlikte çalışma niyeti afectio societatis’ in sıkılığı göz önünde bulundurulursa kişisel sebeplerin de kimi zaman birer haklı sebep teşkil edebileceği anlaşılacaktır.
Nitekim Yüksek Mahkemenin uygulamasında da pek çok çeşitli ve hatta kişisel sayılabilecek olgunun limited ortaklığın feshinde haklı sebep olarak yorumlandığı görülecektir. Örnek olarak, şirket mükellefiyetlerinin yerine getirilmemesi, rekabet yasağının ihlali, sadakat borcuna aykırı hareketler, şirket defterlerinin düzgün tutulmaması gibi ortaklığa ilişkin sebepler yanında diğer ortaklar ve yakınlarına rencide edici sözler söylemek, haksız fiilde bulunmak (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dai- resi’nin, E. 1997/9084; K. 1997/8442, T. 21/11/1997 ) tutuklanma gibi sebeplerle ortaklık işlerinden uzak kalma ve boşanma (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin E. 2003/3080, K. 2003/9839, T. 27/10/2003 ) gibi kişisel sebeplerin de uygulamada haklı sebep olarak nitelendirildiği görülmüştür.
Haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini takdir yetkisi ise hâkime aittir. Şüphesiz hâkim söz konusu sebebin haklı olup olmadığını takdir ederken ilgili limited şirketin yapısını da göz önünde bulunduracaktır. Şöyle ki limited şirketler TTK m. 124 hükmünde açıkça sermaye şirketleri arasında sayılmış olmakla birlikte, anonim şirketlere kıyasla şahıs ortaklığı özellikleri gösteren nitelikleri de mevcuttur. Pay devrinin imzaları noter onaylı sözleşme mecburiyetiyle zorlaştırılmış olması, yan edim yükümlülükleri getirme imkânı,çıkma ve çıkarılma kurumlarının düzenlenmiş olması gibi hükümler limited şirketin bu yönünü göstermektedir. Dolayısıyla çok ortaklı, tüm ortakların şirket işleriyle bizzat ilgilenmeyip daha ziyade anonim şirketlerde olduğu gibi kişiliklerinin ön plana çıkmadığı, yaptığı yatırımın değerlenmesine önem verdiği “kapitalist karakterli” limited şirketlerde, ortakların şahıslarında meydana gelen sebepler her zaman haklı sebep sayılamayabilir. Bu hâlde ortaklar, ortaklık ilişkilerinden kaynaklanan, yani objektif nedenlerden dolayı haklı sebebe dayanarak çıkma haklarını kullanabileceklerdir. Ortaklığın sürekli zarar etmesi, uzun yıllar boyunca kâr dağıtılmaması, şirketin atıl durumda olması, ortakların birbirlerine duydukları güven ortamının kaybolması, amacın gerçekleşmesinde hukuki veya ekonomik imkânsızlıkların doğması şeklinde doktrinde birçok husus örnek olarak sayılmıştır.(Yrd.doç.Dr.Bünyamin Gürpınar,Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2 http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/20_2_4.pdf,Erişim Tarihi: 25/11/2017)
İncelenen tüm dosya kapsamına, tarafların iddia ve savunmalarına içeriğine göre; 6102 sayılı TTK’nun 638/2 hükmü gereğince “her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir. Mahkeme istem üzerine, dava süresince, davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarından bazılarının veya tümünün dondurulmasına veya davacı ortağın durumunu teminat altına alınması amacıyla diğer önlemlere karar verebilir.” İspat kuralına ilişkin TMK. m. 6 hükmüne göre: “Kanunda aksine bir hüküm
bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla
yükümlüdür”. HMK. m. 190/1 hükmüne göre: “İspat Yükü, kanunda özel bir düzenleme
bulunmadıkça, iddia edilen vahaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran
tarafa aittir”. Bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat
etmeye mecburdur. Anılan ispat kuralları gereği, dinlenen tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı bir bütün olarak incelendiğinde; davacı tarafından, imzaları noterce
onaylanmış yazılı bir pay devriyle dava konusu payların kendisine devredildiğini ve bu
devir keyfiyetinin genel kurul tarafından onaylandığını geçerli delillerle ispat edilmesi
gerektiği, davacı tarafından bu hususta yazılı delil sunmadığı, davacının iddiasının ispata muhtaç olduğu, bu haliyle davacının TTK 638/2 maddesine açmış olduğu ortaklıktan çıkma talebine ilişkin davada, davalı … yönünden davacı ortaklıktan çıkmayı gerektirecek haklı sebeplerin varlığını ispat edemediğinden davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Mahkememizin ……. esas sayılı dosyasında davalı şirketin defter ve belgeleri incelenmiş olduğundan ve mahkememizin 7 numaralı celsesinin 1 nolu ara kararı gereği davacı vekilinin bilirkişi incelemesini talebi yerinde görülmemiş olup, davacı vekilinin bekletici mesele yapılması talebinin, mahkememizin 7 numaralı celsesinin 1 nolu ara kararı, dava dilekçesi, mahkememizin …… esas sayılı dosyasındaki ıslah talebi ve TTK hükümleri dikkate alınarak reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın reddine,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 80,70 TL harçtan peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile eksik 36,30 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nun 333. maddesi uyarınca yatırılan avanstan kullanılmayan gider avansının (iş bu kararın tebliğ gideri avanstan karşılanmak ve bu gider mahsup edilmek kaydıyla) kararın kesinleşmesinden sonra resen davacıya iadesine,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konu hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 9.200,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
7-HMK’nun 333. maddesi uyarınca davalı tarafından yatırılan avanstan kullanılmayan bakiye avansın kararın kesinleşmesinden sonra resen davalıya iadesine,
8-Arabuluculuk sonuç tutanağı tarihi itibariyle yürürlükte bulunan tarifeye göre tahakkuk eden 1.360,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
Dair karar, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde HMK’nun 342.maddesi gereğince dilekçe ile mahkememize veya başka bir yer mahkemesine İstinaf kanun yolu harcı, tebliğ giderleri dahil olmak üzere tüm giderler ödenerek istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzüne karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/12/2022

Başkan …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Üye …
¸e-imzalıdır
Katip …
¸e-imzalıdır