Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/929 E. 2019/472 K. 14.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/929 Esas
KARAR NO : 2019/472

DAVA TARİHİ : 02/10/2018
KARAR TARİHİ : 14/05/2019
KARAR YAZILMA TARİHİ : 21/05/2019
Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; müvekkilinin 22/12/2014 tarihinde …….. Mah. ……. Bulvarı No:…. Esenyurt/İstanbul adresinde faaliyette bulunan……. sicil numaralı İstanbul Ticaret Odası Ticaret Siciline kayıtlı 200.000 TL sermayesi olan…… Ltd. Şti.’nin 50.000 TL paylı(%25) oranında ortağı ve şirketin müştereken imzaya yetkili iki müdüründen biri olduğunu, bu tarihten sonra şirketin yaklaşık iki aylık bir fiili faaliyette bulunduğunu, bu dönemde de hem yeterince iş olmaması, hem de müdürler ve ortakların anlaşamaması ve görüşme zeminlerinin ortadan kalkması nedeniyle faaliyete fiilen son verildiğini, vergi dairesinin de firmanın faaliyette olmadığını tespit etmesi üzerine 31/03/2015 tarihi itibariyle mükellefiyet kaydını kapattığını, davalı şirketin, faaliyet konusundan uzaklaştığını, ayrıca şirketin faaliyetinin tamamen durduğunu, ticaret sicildeki kayıtlı adresinin de müşahade edildiğini, limited şirketin ortaklık mevcudunun kalmadığını, şirket ortaklığından ayrılmak isteyen müvekkilinin diğer ortaklara bir türlü ulaşamadığını, şirketin devamlı olarak zarar edip kar sağlayamamış olup atıl hale geldiğini belirterek, müvekkilinin şirtek ortaklığından çıkarılmasına karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili duruşmadaki beyanında çıkma payı talebinin bulunmadığını, davanın müvekkilinin limited şirket ortaklığından çıkarılması istemine ilişkin olduğunu beyan etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının dava dilekçesinde belirttiği üzere, imzaya yetkili şirket ortağı olduğunu, bu nedenle de şirketin tüm faaliyetlerinden, borç ve alacak ilişkilerinin ortaya çıkmasından birinci derece sorumlu olduğunu, şirket ortaklığından çıkma isteminde bulunmak için şirketin borçlarının ortadan kalkması gerektiğini, aksi düşüncenin alacaklıların borçlarını şirketten tahsil edememesi sonrası şirket ortaklarının iflasını isteme hakkını elden almak anlamına geleceğini ki bir ortağın borçlardan bu şekilde kurtulmasının ve diğer ortakların borçlar ve iflas süreci ile başbaşa kalması anlamına geleceğini, ayrıca davacının işlemleri nedeniyle müvekkilinin şahsi hesabından, yakın akrabası …’dan da borç alarak, şirket borçlarını ödemek durumunda kaldığını, müvekkilinin annesi tarafından 100.000,00 TL kredi çekilerek bu şirket adına imza yetkilisine verildiğini, hali hazırda bu tuturda ödenmediği için üçüncü kişinin mağdur olduğunu, şirketin imza yetkilisi davacının şirket ve borçlar yönünden tam olarak diğer ortaklara net bilgi vermediğini, şirketi zarara uğrattığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Diğer davalılar usulüne uygun meşruhatlı davetiyeye rağmen davaya cevap vermemiş, duruşmalara katılmamıştır.
Taraflara tanıklarını ve delillerini bildirmek için süre verilmiş, davacı tarafından tanık bildirilmemiş olup, davalı tarafından bildirilen tanıklar duruşmada dinlenmiş; davalı tanıklarından … beyanında; davalı şirketin diğer davalı olan ortaklarının akrabaları olduğunu ve kendisinden borç istemeleri nedeniyle kredi çekerek kendilerine borç verdiğini, ancak borcun halen ödenmediğini bildirmiş, diğer davalı tanığı … beyanında; davalı …’ın kardeşi olduğunu ve davalı şirketin borçları nedeniyle birçok ödeme yapmak zorunda kaldığını, hatta kendisinin de davalı şirket lehine çek düzenleyerek kardeşine verdiğini, bundan diğer ortaklarının da haberi olup, ortaklarında borcu kendisine ödeneceğini söylediklerini, bu nedenle çek düzenleyip verdiğini beyan etmiştir.
Dava, taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davacının ortağı ve yetkili müdürü olduğu davalı…… Ltd. Şti. ortaklığından TTK 638/2. Maddesine dayalı olarak çıkarılma istemine ilişkindir.
Ticaret Kanunu düzenlemesine göre limited ortaklık sürekli bir borç ilişkisidir. Ortağın ortaklıkla arasındaki hukuki bağ, sahip olduğu hak ve borçlar birlikte değerlendirildiğinde, sözleşmede çıkma hakkı tanınmadıkça ahde vefa ilkesi gereğince ortağın sebepsiz yere ortaklıktan ayrılması düşünülemez. Ancak sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerde tarafların MK m. 2’deki dürüstlük kuralı gereğince, devamı kendisi için çekilmez hâle gelen bir ilişkiyi sürdürmesi beklenemeyeceğinden, haklı sebeplerin varlığı hâlinde bu ilişkiyi sona erdirmesi mümkündür. Limited ortaklıklarda, haklı bir sebebin gerçekleştiğini düşünen her ortak TTK m. 638/2 hükmüyle verilen imkândan yararlanarak haklı sebeple çıkma davası açabilir. Kanuni çıkma hakkı olarak da anılan haklı sebeple çıkma hakkı, sözleşmeyle çıkma hakkı tanınmış olsa dahi bâkidir. Nitekim haklı sebeple çıkma hakkı vazgeçilmez, mutlak bir haktır.

Haklı sebep uygulamada bahsi çok geçen, özel hukukun birçok alanında ve özellikle ticaret hukukunda yaygın kullanılan temel bir kavramdır. Ortaklıklar hukuku anlamında bazı tanımlara göz atıldığında, ortaklık ilişkisini çekilmez hale getiren ve dürüstlük kurallarına göre ortak açısından bu ilişkinin sürdürülmesinin kendisinden istenemeyeceği nedenler şeklinde ifade etmektedir. Limited ortağın çıkma gerekçeleri bağlamında bazı durumlara topluca işaret etmesi bakımından ifade edilecek olursa haklı sebep, ortak açısından ilişkinin objektif imkânsızlığına neden olan, ilişkinin sürdürülmesi imkânını ortadan kaldıran hâller şeklinde tanımlanabilir. Şirketler hukuku açısından Kanunda haklı sebebin tanımı genel hükümlerde veya limited şirketlere ilişkin hükümlerde yer almamaktadır. Sadece kollektif şirketlerin sona ermesi bölümünde TTK m.245’de haklı sebebin tanımı yapılarak numerus clausus olmayan haklı sebep hâlleri sayılmıştır. Bu maddeye göre haklı sebep: “şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkansız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olması” şeklinde tanımlanmış, bir ortağın yönetimde, hesaplarda şirkete ihanet etmesi, kendisine düşen asli görev ve borçları yerine getirmemesi, şirket unvanını veya mallarını şahsi çıkarları için kötüye kullanması, şirket işlerini yapamayacak duruma gelmesi gibi hâlleri haklı sebebe örnek olarak dört bent halinde sıralamıştır. Bu örneklerden de açıkça anlaşılacağı üzere haklı sebep herhangi bir ortakla ilgili olabileceği gibi ortaklar arasındaki münasebetlerde de kendisini gösterebilir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde genel olarak denilebilir ki, ortaklığın devam etmesi, doğruluk ve güven kurallarına göre dava açan ortaktan beklenemiyorsa, haklı sebep gerçekleşmiştir. Elbette bu değerlendirmede davacı ortağın ortaklık ilişkisinin ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi hususundaki menfaatiyle ortaklık ilişkisinin aynen devam ettirilmesinde çıkarı olan kimselerin menfaatleri karşılaştırılmalı ve somut olayda hangi menfaat daha üstün geliyorsa ona göre karar verilmelidir. (Yrd.Doç.Dr.Ali Haydar Yıldırım, Limited Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, Bursa 2013, s.126-127)
Esasen haklı sebep, en geniş tarifiyle, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi, dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilecek hukuki olgudur. Haklı sebebin, genel manada, sürekli bir borç ilişkisine devam etmeyi dürüstlük kuralı gereği çekilmez hale getirdiği kabul edilebilen hukuki olgular olarak ifade edildiği göz önünde bulundurulacak olursa; ortaklıklar hukukunda haklı sebep tanımı yapılırken “çekilmezlik” olgusunun, yukarıda da belirtildiği gibi, “paydaşları ortak olmaya yönelten nedenlerin ortaklık maksadının gerçekleşmesini imkânsız yahut aşırı miktarda güçleştirecek biçimde ortadan kalkması” olarak somutlaştırıldığı söylenebilir. (ERDEM, s. 23 vd.).
Genel anlamda ortakların davranışları limited ortaklığın faaliyetlerini önleyecek, zarara uğratacak yahut karşılıklı güveni sarsmış ve ortaklar artık bir arada olamayacaklar ve ortaklık faaliyetlerini sağlıklı şekilde yürütemeyecekler ise haklı sebeplerin varlığını kabul gerekir (Baştuğ, s. 47).Yine, ortaklık anlayışını ortadan kaldıran, bireysel çıkarlara yönelen, ortaklar arasında kişisel ve grupsal çıkarların ön plana çıktığı ve ortaklık amacının gerçekleşmesinin olanağının kalmaması gibi hallerde haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü gerekir.(Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin 07/12/2015 gün ve 2014/15623 esas,2015/11122 karar sayılı ilamı) Özellikle somut uyuşmazlıktaki gibi az ortaklı limited şirketlerde kişisel bağların ve birlikte çalışma niyeti afectio societatis’ in sıkılığı göz önünde bulundurulursa kişisel sebeplerin de kimi zaman birer haklı sebep teşkil edebileceği anlaşılacaktır.
Nitekim Yüksek Mahkemenin uygulamasında da pek çok çeşitli ve hatta kişisel sayılabilecek olgunun limited ortaklığın feshinde haklı sebep olarak yorumlandığı görülecektir. Örnek olarak, şirket mükellefiyetlerinin yerine getirilmemesi, rekabet yasağının ihlali, sadakat borcuna aykırı hareketler, şirket defterlerinin düzgün tutulmaması gibi ortaklığa ilişkin sebepler yanında diğer ortaklar ve yakınlarına rencide edici sözler söylemek, haksız fiilde bulunmak (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dai- resi’nin, E. 1997/9084; K. 1997/8442, T. 21/11/1997 ) tutuklanma gibi sebeplerle ortaklık işlerinden uzak kalma ve boşanma (Yüksek Yargıtay 11’nci Hukuk Dairesi’nin E. 2003/3080, K. 2003/9839, T. 27/10/2003 ) gibi kişisel sebeplerin de uygulamada haklı sebep olarak nitelendirildiği görülmüştür.
Haklı sebebin gerçekleşip gerçekleşmediğini takdir yetkisi ise hâkime aittir. Şüphesiz hâkim söz konusu sebebin haklı olup olmadığını takdir ederken ilgili limited şirketin yapısını da göz önünde bulunduracaktır. Şöyle ki limited şirketler TTK m. 124 hükmünde açıkça sermaye şirketleri arasında sayılmış olmakla birlikte, anonim şirketlere kıyasla şahıs ortaklığı özellikleri gösteren nitelikleri de mevcuttur. Pay devrinin imzaları noter onaylı sözleşme mecburiyetiyle zorlaştırılmış olması, yan edim yükümlülükleri getirme imkânı,çıkma ve çıkarılma kurumlarının düzenlenmiş olması gibi hükümler limited şirketin bu yönünü göstermektedir. Dolayısıyla çok ortaklı, tüm ortakların şirket işleriyle bizzat ilgilenmeyip daha ziyade anonim şirketlerde olduğu gibi kişiliklerinin ön plana çıkmadığı, yaptığı yatırımın değerlenmesine önem verdiği “kapitalist karakterli” limited şirketlerde, ortakların şahıslarında meydana gelen sebepler her zaman haklı sebep sayılamayabilir. Bu hâlde ortaklar, ortaklık ilişkilerinden kaynaklanan, yani objektif nedenlerden dolayı haklı sebebe dayanarak çıkma haklarını kullanabileceklerdir. Ortaklığın sürekli zarar etmesi, uzun yıllar boyunca kâr dağıtılmaması, şirketin atıl durumda olması, ortakların birbirlerine duydukları güven ortamının kaybolması, amacın gerçekleşmesinde hukuki veya ekonomik imkânsızlıkların doğması şeklinde doktrinde birçok husus örnek olarak sayılmıştır.(Yrd.doç.Dr.Bünyamin Gürpınar,Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 2,http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/20_2_4.pdf,Erişim Tarihi: 25/11/2017)
Bu halde, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden,davacının ileri sürdüğü iddiaların davacı yönünden haklı sebep oluşturduğunu söylemekte mümkün gözükmemektedir.Kaldı ki taraflar arasındaki kişisel çekişme ve huzursuzluk ortaklıktan çıkma için haklı sebep sayılsa dahi burada bir parantez de kusurun haklı sebepler bakımından belirleyici olup olmadığını değerlendirmek yönünden açılmalıdır. Ortaklık bünyesinde ortaya çıkan haklı sebep teşkil edebilecek olgular görüldüğü üzere çok çeşitlilik arz eder. Tüm haklı sebeplerin kusura bağlı olarak ortaya çıktığını söylemek mümkün değildir; söz gelimi organların işlevini yitirmesinde olduğu gibi. Ancak diğer olguların ortaya çıkmasında ise davacı ortakların da etkisi bulunması muhtemeldir. Ortaklığın mali yapısının bozulması, zarar etmesi, özellikle ortaklar arasında kişisel anlaşmazlıklar baş göstermesi halinde davacı ortağın da somut durumun ortaya çıkmasında bir dahlinin olup olmadığı sorunu üzerinde durmak gerekir. Acaba böyle bir halde pay sahibinin ortaklığın feshini talep etmesi veya ortaklıktan çıkmayı talep etmesi mümkün görülmeli midir? Hâkim görüşe göre, haklı sebep teşkil eden olguların varlığında kusuru bulunan pay sahibinin ortaklığın haklı sebeple feshini dava etme hakkı olmadığı gibi ortaklıktan haklı sebeple çıkma hakkı da yoktur. Gerek bir kimsenin kendi hukuka aykırı fiiline dayanarak hak iddia edemeyeceğini düzenleyen MK. 2; gerekse kanunda bir ortağın kusuruna dayanarak ortaya çıkabilecek haklı sebep örneklerinde (TTK. 245 a, b ve c bentleri) kusurlu ortağın dava hakkının bulunmadığını söyleyen TTK. 245/2 bizi bu sonuca ulaştırmalıdır.
Limited ortaklıklar bakımından son dönemdeki uygulaması ise bazı kararlarında haklı sebebin doğumunda kusurlu, bazı kararlarında ise asli kusurlu olan ortağın dava açmış bulunması halinde talebinin kabul edilemeyeceği yönündedir. Kusurlu olan ortağın, kendi kusurundan lehine sonuçlar çıkaramayacak olmasına göre; mahkemece, tarafların sunduğu deliller değerlendirilerek, kusurlu olan ortağın davacı olması halinde davanın reddine karar verilmesi gerekirken, bu konuda bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davalılar yararına bozulması gerekmiştir” (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2004/14091, K. 2006/502, T. 24/01/2006).
İncelenen tüm dosya kapsamına, tarafların iddia ve savunmalarına göre; davacının TTK 638/2 maddesine açmış olduğu ortaklıktan çıkma talebine ilişkin davada, davalı limited şirketi yönünden davacı ortaklıktan çıkmayı gerektirecek haklı sebeplerin varlığını ispat edemediğinden, davanın reddine, davanın şirkete karşı açılıp ortakların bu davada husumeti bulunmadığından davalılar …, …, … yönünden davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davalılar …, …, … yönünden davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine,
Davalı ….. ve Ticaret Limited Şirketi yönünden davanın reddine,
Alınması gerekli 44,40 TL harçtan davacı tarafça yatırılan 35,90 TL harcın mahsubuyla bakiye 8,50 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
AAÜT gereğince hesap edilen 2.725,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak kendini vekille temsil ettiren davalı …’ya verilmesine,
Davalı … tarafından yatırılan kullanılmayan gider avanslarının karar kesinleştiğinde istem halinde davalı …’ya iadesine,
Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, 6100 sayılı HMK’nun 342 ve 345.maddeleri gereğince karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile ilgili İstinaf Dairesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar davacı vekilinin yüzünde açıkça okunup, usulen anlatıldı. 14/05/2019

Katip …

Hakim …