Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/555 E. 2022/53 K. 20.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/555
KARAR NO : 2022/53

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 05/06/2018
KARAR TARİHİ : 20/01/2022
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 10/02/2022
Yukarıda isim ve adresleri yazılı taraflar arasında mahkememizde görülen davanın açık yargılaması ve dosyanın tetkiki sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP: davacılar vekili özetle; müvekkilinin, davalı taraf ile 2018 yılında imzaladığı sözleşme ile şirketin halka arz işlemlerinin yapılması konusunda danışmanlık anlaşması hazırlandığını, sözleşme şirket yetkililerinin tümü tarafından imzalanmamışken ve bu konuda pazarlıklar devam etmekteyken halka arz sürecine dair hazırlıklara başlandığı, davalı tarafın anılan halka arz hizmetleri ile ilgili olarak edimlerini ifa etmemiş ve müvekkili şirketin halka arz işlemleri tamamlanmadığını, davalı tarafın daha sonra 01.05.2018 tarihli, …… seri no’lu ve 4.060.144,00 TL bedelli bir fatura tanzim ettiğini, Fatura açıklaması “2014 yılı mart ayı ile 2018 yılı nisan ayı arasındaki döneme ilişkin halka arz danışmanlık bedeli” olarak göründüğünü, söz konusu faturanın müvekkili şirkete 24.05.2018 tarihinde tebliğ edildiğini, faturaya konu herhangi bir hizmet verilmediği için fatura içeriği kabul edilmeyerek Beşiktaş …… Noterliğinin 25.05.2018 tarih ve ……. yevmiye no’lu ihtarı ile fatura aslının davalı tarafa iade edildiğini, davalının müvekkili şirkete anılan dönemler için vermiş olduğu bir hizmet bulunmadığını, 30.05.2018 tarihinde hem müvekkilinin tüzel kişiliğine hem de aynı zamanda şirketin ortakları ve yetkilileri olan gerçek kişi müvekkillerine Büyükçekmece ……. İcra Müdürlüğü’nün ……. esas sayılı dosyası kapsamında ödeme emri tebliğ edildiğini, ödeme emrinin ekinde yer alan bononun tamamı ile sahte olarak tanzim edildiğini beyan ederek müvekkillerinin davalı tarafa borçlu olmadığının tespiti ile Sahte bononun iptaline, davalı aleyhinde kötü niyetle takip başlatması nedeni ile takip tutarının %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri harçlar ve vekalet ücretinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: davalı vekili özetle: davacılar tarafından ihtilaf konusu senedin sahte olduğu bu itibarla takibin durdurulması
talebine havi Büyükçekmece ……. İcra Hukuk Mahkemesi’nin …… Esas sayılı dosyasından
verilmiş olan kararda, “ Takip dayanağı senedin incelenmesindei davacı tarafından
imzaya itiraz edilmediği. takibe konu bononun TTK’nın aradığı
zorunlu sıhhat şartlarının yerinde olduğu, dolayısıyla takibin
gerektirir bir durum olmadığı sebepleriyle açılan davanın reddine” dair karar verildiğini, davacılar tarafından müvekkili şirkete
verilen senedin yasal şartlara havi davacılar tarafından imzası
inkar edilmemiş bir senet olduğunu, dava dosyasına ibraz edilen tüm deliller ışığında borçlu olduğu sabit olan davacıların
tedbir hususundaki taleplerinin hiçbir yasal dayanağı bulunmadığını, ihtilaf konusu senet üzerindeki
imzalar da davacılar tarafından inkar edilmemekte açıkça kabul edildiğini, Kambiyo
senetlerine karşı borçlu bulunmadığının tespitinin ancak senet mıukabili yazılı delillerle ispat zorunlu olup, davacı tarafın tanık dinletmesine muvafakatimiz bulunmadığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
DELİLLER:Büyükçekmece …… İcra Müdürlüğü’nün ….. esas sayılı dosyası, ticaret sicil kayıtları, Büyükçekmece……. İcra Hukuk Mahkemesi’nin …… Esas sayılı dosyası, İstanbul ……. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ……. E. sayılı dosyası, Büyükçekmece CBS’nin ……. soruşturma sayılı dosyası, tanık beyanları, ihtarname ve sözleşme örnekleri, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı.
DELLİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, 01.05.2018 tarih ve 4.060.144,00 TL
bedelli fatura ve kıymetli evrak niteliğindeki bononun sahte olduğu iddiasına dayanan menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacı tarafından, Büyükçekmece ……. İcra Müdürlüğünün …… sayılı icra dosyasında aleyhlerine başlatılan icra takibine dayanak 4.060.144,00.-TL’lik bononun sahte olduğunu ileri sürülmüştür.
HMK.nun yazı veya imza inkârının sonucu başlıklı 209.maddesi gereğince, (1) Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz. (2) Resmi senetlerdeki yazı veya imza inkâr edildiğinde, senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz. (3) Senede dayanılarak verilmiş olan ihtiyati tedbir, o senet hakkındaki sahtelik iddiasından etkilenmez ve gerektiğinde senet sahibi haklarının korunması için yeni tedbirler talep edebilir.
Davalı tanıklarından … ile … ve Davalı Şirket Yetkilisi ……. duruşmada dinlenmiştir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir.
Mahkememizce alınan bilirkişi raporundaki tespitler, olayın oluş şekline uygun görülmesi nedeniyle bilimsel veri ve içeriğe sahip denetime elverişli kabul edilmiş, hükme esas alınmıştır.

Dava dosyasında, Davalı şirket yetkilisi ……. hakkında dava dışı ……. Profil San.
ve Tic. A.Ş. nin de halka arz sürecinde yapmış olduğu danışmanlık süresinde Sahte bono tanzim
etmekten İstanbul …… ATM. …… E. sayılı dosyası ile menfi tespit davası açılmış dosyada
Grafoloji uzmanlarından …… ’ den oluşan Bilirkişiler
heyetince düzenlenen raporda sahte imza bulgusu tespit edildiği, mahkeme 27.04.017 tarihinde
davanın kabulüne karar vermiştir.
Taraflar arasında ihtilaf konusu olan ve çözüme kavuşturulması gereken temel
problem, dava konusu bononun geçerli bir hukuki ilişkiye dayanılarak alınmış ve karşılığının da
ifa edilmiş olup olmadığı, dolayısıyla da, dava konusu bono nedeniyle davacı şirketin sorumlu
olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin hukuksal niteliğini irdelemiştir.

Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine dayanır.
Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir ‘gayeye’ ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye, bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan bu ilişki “kambiyo ilişkisi” olarak anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur.
Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl/temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra, hemen belirtmelidir ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 779/1).

Bu aşamada, menfi tespit konulu eldeki davada, ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72.maddesi gereğince, borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında, borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir.

Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 s.TMK m.6).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf, o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir.
Borçlu, borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir.
Aynı ilkeler, HGK’nun 17.12.2003 gün ve 2003/19-781 E., 2003/768 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir.
Yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde: Davacılar, kambiyo senedinden dolayı borçlu olmadığının tespitini istediğine göre, konunun hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ele alınıp, değerlendirilmesi gerekir.
6100 sayılı HMK m. 201 gereğince; yazılı bir belgeye (senede) bağlanmış olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen hususların yazılı delillerle ispatlanması gerekir.
Dava konusu alacak, bir kambiyo senedine dayanmaktadır. Kambiyo senetlerinde, taraflar arasındaki ilişkilerden doğan defiler şahsi defilerdir (TTK. m. 687, 825). Bu defiler taraflar
arasında ileri sürülebilir. Temel ilişkinin geçersizliği, muvazaa, irade bozukluğu, gabin, zapt, ayıp,
sözleşmenin ifa edilmediği ve zamanaşımı gibi defiler temel ilişkiden doğan defilerdir (Reho
Poroy/Ünal Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, İstanbul 1999, s. 43; Mehmet Bahtiyar,
Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul 2003, s. 27).
Gerçekten de TTK. m. 825/1 hükmüne göre borçlu, “…alacaklı kim ise ona karşı şahsen
haiz olduğu defileri ileri sürebilir”. Bu durumda “kıymetli evrakta soyutlu ilkesi” gereği
düzenlenen senedin mücerret borç ikrarını içerdiği ve temel ilişkiden bağımsız olduğu taraflar
arasında ileri sürülemez. Her ne kadar senedin düzenlemesiyle birlikte mücerret bir borç ikrarının
varlığı kural olarak kabul edilse bile, mücerret borç ikrarı ortaya sadece ispat mücerretliğini çıkarır.
Mücerret borç ikrarını içeren bir senet düzenlenip alacaklıya verildiğinde alacaklı hakkını dermeyan etmek için hukuki sebebi ispat etmek zorunluluğundan kurtulmakta, ispat yükü yer
değiştirmekte borcun sebebinin bulunmadığını ileri süren borçlunun bu iddiasını ispat etmesi
gerekmektedir. Borçlu, borcun sebebinin bulunmadığını ispat edecek olursa alacağın
hükümsüzlüğü tespit edilmiş olacak ve alacaklı alacağı talep etmeyecektir. Mücerret borç ikrarında
bulunan borçlunun bu ikrarı ile temel borç ile aynı içerikte ve temel borç ilişkisine bağımlı bir borç
oluşur. Mücerret borç ikrarı ile doğan borcun ikrarı ve geçerliliği temel borcun var ve geçerli
olmasına bağlıdır. Temel borç yoksa veya geçerli değilse borç ikrarından da borç doğmaz, geçerli
olmaz (Reho Poroy/Ünal Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, İstanbul 1999, s. 40-41, dn.
20). Çünkü senet ile asıl alacak arasında amaç bağlılığı mevcuttur ve asıl alacağın geçersiz olması
senede bağlı alacağın talep edilebilirliğini de ortadan kaldırır (Bahtiyar, s.39 ve 90-91). Bu nedenle
mücerret kıymetli evrakta, senet, temel ilişkinin tarafları arasında kaldığı sürece mücerretlik
kuralları uygulanamaz (Poroy/Tekinalp, s. 43).
Dava konusu olayda, taraflar arasında 22.01.2018 tarihli bir halka arz ve danışmanlık
sözleşmesi düzenlendiği, bu sözleşmeye istinaden davalının 01.05.2018 tarih ve 4.060.144,00 TL
bedelli “2014/03 ile 2018/04 arası döneme ilişkin halka arz danışmanlık bedeli” açıklamalı fatura
düzenleyerek davacıya gönderdiği, davacının faturayı 25.05.2018 tarihli ihtarnameyle iade ettiği,
dava konusu bononun da faturayla aynı miktarı içerdiği hususları dikkate alındığında; davalının
dava konusu bonoyu taraflar arasındaki sözleşmeye ve bu sözleşme uyarınca düzenlenen faturadan
kaynaklanan alacağı tahsil etmeye yönelik olarak takibe koyduğu sonucuna varılmaktadır.

Sözleşme ilişkisinin varlığı tek başına alacağın doğması için yeterli diğildir. Hatta
sözleşme ilişkisine dayanılarak fatura düzenlenmesi, faturanın karşı tarafa tebliğ edilmesi, faturaya
sekiz gün içinde itirazda bulunulmaması dahi alacağın doğması için yeterli görülmemektedir.
Alacağın varlığı için sözleşmede kararlaştırılan mal veya hizmetin ifa edildiğinin ayrıca
kanıtlanması gerekmektedir. (Yargıtay 19. HD.nin E. 1992/2335 K. 1992/6296 sayı ve 30.11.1992 tarihli
kararı). (Yargıtay, 15. HD.’nin E. 2006/1981, K. 2007/2571 sayı ve 19.4.2007).
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, celp edilen bilgi ve belgeler, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına binaen; taraflar arasında 22.01.018 tarihli bir halka arz ve danışmanlık
sözleşmesi düzenlendiği, bu sözleşmeye istinaden davalının 01.05.2018 tarih ve 4.060.144,00 TL
bedelli “2014/03 ile 2018/04 arası döneme ilişkin halka arz danışmanlık bedeli” açıklamalı fatura
düzenleyerek davacıya gönderdiği, davacının faturayı 25.05.2018 tarihli ihtarnameyle iade ettiği,
dava konusu bononun da faturayla aynı miktarı içerdiği anlaşılmıştır. İspat yüküne ilişkin TMK. m. 6 hükmüne göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça,
taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”. HMK. m.
190/1 hükmüne göre: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya
bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir”. Bir vakıadan kendi lehine haklar
çıkaran / iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur. Somut olayda alacağın varlığı sadece
dava konusu bonodaki mücerretliğe dayandırılmayıp, taraflar arasındaki sözleşme uyarınca
düzenlenen faturaya dayandırıldığından, ispat mücerretliği ortadan kalkmaktadır. Bu durumda,
davalı tarafından, taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğün yerine getirildiği,
iade edilen fatura bedeli oranında alacaklı hale gelindiği hususlarının geçerli delillerle ispat
edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde davalının, dava konusu bedel oranında sebepsiz zenginleşeceği açıktır. (
HGK’nın E. 2003/19-781, K. 2003/768 sayı ve 17.12.2003 tarihli kararı).
Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin ilgili maddeleri gereği davalı tarafın yapması gereken işlemleri
sonuçlandıramadığı ve işlem Sermaye Piyasası kurulunca 21.03.2018 tarihinde iptal edildiğinden
davalı yanın işleme koymuş olduğu dava konusu 4.06.0144,00 TL tutarlı senedi icraen tahsilata
vermesi karşılıklı imzalanan sözleşmenin 5. maddesinin son paragrafına aykırı olduğu, tarafların Gerçek usulde Vergi mükellefi olduğu 2015-2016 yıllarında Yönetim Kurulu üyesi sıfatıyla almış
olduğu huzur haklarından başka bir bağlantısı olmadığı, 26.10.2016 Yılında
Ticaret Sicile tescil edilen davalı şirket …… ve Sınai Ürünler İç ve Dış Tic. A.Ş.’ nin de
aynı şekilde 2016 – 2017 yıllarında Halka arz işlemleriyle ilgili bir danışmanlık faaliyetinde bulunmasıyla ilgili kayıtlı bir belge ve bilgiye ulaşılamadığı, imzalanan sözleşme şartları gereği,
Davalı yanın 01.05.2018 tarih 01.05.2018 121251 seri no 4.060.144,00 TL bedelli “ 2014/03 ile
2018/04 arası döneme ilişkin halka arz danışmanlık bedeli” açıklamalı düzenlemiş 24.05.2018
tarihinde tebliğ edilmiş fatura karşılığında davacı taraf ile yüksek hacimli iş faaliyetinde
bulunmadığı itibar edilen ve hükme esas alınan bilirkişi raporu ile tespit edilmiştir.
Mahkememizce celp edilen Sermaye Piyasası Kurulu’ndan gelen yazı cevabında yer alan “halka açılma başvurusunun talep edilen bilgi ve belgelerin tamamı henüz kurulumuza iletilmemiş olup, bu
kapsamda başvurunuz işlemden kaldırılmıştır” yönündeki ifadeden davacının halka arzının
gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, taraflar arasındaki sözleşmenin son fıkrasında yer
alan “iş bu sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren en geç 24 ay (yirmi dört ay ) içinde
sonuçlanmadığı takdirde (ekstra durumlar hariç) iş bu sözleşme hüküm ve yükümlülükleri …iptal
olmuş sayılacaktır” hüküm dikkate alındığında, davalının üstüne düşen yükümlülüğü yerine
getirmediği anlaşılmakla dava konusu bonodan
kaynaklanan bir alacağının olmadığı anlaşılmakla davanın kabulüne karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

İİK’nun 72/5’inci maddesi hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması halinde, istem varsa, davacı(borçlu) lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davacı (borçlu)’nun üzerindedir.

Anılan kanun hükmü uyarınca davalı-alacaklı aleyhine tazminata hükmedilebilmesi için davalı alacaklı tarafından yapılan icra takibinin haksız olmasının yanı sıra takibin kötü niyetle yapılması da şarttır. O halde, eldeki davada davalı-alacaklının kötüniyetli olduğunun ispat edilemediği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davalının kötü niyetinden söz edilemez ve onun aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilemez.

Somut olayda, kötü niyet tazminatı taleplerinin, taraflar arasında yargılamayı gerektirdiği, dosyada kötü niyet tazminatına hükmedilmesi koşulu olan zararın belgelendirilmediği, davalının icra takibinde kötüniyetinin kanıtlanamadığı anlaşıldığından kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kabulü ile davacıların davalıya B.Çekmece ……. İcra Müd. …… esas sayılı dosyasına konu senetten dolayı borçlu olmadıklarının tespitine,
2-Kötü niyet tazminat taleplerinin yasal şartları oluşmadığından reddine,
3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 277.348,43 TL harçtan peşin alınan 35,90 TL+ 69.337,00 TL harcın mahsubu ile eksik 207.870,29 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,

4-Davacı tarafından yapılan 2.996,70 TL posta masrafı ile toplam harç gideri 77,00 TL ve 69.337,00 TL tamamlama harcı ki toplam 72.410,70 TL. yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,

5-HMK’nun 333. maddesi uyarınca yatırılan avanstan kullanılmayan gider avansının (iş bu kararın tebliğ gideri avanstan karşılanmak ve bu gider mahsup edilmek kaydıyla) kararın kesinleşmesinden sonra resen davacıya iadesine,

6-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 129.226,44 TL avukatlık ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,

7-HMK’nun 333. maddesi uyarınca davalı tarafından yatırılan avanstan kullanılmayan bakiye avansın kararın kesinleşmesinden sonra resen davalıya iadesine,

Dair karar, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde HMK’nun 342.maddesi gereğince dilekçe ile mahkememize veya başka bir yer mahkemesine İstinaf kanun yolu harcı, tebliğ giderleri dahil olmak üzere tüm giderler ödenerek istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekilleri ile davalı şirket yetkilisinin yüzüne karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.10/02/2022

Başkan … Üye … Üye … Katip …
¸(e-imzalıdır) ¸(e-imzalıdır) ¸(e-imzalıdır) ¸(e-imzalıdır)