Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/536 E. 2018/1014 K. 08.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/536
KARAR NO : 2018/1014

DAVA : Tespit.
DAVA TARİHİ : 30/05/2018
KARAR TARİHİ : 08/11/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/11/2018
Yukarıda isim ve adresleri yazılı taraflar arasında mahkememizde görülen davanın açık yargılaması ve dosyanın tetkiki sonunda;
TALEP:
Davacı vekili özetle; davalı şirketin, üç yönetim kurulu üyesi tarafından alınan 19/01/2018 günlü yönetim kurulu kararının her yönüyle ana sözleşmeye, kanuna ve hukuka aykırı olduğunu, yönetim kurulu üyeleri kanun ve ana sözleşme hükümlerine uygun şekilde haberdar edilmek suretiyle usulüne uygun toplantı yapılmadığını, dava konusu yönetim kurulu kararının alındığı toplantıdan, B grubu hissedar olan müvekkilinin firma tarafından seçilen 2 (iki) yönetim kurulu üyesine haber verilmediğini, başka bir ifade ile, şirket yönetim kurulunda bulunan ve birbiri ile organik bağı (akrabalık ve menfaat birlikteliği) bulunan 3 yönetim kurulu üyesi, diğer 2 yönetim kurulu üyesine hiçbir şekil surette haber vermeden dava konusu kararı alarak imzaladıklarını, dava konusu yönetim kurulu kararları, nitelikli çoğunlukla alınabilecek kararlar olup, B grubu hissedar olan müvekkilinin firma tarafından seçilen 2 (iki) yönetim kurulu üyesinin onayı olmadan alınamayacak kararlar olduğunu, yönetim kurulu kararı gündeminin olağanüstü bir genel kurul yapılması, bu genel kurulda yönetim kurulu üyeleri seçimi ve bağımsız denetçi tayini yapılmasının gündeme konulmasına karar verilmesi zımmında; şirket ana sözleşmesine göre B grubu hissedar tarafından önerilen ve yönetim kuruluna seçilen 2 (iki) yönetim kurulu üyesinin onayı olmadan belirtilen gündemde yönetim kurulunun karar alması ana sözleşmeye açıkça aykırı olduğunu, dava konusu yönetim kurulu kararının altında yer alan imzaların, görev süresi dolmuş olan üyeler tarafından atıldığını, dava konusu yönetim kurulu kararına da “Yönetim Kurulu üyelerinin görev süreleri dolmuştur…” şeklinde dercedildiğini, 19/01/2018 günlü yönetim kurulu kararının; hem kararın alınma şekli yönünden usulsüz olması, hem mahiyeti itibariyle nitelikli nisapla alınması gereken kararların bu nisaba uyulmadan alınması ve hem de görev süresi dolmuş olan üyeler tarafından alınmış olması sebebiyle, batıl olduğunu, yoklukla malul olduğudan bahisle davalı şirkete ait; 19/01/2018 günlü, karar numarası olmayan, “olağanüstü genel kurul toplantısına çağrı konusunun görüşülerek karara bağlanması” konulu Yönetim Kurulu kararının, sair bilcümle talep ve dava haklarımızın mahfuziyeti tahtında, TTK’nun 391.maddesi muvacehesinde batıl olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili özetle; davacı şirketin, ticari merkezi Lüksemburg’da bulunan yabancı bir şirket olduğunu, tüzel kişiler bakımından HMK’nın 84.maddesi uyarınca Türk vatandaşı olma kriteri belirlenirken kanun koyucu madde gerekçesinde tüzel kişinin merkezi Türkiye’de ise, o tüzel kişinin Türk tabiiyetinde olacağını; tüzel kişinin merkezi yurt dışında ise, yabancı bir tüzel kişiden söz edileceğini ve bu durumda yabancı tüzel kişinin Türkiye’de dava açması yahut takip yapması halinde 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 48. maddesi uyarınca teminat göstermek zorunda olduğunu ifade edildiğini, yabancı bir şirketin Türkiye’de dava açabilmesi –karşılıklılık esası olmaması halinde- teminat yatırmasına bağlı olduğunu, zira 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Sözleşme’nin 17. maddesi düzenlemesinde “akit devlet vatandaşları” denilmek suretiyle gerçek kişilere atıf yapıldığını, bu nedenledir ki 25.10.1980 yılında Adalete Uluslararası Erişim Hakkında Lahey Sözleşmesi’nde tüzel kişilerin de teminat muafiyetinden yararlanması için düzenleme yapılması gerektiğini, . Adalete Uluslararası Erişim Hakkında Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğunda Dair Kanun Tasarısı”nın gerekçesinde de 1954 tarihli Lahey Sözleşmesi’nin tüzel kişileri kapsamadığı açıklandığını, tüzel kişilerin de teminat muafiyetinden yararlanabilmesi için 1980 tarihli Uluslararası Adalete Erişim Hakkında Sözleşme’nin onaylanmasının TBMM tarafından uygun bulunması gerektiğini, ancak 7.7.2004 tarihinde imzalanan 1980 tarihli Sözleşme’nin onaylanması uygun bulunmadığını, 1980 tarihli Sözleşme’nin TBMM tarafından uygun bulunmaması nedeniyle davacı Şirketin teminat muafiyeti olmadığını, davacı Şirket teminat yatırmakla yükümlü olduğu halde bu yükümlülüğünü yerine getirmediğini, teminat HMK m.114 gereğince dava şartı olduğundan teminat göstermeyen davacı şirketin davasının öncelikle usul yönünden reddini talep ettiklerini, 19.01.2018 tarihli yönetim kurulu kararı incelendiğinde bu kararın TTK m.390/4 hükmüne uygun olarak alınmış olduğunu, davacı şirketin bahsetmiş olduğu ağırlaştırılmış nisap maddesi 19.01.2018 tarihli yönetim kurulu toplantısında alınan kararlar açısından geçerli olmadığını, zira esas sözleşmede öngörülen “önemli karar” niteliğinde bir karar alınmadığını, bu sebeple TTK m.390 hükmüne uygun alınan 19.01.2018 tarihli yönetim kurulu kararının Ana Sözleşmenin 9. maddesine aykırı olduğu iddiası dayanaksız olduğunu, müvekkili şirketin yönetim kurulu tarafından alınan 19.01.2018 tarihli yönetim kurulu kararında TTK m.391 hükmünde sayılı durumlara benzer hiçbir hukuka aykırılık mevcut olmadığını, tam aksine alınan karar sermayenin yapısını koruyan ve şirketi ayakta tutmak için alınmış bir karar olduğunu, müvekkili şirketin yönetim kurulu kararı ile olağanüstü genel kurulu toplamış ve şirketin elzem işleri için kararlar aldığını, davacı şirket iyiniyetli olsaydı müvekkili şirketin diğer yönetim kurulu üyelerince ve pay sahiplerince tarafından yapılan çağrıları yanıtsız bırakmayacağını, şirketin ekonomik durumu ile ilgili alınması gereken kararların alınması için gerekeni yapacağını, ancak yasal zorunluluk olduğu halde davacı şirketin denetçi atanması konusunda dahi hareketsiz kaldığnı, adeta şirketin iflasa sürüklenmesini beklediğini, bu kapsamda müvekkil şirket yönetim kurulu üyelerinin, şirketin devamlılığı için kararlar almasının hukuka uygun olduğunu, kaldı ki ne yönetim kurulu kararında ne de akabinde icra edilen genel kurulda davacı şirket aleyhine bir karar alındığını, alınan tüm kararlar salt şirketin ve pay sahiplerinin korunması amacına hizmet ettiğini, bu nedenle huzurdaki dava hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı tarafın 19.01.2018 Tarihli Yönetim Kurulu Kararı İle Gerçekleştirilen Genel Kurula Katılmadığını, hiçbir şekilde muhalefet şerhi yazdırmadığını, akabinde İse hem genel kurul kararlarının hem de 19.01.2018 Tarihli Yönetim Kurulu Kararının İptalini Talep ettiğini, davacının Huzurdaki Davayı Açması Objektif Dürüstlük ve İyiniyet Kuralına Aykırı olduğundan bahisle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Celp edilen Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin…. esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı … tarafından davalı …aleyhine davalı şirketin 16/02/2018 günlü olağanüstü genel kurul toplantısında alınan yönetim kurulu seçimine konu (2) numaralı ve bağımsız denetim yapılması konu.u (3) nolu kararların TTK’nun 449.maddesine göre kararların yürütülmesinin geri bırakılmasına, neticeten mutlak butlan ile malul olan kararların TTK’nun 446.ve 447.maddeleri gereğince iptaline karar verilmesi talepli dava olduğu, dosyanın derdest duruşmasının 06/12/2018 e bırakıldığı, Bakırköy … Asilye Ticaret Mahkemesinin dosyasının 16/02/2018 tarihli genel kurul kararının iptaline ilişkin olduğu, Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesinin dosyasının bu dosya ile birleştirildiği ve dosya içerisine alındığı, Bakırköy … Asliye Ticaret Mahkemesinin dava açılma tarihinin 03/05/2018 olduğu, duruşma tutanaklarının incelemesinde mahkememizin dosyasının bekletici mesele yapılması talebinin olduğu görüldü.
GEREKÇE:
HMK.nun 166/1-4 maddesinde “aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar…. Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır. ” düzenlenmiştir. Mahkememizdeki dava ile Bakırköy …Asliye Ticaret Mahkemesinin….esas sayılı dava dosyasındaki dava konularının aynı olduğu, davalar arasında olay, hukuki sebep ve kısmen taraf birliği bulunduğu, davalı vekilinin birleştirme talep etmesi, dosyalardan biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyeceği, aynı hukuki sebep ve delillere dayanıldığı, her iki dava arasında bağlantı bulunduğu anlaşılmakla usul ekonomisi de gözetilerek HMK.nun 166/1, 4 madde ve bendleri uyarınca mahkememiz dosyasının Bakırköy …Asliye Ticaret Mahkemesinin….esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine ilişkin dosya üzerinde yapılan incelemede aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1)Mahkememizin …. esas sayılı dosyası ile Bakırköy …Asliye Ticaret Mahkemesinin …. esas sayılı dava dosyası arasında hukuki ve fiili bağlantı bulunduğundan ve mahkememiz dosyasından daha önce açıldığı anlaşılan Bakırköy ….Asliye Ticaret Mahkemesinin …. esas sayılı dava dosyası ile HMK.nun 166/1, 4 madde ve bendleri uyarınca BİRLEŞTİRİLMESİNE,
2)Mahkememiz esasının birleştirme nedeniyle kapatılmasına,
3)Yargılamanın Bakırköy …Asliye Ticaret Mahkemesinin …. esas sayılı dava dosyası üzerinden yürütülmesine,
4)Birleştirme kararı verildiğinin HMK.nun 166/3 maddesi uyarınca derhal ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilmesine,
Dair nihai karar ile birlikte İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. …’nun yüzlerine karşı açıkça okunup anlatıldı. 08/11/2018

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …