Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1137 E. 2022/196 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/1137 Esas
KARAR NO : 2022/196

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki Vekalet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27/11/2018
KARAR TARİHİ : 22/02/2022
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 05/05/2022
Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirket ile davalılardan …… Holding A.Ş. bünyesinde faaliyet gösteren …… Kargo Taşımacılık Ve Lojistik Hizmetleri A.Ş. arasında 01/12/2015 tarihinde kargo taşımacılığı vekillik sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme kapsamında ……. Kargo’nun ticari vekili olarak Kayseri Organize Sanayi Bölgesinde ……. Kargo şubesi açtıklarını, anılan sözleşmenin 31. maddesi gereğince 11.018,00-USD’lik teminat tutarının 12/11/2014 tarihinde nakit olarak yollandığını, ancak çok kısa bir süre sonra 14/04/2016 tarihinde açılmış olan şubenin kapatılmak zorunda olunduğunu, sözleşme nedeni ile verilen bonoların davalı tarafından icra takibine konu edildiğini, kargo hizmeti neticesinde tahakkuk etmiş olan faturalı hak ediş tutarlarının kendilerine ödenmediğini, haksız sebeplerle bir takım kesintiler yapıldığını beyan ederek, iade edilmesi gereken 11.018,00-USD’lik nakit teminat tutarının dava tarihinden işleyecek bankaların dövize uyguladığı en yüksek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline, sözleşmeye göre tahakkuk etmiş hakediş alacaklarının şimdilik 2.000,00-TL’lik kısmının, dava tarihinden itibaren işleyecek olan ticari avans faizi ile birlikte davalılardan (TTK 209. Madde gereğince) tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ……. Ticari Ve Mali Yatırımlar Holding A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı tarafın usule ilişkin olarak zamanaşımı ve husumet yokluğu itirazlarının olduğunu, esasa ilişkin olarak taraflar arasında akdedilen sözleşmenin tarafı olmadığını, diğer davalı …… Kargo ile aralarında iştirak ilişkisinin olmadığını, davalının bir sorumluluğunun bulunmadığını, diğer davalı şirket …… Kargo ile aralarında ortaklık – bağlılık ilişkisinin bulunduğunu hiçbir şekilde kabul etmediğini beyan ederek davanın reddine karar verilmesini iddia ve talep etmiştir.
Davalı …… Kargo Taşımacılık Ve Lojistik Hizmetleri A.Ş. davaya karşı cevap dilekçesi sunmamıştır.
DELİLLER : İstanbul Ticaret Sicili Müdürlüğü kayıtları, ticari defterler ve belgeler, defter kayıtları, bilirkişi incelemesi, tüm dosya kapsamında toplanan deliller.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, davacının davalılardan …… Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş. ile aralarındaki 01/12/2014 tarihinde akdedilmiş Kargo Taşımacılığı Ticari Vekillik Sözleşmesi gereğince yatırmış olduğu teminat bedelinin iadesi ile hak edişlerinin davalı …… Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş. ile diğer davalı …’nden TTK 209. Maddesi uyarınca müteselsilen tahsiline yönelik alacak davasıdır.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Taraflar tacir olup delil olarak ticari defterlere dayanıldığından TTK’nun 83 ilâ 85 ve HMK’nun 222. maddeleri uyarınca tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde konusunda uzman bilirkişi marifetiyle bilirkişi incelemesi yapılmıştır.
Bilirkişiler Mali Müşavir ……. ile Hesap Uzmanı ……. 01/10//2019 havale tarihli raporunda; Davacı … ile 1 nolu davalı …… Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş. (Eski ünvanı ……. Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş.) arasında 01/12/2014 tarihinde imzalanan sözleşme gereği dava konusunun 11.018,00-USD teminat tutarı olduğu ve bu madde doğrultusunda 10.983,30-USD ın davacı tarafından 12/11/2014 tarihinde davalıya ödenmiş olduğu, sözleşme madde 31 de ifade edildiği üzere, yatırılan teminat tutarını herhangi bir sebeple sözleşmenin feshi halinde fesih tarihinden bir yıl sonra, sözleşme dönemi ile ilgili olarak ticari vekilin ……. Kargo ya hiçbir borcunun kalmadığının tespiti halinde teminatın kendisine teslim edileceği, dava dosyasında taraflar arasındaki sözleşmenin feshinin gerçekleştiğine dair herhangi bir ihtarname ya da herhangi bir belge bulunmadığı, sözleşme madde 35 de Davalı ……. Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş.’nin sözleşmedeki hususlar dahilinde derhal veya her zaman için 3 ay önceden bildirim ile fesih hakkının bulunduğu; ticari vekilin (davacının) bir yıl boyunca sözleşmeyi feshedemeyeceği, dönem sonunda üç ay öncesinde bildirim yapmak sureti ile sözleşmenin sona erdirilebileceği, davacının davalıdan “hakediş tutarları” talebi ile ilgili sunmuş olduğu 2014 ve 2015 yılı işletme defterlerinden 1 nolu davalı …… Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş. (Eski unvanı ……. Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş.)’ye düzenlemiş olduğu faturaların toplam bedelinin 47.151,36-TL (KDV Dahil 53.278,60-TL) olduğu, ancak bu fatura bedellerinin davalıdan tahsil edilip edilemediği konusunda gerek davacının işletme defterine tabi olmasından hesap bazında hareketlerinin görülenememesi gerekse de 1 nolu davalı …… Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş. (Eski ünvanı ……. Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş.) nin ticari defter ve belge incelemesi yapılamamasından tespit edilemediği, hukuki değerlendirmenin mahkemenin takdirinde olduğu, 2 nolu davalının sözleşme tarafı olmadığı ve davacı ile arasında ticari bir ilişkinin olmaması sebebi ile ticari defter ve belgelerinin incelemeye tabi tutulmadığı ancak KAP-Kamu Aydınlatma Platformundan 1 nolu davalının 2 nolu davalı ……. Ticari ve Mali Yatırımlar Holding A.Ş. ‘nin iştiraki olduğu tespit edilmiştir.
Bilirkişi raporuna karşı yapılan itirazlar doğrultusunda yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir.
Bilirkişiler Ekonomi ve Finans Uzmanı Ticaret ve Borçlar Hukuku Öğretim Üyesi Dr. …… ile S.M.Mali Müşavir …… 06/01/2020 havale tarihli raporunda; Davalı tarafından, sözleşmenin 31. maddesi uyarınca, sözleşme dönemi ile ilgili olarak davacının teminat oranında borcunun kalmadığının geçerli delillerle kanıtlanması gerektiğini, davalı tarafından bu yönde herhangi bir delil sunulmadığından verilen teminat bedeli olan 11.018 USD’nin davacıya iade edilmesi gerektiğini, bu konuda daha önce bir ihtar gönderilerek davalı taraf temerrüde düşürülmediğinden, anılan alacağa dava tarihinden itibaren ticari avans faizinin uygulanması gerektiğini, davacının ticari defterlerinden davacıya ödenmemiş herhangi bir cari hesap alacağına rastlanmadığından davacının ödenmeyen hakedişlerini tespit ve tahsiline ilişkin talebinin yerinde olmadığını, taraflar arasındaki sözleşme incelendiğinde, ……. Holding A.Ş.’nin sözleşmenin tarafı olmadığı anlaşıldığından sözleşmenin nisbiliği ilkesi gereği sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin bu davalıya karşı ileri sürülemeyeceğini belirtmiştir.
Bilirkişi raporuna karşı yapılan itirazlar doğrultusunda mevcut raporu hazırlayan bilirkişilerden ek rapor aldırılmasına karar verilmiştir.
Bilirkişiler 24/03/2020 havale tarihli ek raporunda; güven sorumluluğuna ilişkin TTK 209. madde uyarınca davalı ……. Holdung A.Ş.’nin sorumluluğuna gidilmesi yönünde itirazda bulunulmuş ise de hükmün lafzından ve gerekçedeki ifadelerden görüldüğü üzere, sözkonusu hükmün uygulanabilmesi için topluluk itibarının, halk veya tüketiciler üzerinde kullanılarak bir çıkar elde edilmiş olması gerekmekte olduğunu, Dolayısıyla anılar hükmün, başiretli davranmakla yükümlü olan ve basiretli tacir sıfatı bulunan, dolayısıyla da “halk veya tüketici” sıfatı bulunmayan davacı tarafından ileri sürülmesi mümkün sayılmadığını, Bir an için davacının böyle bir sıfatının bulunduğu kabul edilse dahi, dava konusu sözleşmenin topluluk itibarı dikkate alınarak yapıldığına ve bu durumdan topluluğun menfaat elde ettiğine ilişkin de somut bir delil sunulmadığını, bu bakımdan davacının itirazlarının yersiz olduğunu belirtmiştir.
Bilirkişi raporuna karşı yapılan itirazlar doğrultusunda yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir.
Bilirkişiler Mali Müşavir, Bağımsız Denetçe, Adli Muhasebeci …… ile Ticaret Mevzuatından Kaynaklı Nitelikli Hesaplamalar Uzmanı Öğretim Üyesi Doç. Dr. …… 09/09/2021 havale tarihli raporunda; Davacı ile 1 sıralı davalı … arasında 01/12/2014 tarihinde akdedilmiş Kargo Taşımacılığı Ticari Vekillik Sözleşmesi bulunduğu, davacının defterlerinin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamında geçerli kanuni defter olduğu, 1 sıralı davalı …’ne T.K. 35’nci madde gereğince 14/01/2021 tarihinde muhatabın kapısına yapıştırılarak ekli 23/12/2020 tarihli duruşma zaptında yazılı hususlar ile dosyaya bilirkişi incelemesi yapılacağı hususu ve duruşma gün saatinin tebliğ edildiği, 1 sıralı davalı …’nin, kendi iktidarında bulunmasına rağmen defterlerini ibraz külfetini yerine getirmediği, bu davranışın yasal sonuçlarını belirlemenin münhasıran mahkemenin takdirinde ve görev alanı içinde bulunduğu, 1 sıralı davalı …’nin ticari defterleri sunulmamış olduğundan, davalı taraf ticari defterleri üzerinde davaya konu ihtilafa yönelik olarak bir inceleme gerçekleştirilemediği, 2 sıralı davalı …’nin ticari defterlerinin usulüne uygun olarak tutulduğu, defter kayıtlarının birbirini doğruladığı ve sahibi lehine delil vasfına sahip olduğu, 2 sıralı davalı …’nin ticari defterlerinde davacı ve dava konusu uyuşmazlık ile ilgili olarak kayda rastlanmadığı, 2 sıralı davalı …’nin ticari defterlerinin incelemesi neticesinde davacı ile arasında ticari ilişki bulunmadığı, davacının işletme defterlerinde 1 sıralı davalı …’nin eski unvanına 8 adet fatura karşılığında %18 oranında katma değer vergisi dahil 53.278,60-TL hasılat yer aldığı, fatura bedellerinin 1 sıralı davalıdan tahsil edilip edilmediğinin tespit edilmediği, davacı tarafça düzenlenen faturaların 1 sıralı davalı …’ne tebliğ edilip edilmediği görülemediği, 1 sıralı davalı … tarafından faturaların içeriğine yasal sürede itiraz ettiği getirip getirmediğinin de görülemediği, 2 numaralı davalının TTK m. 209 uyarınca, davaya konu alacak sebebiyle sorumluluğuna gitmenin mümkün olmayacağı, mahkemenin alacağa hükmetmesi durumunda, davacının hak ediş alacağına dava tarihinden itibaren ticari işlerdeki avans oranında faiz talep edebileceği, takdirinin ise mahkemeye ait olduğu, mahkemenin alacağa hükmetmesi durumunda, davacının nakit teminat alacağına dava tarihinden itibaren Devlet Bankaları’nın o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı kadar faiz talep edebileceği, takdirinin ise mahkemeye ait olduğu bildirilmiştir.
Davacı vekili 11/10/2021 tarihli dilekçesi ile davasını ıslah etmiş, sözleşmeye göre tahakkuk etmiş olan hak ediş alacaklarına karşılık 53.278,60-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek olan ticari avans faizi ile birlikte davalılardan tahsili talep idilmiştir. 876,00-TL ıslah harcı aynı tarihte yatırılmıştır.
Şirketler topluluğundan güvenden doğan sorumluluk kavramı 6102 Sayılı TTK ile hukukumuza girmiştir. TTK 209. maddesi, güvenden doğan sorumluluk başlığını taşımakta olup, maddede “hakim şirket, topluluk itibarını, topluma veya tüketiciye güven veren bir düzeye ulaştığı hallerde, bu itibarın kullanılmasının uyandırdığı güvenden sorumludur.” hükmün amacı bir şirketler topluluğu söz konusu olduğunda ve topluluk bağlamında hakim şirketin toplumda veya daha dar bir çevre olan tüketicide yarattığı güveni kullandığı takdirde, bu kullanmanın sonuçlarının sorumluluk bağlamında yüklenilmesini sağlamak olduğu anlaşılmaktadır. Zira bağlı şirketler çoğu kez mensubu oldukları şirketler topluluğunun adının şirket kırtasiyesinde ilan ve özellikle reklamlarda zikretmekte bu yolla kendilerini müşteri bağlamakta ve ticari menfaat sağlamaktalar. Adı anılan şirketler toplululuğunun toplumda yüksek itibari haiz olduğu durumlarda bu kazanç oldukça yüksek olabilmektedir. Kullanılan topluluk adına güvenerek üçüncü kişilerin bağlı şirkete yönelmesinin ve bağlı şirketin pazar payının yükseltilmesi temelinde, o topluğunun üyesi olan şirketi dürüst hareket edeceği, verdiği bilgilerin ve kamuya açıklanan tablo ve belgelerinin gerçeği yansıttığı, teknolojinin üstün, kalitenin iyi ve her şeyi gereği gibi olduğu inanç ve güveni vardır, itibarın kullanılması için somut olaya göre belirlenir. Kullanılma için adının zikredilmesi, topluluk logosunun kullanılması şart değildir. Tablo, bilgi, kalite, vesair, güvene uymuyor ise adının kullanılmasına sesini çıkarmayan hakim şirket sonuçtan sorumlu olmalıdır. Bu sebeple sorumluluğunun merkez şartı itibarın kullanılmasıdır. Kullanma yoksa sadece topluluğa mensubiyet sorumluluğu doğurmaz, tüm şirketler topluluğu hükmün kapsamında değildir, bir topluluğun kapsama girebilmesi için itibarının topluma veya tüketiciye güven veren bir düzeye ulaşmış olması gerekir. Bu da somut olaya göre belirlenir. Bu durumda sorumluluk doğrudan kanundan kaynaklanmaktadır. Zarar görenle kendisine güvenilen hakim şirket arasında akdi ilişki bulunmamaktadır. Bu sorumluluk türü haksız fiil sorumluluğu ile sözleşmeye dayalı sorumluluk arasında bir sorumluluk olarak da kabul edilmektedir. Sorumluluk tayininde kanunun bu düzenlemedeki esas amacı olan dürüstlük kuralını uygun davranılıp davranılmadığı, bağlı şirketin işlem yapan müşterilerde, tüketicilerde bir beklenti, bir güven uyandırılıp uyandırılmadığı ve bu güveni aykırı davranılıp davranılmadığı belirleyici olacaktır. Güvenden doğan sorumluluğun ön şartı bir şirketler topluluğunun varlığıdır. TTK 195. maddede şirketler topluluğu tanımlanmıştır. Bir veya birden fazla şirketin bir hakim şirkete doğrudan veya dolaylı olarak yasada ön görülen kontrol ölçüsüne veya bir sözleşmeye göre bağlandığı, hakim şirketle birlikte oluşturulan topluluğu ifade etmektedir. Şirketler topluluğunun hakiminin bir şirket değil, bir teşebbüs olduğu hallerde de bu madde kapsamında bir topluluk hali vardır. Dolayısıyla bağlı şirketin kullandığı güven hakim teşebbüsün itibari ise 203. madde hükümleri bu halde de geçerli olacaktır. Şirketler topluluğundan güven sorumluluğu, temelde TMK 2. maddenin uygulamalarının TTK 209 ile netleştirilmiş bir bakıma şirketler hukukunun tabiatına uygun olarak önemli ölçüde de daraltılmıştır. Şirketler topluluğunda sorumlu tutulması gereken hakim şirkettir. Ortaklar hukukunda temel prensip ortaklığın bağımsızlığıdır. Bağımsızlık ortaklığın kaderini kendi idaresiyle kendisini belirlemesini ve bağımsız bir şekilde hareket etmesini gerektirir. Şirketler topluluğunda bağımsız yönetim nisbidir. Şirketler topluluğunda bağlı /yavru şirket, ekonomik açıdan şirketler topluluğunun menfaatine odaklanmakla birlikte, hukuken bağımsızlığını korur, böylelikle üçüncü kişilerle çeşitli hukuki işlemlerin kendi adına ve hesabına gerçekleştirir. Ancak yine de bağlı şirket, idaresi hakim şirketin idaresine tabi kılınan, hukuken bağımsızlığını korumakla birlikte ekonomik bağımsızlığını önemli ölçüde yitiren şirkettir. Topluluk şirketleri içinde üçüncü kişinin zararına yol açan şirket ana veya yavru hangisi olursa olsun sorumluluğunun muhatabı hakim şirket yada teşebbüstür. Ancak ilgili kişilerin hakim şirketle birlikte veya ayrıca asıl sorumlu bağlı şirketi dava etmesine engel oluşturmaz. Güvenden sorumluluk bakımından inceleme yapıldığında, güven ve itibar kavranmalarının üzerinde durulması gerekir. Madde hükmünde yer alan güven kelimesi, günlük dilde , eski dildeki itibar ve itimat kelimelerinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Kanun koruyucu ise itibar ve güven kelimelerinin ayrı ayrı anlamlarda kullanmak sureti ile itibari güvenden ayrılmıştır. Böylece itimat yerine güvenin kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bir güven ilişkisinden güvenilen tarafın sıfatı “muteber” yani itibar sahibi olmak başka bir değişle güvenilir olmak demektir. Güvenen tarafın davranışın adı ise, itimat etmek yani güvenmektir. Bu durumda hükmün uygulanabilmesi için hakim şirketin ve dolayısıyla topluluğun itibarını olağan itibar seviyesini aşıp üçüncü kişiye güven terkin eden özel bir itibar düzeyini ulaşmış olması gerekir. Başka bir anlatımla topluluk itibarının yavru şirketçe kullanılarak, üçüncü kişilerden hakim şirkete karşı güven yatırılmak suretiyle, bunların yavru şirket ile hukuki ilişki kurmaya sevk edilmesi, ancak bu güvenin daha sonra hakim şirketçe doğruluk ve güven kurallarına aykırı olarak yıkılması sebebiyle haklı beklentileri boşa çıkan üçüncü kişinin uğradığı zararları giderilmesidir. Hakim şirket teknik anlamda bir sözleşme akdetmiş olmamasına ve yavru şirketle üçüncü kişi arasındaki ilişkiye yabancı olmasına rağmen, yavru şirketle üçüncü kişi arasında ilişki kurulmasına itibarı ve bunun yarattığı güven ile dolaylı da olsa müdahil olduğundan yaratılan güvenin yıkılmasından kaynaklanan zararı tazminine yükümlü kılınmıştır. Burada temelde, söz konusu topluluğun üyesi olan şirketin, dürüst hareket edeceği, verdiği bilgilerin ve kamu oyuna açıklanan finansal tabloların ve belgelerin gerçeği yansıttığı, teknolojinin üstün, kalitenin iyi ve her şeyin gereği gibi olduğu hususunda bir inanç ve güven yaratılmaktadır.
İtibarın kullanıp kullanılmadığının, her somut olaya göre belirlenmesi gerekmektedir. Kullanılma için şirketler topluluğunun adının anılmış olması veya logosunun kullanılması şart değildir. Açıklanan tablolar, bilgiler ve kalite uyandırılan güvene uymuyor ise, adının kullanılmasının ses çıkarmayan hakim şirketin zararı sonuçtan sorumlu tutulması gerekmektedir. Bu nedenle sorumluluk için esaslı koşul itibarın kullanılmasıdır. İtibarın kullanılmasından söz edilebilmesi için topluluk adı, unvan, marka, logo gibi itibar unsurlarının kural olarak yavru şirket tarafından özel bir hukuki bağ içinde reklam, ilan, broşür, bülten ve yazılı ve sözlü teminatlarda kullanılmış olması gerekmektedir. Salt şirketler topluluğu içinde yer almak ya da hukuksal anlamda bu bağlılığı duyurmak itibari ile kullanılması niteliğinde değerlendirilmemelidir. Zira yasal mevzuat gereği yapılması gereken ilan, duyuru ve bildirimler üçüncü kişilerden güven uyandırmaya elverişli değildir. Bunun gibi göreceli olarak kısa sürmüş ve böylece belli aşamayı geçmemiş, genel bilgi edinme düzeyinde kalmış özellikle de tesadüfü sosyal temaslar sonucunda oluşmuş sempatik ilişkiler, güvenden doğan sorumluluğa gerekçe oluşturamazlar. İtibarın kullanılması ve karşı tarafta güven uyanması sonucu hakim şirketle üçüncü kişi arasında kaynağının TMK 2/1. maddesinde bulunan kanuni bir koruma ilişkisi doğmaktadır. Bu ilişki sözleşmenin tarafı olmayan ancak itibarından istifade ettiren hakim şirketin, yavru şirketin muhatapları ile olan ilişkilerinin ve borçlarının ifasını en geniş anlamda gözetmesi, üçüncü kişiyi aydınlatması ve yavru şirketin zarar verebilecek davranışları bizzat engellemesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. TTK 209. maddesi, ekonomik hayattaki tecrübesizliği, kolay inanır olmanın, düşünmeden/ tartmadan, yeterince araştırmadan kişi veya mal varlığı değerleri üzerinde tasarrufta bulunmanın daha açık bir deyimle ağır kişisel özensizliğin ekonomik sonuçlarını hakim şirkete yüklemenin aracı olarak kullanılmamalıdır.
İtibarın üçüncü kişilere güven veren bir düzeye çıkmış olması gerekmektedir. Yavru şirketçe kullanılan topluluk adına güvenerek halkın veya tüketicinin bağlı şirkete yönelmesinin ve bağlı şirketin pazar payının yükseltilmesinin temelinde o topluğunun üyesi olan şirketin dürüst hareket edeceği, verdiği bilgilerinin ve kamuya açıklanan tablo ve belgelerin gerçeği yansıttığı, teknolojinin üstün, kalitenin iyi ve her şeyin gereği gibi olduğu, iş ve işlemlerde özenli davranıldığı inanç ve güveni vardır. İtibarın varlığının tespitinde bu kriterlerinin tümünün veya bir kısmının varlığı yol gösterici olabilir.
Güvenden doğan sorumluluk hükmüne ilişkin bu madde hükmünde en geniş anlamda faydalanacak olan sıradan tüketicilerdir. İkinci ve belki daha ağır şartlarla yararlanabilecek grup ise TTK 18/2 gereğince basiretli davranış yükümlülüğüne tabi olan ve basiretsizliğinden bir mazeret olarak istifade edemeyecek olan tacirlerdir.
Güven veren itibarın belirli veya belirlenebilir alanda kullanılmış olması gerekir. Bundan kasıt, itibara güvenen ile bu itibarı kullanan topluluk üyesi arasında bir hukuksal ilişkinin varlığı kast edilir. Bu bankacılık işlemlerinde olduğu gibi süreklilik arz eden bir cari hesap ilişkisi olabileceği gibi satım veya iş görme sözleşmesi de olabilir yani kullanma belli bir işle ilgili olmalıdır. Söz konusu beklenti haklı ve korumaya layık nitelikte olmalıdır. Bu kapsamda itibarın kullanılması – güvenin oluşması süreci içindeki ilişkinin, yavru şirketle, muhatabı üçüncü kişi arasındaki özel bir hukuku bağ çerçevesinde gerçekleşmiş olması da zorunludur. Özel hukuki bağ, bireylerin idari biçimde kurdukları temas çerçevesinde, birbirlerinin hukuk alanlarının ve hukuki işlemlere yönelik karar verme idarelerinin etkileme imkanına sahip olmaları, birbirlerine bu imkanı vermeleri şeklinde tarif edilebilir. Müşterinin güven beklentisi içinde zarara uğraması gerekir.
Tarafların iddia, savunmaları, taraflarca sunulan ve mahkemece toplanan deliller, ticari defterler ve belgeler üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemeleri ile tüm dosya kapsamına göre; Davacı ile davalı … arasında 01/12/2014 tarihinde Kargo Taşımacılığı Ticari Vekillik Sözleşmesi akdedildiği, davacının defterlerinin lehine delil vasfına sahip olduğu, davalı …’ne usulüne uygun olarak ticari defter ve belgelerini sunması, sunulmaması halinde usulüne uygun defterlerini tutan tarafın kayıtlarına itibar edileceğinin kendisine ihtar edildiği, yapılan ihtara rağmen davalı …… Kargonun ticari defter ve belgelerini dosyaya ibraz etmediği, davacı ile davalı … arasında ticari ilişki bulunmadığı, davalı …… Kargo tarafından, sözleşmenin 31. maddesi uyarınca, sözleşme dönemi ile ilgili olarak davacının teminat oranında borcunun kalmadığına yönelik delil sunulmadığından davacı tarafından verilen teminat bedeli olan 11.018,00-USD’nin iade edilmesi gerektiği, yine davacının defterlerinde kayıtlı olan 53.208,60-TL hak ediş alacağına ilişkin davalı …… Kargo tarafından ödendiğine dair her hangi bir delil sunulmadığından bu davalıdan tahsili gerektiği, davacının davalılardan …… Kargo ile ticari vekillik sözleşmesi imzalaması, davacının ticari vekillik yapması ve sözleşmenin topluluk itibarı dikkate alınarak yapıldığı ve bu durumdan topluluğun menfaat elde ettiğine dair delil sunulmaması nedenleriyle somut olayda davalı …’nin TTK 195 ve TTK 209. maddelerine göre sorumlu olmadığı, davalının pasif husumet ehliyetinin bulunmadığına kanaat edinilmiş olup, davanın kısmen kabul kısmen reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın KISMEN KABUL KISMEN REDDİ İLE ;
1-Davacının nakit teminat tutarı talebine ilişkin ; 11.018,00 – USD ‘nin davalı …… Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş.’den dava tarihi 27/11/2018 den itibaren işleyecek 3095 sayılı kanunun 4/A md. Gereği işleyecek faizi ile birlikte tahsil edilerek davacıya verilmesine, davacının hakediş alacak talebine ilişkin 53.208,60 TL’nin dava tarihi 27/11/2018 den itibaren işleyecek 3095 sayılı kanunun 4/A md. Gereği işleyecek faizi ile birlikte tahsil edilerek davacıya verilmesine,
2-Davalılardan ……. Ticari ve Mali Yatırımlar Holding A.Ş. Bakımından davanın pasif husumet yokluğu nedeni ile reddine,
(Dava değeri: dava tarihi itibari ile nakit teminat tutarı 11.018,00-USD karşılığı 58.000,00-TL ile hak ediş miktarı 53.208,60-TL toplamı 111.208,60-TL)
3-Alınması gerekli 7.596,65-TL karar ve ilam harcından davacı tarafça yatırılan 1.024,65-TL peşin harç ile 876,00-TL ıslah harcı toplamının mahsubuyla bakiye 5.696,00-TL harcın davalı …… Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş.’den alınarak hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından yapılan 35,90-TL başvurma harcı, 1.024,65-TL peşin harç, 876,00-TL ıslah harcı olmak üzere toplam 1.936,55-TL’nin davalı …… Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş. den alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafça posta/ tebligat/ bilirkişi gideri olarak yapılan (ayrıntısı uyapta kayıtlı) 4.586,40-TL yargılama giderinin davalı …… Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş.’den alınarak davacıya verilmesine,
6-AAÜT gereğince hesap edilen 14.514,82-TL ücreti vekaletin davalı …… Kargo Taşımacılık ve Lojistik Hizmetleri A.Ş.’den alınarak davacıya verilmesine,
7-Davanın ……. Ticari ve Mali Yatırımlar Holding A.Ş. bakımından pasif husumet yokluğu nedeniyle reddedilmesi sebebi ile yürürlükteki AAÜT 7/2. maddesi gereğince hesap edilen 5.100,00-TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalı ……. Ticari ve Mali Yatırımlar Holding A.Ş.’ye verilmesine,
8-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, 6100 sayılı HMK’nun 342 ve 345. maddeleri gereğince karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile ilgili İstinaf Dairesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar davacı ve davalı ……. Holding vekilinin yüzünde davalı …… Kargo’nun yokluğunda açıkça okunup, usulen anlatıldı. 22/02/2022

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır