Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/108 E. 2018/151 K. 02.02.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/108
KARAR NO : 2018/151

DAVA : Tespit
DAVA TARİHİ : 26/01/2018
KARAR TARİHİ : 02/02/2018
KARAR YAZIM TARİHİ : 02/02/2018
Yukarıda isim ve adresleri yazılı taraflar arasında mahkememizde görülen davanın açık yargılaması ve dosyanın tetkiki sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili özetle; müvekkilinin halihazırda, davalı … A.Ş., … Holding A.Ş., … A.Ş. ve … A.Ş. unvanlı şirketlerde yönetim kurulu üyesi olduğunu, bu nedenle müvekkilinin, bu sıfatın beraberinde getirdiği bir takım yasal sorumluluklarla da yükümlü olduğunu, müvekkilinin bahsi geçen şirketlerdeki yönetim kurulu üyeliği görevinden istifa etmek maksadıyla ihtarname keşide etmiş fakat hiçbir şekilde tebliğ edemediğini, ilk olarak müvekkili tarafından 28.08.2017 tarihinde Beyoğlu …. Noterliği’nde … yevmiye numaralı ihtarname düzenlendiğini, işbu ihtarname aynen “Şirketiniz yönetim kurulu üyeliği görevinden gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum. Tek taraflı yenilik doğurucu hak olan istifa beyanımın dikkate alınarak gereğinin ifasını saygılarımla ihtar ederim.” şeklinde düzenlendiğini ve açıkça istifa iradesi koyulduğunu, akabinde davalı şirketlerin yukarıda yazılı ve aynı zamanda Ticaret Sicilinde kayıtlı olan adreslerine tebliğe çıkarılmış ve 05.09.2017 tarihinde, posta memurunca “gösterilen adres tevziat saatlerinde sürekli kapalı ve muhatabın adreste bulunduğuna dair herhangi bir levha, tabela yazı vb. unsur olmadığını, muhatap no:….’de … promosyon çalışanı beyefendiden sorulduğunda ismen tanınmadığı tespit edildiğni, evrakın tebliği sağlanamadığından çıkış merciine iade edilmiştir. Şahıs beyanında isim ve imzadan imtina etmiştir.” şerhi düşürülerek iade edildiğini, buna mukabil tarafımızca 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine istinaden tebligatların yinelenmesi talep edildiğini, taleblerine uygun şekilde de Beyoğlu… Noterliği tarafından 30.10.2017 tarih ve … yevmiye numarasıyla mezkur ihtarnamemiz tebliğe çıkarılmış ancak muhatapların taşındıklarına ilişkin “Gösterilen adrese gidildi. Adres tevziat saatlerinde kapalı olduğundan, adreste güvenlikten soruldu ve muhatabın taşındığı tespit edildimiştir. Evrakın tebliği sağlanamadığından çıkış merciine iade edilmiştir. Şahıs beyanında isim ve imzadan imtina etmiştir.” şeklinde şerh posta memurunca 31.10.2017 tarihinde düşürülerek yine mercie iade edildiğini, tebligat Kanunu’nun m.21/1 tüzel kişilere uygulanabilmekte ise de Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarıyla da sabit olduğu üzere aynı kanunun 21/2. maddesi tüzel kişiler hakkında uygulanamadığını, bilindiği üzere tüzel kişiler bakımından, tebligat adresinin borçlu şirketin ticaret sicilinde kayıtlı adresi olması ve tevziat saatlerinde kapalı olması veya tebligatın alınmasından imtina edilmesi halinde Tebligat Kanunu’nun 21/1. ya da 35/4. maddeleri uyarınca tebligat yapıldığnı, ancak noterler kazai merci niteliğinde olmadığından, kazai tebligatlara ilişkin hükümlerden olan m.35’e göre tebligat yapamadıklarını, dolayısıyla noter marifetiyle, muhtevası istifa iradeleri olan mezkur ihtarnameyi muhataplara ulaştırma imkanları olmadığını, mahkemenin tüzel kişiler bakımından uygulanılabilir olan 35. maddeyi kullanma kudretine haiz olduğundan, işbu dava ile istifa irademizin hukuki sonuçlarının gerçekleşmesini amaçladıklarını, tek taraflı kullanılmakla ve muhataba varmasıyla hüküm ve sonuçlarını doğuran istifa hakkını kullanan ve muhataplarına ulaştıramayan müvekkilinin halen davalı şirketlerde yönetim kurulu üyesi olduğundan birçok yasal sorumluluk ve borç tehdidi altında olduğunu, zira dava dışı 3. Kişi …. A.Ş.’de evvelce yönetim kurulu üyesi olan müvekkilinin maaşı ile emekli maaşına, şirketin SGK prim ve vergi borçları nedeniyle haciz uygulandığını, hakeza, müvekkilinin, davalı … A.Ş.’nin ile diğer davalı … A.Ş. nezdinde yönetim kurulu üyesi bulunması hasebiyle söz konusu şirketlerin vergi borçları ile bunların gecikme zamlarından sorumlu tutulmuş ve banka hesaplarına haciz tatbik edildiğini, işbu vergi borçlarının ve gecikme zamlarının, … A.Ş.bakımından başlangıç tarihi 15.04.2014 olup bitiş tarihi 26.12.2017; … A.Ş. bakımından ise başlangıç tarihi 15.02.2015 olup bitiş tarihi 26.12.2017 olduğunu, eğer müvekkilin davalılara istifasını bildirdiği 28.08.2017 keşide tarihli ihtarname tebliğ olmuş olsa idi o tarihten sonraki vadeler bakımından müvekkilinin mesuliyeti söz konusu olmayacağını, müvekkilinin 1999 yılında kemik kanseri geçirdiğini ve koltuk değnekleriyle hayatına devam ettiğini, eşi …. da “myasthenia gravis” ve “multiple sistem atrofisi” denilen nörolojik hastalıklarından muzdarip olduğunu, bu sebeple de maalesef 7 yıldır bilinçsiz ve yatağa bağımlı olarak yaşadığını, tüm bu hastalıkların yıkıcı manevi boyutu olduğu gibi maddi boyutu da olduğunu, müvekkilinin hem kendisinin hem de eşinin sağlık masraflarını emekli maaşı ve maaşı ile ancak karşıladığını, hal böyle olunca davalı şirketlerin yönetim kurulu üyesi bulunması hasebiyle müvekkilinin sorumlu tutulabileceği amme alacağı niteliğindeki ve sair borçlar gereği başlatılabilecek takyidat; müvekkilin kendisi ve eşi için hayati önem arz eden ilaçları temin edememesi, sağlık için zaruri giderleri karşılayamaması anlamına geleceğinden bahisle davalı şirketler bünyesinde yönetim kurulu üyeliği görevinden müvekkili tarafından keşide edilen ihtarnamenin bila döndüğü tarih olan 05.09.2017 tarihinden itibaren istifasının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava, davacının istifasının tespitine karar verilmesi talebinden ibarettir.
Davacının, davalı şirketlerin yönetim kurulu üyeliklerinden istifa etmek için gönderdiği ihtarnamelerinin ulaşmadığını belirterek, tebliğ ettiremediği ihtarnamelerden dolayı, davalı şirketlerin oluşan ve oluşabilcek kamu borçlarından dolayı sorumlu olabileceğini belirterek, istifayı içeren ihtarnamenin bila tebliğ döndüğü tarih olan 05/09/2017 tarihinden itibaren istifasının tespitini istemiş ise de, belirtilen durum, Tebligat Kanunu’nun uygulanması ile ilgili bir husus olup, Tebligat Kanunu’nun usulüne göre uygulanmaması halinde Tebligat Kanunu gereğince belirtilen merasime uygun olarak tebligatı yapmayan ilgililerin sorumlu olacağı açıktır.
Yargıtay, 12.Hukuk Dairesi, Esas: 2005/6249, Karar: 2005/9371, Karar Tarihi: 02.05.2005, sayılı kararında, özetle, “İpotek akit tablosundaki adrese gönderilen hesap özeti tebliğinin bila tebliğ dönmesi üzerine ilgili noterlikçe ilanen tebligat koşulları yerine getirilmeksizin doğrudan ilanen tebligat yapılması yerinde değildir. Ancak sözleşmede gösterilen adresin değiştirilmesi, yurt içinde bir adresin Noter aracılığıyla kredi kullandıran tarafa bildirilmesi halinde sonuç doğurur; yeni adresin bu şekilde bildirilmemesi halinde somut olayda da gözlendiği gibi hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarih, tebliğ tarihi sayılacağından icra mahkemesince bu durumda ilgili Noterlikçe ilanen tebligat yoluna gidilmeksizin İİK. nun 68/b maddesindeki koşular yerine getirildiğinden icra emri gönderilerek takip yapılmasında yasaya uymayan bir yön bulunmadığı nazara alınmaksızın icra emrinin iptaline karar verilmesi isabetsiz olup, diğer itiraz nedenlerinin incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir. (7201 S. K. m. 28, 34, 35) (2004 S. K. m. 150, 68); 7201 sayılı yasanın 34. maddesi gereğince, Noterler; adli-idari ve askeri kaza mercii niteliğini taşımadığından aynı kanun, 35. maddesine göre tebligat yapamaz iseler de, Noterlerin 7201 sayılı yasanın 28. maddesine göre ilanen tebligat yapmalarına yasal bir engel yoktur ( HGK. nun 30.06.1999 tarih 1999/12-552 E, 1999/556 kararında da benimsendiği gibi ). Hal böyle olunca, somut olayda gözlendiği gibi ipotek akit tablosundaki adrese gönderilen ( 10.10.2003 tarihinde ) hesap özeti tebliğinin bila tebliğ dönmesi üzerine ilgili noterlikçe ilanen tebligat koşulları yerine getirilmeksizin ( Tüzüğün 46. maddesi gereğince gerekli soruşturma yapılmadan ) doğrudan ilanen tebligat yapılması yerinde değildir. Ancak, 4949 sayılı yasa ile değişik İİK. nun 150/ı maddesi göndermesiyle aynı kanunun 68/b maddesi gereğince sözleşmede gösterilen adresin değiştirilmesi, yurt içinde bir adresin Noter aracılığıyla kredi kullandıran tarafa bildirilmesi halinde sonuç doğurur; yeni adresin bu şekilde bildirilmemesi halinde somut olayda da gözlendiği gibi hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarih, tebliğ tarihi sayılacağından icra mahkemesince bu durumda ilgili Noterlikçe ilanen tebligat yoluna gidilmeksizin İİK. nun 68/b maddesindeki koşular yerine getirildiğinden icra emri gönderilerek takip yapılmasında yasaya uymayan bir yön bulunmadığı nazara alınmaksızın icra emrinin iptaline karar verilmesi isabetsiz olup, diğer itiraz nedenlerinin incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmediğinden mahkeme kararının bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla alacaklı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir. Sonuçta, alacaklı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemiz 26.11.2004 tarih, 2004/19639-24467 sayılı onama kararın kaldırılarak mahkeme kararın yukarıda yazılı gerekçelerle İİK. 366 ve HUMK. nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 02.05.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.” şeklindeki kararda da, tescil adresinin önemine işaret edilmiştir.
Yargıtay, 12.Hukuk Dairesi, E. 1998/7140, K. 1998/7768, T. 25.6.1998 sayılı kararında ise, özetle, borçlu ile alacaklı arasında yapılan akitte, sözleşmede yeralan adreslerin ikametgah adresi olarak kabul edileceği ve adres değişikliği zamanında bildirilmezse eski adrese yapılacak tebliğin geçerli olacağı kararlaştırılmıştır. Akit serbestisi ve yukarıda belirtilen Tebligat Hükümleri ve sözleşmenin özel hükümleri karşısında genel kredi sözleşmesinde belirtilen adrese çıkan ve “taşınmıştır şerhi” ile bila tebliğ iade edilen tebligatların notere tevdii tarihinde muhataplarına tebliğ edildiğinin kabulü gerekir denilmiş, olup, 6.5.1995 tarihli Dairemiz kararında ipotek akit tablosundaki adrese çıkan tebligatın “taşınmıştır” şerhi ile bila tebliğ iadesini Tebligat Kanunu`nun 35. maddesine uygun olduğunun kabulü, sözü edilen yasa hükmüne uygun değil ise de, taraflar arasında yapılan takip dayanağı Genel Kredi Sözleşmesinin 44.2 maddesinde; müşteri ve kefiller, kanuni ikametgahlarını değiştirdiklerinde derhal aynı şekilde bir ikametgah göstermediği ve bu yeni ikametgahı ticaret siciline tescil ettirerek bankaya noter aracılığı ile bildirmediği takdirde ilk ikametgahına yapılacak tebliğlere itirazı olamayacağını ve bu sözleşme uyarınca yapılacak ihbarların noter veya postaya tevdi olunduğu tarihte kendilerine yapılmış sayılacağını kabul etmişlerdir. Aynı Sözleşmenin 44.1 maddesinde de müşteri ve kefillerin, isim ve imzaları yanında yazılı adresin kanuni ikametgahı olduğunu da kararlaştırmışlardır. Noterlerin, Tebligat Kanunu`nun 35. maddesine göre tebligat yapamayacakları; aynı Yasanın 34. maddesindeki sınırlama gereğidir. Akit serbestisi ve yukarıda belirtilen Tebligat Hükümleri ve sözleşmenin özel hükümleri karşısında genel kredi sözleşmesinde belirtilen adrese çıkan ve “taşınmıştır şerhi” ile bila tebliğ iade edilen tebligatların notere tevdii tarihde muhataplarına tebliğ edildiğinin kabulü gerekir. Somut olayda muteriz borçlu şirketin genel kredi sözleşmesi ve ipotek akit tablosundaki adresine noter kanalıyla tebligat çıkarılmış adı geçenin de yeni adresini, sözleşmenin özel hükümlerine göre alacaklı bankaya bildirdiği iddia ve isbat edilmediğinden hesap katına ilişkin tebligatlar geçerlidir. O halde, merciice, borçlu tarafın sair yönlere ilişkin itirazları incelenerek oluşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekir. Karar düzeltme istemlerinin tebligata yönelik değişik bu gerekçe ile reddi icap etmiştir. Sonuç olarak, borçlular vekilinin karar düzeltme istemlerinin yukarıda yazılı nedenlerle, İİK.nun 366 ve HUMK.nun 442. maddeleri uyarınca REDDİNE, 26.6.1998 gününde oybirliğiyle karar verildi.” şeklindeki kararda işaret edilen şekilde de uygulama olduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay 11. H.D.nin E. 1999/3156, K. 1999/5215, T. 14.6.1999 tarihli kararında, özetle, muhatabın adreste bulunmaması halinde PTT memurunun muhatabın neden adreste bulunmadığını tahkik etme görevi vardır. PTT memurunun bu tahkik neticesini tebliğ evrakına yazması ve bilgisine başvurduğu ilgilinin imzasını alması zorunludur. Ancak bu suretle hakim yapılan işlemin usule uygun olup olmadığını denetleyebilir. Adreste bulunmama nedeni belirtilmeden yapılan tebligat geçersizdir. Somut olayda, davalıya usule uygun tebligat yapılamamıştır. Usule uygun tebligat yapılmadan esasa girilmesi hatalıdır şeklinde belirtilmiş olup, “Davacı vekili, davalının maliki ve sürücüsü bulunduğu aracın müvekkiline kasko sigortalı araçla çarpışması sonucu sigortalı araçta meydana gelen hasar bedelinin sigortalıya ödendiğini, olayda davalı yanın 2/8 oranında kusurlu olduğunu, bu kusur oranına tekabül eden hasar miktarının 137.500.000 lira olarak belirlendiğini ileri sürererek, bu meblağın davalıdan tahsilini talep etmiş, bu dosya ile birleştirilen dosya ile davacı vekili yaptırılan bilirkişi incelemesinde davalının 6/8 oranında kusurlu olduğunun belirlendiğini buna göre bakiye alacakları olan 278.000.000 liranın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı yan duruşmaya katılmamıştır. Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre, yaptırılan bilirkişi incelemesinde, olayda davalı sürücünün 6/8 sigortalının da 2/8 oranında kusurlu bulunduğu, bu ku’sur oranına 415.500.000 liranın tekabül ettiği, raporun denetime elverişli bulunduğu gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın kabulü ile toplam 415.500.000 liranın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. 1- Davalı vekili, temyiz dilekçesinde, müvekkili aleyhine açılan ek davanın müvekkiline usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğini ve taraf teşkili yapılmadan hüküm kurulduğunu ileri sürmüştür. Dosya incelendiğinde, davalı aleyhine açılan 7.10.1997 tarihli ek dava dilekçesinin davalı asıla 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinde öngörülen hükme uygun olarak tebliğ verilmediği tesbit edilmiştir. Zira anılan kanun hükmünde “kendisine tebligat yapılacak kimse veya muhatap namına kendisine tebilgat yapılabilecek kimselerden hiçbirisinin gösterilen adreste bulunmamaları veya tebellüğden imtina etmeleri” durumunda yapılacak işlemler açıklanmıştır. Madde dikkatlice incelendiğinde burada iki ayrı halin birlikte düzenlendiği görülecektir. Bunlardan birincisi kendisine tebligat yapılacak kimse veya muhatap adına tebilgatı kabul edebilecek olanlardan hiçbirinin adreste bulunmaması, diğer ise adı geçenlerin tebellüğden imtina etmeleri hususlarıdır. Somut olayda muhatabın adreste bulunmaması hali sözkonusudur. Muhatabın adreste bulunmaması halinde PTT memurunun ne şekilde davranacağı tüzüğün 28’nci maddesinde yazılıdır. Buna göre, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbirisi gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclis üyeleri, zabıta amir veya memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak kendisinin imzalaması gerekir. Burada Tüzüğün 28. maddesi PTT memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. PTT memuru bu tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkca belirtildiği için ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu suretle yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı hakim tarafından denetlenebilir. Muhatabın adreste bulunmamakla beraber, orada ikamet ettiği, fakat tevziat saatlerinden sonra adrese geldiği beyan edilirse bu takdirde 2 numaralı fişin kapıya yapıştırılması, komşuya haber verilmesi ve tebliğ evrakının zabıtaya veya muhtara bırakılması işlemlerine geçilebilecektir. Bu itibarla Tüzüğün 28. maddesinde yazılı olan ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da, alınmak suretiyle muhatabın ( yada muhtap adına tebligatı alabilecek olanların ) bu adreste bulunduğu “tevsik edilmeden” Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre, yapılan tebligat işlemi Tebligat Kanunu’nun 21.’nci maddesine göre geçersizdir. Bu ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 13.10.1965 gün ve 2/793-360 sayılı, 16.9.1991 gün ve 7/2371-604 sayılı 29.12.1993 gün ve 93/118-778-876 sayılı kararları ile aynen benimsenmiştir. Bu durumda mahkemece, davalıya usulüne uygun tebligat yapılarak taraf teşkili yapıldıktan sonra yargılama yapılıp esas hakkında bir hüküm kurulmak gerekirken, HUMK.’nun 73’ncü maddesine aykırı olarak hüküm kurulması doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. 2- Bozma neden ve kapsamına göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir. Sonuçta, Yukarıda ( 1 ) nolu bentte yazılı nedenlerle, kararın davalı yararına BOZULMASINA, ( 2 ) nolu bentte yazılı nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 14.6.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” şeklindeki içtihatta da Tebligat Kanunu uygulamasının nasıl olması gerektiği açıklanmıştır.
İlgili şirketin, Ticaret siciline kayıtlı güncel adresine tebligat yapılması için gerekenlerin tebligat Kanunu’na göre yapılması ve kabule ihtiyaç göstermeyen ancak varması gerekli tek taraflı irade beyanı olan istifa beyanının muhatabına tebliğinin Tebligat Kanunu hükümlerine göre gerçekleştirilmesi gerekir. Neticede, davaya konu talep, ticaret mahkemesinden, bir tespit davası ya da diğer bir dava türü ile istenebilecek taleplerden olmadığından, esasa dair bir dava ile talep edilemeyeceğinden, Tebligat Kanunu’nun posta görevlisi tarafından uygulanma eksikliğinin sonradan esasa dair bir dava ile giderilmesi olanaklı görülemediğinden ancak doğru bir uygulamanın dava dışı idari yollarla sağlanması aksi halde ilgililerin sorumluluğuna dair hükümlere başvurulması ile uygun PTT idari tatbikatın temini mümkün olabileceğinden, davanın açıklanan gerekçelerle bu nedenle reddine dair aşağıdaki gibi karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın reddine,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nun 333. maddesi uyarınca yatırılan avanstan kullanılmayan gider avansının (iş bu kararın tebliğ gideri avanstan karşılanmak ve bu gider mahsup edilmek kaydıyla) kararın kesinleşmesinden sonra resen davacıya iadesine,
Dair gerekçeli kararın taraflara tebliğ edileceği tarihten itibaren başlatılmak suretiyle 2 haftalık yasal süresi içerisinde mahkememize sunulacak dilekçe ile Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile tensiben verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 02/02/2018

Başkan …
¸(e-imzalıdır)
Üye …
¸(e-imzalıdır)
Üye …
¸(e-imzalıdır)
Katip …
¸(e-imzalıdır)