Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1058 E. 2021/1067 K. 01.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/1058 Esas
KARAR NO : 2021/1067

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/11/2018
KARAR TARİHİ : 01/12/2021
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 05/12/2021
Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; 24/06/2018 tarihinde müvekkilinin işyerinde hırsızlık olayı yaşandığını ve içerisinde bulunan çok sayıda boş çek karnesi, müşteri çeki ve bonosu gibi kıymetli evraklarının bulunduğu kasası çalındığını, bu olay nedeniyle Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın …. soruşturma sayılı dosyası ile soruşturma başlatıldığını, söz konusu kıymetli evraklar yönünden Bakırköy …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. esas sayılı dosyası ile kıymetli evrakların iptali davası açılmış ve dosyada tedbir kararı verildiğini, çalınan boş çek koçanları yönünden tedbir talebinin reddedildiğini, çalınan çeklerden …. bank A.Ş.’ne ait ….. seri no’lu, 44.500,00 TL bedelli, 01.11.2018 keşide tarihli çekin davalılar tarafından cirolanarak piyasaya sürüldüğünü, müvekkilinin bu çekten dolayı herhangi bir borcunun bulunmadığını, bu nedenle davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan …, … ve … usulüne uygun meşruhatlı davatiyeye rağmen davaya cevap vermemiş, duruşmalara katılmamışlardır.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin çeki muntazam ciro silsilesi uyarınca iyi niyetli iktisap ettiğinden kötü niyetli ya da ağır kusurlu olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin çeki muntazam ciro silsilesi uyarınca iktisap ettiğini, bu nedenle kötü niyetli ya da ağır kusurlu olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Davaya konu çekin ibraz edilip edilmediğiyle ilgili muhattap banka şubesine yazılan müzekkereye verilen cevapta, çekin aktif olup, ibrazının gerçekleşmediğinin bildirildiği görüldü.
Davacı tarafça sahibi olduğu işyerinde 24/06/2018 tarihinde hırsızlık olayının gerçekleştiği ve kasa içerisinde bulunan çeklerinin çalındığından bahisle şüpheli faili meçhul olarak şikayette bulunulmuş, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın …. soruşturma sayılı dosyası üzerinden yapılan tahkikatta bir kısım şüpheliler yönünden yaşların küçüklüğü nedeniyle ayrı soruşturma yürütülüp, yaşı küçük olan suça sürüklenen çocuklar yönünden Bakırköy ….. Çocuk Mahkemesi’nin ….. esas sayılı dosyasında dava açıldığı, dosyanın derdest olduğu, bir kısım şüpheliler yönünden Bakırköy …. Asliye Ceza Mahkemesi’nin …. esas sayılı dosyasında, dava açıldığı ve davanın derdest olduğu, ceza dosyalarının hırsızlık olayına ilişkin olup, davalılar hakkında yürütülen bir soruşturma ya da ceza dosyası olmadığı anlaşılmakla, bahsedilen dosyalar yönünden bekletici mesele yapılmasını gerektirir bir durum bulunmadığından bu yönde bir karar oluşturulmamıştır.
Davalılardan …’a tebligat yapılamadığı, adres araştırmaları sonucunda da, adresinin tespit edilemediği, davacı vekili tarafından da … yönünden adres tespiti yapılamadığından, davayı takip etmedikleri belirtilmekle bu davalı yönünden dosyanın tefrikine karar verilmiştir.
Dava,borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davalı tarafından varlığı inkâr edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), İstanbul 2013, s. 346).
Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
Eş söyleyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise, ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).
Ayrıca, adi senette borçlu olarak gözüken kimse, senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığının ve dolayısıyla, senet borçlusu konumunda bulunmadığının tespiti amacıyla, cebri icra tehdidi ile karşı karşıya ise, icra takibinin yapılmasından önce; süresi içinde ödeme emrine karşı imzaya itirazda bulunmayı ihmal etmiş ve takip kesinleşmişse, takibe başlanılmasından sonraki evrede sahtelik davası açabilir, böyle bir sahtelik davası hukukî niteliği itibariyle 2004 sayılı İİK 72’de düzenlenmiş olan menfi tespit davasıdır (Tanrıver, S.: Medenî Usul Hukuku, C.1, Ankara 2016, s. 844-845)
Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer; fakat, davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yazı veya imza inkârı” başlıklı 208. maddesi;
“(1) Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır.
(2) Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır.
(3) Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir.
(4) Resmî bir senetteki yazı veya imzayı inkâr eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Asıl davaya bakan hâkim, gerekirse bu konuda imza veya yazıyı inkâr eden tarafa, dava açması için iki haftalık kesin bir süre verir”
Aynı Kanun’un “Yazı veya imza inkârının sonucu” başlıklı 209. maddesi;
“(1) Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz.
(2) Resmî senetlerdeki yazı veya imza inkâr edildiğinde, senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz.
(3) Senede dayanılarak verilmiş olan ihtiyati tedbir, o senet hakkındaki sahtelik iddiasından etkilenmez ve gerektiğinde senet sahibi haklarının korunması için yeni tedbirler talep edebilir”
HMK’nın “Sahtelik incelemesi” başlıklı 211. maddesi ise;
“ (1) Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir:
a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir.
b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir”. şeklinde düzenlemeler içermektedir.
Gerek doktrinde ve gerekse de uygulamada “imzanın sahte olması”, “senet metninde sahtekârlık (tahrifat) yapılmış olması”, “borçlunun borçlanma ehliyetinin bulunmaması”, “senette zorunlu şekil koşullarının bulunmaması”, “imza sahibinin temsil yetkisinin bulunmaması”,“senedin zamanaşımına uğramış bulunması” gibi def’iler senedin hükümsüzlüğüne yönelik olup her hamile (iyiniyetli olsa dahi) karşı ileri sürülebilen mutlak def’i olarak kabul edilmektedir.
Bu nedenledir ki, borçlunun hamil/alacaklıya karşı senet metninde sahtekârlık (tahrifat) iddiası mutlak def’idir ve mahkemece bu iddia incelenmelidir.
Somut olay yönünden yapılan incelemede davacı davaya konu ….. bank’a ait …. seri nolu 01/11/2018 nolu çekten dolayı borçlu olmadığının tespiti talebiyle eldeki davayı açmıştır. Her ne kadar çekle ilgili Bakırköy ….. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dosyasında çek iptali davası açılmış ise de hüküm kısmında bu çekle ilgili bir karar bulunmadığı görülmüştür. Yukarıda açıklandığı üzere imzanın sahte olduğuna yönelik defi iyiniyetli olsa dahi her hamile karşı ileri sürülebilen mutlak defi olup bu yönde inceleme yapılması gerekmekte ise de davaya konu çek hakkında herhangi bir yetkili hamil tarafından takip başlatıldığı iddia olunmadığı gibi, çekin herhangi bir hukuk ya da ceza davasına konu edildiği öne sürülmemiştir. Davacı tarafça, çek aslının bulunduğu ya da bulunabileceği kişiyle ilgili de herhangi bir bilgi sahibi olunmadığı belirtilmiş olup, her ne kadar çekte son yetkili hamil …… olarak gözükmekte ise de, çekin sonradan beyaz ciro ile aktarılabileceği hususları dikkate alındığında, çek aslına ulaşılamadığından imza inkarı yönünde de, herhangi bir inceleme yapılamamış ve ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın reddine,
Alınması gerekli 59,30 TL harçtan davacı tarafça yatırılan 759,95 TL harcın mahsubuyla fazla alınan 700,65 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı … tarafından posta / tebligat gideri olarak yapılan (ayrıntısı uyapta kayıtlı) 0,70 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’ne verilmesine,
AAÜT gereğince hesap edilen 6.585,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak kendini vekille temsil ettiren davalılar … ile …’ne verilmesine,
Davalı … tarafından yatırılan kullanılmayan gider avanslarının karar kesinleştiğinde istem halinde davalı …’ne iadesine,
Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, 6100 sayılı HMK’nun 342 ve 345.maddeleri gereğince karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile ilgili İstinaf Dairesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar davacı vekili, davalı …….. vekili ve davalı …….. vekili(e-duruşma) yüzüne karşı açıkça okunup, usulen anlatıldı. 01/12/2021

Katip …

Hakim …