Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/903 E. 2018/530 K. 28.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
BAKIRKÖY
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/903
KARAR NO : 2018/530

DAVA : İtirazın İptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 05/10/2017
KARAR TARİHİ : 28/05/2018
KARAR YAZIM TARİHİ :01/06/2018
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Talep: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında yetki sözleşmesi bulunmadığını dava konusu faturaların davalıya tebliğ edildiğini ve davalı yanca faturalara herhangi bir itiraz yapılmadığını, davalı ile yapılan görüşmelerde ödeme taleplerininde karşılıksız bırakıldığını Bakırköy … İcra Müdürlüğünün …. esas sayılı icra takip dosyasıyla davalı borçlu aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalı yanın itirazları üzerine takibin durduğunu, takibin devamına itirazların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Yanıt: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın davalı müvekkilden bir alacağı kalmadığını ayrıca itirazın iptali davasını görme yetkisinin takibin yapıldığı yer mahkemesine ait olduğunu, davalı müvekkil şirketin ticari faaliyet merkezinin Üsküdar’da olduğunu, dolayısıyla açılmış olan ilamsız takibin borçlunun ticari faaliyet adresi olan yer icra dairesi olan İstanbul Anadolu İcra dairelerinde açılması gerektiğini, iş bu itirazın iptali davanın usulden reddini talep etmiştir.
Deliller: Bakırköy …. İcra Dairesinin …. sayılı icra dosyası aslı, 8 adet irsaliyeli fatura sureti dosya içindedir.
Gerekçe: Davacı yanın 08/05/2018 tarihli dilekçe ile davalı tarafın yetki yönünden yapmış olduğu itirazı kabul ettiği dosyanın yetkili İstanbul Anadolu İcra Müdürlüklerine gönderilmesini talep ettiği, 28/05/2018 tarihli duruşmada davacı vekilinin davanın yetkili icra müdürlüklerine gönderilmesi talebini yinelediği, davalı vekilinin de yetki itirazından dolayı dosyanının usulden reddini talep etmiştir.
Bakırköy … İcra Dairesinin… esas sayılı takip dosyası incelendiğinde; davalı tarafça icra dairesinin yetkisine itiraz etmiş olduğu görülmüştür.
Bu durumda İİK.’nun 50. maddesi gereğince öncelikle icra dairesinin yetkilerine yönelik itiraz incelenerek takip konusu icra dairesi yetkili ise dosyanın esasına girilecektir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi, … esas, …. karar sayılı ilamında da bahsedildiği üzere; Genel yetkili mahkeme davalının ikametgahı mahkemesidir. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.6/1; mülga 1086 sayılı HUMK m.9/1) Bazı davalarda ise genel yetkili mahkeme yanında başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır ki bu da özel yetki kuralıdır. Öte yandan davacının genel yetki ile özel yetki kuralı arasında seçimlik hakkı vardır. 6100 sayılı HMK’nun 10. maddesinde (mülga 1086 sayılı HUMK m.10) sözleşmeden doğan davalar için özel yetki kuralı öngörülmüş olup; sözleşmeden maksat ise konusu mal varlığı hakkı olan Borçlar Hukuku’na ilişkin sözleşmelerdir. (Yargıtay HGK 23/10/2013 gün ve 2013/65 E. 2013/1480 K.)
Taraflar Yetki Sözleşmesi bulunmadığı sabittir.
TBK. nun 89 (Mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 73.) maddesinde para borçlarının alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edileceği belirtilmektedir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın davacı tarafça taşıma hizmetinden kaynaklanan demuraj bedelinin tahsili için düzenlenen fatura alacağından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere borçlar, sözleşmeden, haksız fiilden ya da sebepsiz zenginleşmeden doğar. Bu üç borcun kaynağına göre yetkili mahkeme ayrı ayrı düzenlenmiş olup, genel yetkili mahkeme ise HUMK.nun 9.(6100 sayılı HMK.nın 6.) maddesi gereğince davalının ikametgahı mahkemesidir. Yetkiye ilişkin diğer düzenlemeler, bu düzenlemenin yanında özel düzenlemeler olup, genel düzenlemeyi ortadan kaldırıcı nitelikte değildir.
Türk Borçlar Kanununun 89. maddesinde yer alan düzenleme ile para borçlarının ifa yerine göre yetkili mahkemeyi belirleme esası getirilmiştir. Dava fatura alacağından kaynaklanmakta olup, alacağın varlığı öncelikle sözleşmenin mevcudiyeti, daha sonra da davacının edimini yerine getirilip getirilmediğinin tespitinden sonra belirlenecektir. Bir başka ifade ile davanın konusu münhasıran para borcuna ilişkin değildir. Sözleşmenin mevcudiyeti tartışıldıktan ve davacının edimini yerine getirildiğinin tespitinden sonra nihayetinde bir paraya hükmedilecek olması uyuşmazlığın esasının para borcu olduğu sonucunu doğurmamaktadır. Aslında tüm borç kaynaklarına göre değerlendirme yapıldığında dahi, neticede bir para ödeme kararına hükmedildiği için, tüm borçların para borcu olduğu gibi bir sonuca ulaşılır. Haksız fiilden kaynaklanan bir borçta sonuçta haksız fiilin varlığının tespiti halinde para borcuna dönüşeceği gibi sebepsiz zenginleşmeye dayalı bir borçta, sebepsiz zenginleşme koşulların varlığı kabul edildiğinde bir tazmin hükmüne varıldığı için neticede bir para borcuna dönüşecektir. Tüm bu borç ilişkilerinden doğan borçların para borcu olduğu kabul edildiğinde. HMK.nun yetkiye ilişkin genel hükmü olan 6. madde hükmü neredeyse uygulanamaz hale gelecek, özel hüküm olan 10. madde genel hüküm halini alacaktır.
Bilimsel içtihatlarda bu görüş kabul edilmektedir. Prof. Dr. Ahmet M. Kılıçoğlu Borçlar Hukuku Genel Hükümler adlı kitabında (Ankara, 2006, 7. Bası, sh.391) “kanımca BK. md.73 b.1’deki para borçlarında ifa yeriyle ilgili kuralı, kaynağı ne olursa olsun bütün para borçları için getirilmiş bir kural olarak yorumlamak mümkün değildir. Böyle bir yorum tarzı, borç ilişkilerinin tamamına yakın kısmında ifa yerinin alacaklının yerleşim yeri olması sonucunu doğuracaktır. Zira sözleşmelerin büyük bir kısmında borcun konusu para olduğu gibi (kiracının kira borcu, alıcının bedel borcu, işverenin ücret borcu, vekil edenin ücret borcu gibi), haksız fiillerde ve sebepsiz zenginleşmede de failin ve zenginleşen kişinin borcu olayların büyük çoğunluğunda paradır. Bu durumda BK. md.73 b.3’de yer alan “Bunlardan başka her borç doğumu zamanında borçlunun mukim bulunduğu yerde ifa edilir” şeklindeki ana kural istisna, BK. md.73 b.1’deki istisna ise kural haline getirilmiş olacaktır. Öte yandan bu yorum tarzı Türk Hukuku için oldukça sakıncalı sonuçlar doğuracaktır. Yukarıda açıklamış olduğumuz gibi, ifa yeri özellikle yetkili mahkemeyi ve icra dairesini tayin bakımından önem taşımaktadır.
HMK.muza göre kural olarak her dava açıldığı tarihte davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir (HUMK.md.9). BK. md.73 b.1’deki ifa yeri ile ilgili hükmün “kaynağı ne olursa olsun bütün para borçlarıyla” ilgili olduğu yorumu yapılacak olursa, borç ilişkilerinin tamamına yakın kısmında ifa yeri verme zamanında alacaklının yerleşim yeri olacak, borç ilişkisinden doğan bütün davaları alacaklı kendi yerleşim yeri mahkemelerinde dava edebilecektir.
Bu durum HUMK.muzda davalarda yetki ile ilgili ana kuralı adeta istisna haline getirmiş olacaktır. Bundan başka HUMK.muz sözleşmeden doğan davalarda sözleşmenin yapıldığı ya da ifa edileceği yer mahkemelerinin de yetkili olduğuna ilişkin bir kural getirmiştir (HUMK. md.10). BK. md.73 b.1’de para borçlarında ifa yeri ile ilgili kuralı, kaynağı ne olursa olsun bütün para borçları için geçerli bir kural olarak yorumlayacak olursak, sözleşmeden doğan borçlarla ilgili HUMK.muzun getirmiş olduğu sözleşmenin yapıldığı yer mahkemelerinin de yetkili olduğuna ilişkin hükmün uygulanma alanı oldukça daraltılmış adeta bir istisna hükmü haline getirilmiş olacaktır. Bütün bu açıklamalardan sonra, BK. md. 73 b.1 ile getirilen, para borçlarında ifa yerine ilişkin kuralın, konusu alacaklının borçluya vermiş olduğu bir miktar paranın borçlu tarafından alacaklıya iadesi borcu ile, yani karz sözleşmesinden doğan borçlarla sınırlı olduğunu kabul etmek gerekir.” demek suretiyle sözleşmeden doğan borçlarda tüm sözleşmelerin para borcu gibi değerlendirilip, buna göre yetkili mahkemenin belirlenmesinin, genel yetki hükmü olan 6. maddeyi istisna, özel yetki hükmü olan 10. maddeyi ise kural haline getireceğini haklı olarak ileri sürülmüştür. Nitekim Yargıtay …Hukuk Dairesinin yerleşmiş uygulaması da bu yöndedir. Dairenin 11.10.2012 tarih …. E. – …. K., 24.01.2013 tarih …. E. – …. K., 20.11.2013 tarih …. E. – …. K., 11.03.2014 tarih …. E. – …. K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenerek para borçlarında ifa yerine ilişkin kuralın, konusu alacaklının, borçluya verdiği bir miktar paranın iadesi talebini içeren karz sözleşmesinden doğan borçlarla sınırlı olduğu kabul edilmiştir. (YHGK 19.03.2014 gün ve …. E. …. K./Karşı Oy) Davalı tarafta itirazında alacak – borç ilişkisini açıkça inkar ettiğinden, aralarında herhangi bir yetki sözleşmesi olmadığını beyan ettiğinden ve alacaklı taraf, böyle bir ilişkinin varlığını ispata yönelik bir delil de ortaya koyamadığından, taraflar arasında bir yetki sözleşmenin varlığından dahi söz edilemeyecek olup, yetkili icra dairesi genel kural gereği borçlunun ikametgah adresi olan İstanbul Anadolu İcra dairesidir. Borçlunun yetki konusundaki itirazı bu haliyle yerindedir. Takibin yetkili icra dairesinde yapılmış olması itirazın iptali davaları için dava şartıdır. Sonuç olarak itirazın iptali davasının dava şartları bulunmadığından işin esasına girilmeden davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının icra takibini yetkili icra dairesinde yapmadığı anlaşılmakla HMK.’nun 114/2 ve 115/2 maddeleri gereğince usulden reddine,
2-Alınması gerekli 35,90 TL harçtan davacı tarafça yatırılan 600,28 TL harcın mahsubuyla fazla alınan 564,38 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 5.817,21 TL avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile davalı yana ödenmesine,
5-Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, 6100 sayılı HMK’nun 342 ve 345. maddeleri gereğince karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile ilgili İstinaf Dairesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzünde açıkça okunup, usulen anlatıldı.
28/05/2018
Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır