Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/617 E. 2018/445 K. 09.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/617 Esas
KARAR NO : 2018/445

DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 04/07/2017
KARAR TARİHİ : 09/05/2018
KARAR YAZILMA TARİHİ : 21/05/2018
Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; müvekkilinin elektronik güvenlik ve alarm sistemleri alanında faaliyet gösterdiğini, davalının istifa ederek işten ayrıldığı tarihe kadar müvekkili nezdinde satış temsilcisi olarak görev yaptığını, davalının istifa ettikten sonra taraflar arasındaki sözleşme hükümlerini ihlal ederek rekabet yasağına aykırı hareket ettiğinden sözleşmede yer alan cezai şart bedelini ödemekle yükümlü olduğunu, davalının satış temsilcisi olarak pazarlama ve satış bölümünde görev yaptığını ve müvekkili şirketin tüm müşteri portföyü ile ticari sırlarını vakıf olduğunu belirterek cezai şart bedellerinden şimdilik 5.000 TL’nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; mahkemenin görevli ve yetkili olmadığını, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin işveren tarafından tek yanlı olarak hazırlandığını, müvekkilinin mesleğinin bu sektörde satış temsilciliği olduğunu, davacı şirketten ayrıldığı takdirde muhakkak başka bir şirkette satış temsilciliği yapacağını, rekabet yasağı sözleşmesinin yasanın koyduğu sınırlara uygun olarak yapılmadığını, belirterek davanın reddini istemiştir.
Tarafların göstermiş oldukları deliller toplanmış, tanıklar dinlenmiş; Davacı tanığı … İke 14/03/2018 tarihli celsedeki beyanında; “ben davacı şirkette iş geliştirme müdürü olarak çalışırım. …’ı da bir dönem birlikte çalıştığımızdan tanırım. Davalı satış temsilcisi olarak görev yapıyordu. Davalı müşteri temsilcisi olarak müşteri çevresine hakimdi. Davacı işyerinde çalışan başka satış temsilcileride vardı. Satış için müşterileri gezerek satış yapıldığından müşterilere ilişkin bilgilerde davacıdaydı. Benim bizzat davalının işyerini değiştirdiği için onun geçtiği şirkete geçtiğini bildiğim müşteri yok ancak işyerimizin karşısında ve ancak daha önce … güvenlik sistemlerini kullanan işyeri sahibinin sonradan davalının çalıştığı …. güvenlik sistemlerini kullandığını biliyorum. Ancak bu işyerine satışın davalı tarafça mı yapıldığı ya da onun yönlendirmesiyle yapılıp yapılmadığı konusunda bilgi sahibi değilim. Ben bizzat görüp duymadım ancak firma içerisinde davalının müşterileri arayıp başka şirkete geçtiğini söylediği konuşuluyordu.” demiştir.
Davacı tanığı … 14/03/2018 tarihli celsedeki beyanında; ” ben davacı şirkette insan kaynaklarında çalışıyorum. Davalı …’ta satış temsilcisi olarak görev yapıyordu. Davalı, davacı şirketin müşteri çevresine hakim olup, müşterilerin iletişim bilgileri kendisinde bulunmaktaydı. Ben satış direktöründen davalının müşterileri arayarak başka bir güvenlik firmasına geçtiğini söylediğini duydum. Ben bizzat müşterilerden böyle bir duyum almadım.” demiştir.
Davalı tanığı … 09/05/2018 tarihli celsedeki beyanında; “davalı … dayımın oğlu olduğundan kendisini tanırım. Ben evim için güvenlik alarm sistemi kurduracağımdan davalının da … Güvenlikte çalışması nedeniyle onlarla sözleşme imzaladım ve … Güvenlik’e alarm sistemini taktırdım. Sonrasında … başka bir güvenlik şirketine geçti. Ancak bana bir kere olsun güvenlik şirketini değiştirmem konusunda birşey söylemedi. Kendisinin böyle bir talebi olsa ben güvenlik şirketini değiştirebilirdim. Ben halen …. Güvenlik sistemleri ile çalışmaktayım.” demiştir.
Davalı tanığı … 09/05/2018 tarihli celsedeki beyanında; ” davalıyı arkadaşım olması nedeniyle tanırım. Davalı, … güvenlik sistemlerinde çalışırken işyerime buradan alarm sistemi kiraladım. Halen … güvenlik’e ait alarm sistemini kullanmaktayım. …. daha sonra başka bir güvenlik firmasına geçti, ancak bana kesinlikle yeni geçtiği firmayla çalışmam hususunda birşey söylemedi. demiştir.
Dava, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444 ve devamı maddeleri uyarınca işçinin rekabet yasağına dayalı olarak açılan cezai şart istemine ilişkindir.
Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin “Rekabet Yasağı” başlıklı 7. Maddesinde; “Personel sözleşmenin sona ermesini isteyen 24 ay/yıl boyunca Türkiye sınırları içerisinde işverenin faaliyet sahasında çalışan herhangi bir şirkette görev almamayı kabul ve taahhüt eder, böyle bir durum oluştuğu takdirde personel işverenin faaliyet sahasında çalışan herhangi bir şirkette çalıştığı her ay için 1.200,00 TL tutarını işverenin ilk talebinde nakden ve defaten ödemeyi peşinen ve gayri kabili rücu kabul ve taahhüt eder.” düzenlenmesi mevcuttur. Davacı, davalının iş akdini istifa ederek sonlandırdığını, müşteri çevresini rakip firmaya çektiğini, rekabet yasağını ihlal ettiğini iddia etmiş, davalı, rekabet yasağı koşullarının gerçekleşmediğini savunmuştur.
6098 sayılı TBK’nın 444/2. maddesine göre, “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” şeklinde kurallara yer verilerek rekabet yasağının esasları düzenlenmiştir. Buna göre işçinin, işverenle ilişkide olan müşterileri tanıdığı hallerde, iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından işverenle rekabet oluşturacak şekilde kendi namına iş yapmaması, rakip bir firmada ortak olamaması ya da iş sözleşmesiyle çalışmaması şeklinde şart içeren sözleşmeler yapabileceklerdir. Borçlar Kanunu’nun ilgili hükmünün ikinci cümlesinde ise rekabet yasağının kapsamı sınırlandırılmış ve işverene önemli bir zarar verilmesi ihtimalinin olduğu durumlarda bu tür düzenlemelerin geçerli olacağı hükme bağlanmıştır. Aynı yasanın 445. maddesine göre,”rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.” süre konusuna yasada açıklık getirilmiş özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşmayacak şekilde rekabet yasağı öngörülebileceği belirtilmiştir.
Bu bağlamda sözleşmede yer alan düzenlemeye göre, davalı işçinin, davacı şirket ile aynı konuda faaliyet gösteren rakip firmada sözleşme konusuyla aynı içerikte faaliyet gösteremeyeceği ifade edilmiş, rekabet yasağının sektörel olduğu, rekabet yasağına aykırılık halinde cezai şartın ödenmesi öngörülmüştür. Somut olayda; davacı ile davalı arasında rekabet yasağını düzenleyen sözleşme hükümleriyle rekabet yasağına atıf yapan hükümler değerlendirildiğinde rekabet yasağı süresinin yıl olarak belirlendiği, ancak normal olarak sınırlama yapılmadığı görülmüş ise de; davalının aynı il sınırları içinde, aynı sektörde ve aynı sıfatla başka bir şirkette çalıştığı konusunda uyuşmazlık bulunmadığından mahkememizce sözleşmeye bu hususta geçersizlik atfedilmemiştir.
Dosya kapsamında dinlenen davacı tanıkları beyanlarında; davalının gezerek satış yaptığını, müşterilere ait bilgilere sahip olduğunu, bizzat davalının işyerini değiştirdiği için onun geçtiği şirkete geçtiğini bildiği müşteri olmadığını, ancak firma içerisinde davalının müşterileri arayıp başka şirkete geçtiğini söylediğinin konuşulduğunu, davalı tanıkları beyanlarında; davalının davacı şirkette çalışırken davacı şirketten güvenlik alarm sistemi kiraladıklarını, davalının başka bir güvenlik firmasına geçtikten sonra kendilerine bu firmayla çalışmaları hususunda bir şey söylemediğini bildirmişlerdir.
Müşteri çevresine ilişkin bilgiler genel olarak Müşterilerin ad ve soyadları, meslekleri, adresleri, telefon veya faks numaraları, e-mail adresleri vb. Bilgiler ile yapılan alışverişin cins ve miktarı, zamanı ve parasal boyutu oluşturmaktadır.
Ancak rekabet yasağı sözleşmesi veya şartı anlamında müşteri çevresine ait bilginin tespitinde, müşterinin ad-soyad, telefon numaraları veya sayısına ilişkin bilgi önemli değildir. İşçinin, o işletmeyle alacak ticari ve şahsi ilişkileri bilmesi ve bu bilgiyi kendi adına ekonomik menfaat elde edebilecek şekilde kullanması önemlidir.
Müşteri çevresine hakim olma koşulu; işçinin ilgili müşterilerle kişisel ilişki içinde olması veya müşterilerin ihtiyaçları, kendine has özellikleri, talepleri gibi hususları öğrenmeyi kapsamalıdır.
Rekabet yasağının kararlaştırılabilmesi için müşteri çevresinin bir iş sırrı teşkil etmesi ve işverence saklı tutulması gerekmez. Ancak doktrinde ileri sürülen bir görüşe göre, işçinin sır niteliği taşımayan müşteri çevresini tanıması işverene önemli bir zarar vermeyeceği için rekabet yasasının kararlaştırılabilmesi bakımından yeterli bir koşul değildir. İşçilerin büyük bir kesiminin işverenin müşteri çevresini tanımaları ihtimali yüksek olup sadece müşteri çevresini tanımanın rekabet yasağı kararlaştırılabilmesi için yeterli bir koşul teşkil etmesi, işçilerin iktisadi rekabet hakkını önemli ölçüde sınırlandırır. Nitekim; ekonomik anlamda rekabet, daha çok müşteri elde etmek amacıyla yapılan bir piyasa mücadelesidir.
Ne var ki; işçinin işyerinde çalıştığı süre içinde işverenin müşteri çevresini tanıması ve bu durumu iş akdi sona erdikten sonra işverene zarar verecek şekilde kullanabilecek olması halinde bu müşteri çevresi sır niteliği taşımasa dahi, kararlaştırılacak rekabet yasağı geçerli olacaktır.
Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olarak hüküm ifade edebilmesinin en önemli koşullarından biri, işçinin işverenin müşteri çevresi veya üretim ya da işle ilgili sırlarını biliyor veya bilebilecek durumda olması ve bu bilgilerin rakip işletmelerde kullanılmasının işverene önemli bir zarar verme ihtimali bulunmasıdır.Yargılama sırasında dinlenen tanık beyanları ve dosyaya sunulan tüm delillere göre; davalının, davacı şirkette çalıştığı konum itibariyle şirketin sır niteliğinde sayılabilecek bilgiye sahip olmadığı, hangi hususta, ne şekilde haksız rekabette bulunduğu yönünde somut bir delil sunulmadığı ve davalının haksız rekabet yükümlülüğüne aykırı davrandığı, davalının bu davranışı nedeniyle davacı şirketin kazanç ve siparişlerde ciddi bir düşüşe neden olması, ilgili piyasada rekabet gücünde bir geriye dönüş yaratması, zararın kolaylıkla telafi edilmesi mümkün olmaması gibi önemli bir zararın mevcut olduğu hususunun ispat edilemediği, davalının yalnızca aynı iş kolunda faaliyet gösteren bir şirkette çalışmasının haksız rekabette bulunduğu anlamına gelmeyeceği ve cezai şartın koşullarının oluşmadığı kanaati ile ispat edilemeyen davanın reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın reddine,
Alınması gerekli 35,90 TL harçtan davacı tarafça yatırılan 85,39 TL harcın mahsubuyla fazla alınan 49,49 TL harcın talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
AAÜT gereğince hesap edilen 2.180,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davalı tarafından yatırılan kullanılmayan gider avanslarının karar kesinleştiğinde istem halinde davalıya iadesine,
Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, 6100 sayılı HMK’nun 342 ve 345.maddeleri gereğince karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile ilgili İstinaf Dairesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzünde açıkça okunup, usulen anlatıldı. 09/05/2018

Katip …

Hakim …