Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/461 E. 2019/1027 K. 05.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/461 Esas
KARAR NO : 2019/1027

DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/05/2017
KARAR TARİHİ : 05/11/2019
KARAR YAZILMA TARİHİ : 03/12/2019
Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; müvekkili … unvanlı şirketin, 1992 yılında ….. ve….. isimli iki markayı bünyesine katarak İtalya’da bahçecilik ve ormancılık sektöründe faaliyetlerine başlamış bir şirket olduğunu, ticari faaliyetlerini Türkiye’de distribütörlüğünü yapan diğer davacı müvekkili şirket aracılığı ile sürdürdüğünü, yerleşik içtihatlara göre tescilsiz sınai bir ürünün taklidi nedeniyle haksız rekabet hükümlerine dayanabilmesi için ürünün gerçek hak sahibinin davacı olması gerektiğini, bu kapsamda Çin Halk Cumhuriyeti’nde müvekkili …. adına kayıtlı olan tasarımın gerçek ve öncelikli hak sahibinin müvekkil şirket olduğunu, ürünler arasında iltibasa neden olacak derecede benzerlik mevcut olup, bu benzerliğin teknik zorunluluktan kaynaklanmadığını, iltibasın varlığını gösteren bir diğer hususun ise, taklit ürün üzerinde yer alan logonunda müvekkile ait logo ile benzerlik göstermesi olduğunu, davalı tarafından yapılan satış faaliyetleri sonucunda, müvekkilleri ….ve ….. şirketlerinin tarifinin mümkün olmayan zararlar gördüğünü ve gösterdiğini, müvekkili …..’ın Türkiye sınırları içerisinde yapmış olduğu yatırım ve emeklerden, davalı şirketin haksız olarak yararlandığını, müvekkili …..’ın parça-aksesuar ve haksız rekabet konusu taklit ürününün tüm Türkiye’de tanınmasını sağladığını, davalı tarafın, müvekkilin Türkiye’de ulaşmış olduğu müşteri memnuniyetinden ve itibardan haksız olarak yararlanırken, aynı zamanda müvekkillerinin itibarlarına da zarar verdiğini, müvekkillerin gerek ürün kalitesi olarak daha dayanıklı ürünleri tüketici ile buluşturmakta, gerekse de satış sonrası ağı ile tüketicilere geniş servis, bakım, parça değişimi gibi hizmetlerde sunduğunu, taklit ürünü satın alan tüketicinin, kalitesiz ürünü kullanması sonucunda üründen memnun kalmadığını ve yaşadığı sorunların çözümü hususunda karşısında bir yetkili veyahut hizmet bulunmaması nedeniyle, ürünün/testerenin genel anlamda kullanışsız olduğuna karar verdiğini, bu hususun, ürünün asıl sahibi olan ….açısından itibar kaybına neden olup, müvekkil …..’a ise pazarda pay kaybına neden olduğunu, davalının gerek elinde bulundurduğu taklit ürünlere, gerek bu ürünleri üretmekte kullandığı her türlü makine ve araçlara el konulması için tedbir kararı verilmesine, haksız rekabet konusu ürünlerin satışının durdurulması, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasına, davalı aleyhine, müvekkil ….. adına şimdilik 5.000 TL değerinde maddi tazminata, davalı aleyhine, müvekkili …. adına 6.000 TL’lik manevi tazminata, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin davaya konu edilen ürünlerin satış ve pazarlamasını yapmasının tamamen yasal olduğunu, hem ürünlerin markası hem de tasarımı bakımından tescile dayalı bir kullanım söz konusu olduğunu, müvekkilin satış ve pazarlamasını yapmış olduğu ürünlerin tamamının tescilli olduğunu ve huzurdaki davaya konu ürünler dışında da birden fazla tescilli markasının bulunduğunu, davacılar tarafından dava konusu edilen ürünlerin satışının halihazırda müvekkili şirket tarafından yapıldığını, müvekkili şirketin dava konusu edilen ürünlerden ziyade kendisine ait olan, hem markasal bakımından hem de tasarım bakımından kendi tescilli ürünlerinin satış ve pazarlamasını yaptığını, bu nedenle ortada haksız rekabet teşkil edecek bir durum olmadığını, dava konusu edilen testere bakımından, ürünler arasında varsa bir benzerlik bunun tamamen teknik zorunluluktan kaynaklandığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Dava, 6102 sayılı TTK 54 ve devamı maddeleri gereğince açılan haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkindir.
Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları re’sen belirlenerek taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle dava sonuçlandırılmıştır.
Bilirkişi heyetinden alınan 06/02/2018 havale tarihli rapor teknik olarak yeterli görülmediğinden heyete Haksız Rekabet uzmanı bilirkişi eklenmek suretiyle 24/10/2019 havale tarihli bilirkişi raporu aldırılmış olup, bilirkişi raporunda; Davacı … firmasının dava konusu ürünün 2007 yılından bu yana Çin’de tescilli olduğunun anlaşıldığını, Fikri Mülkiyet Hukukunda kabul edilmiş olan “ülkesellik ilkesi” gereğince ülkemizde herhangi bir üstün hakka sahip olmadığını, dava konusu testerenin ilk kez davacılar tarafından Türkiye piyasasına sürüldüğü veya ilk reklam ve tanıtım harcamalarının davacılar tarafından yapıldığı konusunda yeterli kanaate ulaşılamadığını, davacılar tarafından 2011 – 2016 yıllarına ait fuar ve reklam faturaları sunulmuş ise de, fatura ayrıntıları incelendiğinde bu tanıtımların somut olarak dava konusu ürüne ilişkin olduğunun ortaya konulamadığını, ayrıca davacılar arasındaki gümrük beyannameleri incelendiğinde 2016 yılında motorlu testere ithalatının yapıldığının görüldüğünü, 2011 yılındakinin ise farklı bir ürüne ait olduğunu, davalı tarafın kasım 2015 tarihi itibariyle Türkiye’de yabancı bir firmanın yetkili tek satıcısı olduğu gerçeği karşısında davacıların 2016 yılındaki ürün ithalatı yapmış olmaları ürünün kendileri tarafından ilk kez piyasaya sürüldüğünün ispatı için yeterli olmadığını, davacılar tarafından dava dilekçesi ekinde sunulan fatura incelendiğinde davalı tarafından Eylül 2016 tarihinde ürünün satışının gerçekleştirildiğinin görüldüğünü, davacılar tarafından dava konusu ürüne ilişkin üstün hakka sahip olduklarının ortaya konulamadığını, aksi olsa dahi bunu ispat etmelerinin haksız rekabetin varlığının tek başına yeterli olmadığını, davalı tarafın dava dışı ….. CO LTD. Şirketi ile imzalamış olduğu sözleşmeler kapsamında ürün satışını gerçekleştirdiği göz önüne alındığında eylemlerinin “dürüstlük kuralı” na aykırı olduğu düşünülmediğini, kaldı ki, davacılar tarafından davalı tarafın haksız rekabetin teşkil eden eylemleri somut olarak ortaya konulmadığını, tek satıcılık sözleşmesi kapsamında Türkiye’de ürün satış ve pazarlamasının yapılmasının bir haksız rekabet hali olmadığını, haksız rekabetin varlığı için failin kendisine bir yarar sağlamasının gerekli olmadığını, haksız rekabete uğradığını ispat edenin zarar görmesi sadece tazminat bakımından aranan bir şart olduğunu, somut olayda davalı tarafın eylemlerinin “haksız rekabet” niteliğinde olmadığı düşünüldüğünden tazminat için aranan şartların oluşmadığını, aranan son şartın ise haksız rekabet sebebiyle bir zararı tazmin borcunun söz konusu olabilmesi için haksız rekabet fiili ile zarar tehlikesi arasında illiyet bağının varlığı şart olduğunu, ürünler arasında benzerlik/intibas olduğunun ortada olduğunu, ürünler üzerinde tescilli ve farklı markalar kullanıldığından markasal anlamda bir benzerlikten bahsedilemeyeceğini, “Tasarım hukuk açısından değerlendirme yapıldığında kural olarak birbiriyle kıyaslanan tasarımlarnı farklılıklarından çok ortak özelliklerinin d eğerlendirilmesine ağırlık verilir ve tasarımcının, tasarımı geliştirme açısından ne kadar seçenek özgürlüğüne sahip olduğu göz önüne alınır.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2007/11-154 E., 2007/168 K. 28/03/2007)
Somut olayda söz konusu testere tasarımları belli ölçü ve standartlar içerisinde tasarlanması gereken ürünler olması sebebiyle tasarımcı tasarım gerçekleştirmek için seçenek özgürlüğüne sahip olduğunu, davacılar tarafından dava dilekçesi ekinde başka firmalarca üretilip satışa sunulan testere görsellerine yer verildiğini, bu örnekler incelendiğinde hepsinin kırmızı renkte olduğu ve aralarında bazı farklılıklar olduğunun görüldüğünü, ilk defa yurt dışında kamuya sunulmuş bir tasarımın belli bir süre sonra Türkiye’de kullanılması durumunda, şayet bu tasarımı Türkiye’de ilk defa kullanan kişi büyük emek ve para harcayarak bu tasarımın kullanıldığı ürünü tanıtmış ve bir başkası da sırf bu tanınmışlıktan istifadeye yönelik olarak bu tasarımı aynen kullanmaya kalkıştığında bu davranışın haksız rekabet olduğunun kabülünün gerektiğini, davacılar tarafından Türkiye piyasasında ürüne ilişkin olarak yaratılan tanınmışlıktan davalı tarafın haksız emek sağlayarak satış yaptığı ve haksız kazanç elde ettiğinin somut olayda ortaya konulamadığını, taraflara ait ürünler arasında benzerlik olduğunu, fakat davalı tarafın eylemlerinin haksız rekabet olarak nitelendirilmesi için gerekli şartların somut olay açısından oluşmadığını bildirmiştir.
Taraf vekillerince, bilirkişi raporunda eksik olduğu bildirilen davacının Çin Halk Cumhuriyeti’ne yaptığı tescil başvurusunun tercümesini, davalının ….. marka tescile ilişkin tercüme evrakını, davalının sunduğu 23/11/2015 tarihli 2 adet sözleşmenin tercüme evraklarını sundukları ve dosyanın Marka ve Patent Uzmanı bilirkişiye tekrar tevdi edilerek ek rapor alınmasına karar verilmiş olup, bilirkişi tarafından sunulan 16/09/2019 tarihli ek raporda; davacıların dava konusu ürüne ilişkin üstün hakka sahip olduklarını net bir şekilde ortaya konulamadığını, davacıların Çin’de tescilli olan patent belgelerinin 13/04/2017 tarihinde süresinin dolmuş olması sebebiyle iptal edildiğini, davalı tarafın Çin’de muhkim bir firma ile arasında imzalanan sözleşmeler uyarınca satış yaptığını, davalı tarafın piyasaya sunduğu ürünler üzerinde yer alan ….. markasının dava dışı Çin firması adına Çin’de tescilli olduğunu, davacı tarafın….. markasının TPMK (Türk Patent) nezdinde tescilli olmasının ürünün ilk kez Türkiye’de satışının davacı tarafından yapıldığının tespiti için yeterli olmadığını belirterek davalı tarafın eylemlerinin “haksız rekabet” olarak nitelendirilmesi için gerekli şartların somut olay açısından oluşmadığını bildirmiştir.
Bilirkişi raporu, mahkememizce teknik olarak yeterli bulunduğundan hükme esas alınmıştır.
Somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanununun 55. Maddesinin “a) dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar” kategorisinin (4) numaralı alt bendinde, yanıltıcı duruma( karışıklığa veya karıştırılmaya) yol açma(iltibas ve iktibas) fiili, “başkasının malları, işürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” şeklinde ifade edilmiştir.
Benzer mahiyetteki bir dosyada İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin 2017/269 esas, 2017/435 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere başkasının emtiası, işmahsulleri, faaliyeti veya ticari işletmesiyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak veya buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak, özellikle başkasının haklı olarak kullandığı, ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak veyahut iltibasa meydan veren malları, durumu bilerek veya bilmeyerek satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak haksız rekabettir.
İlke olarak daha önce yurt dışında piyasaya sunulmuş ve Türkiye’de de herhangi bir kişi adına tescilli olmayan tasarımlar herkesin serbestçe kullanımına açık olup, bu tasarımların uygulandığı ürünler nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıklar da genel hükümlere çözümlenecektir. O halde, somut uyuşmazlıkta da yukarıda açıklanan ilke ve yasa hükmünün birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Kanun koyucunun iltibası bir haksız rekabet olarak nitelendirmesinin ve bunu önlemek istemesinin en başta gelen nedeni, iltibasa yol açan kimsenin başkasının emeğini haksız bir biçimde sömürüyor olmasıdır. Gerçekten, bir ticari işletmenin yıllarca büyük reklam harcamalarına katlanarak piyasada tanıttığı bir ambalaj biçiminden, başka bir tacirin hiç bir zahmete katlanmaksızın bunu aynen kullanması kendisine başkasının emeğinden haksız bir biçimde yararlanarak çıkar sağlaması anlamına gelir ki, sözü edilen bu durumun serbest rekabet ve onun kaçınılmaz bir gereği olan rekabet koşullarından herkesin ürününü ya da tanıtma aracını bizzat yapacağı harcamalarla tanıtması zorunluluğu diye özetlenebilecek emek ilkesine aykırılık oluşturduğu kuşkusuzdur.
Nitekim Yargıtay …. Hukuk Dairesi’nin 30.05.2002 tarih ve …. sayılı kararında da belirtildiği üzere; ilk defa yurt dışında kamuya sunulmuş bir tasarımın belli bir süre sonra Türkiye’de kullanılması durumunda şayet, Türkiye’de bu tasarımı ilk defa kullanan kişi büyük emek ve para harcayarak bu tasarımın kullanıldığı ürünü tanıtmış ve bir başkası da sırf bu tanınmışlıktan istifadeye yönelik olarak bu tasarımı aynen kullanmaya kalkışır ise, bu davranışın haksız rekabet olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere, haksız rekabetin varlığı için; ilk defa yurt dışında piyasaya sunulan ve Türkiye’de de herhangi bir tescilli sınai hak ile korunmayan tasarının uygulandığı ürünün, Türkiye’de ilk kez piyasaya sunulup, büyük emek ve para harcanarak tanınmış olması yeterli olmayıp, bir başkasının bu emek ve tanınmışlıktan haksız surette yararlanması ve iltibası önleyecek tedbirleri almaması gereklidir.
İltibasın varlığı saptanırken başvurulacak bir başka ölçüt ise, söz konusu olan ürünün orta yetenekteki olağan müşteri ya da alıcılarının yanılma olasılıkları, başka bir anlatımla, bunların herhangi bir ürünün yerine diğerini satın almalarının sözkonusu olup olmadığıdır. Bu nedenledir ki, örneğin bir çiklet ya da çikolatanın ambalajının bir diğer işletmenin ürünü ile iltibas yaratıp yaratmadığı saptanırken bu ürünlerin olağan tüketicileri olan çocukların değerlendirmeleri esas alınacak, aynı şekilde bir deterjan bakımından ev kadınlarının, ilaç adları arasındaki haksız rekabetin değerlendirilmesinde ise bunları reçeteye yazan hekimlerin ya da bunları satan eczacıların görüşleri temel alınabilecektir. İltibasın var olup olmadığı araştırılırken her somut olayın özellikleri de gözönünde tutulmalıdır. (Prof. Dr. Hüseyin Ülgen- Prof Dr. Ömer Teoman-Prof. Dr. Mehmet Helvacı-Prof. Dr. Abuzer Kendigelen- Doç Dr. Arslan Kaya- Doç Dr N.Füsun Nomer Ertan, Ticari İşletme Hukuku, İstanbul 2006, sf. 460 vd)
Haksız rekabetin önlenmesindeki amaç, serbest piyasa düzeninde herkesin dürüstlük kuralları içerisinde hareket etmek suretiyle rekabet kurallarına uygun olarak piyasada faaliyet göstermesi ile mal ve hizmetlerin nihai tüketicilerinin aldatılmasına izin verilmeksizin kaliteli mal ve hizmetlerin piyasa kurallarına göre oluşan en uygun fiyatla satışa sunulmasıdır.
Aynı sektörde faaliyet gösteren firmalar, ticari hayatta dürüstlük ilkesine uygun bir şekilde ve iltibastan kaçınmak suretiyle piyasaya mal veya hizmet ürettikleri takdirde, piyasada ilk kez üretim yapan ürünün tanınmasını sağlayan kişinin üstün hakkı bulunduğundan sözedilerek, sonradan faaliyete başlayan kişilerin eylemleri haksız rekabet olarak nitelendirilemez. Böyle bir üstün hakkın varlığının kabulü aynı zamanda, rekabet hukuku ilkelerine aykırı olarak piyasada o mal veya hizmetle ilgili tekel yaratılması ve serbest rekabetin ortadan kaldırılması suretiyle ekonominin sağlıklı bir biçimde gelişmesini engelleyeceğinden kabul edilemez. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 04.06.2015 tarih, 2014/10921 Esas; 2015/7758 Karar sayılı ilamı ve yine aynı Dairenin benzer 2006/12564 Esas, 2007/14906 Karar, 2015/ 2240 Esas,2015/5406 Karar sayılı ilamları )
Somut olayda; her iki taraf da tacir olup, motorlu testere üretimi yapmaktadırlar. Her ne kadar davacı, dava konusu ürünün 2007 yılından bu yana Çin’de tescilli olduğunu bildirmiş ise de, fikri mülkiyet hukukunda kabul edilen ülkesellik ilkesi gereğince dava konusu testerenin ülkemizde herhangi bir üstün hakka sahip olmadığı görülmüştür.
Öte yandan davalının dava konusu ürüne yönelik emek ve tanınmışlıktan haksız surette yararlandığı davacı tarafça kanıtlanamamıştır. Bu durumda, davacıya ait tasarımın benzerini üreterek piyasaya sunan davalının eyleminin sadece bu nedenle aldatıcı ve dürüstlük kurallarına aykırı bir hareket olarak nitelendirilemeyeceğinden davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın reddine,
Alınması gerekli 44,40 TL harçtan davacı tarafça yatırılan 187,86 TL harcın mahsubuyla bakiye 143,46 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
AAÜT gereğince hesap edilen 2.725,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davalı tarafından yatırılan kullanılmayan gider avanslarının karar kesinleştiğinde istem halinde davalıya iadesine,
Kararın kesinleşmesine kadar yapılan yargılama giderlerinin davacı tarafça peşin olarak yatırılan yargılama gider avansından mahsubu ile bakiye kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
Dair, 6100 sayılı HMK’nun 342 ve 345.maddeleri gereğince karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmek suretiyle tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile ilgili İstinaf Dairesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar taraf vekillerinin yüzünde açıkça okunup, usulen anlatıldı. 05/11/2019

Katip …

Hakim …