Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1118 E. 2020/744 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/1118
KARAR NO : 2020/744

DAVA : Tespit
DAVA TARİHİ : 15/11/2016
KARAR TARİHİ : 22/10/2020
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 11/11/2020
Yukarıda isim ve adresleri yazılı taraflar arasında mahkememizde görülen davanın açık yargılaması ve dosyanın tetkiki sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP: davacı dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin ortak ve eski yöneticisi olduğunu, şirket kurucu ortakları olan diğer davalıların şirket sözleşmesi 7C-D bendine aykırı olarak hisselerini …’a devrettiklerini, şirket yöneticiliğinden 22/06/2012 tarihinde istifa ettiğini, ancak şirket devirleri esnasında şirket yöneticisi olarak imzası buulnduğunu, hisseleri senet karşılığı devir alan …’ın senet bedellerini ödememesi üzerine , davalı şahıslar kurucu ortakların senetlerdeki kefalet imzasına istinaden icra işlemi başlattıklarını, haciz işleminin halen devam ettiğini belirterek eski ve yeni ortakların şirket borçlarından kaynaklanan sorumluluklarının belirlenmesine, şirket paylarına yapılan devirlerin usul ve yasaya göre şirket sözleşmesine aykırı olduğunun tespitine, şirket devir ve borçlandırma işlemlerinden doğan şahsi mağduriyetinin ve rücu şartlarının yasal çercevede belirgin hale getirilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: davalı … vekili özetle: …. Güvenlik A.Ş’nin …. ve dönemin İstanbul valisi … tarafından dizayn edip kurulduğunu, davacı asilin de silahlı kuvvetlerinde emeklisi olduğunu, bu şirkette maaşla çalışan bir kişi olduğunu, kendisinin şirket hukuku ve diğer hukuki işlerle ilgili detaylı bir bilgisi olmadığını, müvekkiline yapılmış bulunan şirket hisse devir işleminin şirket Ana Sözleşmesinin 7. Maddesinin c-d bendlerine aykırılığının tespiti ile devir işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili özetle; davalının ortak sıfatı ile kendi haklarını zarara uğratıldığı gerekçesiyle huzurdaki davayı açması abesle iştigal olduğunu, davacının yönetim kurulu üyesi sıfatıyla bizzat hisse devrini işlem altına aldığını, huzurdaki davanın haksız ve hukuki temelden yoksun olduğunu beyan ederek davanın reddini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, şirket paylarına yapılan devirlerin usul ve yasaya göre şirket sözleşmesine aykırı olduğunun tespiti talebinden ibarettir.
TTK. MADDE 622- (1) Bu Kanunun anonim şirket genel kurul kararlarının butlanına ve iptaline ilişkin hükümleri, kıyas yoluyla limited şirketlere de uygulanır.
TTK. MADDE 623- (1) Şirketin yönetimi ve temsili şirket sözleşmesi ile düzenlenir. Şirketin sözleşmesi ile yönetimi ve temsili, müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir. En azından bir ortağın, şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması gerekir.
(2) Şirketin müdürlerinden biri bir tüzel kişi olduğu takdirde, bu kişi bu görevi tüzel kişi adına yerine getirecek bir gerçek kişiyi belirler.
(3) Müdürler, kanunla veya şirket sözleşmesi ile genel kurula bırakılmamış bulunan yönetime ilişkin tüm konularda karar almaya ve bu kararları yürütmeye yetkilidirler.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda Yönetim Kurulu’na tanınmış olan geniş yetkiler ve kolaylıklar kapsamında bu yetkilerin kötü niyetli olarak veya keyfi surette kullanılmasının önüne geçmek gayesiyle ile ortakların ve diğer ilgililerin haklarını ve şirketleri korumak adına Yönetim Kurulu kararlarına karşı yasa ve uygulamada butlan ve iptal yaptırımları getirilmiştir.
HMK m.190’da ispat yükü, “ İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” Buna göre, bir vakıayı kimin ileri sürdüğü değil, kimin bundan lehine bir hak çıkardığı önemlidir. Her iki taraf da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişlerse, bu durumda hâkimin ispat yükünün kime düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. İlk olarak hâkim tarafların göstermiş oldukları delilleri incelemekle yükümlüdür. Tarafların göstermiş oldukları delillerle çekişmeli vakıalar ispat edilmişse bu durumda da ispat yükünün hangi tarafta olduğunun araştırılmasına gerek yoktur. Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıa iddialarının doğru olduğu veya karşı taraf iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlayabilmek amacıyla çekişmeli vakıalar hakkında deliller sunarak gerçekleştirdikleri usûli bir faaliyettir. Delil ikame etmemenin veya delil ikame faaliyetinin başarısız kalmasının yaptırımı, bu faaliyet için zorlanmak değil, sadece ulaşılmak istenen usuli hedefe ulaşamamak ya da aleyhte sonuçlara katlanmaktır.Bu bakımdan ispat yükü ile delil gösterme yükü, aynı kavramlar değildir. Nitekim ispat yükü, olayın ispat edilmeme riskinin kime ait olduğunu belirlerken; delil gösterme, ispat yükünün yerine getirilmesinin biçimi ve yöntemi ile ilgilidir. Delil ikame yüküyle ilgili kurallar, ispatın biçimini ve yöntemini belirleyen kurallar olduğu için usul hukukuna ilişkindir ve bir vakıanın ispat edilememiş olmasının sonuçlarına yönelikken, delil ikame yükü, bir vakıa hakkında kendi iddiasının doğruluğu veya karşı tarafın iddialarının asılsızlığı hususunda hâkimde kanaat oluşmasını sağlamaya yönelik olup yargılamanın ilerleyişine ve hâkimin takdirine göre, taraf değiştirebilir.
Çoğu kez ispat yükü taşıyan taraf delil gösterme yükünü de taşır fakat bu her zaman böyle değildir. Zira ispat yükünün sabit olmasına rağmen delil ikame yükü, taraf değiştirir. Üzerinde delil ikame yükü bulunmayan taraf, karşı tarafın iddia ve savunmalarının haklılığı bağlamında, delil göstermesini beklemeden, asılsızlığı ortaya koymak maksadıyla delil gösterebilir. Bu halde karşı delilden söz edilir. Karşı delil göstermiş olan taraf, bu davranışı nedeniyle ispat yükünü üzerine almış sayılmayacaktır (HMK m.191,c.2).
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, toplanan tüm deliller hep birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasında gerçekleşen hisse devrine ilişkin alınan Yönetim Kurulu Kararının bizzat davacının imzası ile karar altına alındığı, davalı şirketin yönetim kurulu üyesi sıfatıyla hareket ettiği, davacı tarafından davalı şirket Anasözleşmesi’nin 7. maddesinin c ve d bentlerine aykırılığı iddia edilen hisse devirlerinin davacı tarafından yönetim kurulu üyesi sıfatı ile bizzat karar altına alınarak imzalandığı, davacının, 22/10/2020 tarihli celsedeki beyanı ile bunu teyit ettiği, 06/07/2011 tarihli ortaklar kurulu kararı ile taraflar arasındaki hisse devrine muvafakat edildiği, Ticaret Sicil Memurluğu’ndan gelen 25/12/2017 tarihli cevaba göre, davalı …’ın taraflar arasında düzenlenen devir sözleşmesinden sonra şirket ortağı olduğunun şirketçe benimsendiği ve şirket ortağı olarak faaliyette bulunduğu, davacı ile davalı …’ın davaya konu yönetim kurulu kararından sonra şirketin genel kurul toplantılarına katılarak pay devrini benimsedikleri, davacının hisse devrine aykırılık iddiasının genel kurul tutanağına muhalefet şerhi olarak da geçirilmediği anlaşılmakla davanın reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 54,40 TL harçtan peşin alınan 29,20 TL harcın mahsubu ile eksik 25,20 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nun 333. maddesi uyarınca yatırılan avanstan kullanılmayan gider avansının (iş bu kararın tebliğ gideri avanstan karşılanmak ve bu gider mahsup edilmek kaydıyla) kararın kesinleşmesinden sonra resen davacıya iadesine,
5-Davalılar tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konu hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
6-Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 3.400,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile kendilerini vekille temsil eden davalılara ödenmesine,
7-HMK’nun 333. maddesi uyarınca davalılar tarafından yatırılan avanstan kullanılmayan bakiye avansın kararın kesinleşmesinden sonra resen davalılara iadesine,
Dair karar, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde HMK’nun 342. Maddesi gereğince dilekçe ile mahkememize veya başka bir yer mahkemesine İstinaf kanun yolu harcı, tebliğ giderleri dahil olmak üzere tüm giderler ödenerek istinaf yolu açık olmak üzere davacı asil …, davalı … vekili ile davalı … vekilinin yüzüne karşı oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/10/2020

Başkan …
¸(e-imzalıdır)
Üye …
¸(e-imzalıdır)
Üye …
¸(e-imzalıdır)
Katip …
¸(e-imzalıdır)