Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/741 E. 2019/270 K. 07.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/741
KARAR NO : 2019/270

DAVA : İflas
DAVA TARİHİ : 27/07/2016
KARAR TARİHİ : 07/03/2019
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 29/03/2019
Yukarıda isim ve adresleri yazılı taraflar arasında mahkememizde görülen davanın açık yargılaması ve dosyanın tetkiki sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP: Davacı vekilinin özetle; müvekkili ile davalı – borçlu … arasında 01/09/2010 tarihli adi ortaklık sözleşmesi imzalandığını, tarafların hak ve yükümlülüklerinin söz konusu sözleşmede düzenlendiğini, diğer davalı şirketlerin de sahibi ve tek yetkilisinin davalı … olduğunu, bu nedenle her iki Virgin adalarında Offshore şirketi olarak kurulmuş olan Virgin her iki şirketin elde edilecek gelirin de sözleşme uyarınca %50 sinin müvekkiline ait olduğunu, her 3 borçlunun da zaman zaman müvekkiline cüzi ödemeler yapmalarına rağmen düzenli bir ödeme gerçekleştirmediklerini, adi ortaklık sözleşmesinden bu güne kadar 6 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen borçlu – davalı …’in herhangi bir hesap vermediği gibi müvekkilinin şirket hesaplarını incelemesine olanak tanımadığını, kar payı dağıtmadığını, keza diğer şirketlerin de pay ödemediklerini bunun üzerine müvekkili tarafından borçlular aleyhine Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün …. esas sayılı dosyası üzerinden iflas yolu ile icra takibi yaptıklarını ancak borçluların itirazı üzerine takibin durduğunu, ileri sürülen itiraz sebeplerinin yerinde olmadığını, davalı …’ün 6102 sayılı TTK.’nın 195/5 maddesi gereği tacir olduğunu, TTK’nın 105. maddesi uyarınca davalı …’ün hakim şirket konumundan olmak suretiyle diğer davalılar ve dava dışı şirketler ile birlikte doğrudan yada dolaylı 5 şirketin hakim ortağı olduğunu, TTK’nın 12/3 maddesi uyarınca tacir gibi sorumlu olduğunu, yukarıda da belirtildiği üzere davalı …’ün diğer davalı şirketlerin tamamına sahip ve tek yetkilisi olduğunu, şirketlerin kurulu oldukları İngiliz Virgin Adalarında değil Türkiye den yönetildiğini, tüm faaliyetlerin davalı … tarafından yapıldığını, davalı …’in adi ortaklıktaki yöneticilik yetkisini kötüye kullanması nedeniyle TBK.’nın 629/2 maddesine dayanılarak müvekkili tarafından yetkisinin kaldırılarak durumun kendisine Bakırköy … Noterliğinin 03/03/2015 gün ve …. yevmiye sayılı ihtarnamesi ile tebliğe edildiğini, ancak adı geçenin kötü niyetli davranmaya devam ederek adi ortaklık adına tahsil ettiği tüm paraları yurt dışındaki Offshore hesaplarına aktardığını, diğer davalı şirketlerin de tacir olduklarını, taraflar arasındaki ilişkinin dayanağının TBK’nın 620. vd. Maddelerinde düzenlenen adi ortaklık ilişkisi olduğunu, davalı yöneticinin hiçbir hesap vermediğini, müvekkilinin bilgi ve belgeleri incelemesine izin verilmediğini, başta kar payı dağıtılmaması olmak üzere yükümlülüklerini yerine getirmediğini, davalıların borca itirazlarının tüzel kişilik perdesinin aralanması ve borçluların sorumluluklarının bulunması karşısında doğru olmadığını, davalı … dışındaki şirketlerin muamele merkezinin gerçekte İstanbul olduğunu, bu bağlamda Bakırköy İcra Dairelerinin veya Bakırköy Ticaret Mahkemesinin yetkili ve görevli olduğu, davalı … aleyhine açılan ceza davasının Bakırköy …. Asliye Ceza Mahkemesi’nin …. esas sayılı davasında devam ettiğini, davalıların hileli ve taksirli iflas suçunu işlediklerini, adi ortaklık gelirlerinin davalı …..Inc. şirketine aktarıldığını Bakırköy …. ATM’nin ….esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporu ile sabit olduğunu beyanla vaki itirazlarının kaldırılarak davalıların iflaslarına karar verilmesini ayrıca borçluların mal varlıkları hakkında İİK’nın 161. vd. maddeleri uyarınca defterlerin tutulması., borçluların mal varlıklarını gizleyici ve kaçırıcı mal varlıklarını azaltıcı işlem yapmalarının tedbiren engellenmesi, davalı … A.ş hisselerinin üzerine tedbir konulması, davalı …’in davlı .. …Ltd. Şti’nin Türkiye’deki bir şirketteki hisselerini mal kaçırma amacıyla satmasına engel olması bu hisselerden dolayı ortaklık haklarının kullanılmasının durdurulmasın borçlu İbrahim’in diğer borçlu ….’in temsilcisi olarak seçildiği, …. A.ş yönetim kurulu üyeliği yetkilerini kullanmaktan red etmesi , yerine kayyum atanması tüm borçluların banka hesaplarına tedbir konulması davalı …’in Türkiye de tüm mal varlığına tedbir konulması, ve en yüksek inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalılar vekilinin özetle; ileri sürülen iddiaların maddi ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkilleri İbrahim dışındaki davalıların yurt dışında bulunan şirketler olduğunu, İİK’nın 154. maddesi uyarınca iflas davasında kesin yetkinin muamele merkezi olduğunu ve dolayısıyla davanın dinlenemeyeceğini, davalı … ün hakim teşebbüs vasfında olmadığını, bu anlamda şirketler topluluğunun bulunmadığını, davacı zikrettiği şirketlerde müvekkili İbrahim’in pay sahipliği bulunsa da bu şirketlerin TTK’nın 195. Maddesi anlamında bir topluluk menfaati doğrultusunda yönetilmediğini ve topluluk oluşturmadığını, bu itibarla davalı şirketler yönünden davanın dinlenemeyeceğini, birden fazla kişi aleyhine tek dava dilekçesi ile iflas davası açılmasının mümkün olmadığını beyanla davanın usulden ve esastan reddini savunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Davacı ile davalılardan … arasında 01.09.2010 tarihli bir sözleşme imzalandığı, bu sözleşme uyarınca davalı …’e ait ve Türkmenistan’da inşa edilmiş olan ….,…… …. fabrikalarının hisse satışlarından elde edilecek gelirin %18’inin davacıya verileceği, …. ve …. fabrikalarındaki davalı …’e ait hisselerin satışlarından elde edilecek gelirin de %18‘nin davacıya verileceği, ayrıca davalı … ’e ait şirketlerin Türkmenistan’da yürüttüğü faaliyetlerden elde edilecek gelirin %50’sinin davacıya verileceği hususlarının kararlaştırıldığı, bu şirketlerin Virjin Adaları’nda offshore şirketi olarak kurulmuş davalı …. ve …. şirketleri oldukları, şirketlerin hisselerinin tamamının …’e ait olduğu, …’ün aynı zamanda şirketlerin tek yetkili temsilcisi konumunda bulunduğu, yapılan sözleşmede alınacak kar paylarından mahsup edilmek üzere davacıya her ay 10.000 USD ödeme yapılacağının da kararlaştırıldığı hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır.
Davacının iddiası, davalı şirketlerin davalı … tarafından sorumluluktan kurtulmak amacıyla kuruldukları, davalı …’ün sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediği, bu nedenle davalı … ile davalı şirketlerin bir bütün tutularak ve bu şekilde tüzel kişilik perdesi aralanarak davalılar hakkında iflas karar verilmesi gerektiği yönündedir.
Davalıların iddiası ise, davalı şirketlerin yurt dışında olmaları nedeniyle haklarında iflas davası açılamayacağı, yine anılan şirketlerin davacı ile yapılan sözleşmenin tarafı olmadıkları, dolayısıyla davalı şirketler hakkında açılan davanın hukuki dayanağının bulunmadığı, davalı …’ün de tacir sıfatının bulunmadığı, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması şartlarının gerçekleşmediği yönündedir.
Bu durumda taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacı tarafından davalı … ile yapmış oldukları niteliğinin adi ortaklık sözleşmesi mi yoksa davalı yanın savunduğu surette kazanca katılmalı hizmet sözleşmesi mi olduğu 01/09/2010 tarihli sözleşmeden kaynaklanan bir alacağının olup olmadığı, bu alacaktan dolayı diğer davalıların sorumluluklarının olup olmadığı, bu bağlamda yapılan icra takibine davalıların itirazlarının haklı olup olmadığı, davalılar arasında TTK’nın 195.maddesi anlamında ortaklık topluluğu ve hakim ortaklık ilişkisinin bulunup bulunmadığı, aynı talep ve dava ile iflas talep edip edemeyeceği keza davalılar aleyhine iflas davasının mahkememizde ikame edip edilemeyeceği, yargı yetkisinin bulunup bulunmadığı, netice itibariyle itirazların kaldırılarak davalılar aleyhine iflas kararı verilip verilmeyeceği, davacı ile davalı … arasında yapılan sözleşme nedeniyle davalı şirketlerin sorumlu tutulmasını mümkün olup olmadığı, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği, …’ün tacir sıfatını taşıyıp taşımadığı dolayısıyla da anılan kişi hakkında da iflas davası açma şartlarını gerçekleşip gerçekleşmediği noktalarında toplanmaktadır.
İcra İflas Kanunu’nun 154. hükmüne göre: “İflas borçlunun muamele merkezinin bulunduğu mahaldeki icra dairesidir. Merkezleri yurt dışında bulunan ticari işletmeler hakkında yetkili mercii, Türkiye’deki şubenin birden ziyade şubenin bulunması halinde merkez şubenin bulunduğu yerdeki icra dairesidir. Borçlu ile alacaklı yetkili icra dairesini yazılı anlaşma ile tayin etmişlerse, o yerin icra dairesi dahi iflas takibi için yetkili sayılır. Şu kadar ki, iflas davaları için yetki sözleşmesi yapılamaz ve iflas davası mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır. “
Sözkonusu hüküm dikkate alındığında; davacı ile davalılardan … arasında yapılan sözleşmede diğer davalı şirketler taraf olmadıklarından, aynı şekilde davalı şirketlerin merkezleri yurtdışında bulunduğundan, iflas davasında yetkili yeri gösteren İİK. m. 154 hükmü kamu düzenine ilişkin emredici bir hüküm olduğundan davalı şirketler hakkında iflas davası açılamayacağı açıktır.
Her ne kadar davacı taraf, taraflar arasındaki sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olduğunu iddia etmiş ise de, Adi ortaklığın tanımına ilişkin TBK. m. 620/1 hükmüne göre: “Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir”. Yine, ortakların katılım payına ilişkin TBK. m. 621 hükmüne göre: Her ortak, para, alacak veya başka bir mal ya da emek olarak, ortaklığa bir katılım payı koymakla yükümlüdür. Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa katılım payları, ortaklığın amacının gerektirdiği önem ve nitelikte ve birbirine eşit olmak zorundadır.”
İşbu hükümler uyarınca, bir sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olarak nitelendirilebilmesi için, tüm ortakların taşınır-taşınmaz mal, para, kıymetli evrak, emek, bir nesnenin kullanma hakkı, fikri mülkiyet gibi somut devredilebilir bir değeri sermaye olarak koyması gerekir. Sermaye koymamış, katılma payını bu suretle belirgin hale getirmemiş bir adi ortaklık ortağı olamaz. Dosya kapsamında ve taraflar arasındaki sözleşmeden, davacının adi ortaklığa ne tür bir sermaye koyduğuna ilişkin herhangi bir somut delil bulunmamaktadır. Her ne kadar sözleşmenin 7. paragrafında yer alan “ilk 6 maddede yazan haklar davacıya Türkmenistan’da yapacak çalışmalar karşılığı vaad edilmiştir.” şeklindeki ifade, davacının sermaye olarak emek koyduğu izlenimini ortaya koysa da sözleşmenin 1. paragrafında “…’ün Türkmenistan’dan ticari olarak alacağından …. bir hak talep etmeyecektir” denildiğinden, bu hüküm uyarınca davacı iddia ettiği adi ortaklığa herhangi bir emek sunmamakta …’ün alacaklarından pay istemektedir. Dolayısıyla da davacının herhangi bir sermaye koymasından söz edilemez.
Taraflar arasındaki sözleşme incelendiğinde, bu sözleşmede herhangi bir ortak amaca yer verilmediği görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda ortakların hedefi olan ortak bir amaç bulunmadığından ve bu amaca ulaşmaya yönelik sermaye olarak konulan mallar ve emekler olmadığından, amaca ulaşmak için ortakların çaba göstermesi de söz konusu değildir. Bu bakımdan adi ortaklık unsurlarının taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinde bulunmadığı sonucuna varılmaktadır. Dolayısıyla taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi uyarınca …’ün tacir olarak nitelendirilmesi ve iflasa tabi tutulması mümkün olmamaktadır.
Davacının bir diğer iddiası da …’ün davalı şirketlerin tek hakimi ve yetkilisi olması sonucu, bu şirketleri paravan şirketler olarak kullanması nedeniyle tüzel kişilik perdesinin aralanarak …’ün tacir sayılması gerektiği yönündedir.
Tüzel kişilik perdesinin aralanması, perdesi kaldırılacak olan şirketin tüzel kişiliğin hukuken kötüye kullanılması amacıyla kurulmuş olması, yani mezkur şirketin kuruluşunun hile veya bir kanun veya sözleşme hükmünün yahut bir mahkeme kararını dolanmak kastı taşıdığı hallerde sözkonusu olabilir. Oysa davalı şirketlerden …. 1992 yılında kurulduğu, ….’nun da 2003 yılında kurulduğu anlaşılmaktadır. Bu şirketlere de davacının alacağının ödenmemesi amacıyla mal aktarılmış olduğuna, ya da bu şirketlerin mal varlıklarının davalı …’e aktarıldığına dolayısıyla şirketlerin içinin boşaltıldığına ilişkin olarak da herhangi bir tespit bulunmamaktadır. Bu durumda tüzel kişilik perdesinin aralanması koşullarının oluşmadığı, dolayısıyla davacının tüzel kişilik perdesinin aralanarak davalının tacir sayılması ve iflasa tabi tutulması gerektiği yönündeki iddialar da yerinde görülmemiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları ile tüm dosya kapsamına binaen, davalı şirketlerin merkezlerinin yurt dışında bulunması ve Türkiye’de şubelerinin bulunmaması nedeniyle, mutlak yetki kuralı gereği, davalı şirketler hakkında iflas davası açılmasının mümkün olmadığı, taraflar arasında yapılan sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesinin unsurlarını taşımadığı dolayısıyla taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi uyarınca …’ün tacir olarak nitelendirilmesinin ve iflasa tabi tutulmasının mümkün olmadığı, davalı … ile davalı şirketler arasında tüzel kişilik perdesinin aralanması koşullarının oluşmadığı, dolayısıyla davacının tüzel kişilik perdesinin aralanarak davalının tacir sayılması ve iflasa tabi tutulması gerektiği yönündeki iddiasının yerinde olmadığı, somut olayda hakim şirket bulunduğuna ve bu hakimiyetini yavru şirket üzerinde hukuka aykırı kullanıldığına ilişkin de herhangi bir delile rastlanmadığı, dolayısıyla davacının, …’ün hakim hissedar konumunda olması sonucu TTK. m. 195 hükmü uyarınca tacir sayılması gerekiği yönündeki iddiasının da yerinde olmadığı görüş ve kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Mutlak yetki kuralı gereği iflas davası açılması mümkün olmadığından davanın usulden reddine,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 44,40 TL harçtan peşin alınan 359,83 TL harcın mahsubu ile bakiye 315,43 TL harcın hükmün kesinleşmesine müteakip istem halinde davacıya iadesine,
3-Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nun 333. maddesi uyarınca yatırılan avanstan kullanılmayan gider avansının (iş bu kararın tebliğ gideri avanstan karşılanmak ve bu gider mahsup edilmek kaydıyla) ve ve iflas avansının kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
5-Davalılar tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 3.648,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan tahsili ile davalılara ödenmesine,
7-HMK’nun 333. maddesi uyarınca davalı tarafından yatırılan avanstan kullanılmayan bakiye avansın kararın kesinleşmesinden sonra resen davalıya iadesine,
Dair karar, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 10 günlük süre içerisinde HMK’nun 342. Maddesi gereğince dilekçe ile mahkememize veya başka bir yer mahkemesine İstinaf kanun yolu harcı, tebliğ giderleri dahil olmak üzere tüm giderler ödenerek istinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 07/03/2019

Başkan …
¸(e-imzalıdır)
Üye …
¸(e-imzalıdır)
Üye …
¸(e-imzalıdır)
Katip …
¸(e-imzalıdır)