Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/676 E. 2018/1175 K. 20.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/676
KARAR NO : 2018/1175

DAVA : Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/07/2016
KARAR TARİHİ : 20/12/2018
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 09/01/2019
Yukarıda isim ve adresleri yazılı taraflar arasında mahkememizde görülen davanın açık yargılaması ve dosyanın tetkiki sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP: davacı vekili özetle; müvekkilİ ile davalılar arasında 07.09.2015 tarihli sözleşme yapıldığını, bu sözleşmede ….’e ait olan;
Sakarya İli,…. İlçesi, . ….. Mahallesi, . ….. Caddesi …. Ada, …… Parsel …. Pafta,9.939,80 m2 yüz ölçümlü çelik fabrika binası ve arsası,
Sakarya İli,…. İlçesi, . ….. Mahallesi, . ….. caddesi,… ada, ….. parsel, …. Pafta, 6.999,82 m2 yüz ölçümlü çelik fabrikası binası ve arsası,
Sakarya İli,…. İlçesi, . ….. Mahallesi, …. ada , ….. parsel …. Pafta, 4.003,53 m2 yüz ölçümlü arsa,
Sakarya İli,…. İlçesi, …… Mahallesi, …. ada ….. parsel, …. Pafta,4.026,45 m2 yüz ölçümlü arsa,
Sakarya İli,…. İlçesi, …. Mahallesi, ….. Bulvarı, …… mevkii,….. parsel üzerindeki 6.521,05 m2 yüz ölçümlü tarlanın, yeni kurulan bir anonim şirkete aktarılacağını, yeni kurulacak şirketin hisse senetlerinin ….’in sermayesinin nakdi ve ayni sermaye artışı ile karşılanmış olması şartıyla ortakların kendilerine ait olacağını, kısmi bölünmenin TSG de ilan tarihinden itibaren 15 gün içerisinde müvekkilin yeni kurulan şirketteki hisselerini yarı yarıya davalılara devredeceğini ve devir sırasında her birine 300.000 Amerikan doları ödeyeceğini, bunun karşılığında davalıların ise ….teki hisselerini davacıya devredeceğini, bu devirler sonucunda sıralanan gayrimenkullerin ve yeni kurulan şirket hisselerinin sahibi olan davalıların olacağını, ayrıca ek olarak her biri için 300.000 Amerikan Doları elde edeceğini, bunun karşılığında ise …. hisselerinin ve Sakarya İli,…. İlçesi, . ….. Mahallesi, . ….. Caddesi, …. ada, ……. parsel …. pafta, 10.000,07 m2 yüz ölçümlü çelik fabrika binası ve arsasının yine davacıya ait olacağını, davalıların yeni kurulan şirket hisselerine sahip olmaları sebebi ile yukarıda yazılı gayrimenkullere sahip olduklarından karşılıklı sözleşme imzaladıkları ve müvekkilin imza vererek yükümlülük altına girdiği kira bedellerini kardeşlerine ödemeye başladığını, temelde bu şekilde olan anlaşmaya taraflardan herhangi biri sözleşmede kararlaştırılan yükümlülüklerini yerine getirmediği yada sözleşme hükümlerine uymaktan vazgeçtiği takdirde diğer tarafa 1.000.000 (bir milyon) Amerikan Doları cezai şart ödeneceğini, davalıların müvekkilin tüm görüşme ve anlaşma taleplerine rağmen başlangıçta serbest iradeleri ile imzaladıkları ve müvekkilin sözleşme gereği ödediği kira bedellerini kabul ettikleri yani sözleşme koşulları yürürlüğe konduğu halde, kendi yükümlülükleri açısından işbu sözleşmeyi ifadan kaçındıklarını, müvekkilin kendi yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve ödemelerin de kabul edilmiş olup, iade edilmediğini, müvekkilin söz konusu sözleşmenin yerine getirilmemesi sebebi ile zarara uğradığını, neticeten; 07.09.2015 tarihli sözleşmenin davalı taraflarca yerine getirmemesi sebebi ile cezai şart olarak kararlaştırılan 1.000.000 (Bir milyon) Amerikan Dolarının cezai şartın muaccel olduğu tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müvekkil adına hükmedilmesini, yargılama giderleri ile birlikte 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 4667 Sayılı Kanunla değişik 164/son fıkrası uyarınca karşı tarafın vekalet ücretinin vekil olarak nama hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: taraflar arasında düzenlendiği iddia edilen sözleşmenin, başlangıç hükümlerine bakıldığı zaman 07.09.2015 tarihinde tek nüsha olarak tanzim edildiğini, sözleşmenin aslının davacı taraf olduğunu, müvekkilin de sözleşmenin aslı ve fotokopisi dahi olmadığını, işbu dava konusu olan sözleşmede cezai şart öngörülmüş ise de sözleşmenin aslının davacı tarafta bulunması nedeniyle cezai şartın, tek taraflı olarak salt davalı lehine düzenlenmiş kabul edileceğini, sözleşmenin, tarafların eşit olarak ortak olduğu anonim şirket ortaklık hisselerinin devrine yönelik olduğunu, hisse devri yapan ortakların imzalarının mutlaka noter tarafından onaylanması gerektiğini, noter marifetiyle yapılmayan hisse devri sözleşmelerinin hukuken geçerliliği olmadığını, dolayısıyla davaya konu olan sözleşmede, yasanın ve mevzuatın aradığı şekle uygun bir hisse devir sözleşmesi olmadığından dolayı buna bağlı olarak düzenlenen cezai şartında geçersiz olduğunu, tarafların eşit olarak ortak olduğu ….. Üretim A.Ş.’deki hisselerin devrine yönelik olarak yapılan sözleşme içeriğine bakıldığı zaman aynı zamanda iş bu sözleşme şirkete ait olan taşınmazların da paylaşımını içerdiğini, taşınmaz satışının ancak tapu müdürlüğünden yapılabileceğini, taşınmazların satışına yönelik yapılan harici ve adi sözleşmelerin geçersiz olduğunu, sözleşmenin başlangıç hükmüne bakıldığı zaman protokol hükümlerinin ….’e ait gayrimenkullerin kısmi bölünme …..uyla devredilmesi halinde geçerlilik kazanacağım, asıl ve sureti dahi müvekkillerde olmayan protokolde yer alan taşınmazların, kısmi bölünme …..uyla devri yapılmadığından dolayı dava konusu olan protokol hükümlerinin geçerli olmasının mümkün olmadığını, sözleşmenin 6. Ve 7. Maddeleri gereğince… ada, ….. parsel taşınmaz için aylık 30.000 TL ve 12 ay süreyle, …. ada, ….. parsel için aylık 12.000 TL davalılara kira ödemesi kararlaştırılmış ise de müvekkillere böyle bir kira ödemesi yapılmadığını, ….. Üretim A.Ş. de her ne kadar davacı ve müvekkillerin eşit oranda pay sahibi iseler de, iş bu şirketi yıllardır temsil ve ilzama yetkili tarafın davacı olduğunu, müvekkillerin, şirketin gerek hukuki ve gerekse mali durumu ile ilgili olarak bu güne kadar yeterli bilgi sahibi olamadıklarını, müvekkillerden …’in, sözleşmenin içeriğini dahi bilmediğini, diğer yandan sözleşmenin cezai şart ile ilgili maddesine bakıldığı zaman davacının bu maddede tek başına taraf, müvekillerin ise iki kişi olmasına rağmen birlikte taraf olarak değerlendirildiğini, tüm bunlara rağmen sözleşmenin 13. Maddesine göre olası anlaşmazlık halinde tarafların hakem olarak kabul ettiği İbrahim Kaba veya …. tarafından işbu anlaşmazlığın çözüme kavuşturulacağı yönünden hüküm kurulduğunu, bu durumda davacı tarafın öncelikle hakemlere başvurması gerektiğini, davacı tarafın bu ihtilafın çözümü için öncelikle hakemlere müracaat etmeyip direkt dava …..unu tercih etmesinin haksız olduğunu, neticeten; davanın öncelikle ihtilaf halinde hakeme gidilmesi yönünde açıkça isim de zikredilerek hüküm olması nedeniyle görev yönünden reddine, yapılacak olan incelemeyle de esastan reddine, masraf ve ücreti vekaletin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: ticaret sicil ve tapu kayıtları, ihtarname suretleri, ekonomik-sosyal durumları, vergi kayıtları, tanık beyanları, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı.
GEREKÇE:

Sorun: Taraflar arasında düzenlenen 07/09/2015 tarihli sözleşme uyarınca taraflar edimlerini yerine getirip getirmedikleri, söz konusu sözleşme hükümleri ve buna bağlı olarak sözleşmenin 10. maddesinde öngörülen cezai şart hükmünün geçerli bulunup bulunmadığı, davalıların sözleşmenin 13. maddesine istinaden hakem itirazının haklı olup olmadığı, cezai şart hükümlerinin geçerliği halinde cezai şartta indirim yapılıp yapılmayacağı ve netice itibariyle davalılardan cezai şart adı altında bedel tahsiline karar verilip verilemeyeceğine ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Çözüm: Taraflarca sunulan delillerle, TBK, TTK, ve İİK, HMK. bakımından değerlendirilmesinin yapılmasıdır.
Somut olayda, taraflar arasında 07.09.2015 tarihli sözleşme imzalandığı, sözleşme davacı … ile Davalılar …. ve … arasında imzalanmıştır. Dava konusu taraflar arasında imzalanan işbu sözleşme gereğini davalıların yerine getirmediği iddialarıyla sözleşmenin öngördüğü cezai yaptırımın uygulanması talebinden oluşmaktadır.
Dosyaya sunulan 07.03.2014 tarihli protokolde, davacı ve davalı 3 taraf ile şahit sıfatıyla …. ve … adı ve imzalarının yer aldığı görülmüştür. İşbu protokolün 1. maddesinde davacı ve davalıların …., …. ve…. Triko şirketlerine eşit oranda ortak oldukları, bu şirketlerdeki ortaklıklarına son vermeye karar verdikleri, ayrılma için müzakerelerde bulundukları hükme bağlanmıştır. Taraflar arasındaki ayrılma müzakerelerinin 07.09.2015 tarihinden önceye dayandığı anlaşılmaktadır.
07/09/2015 tarihli sözleşme imzalandığı sırada ….. adlı şahsın yanlarında olduğu ayrıca tarafların da kabulü üzerine, firmanın mali müşaviri …’ı sözleşmeyi hazırlaması ve devamında da bölünme işlemlerini neticelendirmesi sözleşmenin gereklerinin yerine getirilmesi için çağırıldığı beyan edilmiş, davacı tanığı … verdiği 06/07/2017 tarihli tanık ifadesinde; bu işlemler için görevlendiğini ve 05/10/2016 tarihinde yapmış olduğu sözleşme karşılığında kendisine 20.000,00-TL ödendiği belirtmiştir.
Dosya kapsamında yer alan 02.09.2016 tarihli serbest meslek makbuzu karşılığı tutarın 20.000,00-TL olduğu, makbuzda danışmanlık bedeli yazdığı, ….. tarafından … adına düzenlendiği görülmüştür.
Sözleşmenin temel öngördüğü husus ….. Üretim AŞ.’ne ait gayrimenkullerin kısmi bölünme …..u ile taraflar arasında yeni kurulacak AŞ’e devredileceği olup, 16.10.2015 tarihinde kurulan ….. Sanayi ve Ticaret AŞ bu amaçla kurulmuştur.
Bölünme, sermaye ortaklıklarının veya kooperatiflerin işletme yapısının ya da malvarlığının parçalanması suretiyle küçülmesidir. Bölünme tam olabileceği gibi kısmî de olabilir. Tam bölünme, bir sermaye şirketinin infisah ederek ortadan kalkması ve şirketin bilanço kalemlerinin iki veya daha fazla yeni kurulan yahut var olan şirkete paylaştırılması, devralan şirketlerde meydana gelecek sermaye artışım temsil eden hisselerin, anlaştıklan kombinasyonda, ortadan kalkan şirket hissedarlanna bedelsiz olarak verilmesidir. Kısmî bölünme ise gayrimenkul, iki yılım doldurmuş iştirak hissesi, üretim veya hizmet işletmesi şeklindeki malvarlıklannın vergisiz olarak ve kayıtlı değerleri ile aynî sermaye şeklinde başka bir şirkete aktanlması imkânıdır. Kısmi bölünme sonucu oluşan yeni hisseler, kısmi bölünen şirkete verilebileceği gibi, kısmi bölünen şirketin ortaklarınada verilebilmektedir.
Kısmi bölünme 6…. sayılı Türk Ticaret Kanununun 159 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. 159.madde hükmüne göre “Bir şirket tam veya kısmi bölünebilir: a) Tam bölünmede, şirketin tüm malvarlığı bölümlere ayrılır ve diğer şirketlere devrolunur. Bölünen şirketin ortaklan, devralan şirketlerin paylanın ve haklarım iktisap ederler. Tam bölünüp devrolunan şirket sona erer ve unvanı ticaret sicilinden silinir, b) Kısmi bölünmede, bir şirketin malvarlığının bir veya birden fazla bölümü diğer şirketlere devrolunur. Bölünen şirketin ortaklan, devralan şirketlerin paylannı ve haklarını iktisap ederler veya bölünen şirket, devredilen malvarlığı bölümlerinin karşılığında devralan şirketlerdeki paylan ve haklan elde ederek yavru şirketini oluşturur”. Bu tanım itibariyle 07.09.2015 tarihli Sözleşme gereğince Sakarya ilindeki 5 adet taşınmazı yeni kurulacak bir şirkete (…. A.Ş.’ye) devredilecek olan …. A.Ş.’nin, öngörülen bölünmesinin kısmî bölünme olduğu anlaşılmaktadır.
TTK’nun 166. maddesi “Bölünme sözleşmesi ve bölünme planı” başlıklıdır. Buna göre “(1) Bir şirket, bölünme …..uyla, malvarlığının bölümlerini var olan şirketlere devredecekse, bölünmeye katılan şirketlerin yönetim organları tarafından bir bölünme sözleşmesi yapılır. (2) Bir şirket, bölünme …..uyla, malvarlığının bölümlerini yeni kurulacak şirketlere devredecekse, yönetim organı bir bölünme planı düzenler. (3) Hem bölünme sözleşmesinin hem de bölünme planının yazılı şekilde yapılması ve bunların genel kurul tarafından 173’üncü madde hükümlerine göre onaylanması şarttır”.
Davacı tarafından davalılara Bakırköy …… Noterliği tarafından ….. yevmiye no.lu ve 10.03.2016 tarihinde gönderilen İhtarnamede, davalıların 07.09.2015 tarihli sözleşme şartlarını 7 gün içerisinde yerine getirmesi, aksi halde sözleşmenin 10.maddesi gereği, yükümlülükleri yerine getirilmemesi ve hükümleri uygulamaktan vazgeçme nedeni ile muhatap olunacak cezai şartların yerine getirilmesi için yasal …..lara başvurulacağı ihtar edilmiştir. İhtarnamede verilen 7 günlük süre içinde Genel Kurul evraklarım imzalamayan davalılar, bu sürenin sonunda temerrüde düşmüş sayılırlar ve sözleşmeye aykırı davranmış olurlar.
TBK. 171. madde gereğince şart gerçekleşinceye kadar borcun gereği gibi ifasını engelleyecek her türlü davranıştan kaçınmakla yükümlü olan davalılar, şartın gerçekleşmesi için kendilerine terettüp eden edimleri de yerine getirmeli, bu meyanda bölünme işleminin ve taşınmazların yeni kurulan şirkete devrin gerçekleşmesi için hazırlanmış olan genel kurul evraklarım imzalamalıdırlar. Bu edimlerini yerine getirmekten kaçınan davalılar, sözleşmedeki şartın gerçekleşmediğini ileri süremezler. Türk Medeni Kanunu 2. Maddesi gereğince herkes haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken dürüstlük kuralına uygun hareket etmeli, çelişkili davranışlardan kaçınmalıdır. TBK’nun 175/1 .maddesine göre de “Taraflardan biri, koşulun gerçekleşmesine dürüstlük kurallarına aykırı olarak engel olursa, koşul gerçekleşmiş sayılır”.
Cezai şart düzenlemesi, 07.09.2015 tarihli Sözleşmenin 10. maddesinde seçimlik olarak cezai şart düzenlenmektedir. Buna göre “… ya da … ve …’den oluşan iki taraftan her hangi birisi, bu protokolde yer alan yükümlülüklerini yerine getirmediği ya da protokol hükümlerini uygulamaktan vazgeçtiği takdirde diğer tarafa 1.000.000 (Bir milyon) Amerikan Dolan cezai şart ödeyecektir”. Sözleşmenin 10.maddesinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 179/1 anlamında seçimlik ceza söz konusudur. Bu hükme göre “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir”. Söz konusu yasal düzenlemeye göre, aksi sözleşmede kararlaştırılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilecektir. Sözleşmede borcun ifasıyla birlikte cezanın da istenebileceğine dair hüküm bulunmamaktadır. Seçimlik ceza halinde alacaklı seçimlik bir hakka sahiptir, ya sözleşmenin aynen ifasını yada kararlaştırılan cezanın ödenmesini isteyebilecektir.
TBK madde 182/I’e göre taraflar ceza miktarını da istedikleri gibi kararlaştırabilirler. Çoğu kere ceza koşulu bir para olarak kararlaştırılsa da, para olması zorunluluğu yoktur. Ancak şu da bir gerçektir ki; ceza koşulu kanuna, ahlaka, kişilik haklarına aykırı olmayacaktır. Yine imkânsız olması halinde de hükümsüz olacaktır. Ceza koşulu bağımlı (fer’i) nitelikte bir edim borcu oluşturur. Asıl borç ile ceza koşulu arasında bu asli-fer’i borç ilişkisi yoksa artık bir cezai koşuldan değil seçimlik borçtan söz etmek gerekir. Şekle aykırılık, irade uyuşmaması, hukuka, ahlaka aykırılık nedeniyle baştan itibaren geçersizlik ya da irade bozuklukları nedeniyle iptal nedeniyle asıl edimin doğmaması, ceza koşulunun da ortaya çıkmasını engelleyecektir. Borcun zamanaşımına uğraması halinde ceza koşulunun artık istenemeyeceği ileri sürülebilir. Ayrıca borç ifa, ibra, takas nedeniyle ortadan kalkarsa, ceza koşulu muaccel olmadığı sürece, ceza koşulu da ortadan kalkacaktır.
Ceza koşulunu bir götürü tazminat olarak kabul eden görüşe göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden doğacak zararlar, taraflar arasında peşinen ceza koşulu şeklinde kararlaştırılmaktadır. Hatta TBK m.182/II’de aşırı miktarda tespit edilmiş ceza koşulunun yanında mahkemece ek bir tazminata da hükmedebilmesi, ceza koşulunun götürü tazminat niteliğini bozmaz. Çünkü bu hükümler, her kuralda olduğu gibi, istisna niteliğindedirler. Diğer bir görüş de, ceza koşuluna hem ceza hem götürü tazminat niteliği tanıyan düşüncedir. Öyle sanıyoruz ki, kanun ceza koşuluna tanımak istediği görev bu iki şekilde ortaya çıkmaktadır: Çünkü TBK m. 180/I’e göre “Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerekir” denmek suretiyle bu koşula bir ceza niteliği verilmiştir. Buna karşılık BK.179/I’de ceza koşulu sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinden dolayı ödenecek tazminatın yerini almakta, ayrıca alacaklıdan zararın ispat edilmesi istenmektedir. Bu hükümle de ceza koşulu götürü bir tazminat olarak Türk Borçlar Hukukunda Ceza Koşulu sözleşmede peşinen tayin edilmektedir. Ceza koşulunun ceza ve tazminat fonksiyonu vardır.
Cezai şart, bir borç ilişkisinde asıl borcun gereği gibi yerine getirilmesini kuvvetlendirmek (teminat altına almak) üzere taraflarca kararlaştırılan fer i nitelikli ve geciktirici şarta bağlı bir edim borcudur. Bu yönüyle cezai şart, bir yandan borcunu gereği gibi yerine getirmeyen borçluyu cezalandırırken, bir yandan da alacaklının muhtemel zararlarını tazmin edici bir işlev görür. Sözleşmeler hukukuna hâkim olan serbesti ilkesi kendisini cezai şart konusunda da göstermekte ve uygulanmaktadır. Bu çerçevede taraflar cezai şartın öngörülmesi ve miktarının belirlenmesi hususlarında özgürdür. Ancak bu özgürlük taraf menfaatleri arasındaki dengenin diğeri aleyhine hakkaniyeti bozacak şekilde bozulmasını kapsamaz. Bu gibi durumlarda aşırı cezai şartın hâkim tarafından indirilmesi gündeme gelir.
Tacir sıfatına sahip olmak, bir yandan bazı haklara sahip olmayı sağlarken, diğer yandan birtakım yükümlülüklere tabi olmayı gerektirmektedir. Bu yükümlülüklerden birisi de TTK. m.22’de düzenlenen aşırı cezai şartın indirilmesini isteyememe halidir. Kanun koyucu tacir sıfatına sahip olan kişilerin basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüklerinin bir devamı olarak bu yükümlülüğü getirmiştir. Zira basiretli bir iş adamı, başlangıçta serbest iradesi ile kabul ettiği bir cezai şartın kendisi için doğurduğu risklerin ve ileride doğuracağı sonuçların muhteviyatını normal kişilere göre çok daha iyi ve doğru takdir eder. Hal böyle olunca sonradan bu cezai şartın aşırı olduğunu ileri sürmek TMK. m.2/2’de öngörülen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacaktır.
Bununla birlikte tacir sıfatına sahip olan kimselerin her durumda aşırı cezai şartı ifa etmek zorunda oldukları da söylenemez. Bir defa, cezai şartın fer’i niteliği gözönüne alındığında, asıl borcun emredici kurallara, ahlaka, kişilik haklarına aykırılık veya imkânsızlık gibi nedenlerle geçersiz olduğu veya sona erdiği durumlarda, cezai şart tacir borçlu bakımından da kendiliğinden sona erecektir. Ayrıca asıl borç mevcut ve geçerli olsa dahi, cezai şarta ilişkin hükmün geçersiz olması halinde de cezai şart tacir borçlu bakımından bağlayıcı olmayacaktır.
Öte yandan, tacirler bakımından aşırı cezai şartın indirilmesinin istenememesi kuralının mutlak olarak uygulanması gibi bir durum da söz konusu değildir. Zira bu kural tacirin ticari işletmesiyle ilgili olmayan işleri bakımından geçerli olmayacağı gibi, tacir borçlunun aşırı cezai şartın indirilmesini talep edememesinin alacaklı bakımından hakkın kötüye kullanımı teşkil ettiği durumlarda da tacir aşırı cezai şartın indirilmesini talep edebilecektir. Ayrıca yargı kararlarında, somut olayda tacir borçlunun aşırı cezai şartın indirilmesini talep edememesinin hakkaniyete aykırı düştüğü durumlarda veya ortada bir iş ilişkisinin olduğu hallerde tacir borçlunun aşırı cezai şartın indirilmesini talep edebileceği kabul edilmelidir.
Somut olayda, davacı alacaklı, hem 10.03.2016 tarihli Noter ihtarnamesinde davalı borçlulara aynen ifa için verdiği 7 günlük süreye davalıların icabet etmemesi halinde aynen ifayı değil, cezai şartı isteyeceğini bildirmiş ve hem de işbu mütalaa konusu olaya esas olan davada cezai şart talep etmiş, seçimlik hakkını cezai şarttan yana kullanmıştır.
07.09.2015 tarihli Sözleşmede, tarafların imzalarının kendilerine ait olmadığı yönünde bir iddiaları olmadığı gibi sözleşme imzalanırken tarafların yanında başka tanıkların da olduğu dikkate alındığında işbu sözleşmenin taraflar arasında imzalandığı açıktır.
Davacı taraf gönderdiği ihtarnamede kısmi bölünme işlemi ile ilgili davalılara genel kurul evrakının hazırlanarak imzalamaları gerektiğini keşide etmiştir. Ayrıca sözleşmenin 6. 7 ve 9. Maddelerindeki bir kısım edimlerini yerine getirmeye başladığı, taraflar arasındaki anlaşmazlığın sözleşme imzalandıktan sonra doğduğu anlaşılmıştır. Mahkememizce ve denetime elverişli ve itibar edilen bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere davacının edimlerini yerine getirmeye çabaladığı anlaşılmıştır.
Davacı taraf Sözleşmenin 10.maddesinde kararlaştırılan cezai şartı talep etmek hakkına sahiptir. Cezai şart 10.03.2016 tarihli İhtarnamede davalılara ifa için tanınan 7 günlük sürenin sonunda muaccel hale gelmiş ve yine bu sürenin sonunda davalılar temerrüde düşmüşlerdir.
Neticeten, Davacı yanın sözleşmeye ilişkin bir kısım edimlerini yerine getirmeye başladığı, davacının genel kurul toplanması için ilanları verdiği, cezai şartın muaccel olduğu, davalılar malvarlığı tespitine göre gerek … gerekse …’in 500.000-USD ödemenin tacir olarak yıkımına sebep olmayacağı anlaşıldığından davanın kabulü ile 500.000 USD cezai şart alacağının davalı …, 500.000 USD cezai şart alacağının …’den temerrüd tarihi olan 18/03/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ayrı ayrı davalılardan alınarak davacıya verilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kabulü ile 500.000 USD cezai şart alacağının davalı …, 500.000 USD cezai şart alacağının …’den temerrüd tarihi olan 18/03/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ayrı ayrı davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 197.709,63 TL harçtan peşin alınan 49.427,41 TL harcın mahsubu ile bakiye 148.282,22 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan 2.486,30 TL posta masrafı ile toplam harç gideri 49.460,91 TL ki toplam 51.947,21 TL. yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
4-HMK’nun 333. maddesi uyarınca yatırılan avanstan kullanılmayan gider avansının (iş bu kararın tebliğ gideri avanstan karşılanmak ve bu gider mahsup edilmek kaydıyla) kararın kesinleşmesinden sonra resen davacıya iadesine,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 93.614,50 TL avukatlık ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
6-HMK’nun 333. maddesi uyarınca davalı tarafından yatırılan avanstan kullanılmayan bakiye avansın kararın kesinleşmesinden sonra resen davalıya iadesine,
Dair karar, davacı vekili ile davalılar vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde HMK’nun 342. Maddesi gereğince dilekçe ile mahkememize veya başka bir yer mahkemesine İstinaf kanun …..u harcı, tebliğ giderleri dahil olmak üzere tüm giderler ödenerek istinaf …..u açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 20/12/2018

Başkan …
¸(e-imzalıdır)
Üye …
¸(e-imzalıdır)
Üye …
¸(e-imzalıdır)
Katip …
¸(e-imzalıdır)