Emsal Mahkeme Kararı Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/371 E. 2020/231 K. 20.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/371
KARAR NO : 2020/231

DAVA : Ticari Şirket (Yöneticilerin Azline İlişkin)
DAVA TARİHİ : 14/04/2016
KARAR TARİHİ : 20/02/2020
KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 04/03/2020
Yukarıda isim ve adresleri yazılı taraflar arasında mahkememizde görülen davanın açık yargılaması ve dosyanın tetkiki sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TALEP: davacı vekili özetle; davalı … ile müvekkillerinin, … Mimarlık ve Mühendislik Yapı Malzemeleri San ve Tic. Ltd. şirketinde ortak olduklarını, davalı …’in 100.000,00 TL müvekkillerinin ise her biri 50.000,00 TL sermaye ile şirkete ortak olduklarını, söz konusu … Mimarlık ve Mühendislik Yapı Malzemeleri San ve Tic. LTD. ŞTİ’nin ana sözleşmesinde … ve …’in şirket müdürü oldukları ve şirketi her hususta müşterek imzası ile temsil ve ilzam etmek üzere yetkili kılındıklarını, şirketin, amacı ve konusu gereği inşaat işi yapmakta ve malzemeleri de farklı şirketlerden aldığını, …. Boya Ve Kimya Sanayi A.ş de söz konusu şirketin çalıştığı firmalardan biri olduğunu, şirket ortağı ve müdürü olan müvekkilinin …’i arayan … Boya Ve Kimya Sanayi A.ş yetkilisi … Mimarlık ve Mühendislik Yapı Malzemeleri San ve Tic. LTD. ŞTİ’nin kendilerine borçlu olduğunu bildirerek, borcun ne zaman ödeneceği konusunda bilgi talep ettiğini, müvekkilinin borcun dayanağı belgeyi talep eden müvekkiline, e-mail yoluyla üç adet 100.000,00 TL’lik senet fotokopisi gönderdiğini, söz konusu senetlerde ki imzaları tanımayan müvekkilinin araştırmaları sonucu, imzanın şirketin diğer müdürü …’in eşi …’e ait olduğun ve davalı …’in şirketteki imza yetkilerini kullanabilmesi amacıyla eşi …’e vekalet vermiş olduğunu öğrendiğini, şirketin çift imza ile temsil edilmesi gerekirken davalıların tek imza ile … Boya Ve Kimya Sanayi A.ş’ye şirketi borçlandırmaya çalıştıklarını, söz konusu firmadan malzeme alan davalıların bunun karşılığında tek imza ile, (yani Şirket ortağı ve müdürü olan ….’i temsilen kocası davalı … ‘in imzası ile) … Boya Ve Kimya Sanayi A.ş’ye senet verdiklerini, ayrıca davalıların bu senetlerin karşılığında aldıkları söz konusu malzemeleri nerede kullandıklarının da belli olmadığını, davalıların aynı yolla başka şirketlerden malzeme alıp almadığını bilmeyen müvekkillerinin icra tehdidi altında olduğunu, davalılara ulaşamayan müvekkilinin senetlerin icraya verilmesi durumunda çift imza kuralı gereğince itiraz etme ihtimalinin de olmadığını, ayrıca şirket adına hiçbir işlem yapamayan müvekkillerinin şirket yetkilisinin bu eylemleri nedeniyla zarara uğradığını, bu nedenle şirket ana sözleşmesine ve şirket imza sirkülerine aykırı olarak tek imza ile … Boya Ve Kimya Sanayi A.ş’ye verilmiş olan senetlere karşı şirket adına bir avukata vekalet verilerek tedbirli olarak Menfi Tespit Davası açılabilmesi ve şirket işlerinin devam ettirilebilmesi için öncelikle davalıların şirketi temsil yetkisinin tedbiren kaldırılarak , şirketin diğer ortağı ve temsilcisi(müdürü) davacı …’ ‘e şirketi tek başına temsil etme yetkisi verilmesini, yargılama gideri ve ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: davalı … cevap dilekçesinde özetle: … Boya ve Kimya San. A.Ş’ye senet olarak verdiği ödemenin 300.000,00 TL değil 500.000,00 TL olduğunu, … Boya’ da 3 adet 100.000,00 TL’lik senet olmadığını, 2 adet 100.000,00 TL’lik senet olduğunu, bunun sebebinin ise … Boya’nın 2015 yılı 5. Ayından sonra mallarını sattığı Düzce ve Bolu bölgesindeki bayilerin bayi satışlarından dolayı rahatsızlık duyup … Boya yöneticilerine şikayette bulunması üzerine … Boya’nın mallarını kendilerine sevk etmediğini, bunun üzerine senetleri ve müşteri çeklerini geri istediklerini, bir kısım müşteri çekleri ile 2 adet 100.000 TL’lik seneti kendisinin iade aldığını ve müşteri çeklerini evrak mukabilinde müşterilerine iade ettiğini, 2 adet 100.000 TL’lik seneti ortaklarından muhasebeden sorumlu olan …’e teslim ettiğini, 100.000 TL’lik senetlerden bir tanesini de ortaklarının babası …’e imza mukabilinde … Boya çalışanı tarafından teslim edildiğini, ödemelerden davacı şirket ortaklarının haberi olduğunu, davacıların kendisini maddi manevi zarara uğrattıklarını, bu nedenlerle açılan davanın reddini talep etmiştir.
Davalılar vekili tarafından sunulan 21/11/2016 havale tarihli dilekçesinde özetle, davalılardan …’in;”… Mimarlık ve Mühendislik Yapı Malzemeleri San.ve Tic.Ltd.Şti”’nin ortağı olduğunu, diğer davalı ve eşi …’in ise Şirketin ortağı olmadığını, eşinden aldığı vekaletle Şirketteki eşinin Şirket için edimlerini yerine getiren kişi olduğunu, şirket ana sözleşmesinde davacılardan … ve Müvekkili …’in, müşterek imza ile şirketi temsile yetkili olduklarını, davacıların davasını ispatla yükümlü olduklarını, ancak işbu davanın haksız olarak açıldığını, davacıların, kanunun verdiği yetkiyi kötüye kullandığını, anılan sebeplerle haklı olarak ispattan yoksun, davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇELENDİRİLMESİ:
Dava, davalı …’in diğer davalı eşi … ile birlikte hareket ederek yöneticilik hakkını ve temsil yetkilerini kötüye kullandığından bahisle bu görevinden azli ile yetkilerinin kaldırılması isteminden ibarettir.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, tarafların sunduğu deliller ve içerikleri değerlendirilmiş, davacının dava dilekçesinde belirtilen iddiaların ispatı bakımından, genel ispat kuralı çerçevesinde, davacının taleplerini ispatlaması gerektiği, bu yönden ispat yükünün davacı tarafın üzerinde olduğu gözetilmiştir.
Müdürlerin yetkilerinin geri alınması ve sınırlandırılmasına ilişkin, 6102 sayılı TTK.’nun 630/2. maddesi uyarınca limited şirketlerde her ortak haklı sebeplerin varlığı halinde yöneticilerin yöneticilik hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını mahkemeden isteyebilir.
Taraflar arasında ihtilaf konusu olan diğer bir sorun ise davalının görev yaptığı süre içerisinde şirkete bir zarar verip vermediği noktasında toplanmaktadır. Limited şirketlere ilişkin TTK. m. 556 hükmünün yollamasıyla, limited şirket müdürlerinin sorumluluğuna, anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dair hükümler uygulanır. Anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu, esas itibariyle kusura dayalı bir sorumluluktur. Bu nedenle kusursuzluğunu ispat eden üye sorumluluktan kurtulur (TTK. m. 553). Kusur sorumluluğunun esasları zarar, kusur, hukuka aykırılık ve illiyet bağıdır. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun doğabilmesi için bu unsurların tümünün gerçekleşmesi gerekir. Genel kusur sorumluluğundan farklı olarak TTK. m. 553 hükmü, kusursuzluğun ispatını karşı tarafa (yönetim kurulu üyelerine) yüklemiştir. Ancak bu istisna dışında yönetim kurulu üyelerinin sorumluluk şartları ile genel kusur sorumluluğunun şartları arasında bir fark bulunmamaktadır. Yönetim kurulu üyelerinin kusursuz olduklarını ispat edememeleri durumunda, onların mutlaka sorumlu olmaları gerektiği anlamına gelmez. Bunun için ortada bir zararın, hukuka aykırılığın ve zarar ile hukuka aykırılık arasında illiyet bağının bulunduğunun ayrıca ispatlanması gerekir. Bu unsurlardan birisinin gerçekleşmemesi (kanıtlanamaması) halinde, sorumluluk doğmaz. Bu bilgiler ışığında yapılan işlemler sonucunda bir zararın oluşması halinde, bu zarar nedeniyle yöneticilerin sorumluluğuna gidilebilmesi için işlemi yapan yöneticilerin kusurlu olduklarının da ayrıca kanıtlanması gerekir. Bir başka deyişle, basiretli davranmakla yükümlü olan bir yöneticinin yapmaması gereken işlemlerin davalı tarafından yapılmış olduğunun ve bunun sonucunda da bir zararın meydana geldiğinin kanıtlanmış olması gerekir. Aksi takdirde enflasyon ve kur farkı da dahil olmak üzere şirketin uğramış olduğu her türlü işletme zararının yöneticilerden tahsili imkanı doğmuş olur ki, böyle bir sonuç, yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin düzenlenme amacıyla bağdaşmadığı gibi ticari işletmenin kar edebileceği gibi yapmış olduğu faaliyetin taşıdığı ticari riskler nedeniyle zarar etme ihtimalinin de bulunması, özelliğiyle de bağdaşmaz.
İddia veya savunmanın haklılığı, bu olay ve hukuki işlemlerin varlığının ispatlanmasına bağlıdır.
İspat hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde bir temel hak olarak garanti altına alınmıştır. Anayasal dayanağı olan ispat hakkını, usûl hukukunda taraflar, kanunda belirtilen süre ve usûle uygun olarak kullanırlar. Bu hak yalnızca kanunla sınırlanabilir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususuna ise ispat yükü denir.
İspat yükü üzerine düşen taraf ispat etmesi gereken hususu ispat edemediği durumda ispatsızlık durumu söz konusu olacaktır. Hâkim bir husus ispatsız kalmış olsa dahi medeni yargılamada karar vermek durumundadır. TMK 6. Maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
HMK m.190’da ispat yükü, “ İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” Buna göre, bir vakıayı kimin ileri sürdüğü değil, kimin bundan lehine bir hak çıkardığı önemlidir. Her iki taraf da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişlerse, bu durumda hâkimin ispat yükünün kime düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. İlk olarak hâkim tarafların göstermiş oldukları delilleri incelemekle yükümlüdür. Tarafların göstermiş oldukları delillerle çekişmeli vakıalar ispat edilmişse bu durumda da ispat yükünün hangi tarafta olduğunun araştırılmasına gerek yoktur. Delil ikamesi, bir davada tarafların kendi vakıa iddialarının doğru olduğu veya karşı taraf iddialarının doğru olmadığı hususunda ispat sonucuna ulaşabilmek ve kendi lehine karar verilmesini sağlayabilmek amacıyla çekişmeli vakıalar hakkında deliller sunarak gerçekleştirdikleri usûli bir faaliyettir. Delil ikame etmemenin veya delil ikame faaliyetinin başarısız kalmasının yaptırımı, bu faaliyet için zorlanmak değil, sadece ulaşılmak istenen usuli hedefe ulaşamamak ya da aleyhte sonuçlara katlanmaktır.Bu bakımdan ispat yükü ile delil gösterme yükü, aynı kavramlar değildir. Nitekim ispat yükü, olayın ispat edilmeme riskinin kime ait olduğunu belirlerken; delil gösterme, ispat yükünün yerine getirilmesinin biçimi ve yöntemi ile ilgilidir. Delil ikame yüküyle ilgili kurallar, ispatın biçimini ve yöntemini belirleyen kurallar olduğu için usul hukukuna ilişkindir ve bir vakıanın ispat edilememiş olmasının sonuçlarına yönelikken, delil ikame yükü, bir vakıa hakkında kendi iddiasının doğruluğu veya karşı tarafın iddialarının asılsızlığı hususunda hâkimde kanaat oluşmasını sağlamaya yönelik olup yargılamanın ilerleyişine ve hâkimin takdirine göre, taraf değiştirebilir.
Çoğu kez ispat yükü taşıyan taraf delil gösterme yükünü de taşır fakat bu her zaman böyle değildir. Zira ispat yükünün sabit olmasına rağmen delil ikame yükü, taraf değiştirir. Üzerinde delil ikame yükü bulunmayan taraf, karşı tarafın iddia ve savunmalarının haklılığı bağlamında, delil göstermesini beklemeden, asılsızlığı ortaya koymak maksadıyla delil gösterebilir. Bu halde karşı delilden söz edilir. Karşı delil göstermiş olan taraf, bu davranışı nedeniyle ispat yükünü üzerine almış sayılmayacaktır (HMK m.191,c.2).
TTK’nun 630. Maddesine göz atmak gerekirse; “V-Görevden alma, yönetim ve temsil yetkisinin geri alınması ve sınırlandırılması, MADDE 630- (1) Genel kurul, müdürü veya müdürleri görevden alabilir, yönetim hakkını ve temsil yetkisini sınırlayabilir. (2) Her ortak, haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir. (3) Yöneticinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi haklı sebep olarak kabul olunur. (4) Görevden alınan yöneticinin tazminat hakları saklıdır.”şeklinde olup, davacının, 2. fıkraya göre haklı sebebi kanıtlaması gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen haklı sebebin varlığı bakımından ise davacının ispat yükü bakımından, Medeni Kanunun, D. İspat kuralları, I. İspat yükü, “Madde 6 -Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklindeki hükmü ve HMK m.190’da, “ İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” hükmüne göre, davacının üzerinde olan ispat yükü çerçevesinde, açıklanan şekilde, dosya kapsamından, davalıların şirketi zarara uğratmış olduğuna ilişkin herhangi bir delile rastlanmadığı, mahkememizin 26/09/2019 tarihli celsesinde, inceleme günü olarak belirlenen 22/10/2019 tarihinde ticari defter ve belgelerin ibrazı hususunda davacı vekilinin yüzüne karşı yapılan ihtarata rağmen defter ibrazında bulunmadığı, inceleme gün ve saatinde hazır olmadığı, inceleme gününden sonraki tarih olan 14/02/2020 tarihinde mazeret bildiriminde bulunduğu ancak mazereti belgelendiremediği anlaşılmakla, davacıların dosyaya sundukları delillerle davalarını kanıtlayamadıkları anlaşıldığından ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İspatlanamayan davanın reddine,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 54,40 TL harçtan peşin alınan 29,20 TL harcın mahsubu ile eksik 25,20 TL harcın davacılardan alınarak hazineye irad kaydına,
3-Yapılan yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nun 333. maddesi uyarınca yatırılan avanstan kullanılmayan gider avansının (iş bu kararın tebliğ gideri avanstan karşılanmak ve bu gider mahsup edilmek kaydıyla) kararın kesinleşmesinden sonra resen davacılara iadesine,
5-Davalılar tarafından yapılan 24,00 TL yargılama giderinin davacılardan tahsili ile davalılara ödenmesine,
6-Davalılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden Yürürlükteki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap edilen 3.400,00 TL avukatlık ücretinin davacılardan tahsili ile davalılara ödenmesine,
7-HMK’nun 333. maddesi uyarınca davalılar tarafından yatırılan avanstan kullanılmayan bakiye avansın kararın kesinleşmesinden sonra resen davalılara iadesine,
Dair karar, davacı vekili, davalı vekli ile davalı …’in yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde HMK’nun 342. Maddesi gereğince dilekçe ile mahkememize veya başka bir yer mahkemesine İstinaf kanun yolu harcı, tebliğ giderleri dahil olmak üzere tüm giderler ödenerek istinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 20/02/2020

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır